”Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. ”
GÖREVLENDİRMELERDE ADALET DUYGUSU KAYBOLURSA
Demokratik toplumlarda görevlendirmelerde şeffaflık esas alınıyor. Devlet mekanizması din dil ırk ve dünya görüşüne bakmadan herkese eşit yaklaşıyor ve vatandaşlık haklarından herkese olabildiğince eşit şekilde yararlanma hakkı veriliyor.
Böyle toplumlarda fertler hem devlete hem de birbirlerine karşı güven duyuyor, bütünlüğün korunduğu toplumlarda ülke menfaatlerine herkes katkıda bulunuyor ve kısa sürede refahın eşit paylaşıldığı gelişmiş bir toplum ortaya çıkıyor. Bunun sağlanamadığı yerlerde devlete olan güven zedeleniyor en küçük bir kıvılcımda toplum kesimleri kolayca harekete geçebiliyor. ABD de alınmış onca demokratik tedbire ve ayrımcılıkla ilgili ağır caydırıcı düzenlemelere rağmen zencilere karşı bakış açısındaki bazı problemler polis tarafından bir zencinin öldürülmesi ile su yüzüne çıktı ve birikmiş tepkilerle halk sokaklara döküldü.
Fethullah Gülen Hocaefendi bu hafta yayınlanan yazısında:
Toplumlarda birlik ve beraberliğin korunması, güven duygusunun kaybolmamasını anlatırken görevlendirmelerde hem görev verenlerin hem de görev alacakların nasıl bir duruş sergilemesi, nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Konumunu kendi çıkarları için kullananlar kul hakkına girer adaletli davranamaz, art niyetli olan, şahsi planlarına göre seçim yapanlar hem kendileri hem toplumun kaybetmesine yol açarlar.
Görevlendirmeden sorumlu olanlar;
-Herkese eşit muamele etmeli,
-Hiç kimsenin kayrıldığı yönünde kanaat oluşmasına izin verilmemeli,
-Kişisel kaygılar bir kenara bırakılarak objektif değerlendirmeler öne çıkarılmalı,
-Tercihler toplum genelinin faydasına göre yapılmalıdır.
İnsanları yapamayacakları işlerde görevlendirmek başarısızlığa neden olur. Yapılan işlerde yüksek verim elde etmek istiyorsak insanların kabiliyetleri dikkate alınmalıdır. Disiplinli biri düzen ve takip gerektiren işlerde, araştırmayı seven biri yeni yol ve yöntemler bulup çıkarmada, sanat inceliği olan birini estetik gerektiren işlerde kullanmalı.
İnsanların karakterini doğru tanımayan idareciler tercihlerinde çok yanılırlar, bunun için görevlendirme konumunda olanlar çevrelerindeki insanları iyi tanımaya çalışmalıdır ki hatalar asgari düzeye insin. Tek başına birinin karar verdiği bir organizasyonda hataları önlemek zordur, daha geniş bakış açısıyla insanları değerlendirip uygun yerde vazifelendirmek için ortak akıl harekete geçirilmelidir.
Dedikoduya girmeden insanların objektif bir anlayışla değerlendirildiği ortamlarda hata ihtimali azalır, seçimde az hata yapılırsa başarı da artar. Art niyet taşımayan bilgi ve tecrübe sahibi bir heyetin alacağı kararlara insanlar daha çok güvenirler, kriterleri sağlam vasıflı insanların yapacağı tercihlere daha çok saygı duyulur. Sahada insanları yaptıklarıyla tanıyan tecrübeliler birlikte karar verirse kırgınlıklar küskünlükler önlenir ve insan zayiatı daha az olur.
Gelişmiş ülkelerin başarısının arkasında yatan şeylerden biri görevlendirmede insanların objektif ölçülere göre değerlendirilmesi ve vazifeye başladıktan sonra sürekli eğitimden geçirilerek güncel ihtiyaçları karşılayacak şekilde desteklenmesidir. Gülen de yeni görev verilecek insanların buna duygusal olarak hazırlanması, gidilecek yerle ilgili gerekli donanımın kazandırılması, oranın terminolojisi, kültürü hakkında yetiştirilmesi, risklerin neler olduğu bunların nasıl aşılabileceğinin öğretilmesi, kişilerin moral ve motivasyonu yüksek olarak bu göreve başlatılmasını önermektedir.
Yeni görevlendirmelerde tebliğde usule çok dikkat edilmesi, kişilerin birikimleriyle yeni yerde katkı yapacaklarına inandırılıp onlarda istek ve heyecan uyarılması, içlerinde en küçük bir şüphe-tereddüt küskünlük ve kırgınlığa izin vermeden kişilerin fikren ruhen yeni göreve hazırlanması çok önemlidir.
Görev alacaklara düşen sorumluluklara gelince, yeni duruma iyi niyetle yaklaşmalı, art niyet aramadan alanında deneyimli bir heyet tarafından verilmiş kararı saygı ile karşılamalı, hüsnü zan prensibini esas alıp kişisel hiçbir garaz taşımayacaklarını bildiği heyetin niyetlerini sorgulamamalı, yeni görev tenzili rütbe gibi görünse bile makul gerekçeler olabileceğini düşünüp olumlu yaklaşmalıdır. Faydalı olduğuna inandığı bir yerden ayrıldığını düşünse de ihtiyaç duyulduğu için kendisinin seçildiğini hesaplamalı tereddüt yaşamadan verilen göreve hazır olmalıdır.
