Türkiye ile Almanya arasında son yıllarda yaşanan gerginlikler yerini iki ülkeden gelen sıcak mesajlara bırakmış durumda. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass’ın yakın zamanda Türkiye’ye yaptığı ziyarette de ikili ilişkilerdeki yumuşama konuşuldu.
Ahval’den Deniz Öz’ün haberine göre; Almanya ve Türkiye kamuoyunda iki ülkeye ilişkin konuşulan bir diğer konu ise Almanya’dan ekonomik olarak zor günler geçiren Türkiye’ye mali yardım yapılıp yapılmayacağı. Zira, Almanya’daki iktidar ortağı Sosyal Demokrat Parti Başkanı Andrea Nehlas’ın Türkiye’ye mali yardım yapılması yönündeki önerisi halen Almanya siyasetinde tartışılıyor.
Almanya Başbakanı Merkel’in de Türkiye ekonomisindeki olumlu gelişmelerin “stratejik olarak Almanya’nın çıkarına” olduğu yönündeki söylemleri de Almanya’dan mali yardım geleceği yönündeki beklentileri güçlendiriyor.
Aynı zamanda Rahip Brunson kriziyle Türkiye’ye alüminyum ve çelik yaptırımı uygulayan ABD’ye, Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Forumu’ndan tepki gösterilmesi Türkiye’de olumlu bir hava yarattı.
Türkiye Reform Eylem Grubu’nun üç yıl aradan sonra yeniden toplanması ve reform mesajı vermesi “Türkiye ile AB arasında yeni bir dönem mi başlıyor?” sorularını da beraberinde getirdi.
Tam da ABD ile gerilen ilişkilerin ardından Suriye’de İdlib operasyonunun başlamasının beklendiği ve oluşabilecek yeni bir mülteci akının tartışıldığı bir dönemde Türkiye ile Avrupa arasındaki yakınlaşma ne ifade ediyor?
Almanya, Türkiye’ye maddi bir yardımda bulunur mu? Bulunursa bunun koşulları neler olur? Eylül ayı sonunda Berlin’e gidecek olan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kritik ziyareti öncesinde tüm bu soruları Almanya ve Avrupa Parlamentosu (AP) içerisinden bir siyasetçiyle konuştuk.
Alman iktidar ortağı Sosyal Demokrat Parti milletvekili ve AP Türkiye Reformu Eşbaşkanı İsmail Ertuğ “Maddi yardımın içeriği halen tartışılıyor. Türkiye’ye bir cent bile verildiğinde karşılığında demokratik reform istenecektir” diyor.
Ertuğ, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestliği konusundaki talebini de yakın gelecekte bir “hayal” olarak görüyor.
Türkiye-Almanya arasında son yıllarda gergin ilişkiler yaşanıyordu. Türk hükümetinden Alman üst düzey siyasetçilere “Nazi” benzetmesi dahi yapıldı. Ancak yakın zamanda iki ülke arasında yakınlaşma mesajları veriliyor. İki ülke arasında neler oluyor, eski kavgaların üstü örtülüyor mu?
Almanya ile Türkiye arasındaki ortaklık çok eskiye dayanıyor. Bu ortaklık her zaman her şeyin yüzde 100 iyi olacağı anlamına gelmiyor. Son dönemde Türkiye’de tepki çeken söylemler oldu, “Nazi” gibi. Bu yüzden Almanya kamuoyu tepkili. Bu toplumun bakış açısı.
Bir de pragmatik, reel siyasete baktığımız zaman, Türkiye kilit bir noktada. Türkiye mülteci konusunda Avrupa’nın en çok çekindiği ülke. Avrupalı siyasetçilerin en çok korktuğu konu mülteciler.
Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin son seçimlerine baktığımız zaman sağ partilerin güçlendiğini görüyoruz. Hatta İsveç’teki yeni seçimlerde çekirdeğinde Neonazilik olan İsveç Demokratları adındaki sağ partinin oyunun yüzde 19’a yükseldiğini gördük. Çok fazla mültecinin gelmesiyle Avrupa ciddi bir sarsıntıya uğrayabilir, hatta bu durum demokrasiyi bile tehdit edebilir.
Dolayısıyla bu anlamda Türkiye’ye ihtiyaç var. Türkiye’nin şu anki rejimi ve tavrı, demokrasiyi bir kişinin eline teslim etmesi, burada Avrupa siyasetçileri arasında ciddi soru işaretlerine yol açıyor. Bunu nasıl düzelteceğiz diye sorarsanız, Avrupalı siyasetçilerin iyi ilişkiler çerçevesinde Türkiye’ye isteklerini yaptırma gibi düşünceleri var.
Bu anlamda bir strateji değişikliği olduğu kanaatindeyim. Bu stratejinin dışında Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden ciddi talepleri oldu. Bunu Türk hükümeti kamuoyuna yansıtmıyor.
