Analiz / İsmail S. Gülümser
Bireysel beklentilerini bir kenara bırakıp, hayatını insanlığı yüksek değerler kazandırmaya adamış yüzbinlerce insan; zayıf karakterinin esiri olan, süfli duygularını tatmin dışında bir amacı olmayan, önüne çıkanı cebir ve şiddetle yıldırmaya çalışan bir çetenin zulmüne maruz kaldı. Ülkede insan kalitesini yükseltmek için yapılan tüm fedakarlıklar, başkalarına faydalı olmanın ne demek olduğunu bilmeyen benciller tarafından “terör faaliyeti” olarak gösterildi.
Engel gördüklerine karşı kirli plan
Kısa yoldan her şeye ulaşmayı hedefleyen bu şebeke, iyilik üretenlerden rahatsızdı; onları bir şekilde ortadan kaldırıp, özgürce kötülük işleyecek bir düzen kurmayı hayal ediyordu. 2010’dan sonra iyileri devre dışı bırakmanın yollarını arıyordu, 2013’te köşeye sıkışınca bulduğu şeytani ortaklar imdada yetişti. 2016’da birlikte kurguladıkları bir darbe senaryosuyla yönetimi gasp etti ve tüm devlet mekanizmasına el koydu.
Bu tarihten sonra ülkenin en ücra köşelerine kadar, Anadolu halkının çocuklarının hayata tutunması için bin bir emekle kurulmuş hizmet yuvaları gücü ele geçirmiş bir çete tarafından damgalanıp kapatıldı.
-Her yıl yaklaşık yüz bin öğrenciye hizmet veren, onları taşradan alıp merkezdeki başarılı okullarda eğitim görmesine imkân tanıyan, yurt ve evlerin öğrencilere kucak açması engellendi. Yetişme çağındaki gençlerin akran grubu içinde birbirini eğittiği ve olumlu davranışların paylaşıldığı ortamlar sistem dışına itildi. Masrafını yöre esnafının karşıladığı topluma faydalı bireyler yetiştiren on binlerce barınma yeri artık yok.
-Son dönemde dört yüz bin öğrenciye kadar ulaşmış, üniversite hazırlık kursları da ülkeyi suçlular cennetine çevirmeyi düşünenlere engel olacak bireyler yetiştirdiği için kapatıldı. Çocukların elinden tutup onlara yükseköğretime hazırlarken bir yandan da ahlaki duygularını geliştiren bu kurumların da önü kesildi.
-Değer yargılarını yükseltmede başarılı, iki yüz bin öğrencinin ileri düzey eğitim alırken insanlığa faydalı bireyler olarak yetiştirildiği özel okullar da yağmadan nasibini aldı.
-On binlerce gence hizmet veren 20’ye yakın üniversite, içeride ve dışarıda birçok projeye mali kaynak sağlayarak ülkenin adını duyurmuş büyük bir finans kuruluşu, katılımcıların topluma olumlu alışkanlık kazandırmak için bir araya geldiği dernek-vakıf ve sendikalar mühürlendi. Halka faydalı olmak için geliştirdikleri tüm hayırlı hizmetler yasaklandı. Başkasına faydalı olma gayreti içinde olan ülkenin en saygın iş adamları mükemmel sosyal sorumluluk projeleri, hayır ve hasenatlarından dolayı suçlanıp cezalandırıldı.
-Bu birimlerde hizmet üreten, yüksek değer yargısına sahip yüzbinlerce gönüllü, özverisinden dolayı takibata uğradı, hizmet ortamları kilitlendi, insanlık için yaptıklarından dolayı yargılandı. Kıskaçtan kurtulanların çoğu yurt dışına çıktı, kalanların hayata tutunurken yaptıkları her iş hakkında kuşkuyla üretildi.
İyiler toplumdan çekildi, iyiliğin yayılması engellenen halkı ahlaki normdan uzak insanların eline kaldı ve Âdem Yavuz Aslan’ın anlattığı gibi toplum kötülerin esiri oldu. Ülkenin uçuruma yuvarlanması için kimsenin özel gayretine gerek yok, kötülerin talimatına uyan bürokrasi, bu görevi onlar adına üstlendi.
