Analiz / İsmail S. Gülümser
Her insanda az çok dünyevi imkân ve fırsatlara meyil vardır. Ancak iradesini doğru kullanıp bu eğilimleri ölçülü bir şekilde yönlendirenler tutarlılığını koruyabilir. Bunu başaramayanlar ise, hayatları boyunca zikzaklar çizer durur. Çevrelerine hamasi nutuklar atar, kahramanlık destanlarıyla insanları peşinden sürükler, fakat en küçük bir fırsat bulduğunda hemen çark eder, heveslerini tatmin uğruna kaybolur gider.
Cuma Suresi’nde anlatılan bir olaydan hareketle, mal mülk sevgisinin imtihan vesilesi olduğunu ifade eden Fethullah Gülen Hocaefendi de inandığı değerlere sadakatle bağlılığın önemini vurgular. Şam’dan gelen bir ticaret kervanından ihtiyaçlarını karşılamak isterken, Cuma namazını ihmal eden birkaç sahabenin davranışları üzerinden dünyayı ahirete tercihin sakıncalarına dikkat çeker.
Rızkı verenin Allah olduğunu unutanlar, ona yeterince güvenmeyince kendilerini garantide hissetmek için mal biriktirme peşine düşer. Cennet nimetlerinin büyüklüğünü göz ardı edenler ise, hırsla daha fazla dünyevi kazanç elde etmek isterken bazen hem dünya hem ahiretini cehenneme çevirecek yollara sapar.
Paranın cazibesine kapıldı
“Bütün servetim bu yüzüktür, eğer bunu dışında bir malım olursa bilin ki haksız kazanılmıştır.” diyen biri, belediye başkanı olduktan sonra halka hizmetle uğraşacağı yerde, dönen paranın cazibesine kapıldı. Perde arkasında bazı partililerle birlikte ihale takip işine başladı.
Kazanç miktarını gördükçe iştahı arttı, belediyenin halka sunması gereken işleri, özel firmalara devrederek onlar üzerinden servet biriktirdi. Topluma hizmet kalitesini artırmaktan söz ederken, etrafındakileri “dava uğruna” her ihaleden pay almaya ikna etti, belediyeyi kese doldurma aparatına dönüştürdü.
Yolsuzluktan kazanılan 1 milyar doları aşkın mali kaynakla parti kurdu. Mevcut partileri, halkın problemlerini görmezden gelmekle suçladı. İlk seçimde diğerlerinin ulaşamayacağı boyutta kara propaganda ve reklam harcamasıyla onları kirli gösterip marjinalleştirdi ve çoğunu seçim barajının altına itti. İnsanlıkla bağdaşmayacak türlü hile ve düzenbazlıklarla hak etmediği bir makama gelip oturdu.
Verdikleri sözler
Siyasileri, ayrımcılıkla toplumda kutuplaşmaya sebep olmakla suçlamıştı. İktidara geldiğinde;
Başkaları gibi hak hukuk çiğnemeyeceğini
Dünya görüşünden dolayı kimseye ayrımcılık yapmayacağını,
Hz. Ömer adaletini rehber edineceğini,
Şahsi problemlerini unutup toplumun derdiyle uğraşacağını,
Asla yalan söylemeyeceğini, halkı aldatmayacağını,
Kurduğu partinin ismi gibi hep “ak” ve temiz kalacağını,
Dört eğilimi birleştirip, tüm toplumu kucaklayacağını,
Demokratik değerleri geliştirip, ülkeye daha fazla özgürlük getireceğini… vadetmişti.
Diğerleri gibi siyaset uğruna toplumu kutuplaştırmayacak, herkesi birbiriyle kaynaştıracaklardı.
2010’lara kadar sürdü
Bu iddialarının arkasında durdukları dönemde, hemen her görüşten siyasetçiye kabinede yer verildi, toplumda buzlar çözülmeye başladı. AB’ye giriş süreci öncelikli hedef haline geldi, ülkedeki mevzuatı bu doğrultuda değiştirmeye yöneldiler. Çevrede, siyasal İslamcı bir partinin AB değerlerini savunabileceğine dair bir umut doğdu. İslam’la demokrasinin uzlaşabileceğini gösteren bir model, Müslüman coğrafya dahil birçok yerde heyecan uyandırdı.
Bu olumlu rüzgâr yaklaşık 2010’lara kadar sürdü. Ancak belli bir tarihten sonra her şey tam tersine döndü. Yurt içinde farklı kesimlere yönelik sıcak yaklaşım terk edildi, diğer eğilimden olanlar dışlandı ve kişisel hedefler ön plana çıktı. Fakat bu dönüşüm zamana yayıldığı için kimse fark edemedi, onlar uyanıncaya kadar özel ajandasındaki birçok hedefe ulaşmıştı.
Kendisini gizlemekten vazgeçip, asıl niyetini ortaya koyması için küçük bir kıvılcım yetti. 17-25 Aralık’taki yolsuzluk dosyaları gizli-saklı sürdürülen ülke tapusunu ele geçirme sırlarını ifşa etti. Köşeye sıkışınca, hissettirmeden aşamalı şekilde yürüttüğü faaliyetlerini artık açıktan yapmaya başladı. Toplumun gözü önünde kimsenin ummadığı büyük kusur ve kabahatleri pervasızca işledi.
Adaleti siyasetin emrine bağladı
Oysa inandığı değerlere bağlı kalarak, uzun vadede ülkeye ve dünyaya güzel örnekler sunması mümkündü. Ancak o, kendine geçici olarak verilen yetkiyi şahsi beklentileri uğruna harcadı. Hırsına mağlup olup dinin haram, yasaların suç saydığı karanlık işlerin peşine düştü. Yakalandığında kısa süreli sıkıntıya katlanıp yanlıştan kaçınarak güven tazeleme fırsatı doğmuştu. Fakat o, ilk engelde yüksek hedeflere geri dönmeyi seçeceği yerde, ülkeyi ateşe atma pahasına kişisel çıkarını korumayı tercih etti.
