“Elimize hiç silah almadık, çakı almadık, taş bile almadık; ama hırsızlar ve katiller birlik olup kampanyalar halinde bize “terörist” dediler.”
Kırgınız, zira biz Allah’ın adını, milletin şanını yüceltmek, milletin evlatlarının eğitimini yükseltmek, onları imanlı, ahlaklı nesiller haline getirmek için, yıllarca beklentisiz şekilde, fedakarane çalıştık. Ülkemize ve insanlığa hizmeti “Hizmet”, “dava” haline getirdik. Bunun için gençliğimizi, ömrümüzü verdik. Varlıklı insanlar malını, mülkünü bağışladı, okullar, kurumlar açtılar. Öğretmenler, akademisyenler, egitimciler insanımıza hayatlarını adadılar ve Türkiye’nin her köşesine dağıldılar.
Bazılarımız insanlığa, dünya barışına katkımız olsun diye anadan, vatandan, yardan geçip savaşların, yoklukların olduğu zor coğrafyalara hicret ettiler. Adını ilk defa duyduğu ülkelere gidip oralarda Türkiye’ye ses, mazlumlara nefes oldular. Ömrünün baharındaki gencecik fidanlar yurt içinde ve yurt dışında en tehlikeli zamanlarda, en tehlikeli bölgelerde insanlara eğitim vermek için didindiler. Bunları karın tokluğuna yaptılar. Mal, mülk, makam, mevki sahibi olmayı düşünmediler. Bu insanların tek derdi Allah’ın rızasını kazanmak ve asırlardır çile çeken Anadolu insanına hizmet etmekti. Ama bunun karşılığında “vatan haini” ve “terörist” olmakla itham edildiler, hapislere dolduruldular. Milletin evladına eğitim imkanı sunan binlerce güzide okula, kuruma çöküldü. Öğretmenleri damgalandı, işsiz bırakıldı. Verdiği vergiye ilave helal kazancından milletin evlatlarına yatırım yapan işadamları da “terörist” ilan edildi. Pek çoğu hapislere atılıp malları, işyerleri çakallara peşkeş çekildi.
Yaşadıklarımız pek çoğumuza giran geliyor. Yapılanları, yaşatılanları düşünmekten türlü hastalıklara düçar olup vefat eden az değil. İster istemez “Bunca fedakarlığın, çabanın, çilenin karşılığı bu mu olmamalıydı?” diye soruyor, derin üzüntü yaşıyorlar. Elimize hiç silah almadık, çakı almadık, taş bile almadık; ama hırsızlar ve katiller birlik olup kampanyalar halinde bize “terörist” dediler. En acısı ömrümüzü çocuklarına feda ettiğimiz halk kitleleri bu iftiralara inandı ve ülkenin en güzel, en narin insanlarını incittiler. Bazıları yetinmeyip linç etti. Maalesef yapılanlara, yaşatılan zulme gür seda ile, yürek serinleten bir itiraz olmadı. Halk iddiaları satın aldı, itiraz etmedi. “Hayır öyle değil, biz bu insanları tanıyoruz!” diye cılız tepkiler dahi veremedi. Belki toplum da korktu, sindi. Başına iş gelir, çoluk çocuğuna dokunulur diye endişeyle sukutu tercih etti. Lakin bu tablo millete hizmeti dava haline getiren insanları gördükleri işkenceden, hapislerden, sürgünlerden daha çok yaraladı. Bundan sonra kirli siyasetçilerin ağzıyla masumlara iftira atan bir toplum için benzer hasbiliği, fedakarlığı gösterenler çıkar mı emin değilim.
Eşim bu okullarda yıllarca öğretmenlik yaptı. Dört çocuğum kreşlerde büyüdü. Her bir çocuğum doğumundan itibaren okul koridorlarındaydı. Anneleri başkalarının çocuklarıyla meşgul olurken çoğu zaman sahipsiz, aç, perişan kaldılar. Hafta sonu dahil, anneleri her sabah erken, adeta yataklarından sürüyerek kaldırır, beraberinde götürürdü. Gece geç vakit uykulu ve yorgun analarının eteklerine tutunarak dönerlerdi eve. Bu insanlar gece gündüz, yaz kış demeden, tatil bilmeden, çocuklarını, ailelerini ihmal ederek milletin evlatlarına adadılar kendilerini. Bugünlerde avurdunu doldurarak “terörist” diye dolaşan pek çok kimse terbiye edemediği, ihmal ettiği çocuklarını getirir bu kurumlara ve eğitimcilere emanet ederdi. Çocuklarına eğitimden öte ahlak, insanlık öğretilmesini isterlerdi. Kayıt zamanı referans arar, etrafımızda dört dönerlerdi. Şimdilerde bazıları korkusundan, bazıları konumunu, imkanlarını yitirmemek için, çok iyi bildikleri bu insanlara “terörist” demekten utanmıyorlar.
Kalbimiz kırık, yüreğimiz buruk ama “Allah ben kalbi kırıklarla beraberim” diyor, bununla teselli oluyoruz. “Kul bilmese de Halik biliyor ya!” diyerek yapılan fedakarlıklardan ve çekilen sıkıntılardan pişmanlık duymuyoruz.
Onca çilenin, zorluğun, baskının arkasından yine bir bayram geldi. Kimimiz hapislerde, kimimiz sürgünlerdeyiz. Pek çoğumuz işini kaybetti. Eşini, çocuğunu bu ifritten sürece yitik verenler, kara toprağa gömenler oldu. Gurbet ellerde dilini, halini bilmediği diyarlarda yeniden hayata tutunmaya çalışanlarımız var. Yaşadıklarımıza rağmen başımızı eğmeyecek, ailemizle, dostlarımızla bayram sevincini yaşayacağız. Bayramla nefes alacak, birbirimiz arayacak, ziyaret edecek, teselli bulacağız.
Tüm kalbi kırıkların, mazlumların, muhacirlerin Ramazan bayramını tebrik ederim.
Doç. Dr. Mahmut Akpınar / TR724