”Emir kuluyum” diyenlerle esir alınan toplum
“Sadece görevimi yapıyorum” diyenler, kötülerin oyuncağı haline geldi, onlardan aldığı talimatla zulmü destekledi. Kendini emir kulu olarak gören, verilen her emri sorgulamadan uygulayanlar, devlet çarkını kötülerin hizmetine sundu. 15 Temmuz’un bir senaryo olduğunu görmezden gelenler, yakından tanıdıkları ve en küçük bir kusuruna şahit olmadıkları on binlerce insanın bir çırpıda suçlu ilan edilmesine katkı verdi.
Propaganda bombardımanı altında düşünce sistemi felç edilen, aynı suçlamaya uğrama tehdidiyle vicdanı baskılanan insanlar, ahlak zaafı içindekilerin esiri gibi davrandı. Suçsuz bir kitlenin KHK’larla hayatının karartılmasında, emri uygulamak zorunda hisseden memurlar kullanıldı. İşten atma tutuklama, yargılama ve en temel insan haklarının gaspı karalarına “emir yüksekten geldi” diyen ya da kariyerde yükselme beklentisi olan yargıçlar imza attı.
Kötülerin etkisine giren resmi-özel tüm kuruluşlar, Diyanet-YÖK-RTÜK-medya-yargı, masumların terörist ilan edilmesine aracılık etti. Arkadaşının ihraç edilmesi, malının yağmalanmasında kimi pay kapma yarışına girdi, kimi sessiz kalarak onayladı. İnsanlar zulüm altında inlerken menfaat devşirme hesabı yapanlar türedi.
İyilerin çoğu toplumdan koparılıp çıkarıldığı ve yerine iyilik üretme düşünülmediği için, ülke kötüler için bir cennete dönüştü. Tüm büyük uygarlıkların çöküş sebebi olan liyakatsizlik her alana hâkim oldu. Son günlerde patlayan diploma skandalı birçok devlet biriminin çetelerle birlikte çalıştığını ortaya koydu.
Yöneticiler çetelerle ortak rüşvet çarkı kurdu
Cevheri Güven, devletin verdiği elektronik imza belleklerinin örgütlü bir şekilde bir çete ile ortaklaşa kullandığını anlattı. Dağıtılan sahte diplomalarla 5 yıldan beri hekimlik yapanlar yakalandı. 6 Şubat depreminde ölen avukatların diploma bilgilerini çalmış hiç hukuk okumamışları önce avukat sonra yargıç yapmışlar. Sahte inşaat mühendislerine devletin yol köprü baraj ihalelerini vermişler. Rektörü ayarladıkları bir üniversiteden alındıkları düzmece doktoralarla boşalttıkları kadroları doldurmuşlar Mevcut RTÜK başkanına 10’dan fazla branşta lisans, iki yüksek lisans ve iki dokta diploması üretmişler. Erdoğan’ın eski şoförüne milletvekilliği yolu açmak için yurt dışından olmayan bir üniversite diploması düzenlemişler.
Sahte diplomasıyla ülkenin en üst makamına kadar tırmanmış birinden cesaret alanlar, hiç zahmete girmeden parayla ya da iltimasla diploma sahibi olmuş. CHP’li Namık Tan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın lisans diplomasının da Maryland Üniversitesi’nden değil, denkliği tanınmamış lisans eğitimi vermeyen herkese online eğitimle sertifika dağıtan kolej statüsündeki bir kurumdan olduğunu açıkladı. Fidan’ın örneği olmayan şaibeli bir denklikle Bilkent’ten aldığı lisans üstü belgelerini de tartışmaya açtı.