Üst göreve talip olma bizim değerlerimizde hoş karşılanmaz, yüksek beklentiler hırs ve rekabet duygularını tetikler. Değişiklikte hoşnutsuzluk beklentilerin yüksek olmasından kaynaklanabilir, takdir beklerken tenzille karşılaşıldığı düşünülebilir. İnsan vicdanın sesini dinlemeli ne için göreve talip olduğunun muhasebesini iyi yapmalı, sahabeler gibi iradesini kullanıp beklentilerini bastırmasını bilmeli, büyük küçük demeden her vazifeye hazır olmalı, onun gibilerin durumunu objektif kriterlere sahip kadirşinas insanlar tespit edip başarılı insanların önünü açmalıdır. Mazeretler uydurup yapılan görevlendirmelerden kaçmaya çalışmak yanlıştır, yaşanan her sıkıntıda, yapılan her konum değişikliğinde insan hayal kırıklığı yaşarsa kendisine zarar verir. Aksine bir tereddüt oluşmuşsa istişare ederek karşılıklı tereddütler giderilmeli istişare ile en makul yol birlikte geliştirilmelidir.
Bir organizasyonda fertler birbirine güvenmez yapılan seçimlerde art niyet aranırsa bütünlük korunamaz bu yüzden daima düşünce duruluğunun korunması, kendisi hakkında tercih hatası yapılsa bile bundan zararlı çıkmayacağının bilinmesi çok önemlidir. Yapılanlar bazen insan eliyle mağduriyete yol açabilir zulme dönüşebilir, ancak iyi niyetini koruyarak güçlü bir irade ortaya koyanlar bu zulümleri hayra dönüştürebilir. Üstada sırf işkence etmek için ilden ile sürenlerin niyeti ona zulmetmek olsa bile Allah bu zulmü rahmete çevirmiş risaleler gittiği her ilde yayılmıştır.
Gülen’in bu tavsiyelerine büyük ölçüde uyan gönüllüler yüksek motivasyonla çalışan organizasyon ağları kurmuş ve birçok devletin başaramadığı faaliyetleri gerçekleştirerek hizmet hareketini bir dünya projesine dönüştürmüştür. Ancak Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 3. dünya ülkelerinde görevlendirmelerde adalet duygusu kaybolduğu için toplum fertleri birbirine olan güveni yok olmuştur. Liyakati devre dışı bırakarak sadece yönetimdekilerin kişisel hesaplarına göre kadroların dağıtıldığı ülkelerde konumun hakkını vermekten uzak yöneticilerin verdikleri yanlı kararlarla ülkeler felakete sürüklenmektedir.
Türkiye’de devlete eleman alımında her dönem bazı sıkıtılar yaşandı, geçmiş yönetimlerin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı biliniyor. Ancak Erdoğan tek başına gücü eline geçirdi ve 1980 öncesinde olduğu gibi kimseye hesap verme gereği duymadan devleti sadece kendine kayıtsız şartsız itaat edecek kadrolarla dolduruyor. Onlara göbeğinden bağlı olan memurlar hak ve adalet duygusunu bir kenara bırakarak, iktidarın kanun dışı işlerinin oyuncağı haline geliyor, yaptıklarının suç olduğunu bildikleri halde kendilerini o göreve getirenlerin suçlarına ortak olmak mecburiyetinde hissediyor.
Bugün ülkenin adalet sistemi hiçbir kriter gözetilmeden sadece iktidarın her icraatına onay vermek üzere göreve getirilen binlerce hakim ve savcı ile dolduruldu. Onlar kendilerini kanunlara değil iktidara bağlı hissediyorlar ve yaptıkları işin suç olduğunu bildikleri halde kanun dışı işlere imza atıyorlar. İktidar partisi hukuk sistemini muhaliflere karşı bir sopa olarak kullanıyor kendi hazırladıkları listeler üzeriden insanlar hakkında kanuni hiçbir dayanağı olmayan suçlar üretiyorlar.
Emniyet ve güvenlik sisteminde liyakati bir kenara bırakarak geçmişte adı birçok şaibeye bulaşmış kadroları öne çıkardılar. Onlara geçmişte işledikleri suçlardan kurtarma karşılığı suçlarına ortak ediyorlar. Polisler kanuni hiçbir dayanağı olmadan iktidarın gösterdiği isimleri tutukluyor, gözaltı süresinde işkence ve baskı ile işlemedikleri suçları itirafa ya da istedikleri hakkında iftiraya zorluyorlar. Bu yolla iktidar kendine muhalif gördüğü tüm kesimler hakkında sahte suçlar üretip tutuklamalar yapıyor.
Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. Muhaliflerin eşit vatandaşlık haklarında yararlanmasını engellemek için her türlü kanunsuzluğu işliyorlar. Sağlık hizmeti almak isteyen bir vatandaş iktidarın sakıncalı listesinde yer alıyorsa bu hizmetten yararlanamıyor, doktor muayene etmekten kaçınıyor, bankada hesap açamıyor hesabı varsa parasını vermiyor,
Devlette görev almak isterse kendilerine kapılar kapatılıyor, çalışanlar yakınlarından dolayı bir şekilde fişlenip irtibat ve iltisak gibi kanunda karşılığı olmayan suçlarla suçlanarak devlet görevinden atılıyor. Mesleğinde başarılı ve deneyimli on binlerce kamu görevlisi şahsi hiçbir kusuru olmadan devletten atılırken yerini iktidara tam biat edecek onun suçlarına ortak olacak deneyimsiz kadrolarla dolduruluyor, devlet hizmetlerinde başarısızlığa davetiye çıkarılıyor.
Görevlendirmelerde ve devlet hizmetlerinde adalet duygusu kaybolunca ülkeyi yönetenlere güvenilmiyor, vatandaşlarda aidiyet duygusu kayboluyor kimse ülke malına sahip çıkma gereği duymuyor. Bazıları bizzat zarar vermeye çalışırken bazısı zarar verilmesine göz yumuyor. Yetkiyi eline geçirenler bu fırsatı kullanıp köşeyi dönmenin yollarını arıyor, varsa ihaleleri kapalı kapılar arkasında bölüşüyor, ne kadar saklamak isteseler de devletin her işinden pis kokular geliyor.
