Kadere inanmam, ama şansa inanırım. Evrenin sonuz olmadığını öğrendik de, insanın salaklığının sınırlarını daha keşfedemedik.
Gelecek taşa kazılmamıştır, insanların salaklığı, rastlantı ve başlangıç koşulları (geçmiş) biraraya gelerek her an yeniden yazar onu. Bu yüzden geleceği okumak çok zordur. Hatta, bu iş bir “Salakların Altın Elması’dır”, beceremeyeceğinizi bile bile yaparsınız işte. Devri daim makinası icat etmek gibi bir şeydir, sonu yok, başarı şansı sıfır, ticari potansiyeli çok zayıf. Ama bazen bir an gelir, çoklu evrenler içinde bir tanesi dağdan münbit ovaya bakmak gibi billurlaşır ruh gözünün önünde. İşte onlardan birini yaşıyorum, ve “çeşme kurudu” diyorum. Politik sıkıntılarımızı gidersek dahi, 2020 yılına kadar sürecek bir stagflasyona girdik. Eğer siyasette hatalar devam ederse, 2001 benzeri bir bankacılık ve ödemeler dengesi krizi akabinde 2-3 yıl sürecek rehabilitasyon dönemini de yaşayabiliriz. Ama inanın veya inanmayın ben AKP’nin nihilist olduğuna inanmıyorum. Bir iki ay içinde kafayı bu hayallerle dolu elma fıçısından çıkartacaklar.
Yerel para birimiyle ticaret, Rusya-Çin-AB’den gelecek mali destek, BRICS bankası gibi fantazilerle uğraşıyoruz, bunlar NİYE olmaz sorusuna cevap vermeyeceğim bile. Dünyanın düz olduğunu iddia edene düşer ispat yükümlülüğü. Gerçek gündem Türkiye’de ekonomik bunalımın ne zaman ödemeler dengesi krizine dönüşeceği, ABD’siz bir Türkiye’nin B ve C planları ve Türkiye’den yayılacak bir panik atağının Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ, Piyasalar = GOP) üzerinde kalıcı etki yaratıp yaratmayacağı bu Gezegende.
Türkiye küresel bulaşma yaratmaz, ama GOÜ için çeşme kurdu. Bizim sıkıntılarımızın kökü de buraya dayanıyor. Atlanta Fed nowcast’e göre ABD ekonomisi yıllıklandırılmış olarak %4.5 civarında büyürken, Ticaret Savaşları’nın veride esamesi okunmuyor. Dolayısıyla Fed daha en az 3-4 faiz artırımı yapacak, sonra durup ekonominin nabzını ölçecek. AMB bu yıl sonunda tahvil alımını kesiyor. Bakın International Institute of Finance’nin yayınladığı şu grafiğe, küresel para arzı nasıl yavaşlıyor:
Tüm dünyada bu sene dolar, gelecek sene de Euro likiditesi kuruyor.
Daha şimdiden bir çok merkez bankası faiz artırmaya başladı bile, işte size grafiği:
Faizler yükseldikçe, doğal olarak GOÜ yavaşlayacak, sıcak para ve kredi akımları için cazibesini yitirecek. Bir grafik daha, para GOÜ’den çekilirse, en çok kim zararlı çıkar sorusuna cevap veriyor. Aşağıda kurumsal borç/GSYİH sıralaması var:
İşte size 2020’ye kadar sürecek stagflasyonun ilk kanıtı: Bu borcu çeviremeyiz! Mecburen bir kısmını geri ödeyeceğiz, sonuç olarak da Türkiye’den cari açığın yanında net itfalar için de döviz çıkacak, TL değer kaybedecek, ekonomide likidite azalacak.
Bir parantez açayım, Ankara swap pazarını kapatmak gibi miyop ve yan etkileri yüksek önlemlerle TL’ye saldırının önünü kestiğine inanıyor. İnansın hele. Bakın, o swap pazarını kapatmak ve ROM-munzam oranlarını düşürmek TCMB’nin döviz rezervlerine ne yapmış:
İşte politik hatalar burada devreye giriyor. Ankara bu tür pansuman tedbirler ve AB-Rusya-Çin’den gelecek kaynakla ABD’ye direneceği hayalinde. Direnemez. Çünkü bu 3 devlet-bölge de biz koşulsuz para vermez, koşulları da çok ağır olur.
