Analiz / İsmail S Gülümser
Uğur Tezcan tr724’teki “Ben ‘azınlıkla’ anlaşırım, çoğunluğa gerek yok!” başlıklı yazısında Amerika’ya gelen yerleşimcilerin Kızılderili kabilelerin geniş arazilerini bedel ödemeden ellerinden almak için kullandıkları yöntemi anlatmış. Onlar, diğerlerinin bilgisi olmadan basit yemlerle kandırdıkları küçük bir azınlıkla anlaşıp hepsinin mülklerini üzerlerine geçirmiş.
Erdoğan’ın azınlıkla anlaşıp çoğunluğu ele geçirme taktikleri
Yazıyı okuyunca, Erdoğan’ın geçmişten günümüze azınlığı bazı vaatlerle yanına çekerek çoğunluğu teslim almada kullandığı yöntemler hafızamda canlandı. O, toplum kesimlerinde gördüğü her şeye göz dikti, bunu rızayla almayı asla düşünmediği için hep yasadışı yöntemle gasp etme yolu aradı. Parayla ya da makamla emir eri haline getirdiklerini, kişisel çıkarı için kullandı, birçok hukuksuz işini böyleleriyle yürüttü.
Parti itibarıyla kazandığı belediye başkanlığı döneminde birkaç kişiyle rüşvet çarkı kurdu, üst yönetimden habersiz yolsuzlukla milyar dolarlık bir servet edindi. Bu tarihten sonra marjinallikle suçladığı başkanının gözü önünde eski partisinin önemli kurmaylarından birkaçını transfer etti. Erbakan’ın yıllarca emek vererek ilmek ilmek dokuduğu %20’yi aşkın oy potansiyelini ona ve diğer yöneticilere danışma gereği duymadan içini boşalttı. Tüm çabalarını hileli yollarla çalan birinin yaptığını hazmedemeyen eski lideri, o kahırla ahirete intikal etti. Şimdi Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi birçok isim büyük hayallerle kurdukları yeni partinin bir kişinin ihtirası yüzünden hızla amacından uzaklaşıp kötülük üreten merkeze dönüşmesini engelleyemiyor.
Azınlıkla partileri eritme yöntemi
O günlerde sağdan ve soldan önde görünen bazı parti temsilcilerini “yenilikçilik” vaatleriyle coşturup partiye kattı, azınlığı vitrine koyup çoğunluğu teslim almaya çalıştı. İlk girdiği seçimde hırsızlıktan elde ettiği paralarla kimsenin rekabet edemeyeceği reklamlar yaptı. Liderlerini kirli kampanyalarla saf dışı ettiği seçimde, o günün siyasi partilerinin üstüne basıp ezerek öne geçti.
Sağdan Özal-Demirel-Türkeş’in, soldan Ecevit ve İnönü’nün kökleşmiş oylarına konmak için, parti temsilcilerini ağır hakaretlerle suçladı, rakiplerini psikolojik savaş taktiğiyle yıprattı. İçlerinden transfer ettiği birkaç kişiyi öne çıkardı, azınlığa makam verip kandırarak diğerlerini yok saydı. “Dört eğilimi birleştiren süper kahraman” rolüne soyunup onlar eliyle bağlı bulundukları parti birikimini üstüne geçirmeye çalıştı.
Karalama kampanyaları ve yoğun reklamdan etkilenen toplum, onun seçimi normal yolla kazanıp iktidara geldiğini düşündü. Ülkeye zarar verdikleri yönünde yapılan propagandaların büyüsüne kendini kaptıran halk eski siyasilerin sahadan çekilmesini içine sindirdi. Başarılı görüntü veren, ülkeye yeni vizyon kazandıracak birinin görevi devraldığını düşünüp tsunami boyutundaki siyasi değişimi kabullendi. Sandığa gömülmüş siyasi parti temsilcileri oyunun farkında olsa bile, para gücüyle her istediğini satın alanla mücadele edemedi, çirkin iftira kampanyasıyla halk içine çıkamayacak hale geldikleri için, partinin tabela partisine dönüşmesine engelleyemedi. Bir süre sonra birçok partiyi tarih sahnesinden silmede kullandığı isimleri de saf dışı bırakıp onların emeği üstüne kendisi oturdu.