Hukuk nizamının iktidarın elinde oyuncağa dönüşmesiyle, her türlü kirli işi örtebileceğini görünce suç çıtasını giderek yükseltti. Önce 17-25 aralık dosyalarını takip eden birimleri dağıttı, hırsızı yakalayanları ise komplo kurmakla suçlayıp haksız yere hapsetti. Bununla yetinmedi, 15 Temmuz’da, karanlık odaklar tarafından hazırlanan anayasal düzeni yıkmayı hedefleyen bir senaryonun ortağı oldu.
Başlangıçta adil davranacağını, kimseye zulmetmeyeceğini ve şefkatle herkesi kucaklayacağını, özellikle başörtülülerin yaşadığı sıkıntıyı gidereceğini söylemişti. Ancak zamanla, suçlarına göz yuman kesimlerin istekleri bunun önüne geçti, tavsiyelerine uyarak hukuk ve adaleti siyasetin emrine bağladı.
İktidara gelirken ayrımcılık yapmayacağına dair verdiği sözü çiğnedi. Hırsızlığa göz yummayanların hayat hakkının bulunmadığı kanaatini yaydı. Ortakların verdiği listeler üzerinden on binlerce insanın işini ekmeğini ve yaşam haklarını elinden aldı. Binlerce başörtülü bayanı bir kısmını çocuklarıyla birlikte hapsetti, ailelerin mağduriyetine aldırmadan onlara yapılan zulmün aparatı oldu.
Bugünlerde, kanun ve hukuk nizamını tamamen ortadan kaldırıp, muhalif %50’lik geniş bir toplum kesimini tüm haklardan mahrum etmenin yollarını arıyor. Halkın tercihini yok sayıp muhalif belediyeleri ardı ardına kayyum atıyor. Geçmişteki suçlarını kayıt altına almış ortaklar, bunları bir bir ifşa etmeye başladı, halkın içine çıkamayacak hale gelse de yüzü kızarmadan öne geçip, topluma güçlü görüntü vermeye çalışıyor.
Fetvacıları devreye soktu
Artık herkes dürüst olmadığını, demokrasiye inanmadığını, seçimle iktidar değişimini gereksiz bulduğunu, toplumun mülküne göz koyduğunu, varlıklı insanların elindekini almak için pusuda beklediğini biliyor. Halkı din iman gibi değerlerle avuturken, dinle gelen en temel esasları bile menfaat uğruna yok saydığı ortaya çıktı.
Sorun çözme iddiasının yalan olduğu, ülkeye hizmet için yurt dışından sağlanan kaynaklarla yürütülen dev projelerin asıl hedefinin alınacak paylarla servet biriktirmek olduğu anlaşıldı. Toplumun geleceğini ipotek ederek getirilen yüksek faizli borçların yerinde kullanılmadığı, bunların bir grup azınlıkla birlikte paylaşıldığı, ülkenin tüm yatırımlarının aşamalı olarak kendi üzerlerine geçirildiği öğrenildi.
Dürüstlük taslayanlar, suçları ortaya çıkınca fetvacıları devreye soktu, yolsuzluğu günah olmaktan çıkardı. İhalelerden elde edilen gelirle biriktirdikleri yüz milyarlarca dolarlık serveti “halife hakkı” diye meşrulaştırıp partililer arasında yolsuzluğu normal hale getirdiler.
AKP bünyesinde toplanmış yıllarca dürüst davranışıyla beğeni kazanmış mazbut insanların büyük çoğunluğu, sanki Erdoğan emriyle geçmişteki bütün olumlu tavırlarına sünger çekti. Hayatları boynunca bir kuruş haksız kazanca tenezzül etmemiş partililer, onun teşvikiyle hırsızlık-servet biriktirme furyasına katıldı.
Kirli hazineyi teslim etmek için seçtiği isimler
Son günlerde Cevheri Güven’in yayımladığı bir video, topluma hizmet için kurulduğu sanılan TÜGVA vakfı başkanın milyar doları aşkın yolsuzluk dosyalarını ortaya döktü. Erdoğan’ın, kirli hazineyi teslim etmek için seçtiği isimlerin de kendi gibi para zaafıyla malul olduğu anlaşılıyor. Yakın dairedeki emanetçiler, hazine beklerken, bir yandan da biriken servetten pay alıp zevk içinde bir hayata dalmışlar.
Terk edilen bir eşin şikâyeti üzerine; TMSF eliyle gasp edilen, Uzan grubunun malları, Taksim hastanesi, sahil koylarında imara açılmış geniş araziler gibi daha pek çok mülkü ikinci eşine aktarıp AKP’nin yamyamlarından korumaya çalıştığı anlaşılıyor. Hırsızın haberi olmadan mal kaçırıldığını görenler, bölüşümden pay kapma yarışına girmiş. Her ballı gelire saldıran iktidar hafiyeleri de konuya vakıf olunca hemen mala konmuş. Ailenin yeni açıklamalarla daha fazla suçu ortaya dökmesinden korktukları için, kendisini tımarhaneye eş ve bir yetişkin kızı hapse kapatmış basından kaçırmışlar.
Hasılı; bir zamanlar hak-adalet vaadiyle yola çıkanlar, hırsın ve çıkarın girdabında kayboldu. Şimdi ise geriye yalnızca toplumun yıkılmış hayalleri ve iktidarın her an ifşaya açık yüz kızartıcı suçları kaldı.