Ne gibi talepler?
Ekonomik talepler. Mesela Türkiye’nin Avrupa içerisinde ciddi bir tren yolu atağı var. Türkiye’nin 10 bin km demir ağı olduğunu biliyoruz. Türkiye bunu ciddi bir şekilde yukarı doğru çekmek istiyor. Bunu çekmek istediği an teknolojiye ve bunu yapabilecek şirketlere ihtiyacı var.
Siemens teknolojiyi sunabilecek bir şirket, diğer yandan Deustche Bahn dünyanın en büyük demir yolları şirketlerinden bir tanesi. Burada isimlerini veriyorum çünkü Alman kamuoyunda tartışılan bir konu bu.
Çin’den de Türkiye’ye bu konuda ciddi bir teklif geldi. Türkiye, Çin’e bu konuda bağımlı kalmamak adına Almanya’yı tercih ediyor ve Alman devlet bankalarından düşük faizli krediler edinebileceğini düşünüyor. Sadece teknolojik değil, siyasi olarak da Batı dünyasına yanaşma gibi ihtiyaçları da var. Tabii bunu demokrasiye dönmeden ne kadar elde edebilirler onu zaman gösterecek.
Almanya’dan Türkiye’ye mali yardım konusu da gündeme geldi…
Bu, Türk lirasının dolar karşısında 8 TL’ye tırmandığı zaman parti başkanımız Andrea Nehlas tarafından söylendi. Bir Alman vekili olarak Almanya’nın buna pragmatik yaklaştığını söyleyebilirim. Türkiye’nin iç kaosa sürüklenmesi daha fazla mülteci akınına yol açacak. Bunu yaşamamak adına, destabilizasyon (istikrarsızlık) olmaması için durumu nasıl stabilize edebiliriz düşüncesine dayanılarak söylendi.
Bu parti içerisinde ve dışarıdan çok ciddi tepkiyle karşılandı. Bir tarafta temel insan haklarından, özgürlüklerden kısıtlanan bir Türkiye var, diğer tarafta ihtiyaç duyulan, istikrarsız olmasını istemediğimiz bir Türkiye var. Zor bir durum ama siyasetçiler bunu bir şekilde çözmek zorunda.
Türkiye’ye direkt mali yardım mı olacak yoksa çeşitli alternatifler mi düşünülüyor? Almanya’nın bu desteğinin koşulları da olacak mı?
Desteğin nasıl olabileceği henüz kararlaştırılmış değil. Alman devlet bankalarından düşük faizli krediler olabilir. Almanya’nın sunduğu teknolojik know-how olabilir, borçların uzun vadeye çekilerek Türkiye’nin rahat bir şekilde ödemesine yönelik adımlar olabilir.
Bunlar tartışılacak ama en önemlisi son sorunuzda saklı. Her halükarda Türkiye’ye bir cent bile verildiğinde karşılığında demokratik reform istenecektir. Bunu da Türkiyeli yetkililer bilmeli.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusundaki tavırda bir yumuşama söz konusu mu?
Bu Türkiye’nin isteği. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Türkiye’nin ekonomisine ciddi katkılar sağlayacaktır. Tabii Avrupa’ya da sağlayacaktır. Ama Avrupa Birliği içerisinde tek adamlı bir Türkiye için bunu destekleyen bir çoğunluk olmadığını görüyoruz.
Sekiz ay sonra AB seçimleri var. Bu seçim sürecinde zaten bir karar alınmaz. Bundan sonraki seçimde yani seneye çoğunluğa göre bakacağız. Eğer sağ partiler daha da güçlenirse Türkiye bu hayalden vazgeçmelidir. Liberal, sosyal demokrat gibi partilerin güçlenmesiyle böyle bir olasılık olabilir.
Sosyal demokratların muhafazakarlara nazaran her zaman ciddi talepleri olacaktır. O da insan hakları, temel haklar konusundadır. Eğer Türkiye, Gümrük Birliği’ni düşünüyorsa demokratik adım atmalı. AB, 2010-2011 yılındaki Türkiye ile olan ilişkilerinde kandırıldığı kanaatinde.
İdlib operasyonu ve akabinde yeni bir mülteci akını gündemdeyken Almanya ile Türkiye arasındaki karşılıklı adımlar bir çıkar stratejisi etrafında okunabilir mi?
Çıkar politikası her zaman ön plandadır. Bunu saklamaya, gizlemeye gerek yok. Bunun dışında Batı ortaklığından geriye çekilen bir ABD görüyoruz. ABD, Türkiye’ye çelik ve alüminyum yaptırımı uyguladığı an AB, Türkiye’ye bir şekilde taraf çıkmıştı.
Genelde bu şekilde yaptırımların yanlış olduğu kanaati olduğun için destek çıkıldı. Bu Türkiye’nin yanlı medyası tarafından “AB bize destek veriyor” şeklinde yansıtıldı ama öyle bir şey yok.
