Anadolu sığınma yeri iken oradan kaçma yeri haline gelmiştir. Şefkat merkezi iken gaddarlığın ve katı kalpliliğin menbâı olmuştur. Adaletin tarihi serüveni içerisinde tek temsilcisi iken şimdilerde zulmün tek temsilcisi hâline gelmiştir.
ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM!
Bütün insanlık tarihinde zulme uğramış mazlumların iki sığınak yeri olmuştur. Bunlardan bir tanesi yeryüzünün emin beldesi Mekke-i Mükerreme, diğeri de mübarek Anadolu’dur.
Rivayetlere göre; peygamberlerden, ümmeti helak olanlar, Mekke-i Mükerreme’nin güvenilirliğine iltica eder ve orada Allah’a ibadete koyulur, kendisi ve yanında bulunanlar, vefatlarına kadar kalırlardı.
Nitekim peygamberlerden Nuh, Hûd ve Şuayib aleyhümüsselamlar da kavimlerinin şerlerinden emin belde olan Mekke-i Mükerreme’ye sığınmışlar ve orada vefat etmişlerdir.
Mübarek Anadolu’ya gelince tarihin değişik dönemlerinde zulme uğramış insanlar çok defalar Anadolu’ya sığınmışlar ve Anadolu onları bağrında şefkatli bir anne gibi muhafaza etmiş, beslemiş ve barındırmıştır.
Emevilerin, özellikle yezid ve Haccac-ı Zalimin zulmüne uğrayan ehli beytten niceleri ve Peygamberlerin sahabileri Hz. Ali’nin 661 yılında Küfe’de şehit edilmesinden sonra mübarek Anadolu’ya hicret etmişler ve Anadolu’nun adaletli ve şefkatli sinesine sığınmışlardır.
İspanya’da, İspanya kraliçesi İsabella’nın 31 Mart 1492 tarihinde bütün Yahudilerin ülkeden kovulmaları için ferman çıkarması, üçyüzbine yakın yahudinin ülkelerini terketmesine ve kendileri için güvenli buldukları Anadolu’ya hicret etmelerine sebebiyet vermiştir.
Aslında Türkler ile Yahudilerin ilk temasları 1453’te İstanbul’un fethinden sonra olmuştur. Bizans’ın zulmü altında yaşayan Yahudiler “ne güzel emir” olan Fatih Sultan Mehmet’e “ne güzel ordu” olan O’nun ordusuna ve adaletli milletine sığınmışlardır.
Rûmî takvimde 1293’e denk geldiği için 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Anadolu’da “moskof” kelimesinin küfür olarak kullanılmaya başladığı zamandır. Bu dönemde savaştan kaçan Müslüman unsurlar, büyük kitleler halinde Anadolu’ya gelmişlerdir. Sadece Balkanlar üzerinden gelen Kırımlı, Nogay ve diğer Müslüman nüfus bir buçuk milyon civarında olmuştur. Aynı dönemde Kafkasya’dan Çerkez boyları, Gürcüler ve Lazlar da Anadolu’ya büyük kitleler halinde göç gerçekleştirdiler. Sonrasında 1922 mübadelesinden, 1989 Bulgaristan zorunlu göçüne ve oradan günümüze kadar milyonlarca insan, güvenli, şefkatli ve adaletli buldukları için Anadolu’yu kendilerine vatan olarak seçtiler, hicret ettiler ve sığındılar.
Günümüzde “zalûm” AKP hükümetinin eşi ve benzeri tarihte görülmemiş zulümlerinden dolayı, tarihin bu akışı tersine dönmüştür. Bu herhalde kıyametin büyük alametlerinden bir tanesi olsa gerektir. En azından bu zulmü yapanların kendileri için bir kıyamet kopacağından şüphe yoktur.
Anadolu sığınma yeri iken oradan kaçma yeri haline gelmiştir. Şefkat merkezi iken gaddarlığın ve katı kalpliliğin menbâı olmuştur. Adaletin tarihi serüveni içerisinde tek temsilcisi iken şimdilerde zulmün tek temsilcisi hâline gelmiştir.
Anadolunun bu hükümet sayesinde geldiği bu perişen nokta Onlar’ın ifraz ettiği kötü şerarelerin farklı boyutlarıyla Mekke-i Mükerreme dahil tesir altında kalmış ve orası da mazlumları kendi bünyesinden atar hâle gelmiştir.
Dertleri sadece insanlığa müsbet manada hizmet etmek olanların Mekke ve Medine’den alınarak şimdilerde zulmün merkezi olan Anadolu’daki zalimlere teslim edilmeleri tarihin hiçbir döneminde görülmemiş çok büyük bir felakettir. Bu ayıp ve günah Suud hükümeti için yüzkarasıdır.
Bu zulümlere karşı sessiz kalan Anadolu’daki insanların de tarih önünde bir vebali vardır. Yakın gelecekteki tarih karşısında mahcup olacaklardır. Ahirette Allah karşısındaki durumlarını Allah bilir.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem.” Veciz sözü bizim şiarımızdır.
