Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
Her toplumun uzun ömürlü olması, yalnızca maddi imkânlarla değil, aynı zamanda manevi ve kültürel bir dengeyle mümkündür. Bu denge iki temel kavrama yaslanır: Tehzîb ve Tezhib. İlk bakışta biri soyut, diğeri somut iki farklı alan gibi görünse de aslında bir toplumun ruhunu ve idealini birlikte inşa eden çift sütun gibidirler. Bu yazıda, bu iki kadim kavramı sadece sanat ya da tasavvuf zemininde değil, toplumsal yapı ve sosyal gelişme bağlamında ele alacağız.
Tehzîb: Ahlaki Omurganın İnşası
Tehzîb, bireyin nefsini arındırması, kötü huylardan uzaklaşıp erdemli bir kişilik kazanması anlamına gelir. Ancak bu sadece bireysel bir iç arınma değil, aynı zamanda toplumun genel ahlaki standardını belirleyen temel eğitimdir. Tehzîb, bir toplumu ayakta tutan görünmez kurallar bütünüdür.
Yalancılığın kınandığı, adaletin yüceltildiği, sabrın, saygının, sadakatin değer gördüğü bir toplumda, işte o toplumun genelinde bir tehzîb terbiyesi vardır.
Bu yönüyle tehzîb, her bireyi kapsar. Cahil ya da âlim, zengin ya da fakir fark etmeksizin, tüm bireylerin uyması beklenen bir asgari ahlak anlayışı sunar. Tehzîbin olmadığı yerde yozlaşma başlar. Güç, hakikatin yerine geçer. Bireysel hırs, toplumsal faydanın önüne çıkar. İşte bu çöküşün temel nedeni, toplumun “omurgası” olan tehzîbi ihmal etmesidir.
Tezhib: Estetik ve Yeteneğin Parlatılması
Tezhib, geleneksel anlamda bir süsleme sanatı olsa da, burada mecazen kullanıyoruz. Tezhib, bir toplumda üstün yeteneklere sahip bireyleri seçmek, desteklemek ve parlatmak anlamında bir sosyal misyon taşır. Herkesin aynı olmadığı, bazı bireylerin bilimde, sanatta, liderlikte öne çıkabildiği bilinen bir gerçektir. Tezhib, bu kişileri “süslemek” değil, önlerini açmak, imkân sağlamak ve potansiyellerini topluma hizmet edecek şekilde yönlendirmek demektir.
Toplumlar sadece düzgün insanlar sayesinde değil; dâhiler, sanatçılar, bilginler sayesinde de ilerler. Ancak bu yeteneklerin parlatılması; yani tezhib görevi ihmal edilirse, o cevherler körelir. Yetenek, hakkını bulamayınca ya isyana döner ya da başka toplumlara hizmet etmeye başlar: Beyin göçü, gönül göçü ve kültür kaybı tam da buradan beslenir.
Tehzîb ve Tezhib Arasındaki Denge: Cemaat Modeli
Geçmişte cemaatin başarılı olmasının sırrı, bu iki kavramı birlikte taşıyabilmelerinde yatıyordu. Bir yandan toplumun tüm bireylerini kapsayan bir tehzîb sistemi vardı: Namaz, adap, dilin korunması, saygı… Diğer yandan ise yetenekleri erken keşfetme, gençleri ilim, sanat veya hizmet alanlarında yetiştirme gibi tezhib işlevi de vardı.
İşte bu çift yönlü sistem, o yapıların hem halk tabanında kök salmasını hem de elit düzeyde temsil gücü kazanmasını sağladı.
Bugün modern eğitim sistemleri, çoğu zaman bireyin kişiliğini şekillendirmeden bilgi yüklüyor (tezhib var ama tehzîb yok). Bazı geleneksel yapılar ise sadece ahlak vurgusuna odaklanıyor ama bireysel yetenekleri köreltiyor (tehzîb var ama tezhib yok). Oysa bir toplumun sağlıklı işleyebilmesi için bu ikisi birlikte yürütülmelidir.
Kalpleri Terbiye Et, Yetenekleri Parlat
Bir ülkenin geleceği sadece altyapı yatırımlarında ya da ekonomi politikalarında değil, insan inşasında saklıdır. Bu inşanın temeli tehzîb, zirvesi ise tezhibdir. Tehzîbsiz toplum yozlaşır, tezhibsiz toplum duraklar. İlki ahlakı, ikincisi ilerlemeyi getirir.
Tehzîb, herkesi ilgilendirir: Sıradan vatandaşı da, sokaktaki çocuğu da, politikacıyı da. Tezhib ise seçilmişleri: Bilimde Nobel alacak çocuğu, sanatta devrim yapacak genci, fikirleriyle çağını etkileyecek bilgeyi…
Ve ikisi birden ihmal edildiğinde, toplumu taşıyan da, yükselten de yitirilmiş olur.