Bir kısmı ise yanlışları görüyor, yapılanlarla ülkenin uçuruma yuvarladığının farkında ancak dini yanlış yorumluyor dindar görünümlü bir yöneticinin her icraatına itaat mecburiyetinde olduğunu zannediyor. Kısa sürede ülke yönetiminde söz sahibi olmak için bu suçların işlendiğini düşünen, geçiş döneminde yanlışlara cevaz verilmesi gerektiğine inanarak iktidarın hukuksuzluklarına itaati zorunlu görenler oluyor. Cemaat mensuplarının da aralarında olduğu muhalifleri dindar bir yönetime başkaldırmakla itaatsizlikle suçlayıp her türlü cezayı hak ettiklerini düşünenler az değil.
Kur’an “zulmedenlere en küçük bir eğilim göstermeyin değilse ateş size de dokunur” derken İslam’ın biat anlayışını yanlış yorumlayan çok sayıda kanaat önderi meşru sınırların dışına çıkmış zulüm ve haksızlıklara yönelmiş, adalet duygusunu tamamen yitirmiş bir yönetime itaat gerektiğini düşünüp onların her yanlışına ortak olduğu için ülke hızla uçuruma doğru sürükleniyor.
Gülen son bayram mesajında yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hizmet gönüllülerine, sabırla Allah’la münasebetlerini artırarak yola devam etmeleri çağrısında bulunuyor. Memleketlerinden ayrı sıla hasreti ile yananlara, tüm imkânları elinden alınan, malını imkânlarını kaybedenlere giden her şeyin sadaka hükmüne geçtiğini bildiriyor.
-Yapacakları derin iç muhasebe ile iki bayram arasında ve zilhiccede okunan dualar yapılan tespih ve zikirlerle daha kazançlı çıkacaklarını,
-Binlerce kişinin cebren vermek zorunda kaldıkları sadakalarla burada veya ötede belki onun 10-100-700 katı kazanç elde edeceklerini,
-Yaşadıkları umumi mahrumiyetlerin ülkeden ayrı kalmanın oluşturduğu özlemlerin fereci umumiyeyi çabuklaştıracağını aktarıyor.
Devlet imkânlarıyla yapılamayan hizmetleri gönüllülerin samimi niyet ve Allah’ın desteği ile başardığını çalışmaların 100 katı sonuç elde edildiğini, sıkıntılı dönemde ise yine sadece her şeyin sahibi olana inançla samimi bir niyetle içlerini ona dökerek, faaliyetleri ona tam teveccühe göre düzenleyerek, itminan içinde ona sığınılırsa yeni lütuf kapılarının açılacağını aktarıyor.
Dünya adına kazandıklarından dolayı gurur kibir içinde olanlar, bir rüzgârla tüm imkânlarını kaybedebilirler, ötede ise yaptıklarından dolayı büyük utanç duyarlar. Allah’ın nimetlerinin sınırsız olduğunu bilip itminanı kalple her şeye rağmen sarsılmayan insanları, sürekli Allah’tan teslimiyetlerini artırmasını isteyenleri, ona yönelip ızdıraplarını kalp iniltisine dönüştürenleri, tazarru ve niyazla kalbi derinliklerini artıranları Allah’ın boş çevirmeyeceğini bildiriyor.
”Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. ”
GÖREVLENDİRMELERDE ADALET DUYGUSU KAYBOLURSA
Demokratik toplumlarda görevlendirmelerde şeffaflık esas alınıyor. Devlet mekanizması din dil ırk ve dünya görüşüne bakmadan herkese eşit yaklaşıyor ve vatandaşlık haklarından herkese olabildiğince eşit şekilde yararlanma hakkı veriliyor.
Böyle toplumlarda fertler hem devlete hem de birbirlerine karşı güven duyuyor, bütünlüğün korunduğu toplumlarda ülke menfaatlerine herkes katkıda bulunuyor ve kısa sürede refahın eşit paylaşıldığı gelişmiş bir toplum ortaya çıkıyor. Bunun sağlanamadığı yerlerde devlete olan güven zedeleniyor en küçük bir kıvılcımda toplum kesimleri kolayca harekete geçebiliyor. ABD de alınmış onca demokratik tedbire ve ayrımcılıkla ilgili ağır caydırıcı düzenlemelere rağmen zencilere karşı bakış açısındaki bazı problemler polis tarafından bir zencinin öldürülmesi ile su yüzüne çıktı ve birikmiş tepkilerle halk sokaklara döküldü.
Fethullah Gülen Hocaefendi bu hafta yayınlanan yazısında:
Toplumlarda birlik ve beraberliğin korunması, güven duygusunun kaybolmamasını anlatırken görevlendirmelerde hem görev verenlerin hem de görev alacakların nasıl bir duruş sergilemesi, nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Konumunu kendi çıkarları için kullananlar kul hakkına girer adaletli davranamaz, art niyetli olan, şahsi planlarına göre seçim yapanlar hem kendileri hem toplumun kaybetmesine yol açarlar.
Görevlendirmeden sorumlu olanlar;
-Herkese eşit muamele etmeli,
-Hiç kimsenin kayrıldığı yönünde kanaat oluşmasına izin verilmemeli,
-Kişisel kaygılar bir kenara bırakılarak objektif değerlendirmeler öne çıkarılmalı,
-Tercihler toplum genelinin faydasına göre yapılmalıdır.