ŞEREF GÖNÜL
Anadolu sığınma yeri iken oradan kaçma yeri haline gelmiştir. Şefkat merkezi iken gaddarlığın ve katı kalpliliğin menbâı olmuştur. Adaletin tarihi serüveni içerisinde tek temsilcisi iken şimdilerde zulmün tek temsilcisi hâline gelmiştir.
ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM!
Bütün insanlık tarihinde zulme uğramış mazlumların iki sığınak yeri olmuştur. Bunlardan bir tanesi yeryüzünün emin beldesi Mekke-i Mükerreme, diğeri de mübarek Anadolu’dur.
Rivayetlere göre; peygamberlerden, ümmeti helak olanlar, Mekke-i Mükerreme’nin güvenilirliğine iltica eder ve orada Allah’a ibadete koyulur, kendisi ve yanında bulunanlar, vefatlarına kadar kalırlardı.
Nitekim peygamberlerden Nuh, Hûd ve Şuayib aleyhümüsselamlar da kavimlerinin şerlerinden emin belde olan Mekke-i Mükerreme’ye sığınmışlar ve orada vefat etmişlerdir.
Mübarek Anadolu’ya gelince tarihin değişik dönemlerinde zulme uğramış insanlar çok defalar Anadolu’ya sığınmışlar ve Anadolu onları bağrında şefkatli bir anne gibi muhafaza etmiş, beslemiş ve barındırmıştır.
Emevilerin, özellikle yezid ve Haccac-ı Zalimin zulmüne uğrayan ehli beytten niceleri ve Peygamberlerin sahabileri Hz. Ali’nin 661 yılında Küfe’de şehit edilmesinden sonra mübarek Anadolu’ya hicret etmişler ve Anadolu’nun adaletli ve şefkatli sinesine sığınmışlardır.
İspanya’da, İspanya kraliçesi İsabella’nın 31 Mart 1492 tarihinde bütün Yahudilerin ülkeden kovulmaları için ferman çıkarması, üçyüzbine yakın yahudinin ülkelerini terketmesine ve kendileri için güvenli buldukları Anadolu’ya hicret etmelerine sebebiyet vermiştir.
Aslında Türkler ile Yahudilerin ilk temasları 1453’te İstanbul’un fethinden sonra olmuştur. Bizans’ın zulmü altında yaşayan Yahudiler “ne güzel emir” olan Fatih Sultan Mehmet’e “ne güzel ordu” olan O’nun ordusuna ve adaletli milletine sığınmışlardır.
Rûmî takvimde 1293’e denk geldiği için 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Anadolu’da “moskof” kelimesinin küfür olarak kullanılmaya başladığı zamandır. Bu dönemde savaştan kaçan Müslüman unsurlar, büyük kitleler halinde Anadolu’ya gelmişlerdir. Sadece Balkanlar üzerinden gelen Kırımlı, Nogay ve diğer Müslüman nüfus bir buçuk milyon civarında olmuştur. Aynı dönemde Kafkasya’dan Çerkez boyları, Gürcüler ve Lazlar da Anadolu’ya büyük kitleler halinde göç gerçekleştirdiler. Sonrasında 1922 mübadelesinden, 1989 Bulgaristan zorunlu göçüne ve oradan günümüze kadar milyonlarca insan, güvenli, şefkatli ve adaletli buldukları için Anadolu’yu kendilerine vatan olarak seçtiler, hicret ettiler ve sığındılar.
Günümüzde “zalûm” AKP hükümetinin eşi ve benzeri tarihte görülmemiş zulümlerinden dolayı, tarihin bu akışı tersine dönmüştür. Bu herhalde kıyametin büyük alametlerinden bir tanesi olsa gerektir. En azından bu zulmü yapanların kendileri için bir kıyamet kopacağından şüphe yoktur.
Anadolu sığınma yeri iken oradan kaçma yeri haline gelmiştir. Şefkat merkezi iken gaddarlığın ve katı kalpliliğin menbâı olmuştur. Adaletin tarihi serüveni içerisinde tek temsilcisi iken şimdilerde zulmün tek temsilcisi hâline gelmiştir.
Anadolunun bu hükümet sayesinde geldiği bu perişen nokta Onlar’ın ifraz ettiği kötü şerarelerin farklı boyutlarıyla Mekke-i Mükerreme dahil tesir altında kalmış ve orası da mazlumları kendi bünyesinden atar hâle gelmiştir.
Dertleri sadece insanlığa müsbet manada hizmet etmek olanların Mekke ve Medine’den alınarak şimdilerde zulmün merkezi olan Anadolu’daki zalimlere teslim edilmeleri tarihin hiçbir döneminde görülmemiş çok büyük bir felakettir. Bu ayıp ve günah Suud hükümeti için yüzkarasıdır.
Bu zulümlere karşı sessiz kalan Anadolu’daki insanların de tarih önünde bir vebali vardır. Yakın gelecekteki tarih karşısında mahcup olacaklardır. Ahirette Allah karşısındaki durumlarını Allah bilir.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem.” Veciz sözü bizim şiarımızdır.
ŞEREF GÖNÜL