Burada birçok şey var. Türkiye’nin destabile (istikrarsız) olmaması, mülteci akını olmaması. Diğer taraftan iki ülkenin ekonomik çıkarları var, aynı zamanda jeostratejik olarak Amerika’ya gözdağı vermek ve de Türkiye’yi Rusya’ya kaptırmamak. Bu şekilde beşli bir çıkar çerçevesi içerisindeyiz.
Peki Türkiye, AB’ye yanaşarak ABD’ye “Ben alternatifsiz değilim” diye mesaj mı veriyor?
Tabii ki. Türkiye her zaman “Benim elimde farklı opsiyonlar var” diyor. “Beni AB’ye almazsanız yüzümü Doğu’ya dönebilirim, merkez Asya’ya dönebilirim” diyebiliyor. Uzun zamandır bu tür söylemleri var.
Son zamanlarda da İran ve Rusya ikilisiyle beraber Suriye sorununa cevap bulmak için yola çıktı. Türkiye’nin Suriye konusunda sözünün ne kadar dinlenmediğini de İdlib konusunda gördük. Mesela Putin dedi ki “Biz Suriye rejimiyle beraber idlib’e saldıracağız, orayı Suriye’nin merkez yönetimine iade edeceğiz.” Bunu yapmak için de maalesef saldırılar başladı İdlib’e.
Avrupa Birliği’nin İdlip operasyonu konusundaki tavrı nedir?
Avrupa Birliği’nin en zayıf noktası dış politika. Ortak bir dış politika geliştiremediğimiz için, Avrupa birliği dünya çapında görülemiyor ve dolayısıyla da ciddiye alınamıyor. AB içerisinde Almanya’nın, son zamanlarda da Fransa ve İngiltere’nin kendi insiyatifleriyle bir şekilde çözüme yaklaştıklarını gördük. Avrupa’nın ortak bir kaynaktan gelen bir siyaseti yok. Avrupa’yı ortak olarak bağlayan tek bir konu var şu an, o da “Aman bize mülteci gelmesin.”
Türkiye Reform Eylem Grubu, üç yıl aradan sonra yeniden toplandı ve AB ile ilgili reform mesajı verildi. Türkiye’nin bu adımı AB açısından samimi olarak karşılanıyor mu?
Şu an bir detay görmedik. Eğer Türkiye’nin bir reform ajandası var ise bunu sunmaları gerekir. Bunu Venedik Komisyonu ile ortaklaşa yapmaları gerekir. Niyetleri ciddiyse Avrupa da ciddi adımlar atacaktır.
Türkiye’nin AB ile yeni dönemi konuşulurken aynı zamanda Türkiye kamuoyunda idam tartışmaları da yer alıyor. Bu Avrupa Birliği içerisinde nasıl karşılanıyor?
Bunlar Türkiye’nin kredibilitesini düşüren tartışmalar. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aynı anda hem idam konusunda “önüme gelirse imzalarım” diyebilmesini, hem de “hadi gel Avrupa beraber iş yapalım, hadi gel Almanya beraber tren yolu projesi yapalım” söylemlerinde bulunabilmesini şizofrence bir yaklaşım olarak görüyoruz. Bu söylemler Avrupa’nın gözünden kaçmıyor. Umarım idam söylemlerinden kaçınırlar.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “AB’den beklentilerimiz var. Vize serbestisi dahil çabalarımızın karşılığını görmek istiyoruz” dedi. Türkiye’nin vize serbestliği yönündeki talebi bugünkü koşullarda gerçekçi mi?
Türk hükümetinin bu konuda göz boyamaması lazım. Türkiye’deki siyasetçiler AB’nin kendilerinden ne beklediğini çok açık ve seçik şekilde biliyorlar. Önümüzdeki sene seçimlerden sonra orta vadeli bir imkan var mı ya da yok mu bunu o zaman göreceğiz. Ama her ne kadar destek vermek için adım atmak istesem de kısa vadede şu an hayal.
Almanya Türkiye’den tutuklu yedi vatandaşını serbest bırakmasını istedi. Daha önce gazeteci Deniz Yücel’le ilgili bir kriz yaşanmıştı. Şimdi de ABD ile Rahip Brunson krizi yaşanıyor. Türkiye, Almanya’nın bu talebine olumlu yanıt vermezse yine iki ülke arasında bir kriz yaşanır mı?
Almanya’daki siyasetçiler yedi Alman vatandaşının serbest bırakılması gerektiği düşüncesinde. Bu yakınlaşmanın asıl sebeplerinden biri de bu. Bütün Almanya için konuşamam ama biz iktidar ortağıyız. Almanya’nın bu yöndeki talebi karşılanmazsa Almanya’dan Türkiye’ye hiçbir şekilde adım atılmayacağı kanaatindeyim.