İnsanları yapamayacakları işlerde görevlendirmek başarısızlığa neden olur. Yapılan işlerde yüksek verim elde etmek istiyorsak insanların kabiliyetleri dikkate alınmalıdır. Disiplinli biri düzen ve takip gerektiren işlerde, araştırmayı seven biri yeni yol ve yöntemler bulup çıkarmada, sanat inceliği olan birini estetik gerektiren işlerde kullanmalı.
İnsanların karakterini doğru tanımayan idareciler tercihlerinde çok yanılırlar, bunun için görevlendirme konumunda olanlar çevrelerindeki insanları iyi tanımaya çalışmalıdır ki hatalar asgari düzeye insin. Tek başına birinin karar verdiği bir organizasyonda hataları önlemek zordur, daha geniş bakış açısıyla insanları değerlendirip uygun yerde vazifelendirmek için ortak akıl harekete geçirilmelidir.
Dedikoduya girmeden insanların objektif bir anlayışla değerlendirildiği ortamlarda hata ihtimali azalır, seçimde az hata yapılırsa başarı da artar. Art niyet taşımayan bilgi ve tecrübe sahibi bir heyetin alacağı kararlara insanlar daha çok güvenirler, kriterleri sağlam vasıflı insanların yapacağı tercihlere daha çok saygı duyulur. Sahada insanları yaptıklarıyla tanıyan tecrübeliler birlikte karar verirse kırgınlıklar küskünlükler önlenir ve insan zayiatı daha az olur.
Gelişmiş ülkelerin başarısının arkasında yatan şeylerden biri görevlendirmede insanların objektif ölçülere göre değerlendirilmesi ve vazifeye başladıktan sonra sürekli eğitimden geçirilerek güncel ihtiyaçları karşılayacak şekilde desteklenmesidir. Gülen de yeni görev verilecek insanların buna duygusal olarak hazırlanması, gidilecek yerle ilgili gerekli donanımın kazandırılması, oranın terminolojisi, kültürü hakkında yetiştirilmesi, risklerin neler olduğu bunların nasıl aşılabileceğinin öğretilmesi, kişilerin moral ve motivasyonu yüksek olarak bu göreve başlatılmasını önermektedir.
Yeni görevlendirmelerde tebliğde usule çok dikkat edilmesi, kişilerin birikimleriyle yeni yerde katkı yapacaklarına inandırılıp onlarda istek ve heyecan uyarılması, içlerinde en küçük bir şüphe-tereddüt küskünlük ve kırgınlığa izin vermeden kişilerin fikren ruhen yeni göreve hazırlanması çok önemlidir.
Görev alacaklara düşen sorumluluklara gelince, yeni duruma iyi niyetle yaklaşmalı, art niyet aramadan alanında deneyimli bir heyet tarafından verilmiş kararı saygı ile karşılamalı, hüsnü zan prensibini esas alıp kişisel hiçbir garaz taşımayacaklarını bildiği heyetin niyetlerini sorgulamamalı, yeni görev tenzili rütbe gibi görünse bile makul gerekçeler olabileceğini düşünüp olumlu yaklaşmalıdır. Faydalı olduğuna inandığı bir yerden ayrıldığını düşünse de ihtiyaç duyulduğu için kendisinin seçildiğini hesaplamalı tereddüt yaşamadan verilen göreve hazır olmalıdır.
Üst göreve talip olma bizim değerlerimizde hoş karşılanmaz, yüksek beklentiler hırs ve rekabet duygularını tetikler. Değişiklikte hoşnutsuzluk beklentilerin yüksek olmasından kaynaklanabilir, takdir beklerken tenzille karşılaşıldığı düşünülebilir. İnsan vicdanın sesini dinlemeli ne için göreve talip olduğunun muhasebesini iyi yapmalı, sahabeler gibi iradesini kullanıp beklentilerini bastırmasını bilmeli, büyük küçük demeden her vazifeye hazır olmalı, onun gibilerin durumunu objektif kriterlere sahip kadirşinas insanlar tespit edip başarılı insanların önünü açmalıdır. Mazeretler uydurup yapılan görevlendirmelerden kaçmaya çalışmak yanlıştır, yaşanan her sıkıntıda, yapılan her konum değişikliğinde insan hayal kırıklığı yaşarsa kendisine zarar verir. Aksine bir tereddüt oluşmuşsa istişare ederek karşılıklı tereddütler giderilmeli istişare ile en makul yol birlikte geliştirilmelidir.
Bir organizasyonda fertler birbirine güvenmez yapılan seçimlerde art niyet aranırsa bütünlük korunamaz bu yüzden daima düşünce duruluğunun korunması, kendisi hakkında tercih hatası yapılsa bile bundan zararlı çıkmayacağının bilinmesi çok önemlidir. Yapılanlar bazen insan eliyle mağduriyete yol açabilir zulme dönüşebilir, ancak iyi niyetini koruyarak güçlü bir irade ortaya koyanlar bu zulümleri hayra dönüştürebilir. Üstada sırf işkence etmek için ilden ile sürenlerin niyeti ona zulmetmek olsa bile Allah bu zulmü rahmete çevirmiş risaleler gittiği her ilde yayılmıştır.
Gülen’in bu tavsiyelerine büyük ölçüde uyan gönüllüler yüksek motivasyonla çalışan organizasyon ağları kurmuş ve birçok devletin başaramadığı faaliyetleri gerçekleştirerek hizmet hareketini bir dünya projesine dönüştürmüştür. Ancak Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 3. dünya ülkelerinde görevlendirmelerde adalet duygusu kaybolduğu için toplum fertleri birbirine olan güveni yok olmuştur. Liyakati devre dışı bırakarak sadece yönetimdekilerin kişisel hesaplarına göre kadroların dağıtıldığı ülkelerde konumun hakkını vermekten uzak yöneticilerin verdikleri yanlı kararlarla ülkeler felakete sürüklenmektedir.