Çetenin devlet ayağındakiler, rüşvet çarkından pay aldığından tüm yetili imzaları elinde toplamış. Diplomanın gerçek görünmesi için YÖK’ü, notların girildiği öğrenci işlerini çiftlik gibi kullanmış. Bu işten sabıkalı birini hapisten kurtarmış, kabahat ortaya çıktığında suçu onun üzerine atmayı planlamışlar,
Çete liyakatsiz kadrolarıyla devleti çürüttü
Sahtecilik bununla da sınırlı değil, balkanlarda kurdukları sahte üniversitelere YÖK’ten denklik verdirmişler. Burada kayıtlı gösterdikleri çocuklarını hiç sınava sokmadan, ülkedeki en iyi üniversitelere getirmişler. Ülkede partililer “ayrıcalıklı vatandaş” haine gelmiş, onlardan destek almadan kimsenin bir işe girmesi mümkün görünmüyor. Referansla öne geçenler çalışmayı gereksiz görüyor. Yani gücü ele geçiren çete, sınavları toplumu oyalamak için göstermelik bir çarka dönüştürmüş. Başarılı olsanız bile, liyakat yerine kayırmacılığı esas alan mülakat sistemiyle eleniyorsunuz.
Her devlet biriminde kendilerine paralel ağ kurmuş ve iltiması sıradan hale getirmişler. Parası ya da arkası olan istediği diplomayı almış, kamu arazilerini üzerine geçirmiş, aile fertlerine görev ayarlamış. İngilizce bilmeyenleri uluslararası komisyonlarda sorumlu yapmışlar. Maliye bürokratlarının gözetimi altında yandaşların vergisini silmişler. Özal’ın büyük mücadeleyle kaldırdığı rüşvet, “İslamcılık” iddiasındakiler tarafından sistematik hale gelmiş, artık her işin bir bedeli var, saray dahil tüm yetkililer bundan nemalanmış.
Sahtecilik her yerde
Nedim Hazar, devlet kurumlarının parti çiftliğine dönüştüğünü, görevlilerin yaptığı işi kesesini doldurmada kullandığını TRT örneği üzerinden anlatıyor. Verimlilik esasına göre planlanmamış kurumda çalışanlar, program üretenler kayırmacılığa göre seçiliyor. İşi bilmeyen ve iç hesaplaşmalarla görevini ihmal edenler, yüzünden milyarı bulan bandrol gelirleri etkin kullanamıyor. Kurumun kendi stüdyoları ve personeli olmasına rağmen, dışardan hizmet alımıyla birileri zengin ediliyor. Kendi medyalarından soygun düzeni için getirdikleriyle, doldurulan bankamatik memurları yüzünden kurumun zararı katlanıyor.
En basit işlerde bile “yandaş” arandığı için, aile şirketine dönüşen devlet çarkları sağlıklı çalışmıyor. Milyonluk bütçeler verimli kullanılmıyor, dış yapımlar yağma aracına dönüşüyor. Fikri mülkiyet hırsızlığı içeren büyük bütçeli TRT projeleri, AKP’lilere aktarılıyor. Bandrol geliri partili yapımcıların yurt dışı hesaplarına kaydırılırken, Bilal Erdoğan’ın vakfı, Serhat Albayrak’ın reklam şirketleri bunlardan pay alıyor.
İftiralar-gerçekler ve yeniden diriliş
Ülkenin en yetenekli gençlerinin elinden tutup onlara yıllarca eğitim verdikten sonra devlette görev alma fırsatı sunan kurumları “paralel yapı kurmak” gibi asılsız iddialarla karalamışlardı. Bütün devlet çarkı ellerinde olmasına rağmen hiçbir suçlamaya delil getiremedi, boş dosyalarla insanları yargıladılar. Meğer bununla kendi kurdukları paralel devlet yapılarını gözden kaçırmışlar.
Bütün bu zulümlere maruz kalan gönüllüler, yaşadıkları çok büyük acı ve travmalara rağmen direndiler. Değer kaybı yaşamadan dört bir tarafa dağılanlar, şimdi gittikleri yerlerde ürettikleri sosyal sorumluluk projeleriyle yeniden dünyaya ışık saçmaya hazırlanıyor.