İstediğini cebir ve şiddetle ele geçirdi
Hedefine koyduğu her şeyi ya satın alarak ya da şiddet ve cebir kullanarak ele geçirdi.
Kürt bölgelerinden seçilmiş onlarca temsilci ve milletvekili zindanda sürünürken, o yine hapisteki bir liderle görüşme vaadiyle oyaladığı bir grup siyasetçiyle anlaştı. Bir azınlığa verdiği küçük avantajlarla evini yurdunu yıktığı haklarını gasp ettiği, milyona varan insanın yaşadığı acının üstüne sünger çekmeye, geçmişte işlediği cinayetleri unutturup onların hesabından kurtulmaya hazırlanıyor.
15 Temmuz’da kendi yazdıkları senaryoyu, asker içinden destek aldıkları küçük bir azınlığa uygulattılar. On binlerce yetişmiş kadrosu olan bir kurumun tasfiyesini, makam vaadiyle kandırdıkları Hulusi Akar-Abidin Ünal-Yaşar Güler gibi birkaç üst düzey komutana yaptırdılar. Onların da katılımıyla gerçekleşen bir kurgu sonrası, binlerce masum kurmayı suçladılar. Yetki vadedip kandırdıklarıyla, NATO’nun en güçlü ordularından birini hallaç pamuğu gibi dağıttılar. Bu işte kullandıklarını da sırayla kenara çekiyor, tüm sorumluluğu onların üzerine atıp ilerde karşılarına çıkacak muhtemel soruşturmalarla baş başa bırakıyorlar. Hulusi Akar’la, bir grup askeri kalkışmaya psikolojik olarak hazırladı, emrindeki bazı komutanların darbeye karışmasını sağladılar. Akın Öztürk’ü ısrarla davet ettikten sonra onun orada olmasını kendileri istememiş gibi bir görüntü verdi tüm suçu ona ve yanlarındaki birkaç komutanın üstüne attılar.
Olayla hiç ilgisi olmayan yüzbinlerce masum hizmet gönüllüsü, görüntüde kullanılan birkaç kişi yüzünden terörle suçlandı. Anlaştıklarını gönüllülerden işe karışanlar gibi reklam etti, ülkede yüzbinlerce insana hizmet götüren bir topluluğu şeytanlaştırdı yaşam haklarını aldılar. Her türlü insanlık dışı zulme hazır bir grup eliyle, toplumun gönüllere karşı acıma duygusunu bitirdi, yapılan vahşeti hiç yürekleri burkulmadan herkese izlettiler. Fişledikleri binlerce devlet görevlisini attı, kurumlarını kapatıp çalışanları “sakıncalı” ilan ettiler. Az bir mali destekle kandırılan dini cemaatlerin çoğu da işlenen bu insanlık dışı vahşete sessiz kaldı.
Mafyayla ortak ülke tapusunu üzerlerine geçiriyorlar
Gırtlağına kadar pisliğe batmış bir grup ülkeyi mafya ile birlikte parsel parsel paylaşıyor. Bir yandan ülkenin varlıklarını üzerine geçirirken bir yandan da ileride karşısına çıkabilecek tarafları eritip yok etmeye çalışıyor. Paraya makama boğarak köleleştirdikleri aparatlarla hemen her dayanışma için ahlak dışı plan yapıyorlar.
Satın aldıkları hukukçular ve avukatlar rejiminin silahlı savaşçısı gibi hareket ediyor, sitem hukukçular üzerinden istediğini esir alıyor. Bir savcı ile dava açtırıyor tutuklayıp götürüyorlar, sonra mafyanın verdiği kararı uygulamak ve boş dosyaları doldurmak için hukukçu olduğu sanılan zavallılar yoğun mesai harcıyor. İncelemeye aldıkları işlemlerde hata ve kusur bulmak için gece gündüz çalışıyor.