Türkiye’de devlete eleman alımında her dönem bazı sıkıtılar yaşandı, geçmiş yönetimlerin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı biliniyor. Ancak Erdoğan tek başına gücü eline geçirdi ve 1980 öncesinde olduğu gibi kimseye hesap verme gereği duymadan devleti sadece kendine kayıtsız şartsız itaat edecek kadrolarla dolduruyor. Onlara göbeğinden bağlı olan memurlar hak ve adalet duygusunu bir kenara bırakarak, iktidarın kanun dışı işlerinin oyuncağı haline geliyor, yaptıklarının suç olduğunu bildikleri halde kendilerini o göreve getirenlerin suçlarına ortak olmak mecburiyetinde hissediyor.
Bugün ülkenin adalet sistemi hiçbir kriter gözetilmeden sadece iktidarın her icraatına onay vermek üzere göreve getirilen binlerce hakim ve savcı ile dolduruldu. Onlar kendilerini kanunlara değil iktidara bağlı hissediyorlar ve yaptıkları işin suç olduğunu bildikleri halde kanun dışı işlere imza atıyorlar. İktidar partisi hukuk sistemini muhaliflere karşı bir sopa olarak kullanıyor kendi hazırladıkları listeler üzeriden insanlar hakkında kanuni hiçbir dayanağı olmayan suçlar üretiyorlar.
Emniyet ve güvenlik sisteminde liyakati bir kenara bırakarak geçmişte adı birçok şaibeye bulaşmış kadroları öne çıkardılar. Onlara geçmişte işledikleri suçlardan kurtarma karşılığı suçlarına ortak ediyorlar. Polisler kanuni hiçbir dayanağı olmadan iktidarın gösterdiği isimleri tutukluyor, gözaltı süresinde işkence ve baskı ile işlemedikleri suçları itirafa ya da istedikleri hakkında iftiraya zorluyorlar. Bu yolla iktidar kendine muhalif gördüğü tüm kesimler hakkında sahte suçlar üretip tutuklamalar yapıyor.
Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. Muhaliflerin eşit vatandaşlık haklarında yararlanmasını engellemek için her türlü kanunsuzluğu işliyorlar. Sağlık hizmeti almak isteyen bir vatandaş iktidarın sakıncalı listesinde yer alıyorsa bu hizmetten yararlanamıyor, doktor muayene etmekten kaçınıyor, bankada hesap açamıyor hesabı varsa parasını vermiyor,
Devlette görev almak isterse kendilerine kapılar kapatılıyor, çalışanlar yakınlarından dolayı bir şekilde fişlenip irtibat ve iltisak gibi kanunda karşılığı olmayan suçlarla suçlanarak devlet görevinden atılıyor. Mesleğinde başarılı ve deneyimli on binlerce kamu görevlisi şahsi hiçbir kusuru olmadan devletten atılırken yerini iktidara tam biat edecek onun suçlarına ortak olacak deneyimsiz kadrolarla dolduruluyor, devlet hizmetlerinde başarısızlığa davetiye çıkarılıyor.
Görevlendirmelerde ve devlet hizmetlerinde adalet duygusu kaybolunca ülkeyi yönetenlere güvenilmiyor, vatandaşlarda aidiyet duygusu kayboluyor kimse ülke malına sahip çıkma gereği duymuyor. Bazıları bizzat zarar vermeye çalışırken bazısı zarar verilmesine göz yumuyor. Yetkiyi eline geçirenler bu fırsatı kullanıp köşeyi dönmenin yollarını arıyor, varsa ihaleleri kapalı kapılar arkasında bölüşüyor, ne kadar saklamak isteseler de devletin her işinden pis kokular geliyor.
Bir kısmı ise yanlışları görüyor, yapılanlarla ülkenin uçuruma yuvarladığının farkında ancak dini yanlış yorumluyor dindar görünümlü bir yöneticinin her icraatına itaat mecburiyetinde olduğunu zannediyor. Kısa sürede ülke yönetiminde söz sahibi olmak için bu suçların işlendiğini düşünen, geçiş döneminde yanlışlara cevaz verilmesi gerektiğine inanarak iktidarın hukuksuzluklarına itaati zorunlu görenler oluyor. Cemaat mensuplarının da aralarında olduğu muhalifleri dindar bir yönetime başkaldırmakla itaatsizlikle suçlayıp her türlü cezayı hak ettiklerini düşünenler az değil.
Kur’an “zulmedenlere en küçük bir eğilim göstermeyin değilse ateş size de dokunur” derken İslam’ın biat anlayışını yanlış yorumlayan çok sayıda kanaat önderi meşru sınırların dışına çıkmış zulüm ve haksızlıklara yönelmiş, adalet duygusunu tamamen yitirmiş bir yönetime itaat gerektiğini düşünüp onların her yanlışına ortak olduğu için ülke hızla uçuruma doğru sürükleniyor.
Gülen son bayram mesajında yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hizmet gönüllülerine, sabırla Allah’la münasebetlerini artırarak yola devam etmeleri çağrısında bulunuyor. Memleketlerinden ayrı sıla hasreti ile yananlara, tüm imkânları elinden alınan, malını imkânlarını kaybedenlere giden her şeyin sadaka hükmüne geçtiğini bildiriyor.
-Yapacakları derin iç muhasebe ile iki bayram arasında ve zilhiccede okunan dualar yapılan tespih ve zikirlerle daha kazançlı çıkacaklarını,
-Binlerce kişinin cebren vermek zorunda kaldıkları sadakalarla burada veya ötede belki onun 10-100-700 katı kazanç elde edeceklerini,
-Yaşadıkları umumi mahrumiyetlerin ülkeden ayrı kalmanın oluşturduğu özlemlerin fereci umumiyeyi çabuklaştıracağını aktarıyor.