Eğer para bulamazsak ne olur? Size hemen kredilerin grafiğini göstereyim:
Dışardan para gelmezse, içerde de kredi verilmez! Krediler kurursa ne olur? Tek nedeni kredi kıtlığı değil, ama kredi daralması ile eş zamanlı boy gösteren sanayi üretimi ve Tüketici Güveni gerilemesini de grafiklerle göstereyim size:
Kafanızda 3 resmi üst üste koyun, krediler, harcamalar ve üretim arasındaki bağlantıyı anında göreceksiniz. Kredisiz bir ekonomi ölüme terkedilmiştir.
Haydi, ABD’yle sorunları çözdük. Krediler canlanır mı? Hayır, çünkü ikinci bir sorunumuz daha var. Enflasyon beklentileri artık şirazesinden çıktı. Hemen grafiğini vereyim:
Bir de TCMB anketinden alıntı yaptığımız tabloyu göstereyim ki, 10 yıl vadede dahi enflasyon beklentisinin yükseldiğini idrak edin.
Buna fiyatlarda katılaşma ya da enflasyonun kemikleşmesi diyoruz. Faiz enflasyon ve paramızı bankaya emanet etmek için talep ettiğimiz risk/harcamadan feragat primi belirler. İkincisini sıfırlasak dahi, enflasyon düşmeyeceği için, krediler u-cuz-la-maz.
Bu denli katılaşan enflasyon beklentilerini terbiye etmek için tek çare “Yandım Odin” dedirten bir bütçe daralması ve parasal sıkılaştırmadır. Bu yola gidersek, zaten resesyon en az bir yıl sürer. Eğer boşlarsak, enflasyon %20’yi aşar, ve 1990’larda olduğu gibi fiyatlama davranışlarını dolar/TL kuru belirler. Yani devaluasyon ve enflasyon arasında kısır döngü evresine geçeriz. Ondan sonrasını biliyorsunuz zaten, yüksek enflasyonla 30 yıl kaybetti bu millet.
Fakat, bu kez enflasyon-devaluasyon spiralinin 1990’lardan daha değişik bir etkisi olur. O zaman bu kadar dış kredi ve sıcak para yoktu sistemde. Şimdi hepsi vitesi ikiler. Sistemde likidite daralır, hatta ödemeler dengesi krizi tehlikesi başgösterir. Yani TCMB’de döviz biter.
Bir daha anlatayım mı? Enflasyonla mücadele ederseniz, resesyona giriyoruz. Etmezseniz, stagflasyon veya döviz krizine giriyoruz.
Bu kez stagflasyon ya da resesyon geçmiş dönemlere benzemez. Geçmişte özel sektörün hiç bu kadar borcu yoktu. Gelir daralırdı, resesyona girerdik. Bu kez gelir daralması yanında bir de bilanço tahribatını tamir edeceğiz. Bu süreç çok çilelidir. Çok sayıda şirket batar. Enflasyonu hızla indirmeye kalksanız, borcun reel değeri yükselir, dah fazla şirket batar. Ekonomiyi daraltmaya kalksanız ciro azalacağı için yine şirketler batar. Eğer bu süreç uzun sürerse ki, sürebilir, çünkü yukarda arzettim, ahlatlığın sınırların ölçmek zor (kurturma operasyonu planı yapmıyoruz), ödenmeyen krediler bankalara yığılır ve bankalar batma tehlikesine girer.
İki çare kalır. Ya sistemi tamamen dışa kapatıp, şirket ve bankaları kamulaştırıp hızla fakirleşirsiniz, ya da herşeyi yok pahasına ecnebiye satarsınız. Ecnebi de malı almadan önce sağlam bir hukuk düzeni, kurumsallaşmış idari yapı ve AB-ABD’yle dostane ilişkiler ister.
“Geleceği değiştirebilirizle” “insan salaklığının sonu yok” arasında bir yerde takıldım kaldım. Nasıl bitecek bu makale? Farketmez, her senaryoda biz babayı yiyeceğiz.