Şimdilerde aynı oyun CHP ve geniş kitleler üzerinde etkili yöneticilerine karşı uygulanıyor, onları toplum önünde itibarsızlaştırmak için her yolu deniyorlar. Belediye başkanları ve ekibinden bir bölümünü tutuklayıp şantajla itirafçı olmaya zorlayarak kirli göstermeyi düşündüler. Bu yetmeyince CHP’den seçime girip kazanmış başkanlardan bazılarını vaatlerle kandırıp muhalefeti kendi içinde çelişkiye düşürmeye çalıştılar.
Hukuk sistemi muhalifleri sindirme ve rüşvet aparatı
Son günlerde patlak veren avukat skandalları, kirliliğin boyutunu gözler önüne serdi. Özgül Özel’in açıkladığı rüşvet dosyası hukuk sisteminin hangi normlara göre çalıştığının göstergesi. Ekrem İmamoğlu’nun rakip olmasını engellemek için sistemle oynadılar. Önce üniversiteye aldığı yasal diploma ve denkliğini iptal ettirdi, sonra tutukladı ve bir daha dışarı çıkmaması için bahane aramaya başladılar.
AKP döneminden beri belediyle iş yapmış bir iş adamını tutuklayıp, itirafçı olmaya İmamoğlu hakkında iftira metni imzalamaya ikna etmişler. Birçok konuda önüne konan her dosyayı kabullenmiş ve itiraflarıyla savcının boş dosyalarını dolduracak yeterince malzeme vermiş. Tutuklu başkanı suçlayacak ortamı hazırladıktan sonra, iş adamının çok dürüst olduğunu şantajla ifade vermediğini kanıtlamaya yöneldiler. Sansasyonel bir haberle, geçmiş itirafları güvenilir kılma sahte delil kullanmadığı zannı yaymaya çalışıyorlar.
Hukuk sistemi, bir dikta heveslisinin ülke tapusunu üzerine geçirmesine hizmet ederken, bir yandan boşluğu kullanan avukatlar aracılığıyla milyonluk rüşvet havuzlarına aracı olmuş. Gazeteci Cevheri Güven’in anlattığına göre, kötülüğün esir aldığı ülkede her şey halkı sömürme aparatına dönüşüyor.
Önce bir yazara birileri hakkında yazı yazdırıyor, toplumsal tepkiyi harekete geçiriyorlar. Sonra sosyal medyada paylaşımda bulunun binlerce insan hakkında tazminat davası açıp avukatlar aracılığıyla yarı fiyatına davayı geri çekme anlaşmasına zorluyorlar. Erdoğan’ın sunduğu ortamda diledikleri gibi her işi çözmeye alışmış avukatlar, kişileri tazminat şantajıyla köşeye sıkıştırıp onlardan rüşvet alarak paylaşıyor. Hakaret davası tazminat ve rüşvetleriyle servet edinen avukat-hâkim-savcı ve yazarlar türemiş, bindikleri arabalara en mutena yerde aldıkları mekanlara baktığınızda, sistemin giderek kirlendiğini görüyorsunuz.
Güç insanı zehirliyor, toplumun geneli şımarıklık içindeki bu şebekenin propaganda büyüsünden etkilenirken her şeyin önünü arkasını değerlendirme becerisi kazanmış gönüllüler şimdiye kadar bu türden tuzaklara düşmedi, aralarında kurdukları sağlam dayanışma ağlarıyla ortaya atılan her oyunu bozdu.
Onlar, gerçekler karşısında hiçbir art niyetlinin sonsuza kadar yalanını sürdüremeyeceğine inandıkları ve sürekli birbirlerini uyardıkları için her türlü olumsuzluğa karşı dirençlerini koruyor.
Basit vaatlerle kandırıp başını ezen çizmeyi öptürme taktikleri onların sinesinde eriyip kayboluyor.