Devlet imkânlarıyla yapılamayan hizmetleri gönüllülerin samimi niyet ve Allah’ın desteği ile başardığını çalışmaların 100 katı sonuç elde edildiğini, sıkıntılı dönemde ise yine sadece her şeyin sahibi olana inançla samimi bir niyetle içlerini ona dökerek, faaliyetleri ona tam teveccühe göre düzenleyerek, itminan içinde ona sığınılırsa yeni lütuf kapılarının açılacağını aktarıyor.
Dünya adına kazandıklarından dolayı gurur kibir içinde olanlar, bir rüzgârla tüm imkânlarını kaybedebilirler, ötede ise yaptıklarından dolayı büyük utanç duyarlar. Allah’ın nimetlerinin sınırsız olduğunu bilip itminanı kalple her şeye rağmen sarsılmayan insanları, sürekli Allah’tan teslimiyetlerini artırmasını isteyenleri, ona yönelip ızdıraplarını kalp iniltisine dönüştürenleri, tazarru ve niyazla kalbi derinliklerini artıranları Allah’ın boş çevirmeyeceğini bildiriyor.
”Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. ”
GÖREVLENDİRMELERDE ADALET DUYGUSU KAYBOLURSA
Demokratik toplumlarda görevlendirmelerde şeffaflık esas alınıyor. Devlet mekanizması din dil ırk ve dünya görüşüne bakmadan herkese eşit yaklaşıyor ve vatandaşlık haklarından herkese olabildiğince eşit şekilde yararlanma hakkı veriliyor.
Böyle toplumlarda fertler hem devlete hem de birbirlerine karşı güven duyuyor, bütünlüğün korunduğu toplumlarda ülke menfaatlerine herkes katkıda bulunuyor ve kısa sürede refahın eşit paylaşıldığı gelişmiş bir toplum ortaya çıkıyor. Bunun sağlanamadığı yerlerde devlete olan güven zedeleniyor en küçük bir kıvılcımda toplum kesimleri kolayca harekete geçebiliyor. ABD de alınmış onca demokratik tedbire ve ayrımcılıkla ilgili ağır caydırıcı düzenlemelere rağmen zencilere karşı bakış açısındaki bazı problemler polis tarafından bir zencinin öldürülmesi ile su yüzüne çıktı ve birikmiş tepkilerle halk sokaklara döküldü.
Fethullah Gülen Hocaefendi bu hafta yayınlanan yazısında:
Toplumlarda birlik ve beraberliğin korunması, güven duygusunun kaybolmamasını anlatırken görevlendirmelerde hem görev verenlerin hem de görev alacakların nasıl bir duruş sergilemesi, nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Konumunu kendi çıkarları için kullananlar kul hakkına girer adaletli davranamaz, art niyetli olan, şahsi planlarına göre seçim yapanlar hem kendileri hem toplumun kaybetmesine yol açarlar.
Görevlendirmeden sorumlu olanlar;
-Herkese eşit muamele etmeli,
-Hiç kimsenin kayrıldığı yönünde kanaat oluşmasına izin verilmemeli,
-Kişisel kaygılar bir kenara bırakılarak objektif değerlendirmeler öne çıkarılmalı,
-Tercihler toplum genelinin faydasına göre yapılmalıdır.
İnsanları yapamayacakları işlerde görevlendirmek başarısızlığa neden olur. Yapılan işlerde yüksek verim elde etmek istiyorsak insanların kabiliyetleri dikkate alınmalıdır. Disiplinli biri düzen ve takip gerektiren işlerde, araştırmayı seven biri yeni yol ve yöntemler bulup çıkarmada, sanat inceliği olan birini estetik gerektiren işlerde kullanmalı.
İnsanların karakterini doğru tanımayan idareciler tercihlerinde çok yanılırlar, bunun için görevlendirme konumunda olanlar çevrelerindeki insanları iyi tanımaya çalışmalıdır ki hatalar asgari düzeye insin. Tek başına birinin karar verdiği bir organizasyonda hataları önlemek zordur, daha geniş bakış açısıyla insanları değerlendirip uygun yerde vazifelendirmek için ortak akıl harekete geçirilmelidir.
Dedikoduya girmeden insanların objektif bir anlayışla değerlendirildiği ortamlarda hata ihtimali azalır, seçimde az hata yapılırsa başarı da artar. Art niyet taşımayan bilgi ve tecrübe sahibi bir heyetin alacağı kararlara insanlar daha çok güvenirler, kriterleri sağlam vasıflı insanların yapacağı tercihlere daha çok saygı duyulur. Sahada insanları yaptıklarıyla tanıyan tecrübeliler birlikte karar verirse kırgınlıklar küskünlükler önlenir ve insan zayiatı daha az olur.
Gelişmiş ülkelerin başarısının arkasında yatan şeylerden biri görevlendirmede insanların objektif ölçülere göre değerlendirilmesi ve vazifeye başladıktan sonra sürekli eğitimden geçirilerek güncel ihtiyaçları karşılayacak şekilde desteklenmesidir. Gülen de yeni görev verilecek insanların buna duygusal olarak hazırlanması, gidilecek yerle ilgili gerekli donanımın kazandırılması, oranın terminolojisi, kültürü hakkında yetiştirilmesi, risklerin neler olduğu bunların nasıl aşılabileceğinin öğretilmesi, kişilerin moral ve motivasyonu yüksek olarak bu göreve başlatılmasını önermektedir.
Yeni görevlendirmelerde tebliğde usule çok dikkat edilmesi, kişilerin birikimleriyle yeni yerde katkı yapacaklarına inandırılıp onlarda istek ve heyecan uyarılması, içlerinde en küçük bir şüphe-tereddüt küskünlük ve kırgınlığa izin vermeden kişilerin fikren ruhen yeni göreve hazırlanması çok önemlidir.
Görev alacaklara düşen sorumluluklara gelince, yeni duruma iyi niyetle yaklaşmalı, art niyet aramadan alanında deneyimli bir heyet tarafından verilmiş kararı saygı ile karşılamalı, hüsnü zan prensibini esas alıp kişisel hiçbir garaz taşımayacaklarını bildiği heyetin niyetlerini sorgulamamalı, yeni görev tenzili rütbe gibi görünse bile makul gerekçeler olabileceğini düşünüp olumlu yaklaşmalıdır. Faydalı olduğuna inandığı bir yerden ayrıldığını düşünse de ihtiyaç duyulduğu için kendisinin seçildiğini hesaplamalı tereddüt yaşamadan verilen göreve hazır olmalıdır.
Üst göreve talip olma bizim değerlerimizde hoş karşılanmaz, yüksek beklentiler hırs ve rekabet duygularını tetikler. Değişiklikte hoşnutsuzluk beklentilerin yüksek olmasından kaynaklanabilir, takdir beklerken tenzille karşılaşıldığı düşünülebilir. İnsan vicdanın sesini dinlemeli ne için göreve talip olduğunun muhasebesini iyi yapmalı, sahabeler gibi iradesini kullanıp beklentilerini bastırmasını bilmeli, büyük küçük demeden her vazifeye hazır olmalı, onun gibilerin durumunu objektif kriterlere sahip kadirşinas insanlar tespit edip başarılı insanların önünü açmalıdır. Mazeretler uydurup yapılan görevlendirmelerden kaçmaya çalışmak yanlıştır, yaşanan her sıkıntıda, yapılan her konum değişikliğinde insan hayal kırıklığı yaşarsa kendisine zarar verir. Aksine bir tereddüt oluşmuşsa istişare ederek karşılıklı tereddütler giderilmeli istişare ile en makul yol birlikte geliştirilmelidir.
Bir organizasyonda fertler birbirine güvenmez yapılan seçimlerde art niyet aranırsa bütünlük korunamaz bu yüzden daima düşünce duruluğunun korunması, kendisi hakkında tercih hatası yapılsa bile bundan zararlı çıkmayacağının bilinmesi çok önemlidir. Yapılanlar bazen insan eliyle mağduriyete yol açabilir zulme dönüşebilir, ancak iyi niyetini koruyarak güçlü bir irade ortaya koyanlar bu zulümleri hayra dönüştürebilir. Üstada sırf işkence etmek için ilden ile sürenlerin niyeti ona zulmetmek olsa bile Allah bu zulmü rahmete çevirmiş risaleler gittiği her ilde yayılmıştır.
Gülen’in bu tavsiyelerine büyük ölçüde uyan gönüllüler yüksek motivasyonla çalışan organizasyon ağları kurmuş ve birçok devletin başaramadığı faaliyetleri gerçekleştirerek hizmet hareketini bir dünya projesine dönüştürmüştür. Ancak Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 3. dünya ülkelerinde görevlendirmelerde adalet duygusu kaybolduğu için toplum fertleri birbirine olan güveni yok olmuştur. Liyakati devre dışı bırakarak sadece yönetimdekilerin kişisel hesaplarına göre kadroların dağıtıldığı ülkelerde konumun hakkını vermekten uzak yöneticilerin verdikleri yanlı kararlarla ülkeler felakete sürüklenmektedir.
Türkiye’de devlete eleman alımında her dönem bazı sıkıtılar yaşandı, geçmiş yönetimlerin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı biliniyor. Ancak Erdoğan tek başına gücü eline geçirdi ve 1980 öncesinde olduğu gibi kimseye hesap verme gereği duymadan devleti sadece kendine kayıtsız şartsız itaat edecek kadrolarla dolduruyor. Onlara göbeğinden bağlı olan memurlar hak ve adalet duygusunu bir kenara bırakarak, iktidarın kanun dışı işlerinin oyuncağı haline geliyor, yaptıklarının suç olduğunu bildikleri halde kendilerini o göreve getirenlerin suçlarına ortak olmak mecburiyetinde hissediyor.
Bugün ülkenin adalet sistemi hiçbir kriter gözetilmeden sadece iktidarın her icraatına onay vermek üzere göreve getirilen binlerce hakim ve savcı ile dolduruldu. Onlar kendilerini kanunlara değil iktidara bağlı hissediyorlar ve yaptıkları işin suç olduğunu bildikleri halde kanun dışı işlere imza atıyorlar. İktidar partisi hukuk sistemini muhaliflere karşı bir sopa olarak kullanıyor kendi hazırladıkları listeler üzeriden insanlar hakkında kanuni hiçbir dayanağı olmayan suçlar üretiyorlar.
Emniyet ve güvenlik sisteminde liyakati bir kenara bırakarak geçmişte adı birçok şaibeye bulaşmış kadroları öne çıkardılar. Onlara geçmişte işledikleri suçlardan kurtarma karşılığı suçlarına ortak ediyorlar. Polisler kanuni hiçbir dayanağı olmadan iktidarın gösterdiği isimleri tutukluyor, gözaltı süresinde işkence ve baskı ile işlemedikleri suçları itirafa ya da istedikleri hakkında iftiraya zorluyorlar. Bu yolla iktidar kendine muhalif gördüğü tüm kesimler hakkında sahte suçlar üretip tutuklamalar yapıyor.
Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. Muhaliflerin eşit vatandaşlık haklarında yararlanmasını engellemek için her türlü kanunsuzluğu işliyorlar. Sağlık hizmeti almak isteyen bir vatandaş iktidarın sakıncalı listesinde yer alıyorsa bu hizmetten yararlanamıyor, doktor muayene etmekten kaçınıyor, bankada hesap açamıyor hesabı varsa parasını vermiyor,
Devlette görev almak isterse kendilerine kapılar kapatılıyor, çalışanlar yakınlarından dolayı bir şekilde fişlenip irtibat ve iltisak gibi kanunda karşılığı olmayan suçlarla suçlanarak devlet görevinden atılıyor. Mesleğinde başarılı ve deneyimli on binlerce kamu görevlisi şahsi hiçbir kusuru olmadan devletten atılırken yerini iktidara tam biat edecek onun suçlarına ortak olacak deneyimsiz kadrolarla dolduruluyor, devlet hizmetlerinde başarısızlığa davetiye çıkarılıyor.
Görevlendirmelerde ve devlet hizmetlerinde adalet duygusu kaybolunca ülkeyi yönetenlere güvenilmiyor, vatandaşlarda aidiyet duygusu kayboluyor kimse ülke malına sahip çıkma gereği duymuyor. Bazıları bizzat zarar vermeye çalışırken bazısı zarar verilmesine göz yumuyor. Yetkiyi eline geçirenler bu fırsatı kullanıp köşeyi dönmenin yollarını arıyor, varsa ihaleleri kapalı kapılar arkasında bölüşüyor, ne kadar saklamak isteseler de devletin her işinden pis kokular geliyor.
Bir kısmı ise yanlışları görüyor, yapılanlarla ülkenin uçuruma yuvarladığının farkında ancak dini yanlış yorumluyor dindar görünümlü bir yöneticinin her icraatına itaat mecburiyetinde olduğunu zannediyor. Kısa sürede ülke yönetiminde söz sahibi olmak için bu suçların işlendiğini düşünen, geçiş döneminde yanlışlara cevaz verilmesi gerektiğine inanarak iktidarın hukuksuzluklarına itaati zorunlu görenler oluyor. Cemaat mensuplarının da aralarında olduğu muhalifleri dindar bir yönetime başkaldırmakla itaatsizlikle suçlayıp her türlü cezayı hak ettiklerini düşünenler az değil.
Kur’an “zulmedenlere en küçük bir eğilim göstermeyin değilse ateş size de dokunur” derken İslam’ın biat anlayışını yanlış yorumlayan çok sayıda kanaat önderi meşru sınırların dışına çıkmış zulüm ve haksızlıklara yönelmiş, adalet duygusunu tamamen yitirmiş bir yönetime itaat gerektiğini düşünüp onların her yanlışına ortak olduğu için ülke hızla uçuruma doğru sürükleniyor.
Gülen son bayram mesajında yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hizmet gönüllülerine, sabırla Allah’la münasebetlerini artırarak yola devam etmeleri çağrısında bulunuyor. Memleketlerinden ayrı sıla hasreti ile yananlara, tüm imkânları elinden alınan, malını imkânlarını kaybedenlere giden her şeyin sadaka hükmüne geçtiğini bildiriyor.
-Yapacakları derin iç muhasebe ile iki bayram arasında ve zilhiccede okunan dualar yapılan tespih ve zikirlerle daha kazançlı çıkacaklarını,
-Binlerce kişinin cebren vermek zorunda kaldıkları sadakalarla burada veya ötede belki onun 10-100-700 katı kazanç elde edeceklerini,
-Yaşadıkları umumi mahrumiyetlerin ülkeden ayrı kalmanın oluşturduğu özlemlerin fereci umumiyeyi çabuklaştıracağını aktarıyor.
Devlet imkânlarıyla yapılamayan hizmetleri gönüllülerin samimi niyet ve Allah’ın desteği ile başardığını çalışmaların 100 katı sonuç elde edildiğini, sıkıntılı dönemde ise yine sadece her şeyin sahibi olana inançla samimi bir niyetle içlerini ona dökerek, faaliyetleri ona tam teveccühe göre düzenleyerek, itminan içinde ona sığınılırsa yeni lütuf kapılarının açılacağını aktarıyor.
Dünya adına kazandıklarından dolayı gurur kibir içinde olanlar, bir rüzgârla tüm imkânlarını kaybedebilirler, ötede ise yaptıklarından dolayı büyük utanç duyarlar. Allah’ın nimetlerinin sınırsız olduğunu bilip itminanı kalple her şeye rağmen sarsılmayan insanları, sürekli Allah’tan teslimiyetlerini artırmasını isteyenleri, ona yönelip ızdıraplarını kalp iniltisine dönüştürenleri, tazarru ve niyazla kalbi derinliklerini artıranları Allah’ın boş çevirmeyeceğini bildiriyor.
”Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. ”
GÖREVLENDİRMELERDE ADALET DUYGUSU KAYBOLURSA
Demokratik toplumlarda görevlendirmelerde şeffaflık esas alınıyor. Devlet mekanizması din dil ırk ve dünya görüşüne bakmadan herkese eşit yaklaşıyor ve vatandaşlık haklarından herkese olabildiğince eşit şekilde yararlanma hakkı veriliyor.
Böyle toplumlarda fertler hem devlete hem de birbirlerine karşı güven duyuyor, bütünlüğün korunduğu toplumlarda ülke menfaatlerine herkes katkıda bulunuyor ve kısa sürede refahın eşit paylaşıldığı gelişmiş bir toplum ortaya çıkıyor. Bunun sağlanamadığı yerlerde devlete olan güven zedeleniyor en küçük bir kıvılcımda toplum kesimleri kolayca harekete geçebiliyor. ABD de alınmış onca demokratik tedbire ve ayrımcılıkla ilgili ağır caydırıcı düzenlemelere rağmen zencilere karşı bakış açısındaki bazı problemler polis tarafından bir zencinin öldürülmesi ile su yüzüne çıktı ve birikmiş tepkilerle halk sokaklara döküldü.
Fethullah Gülen Hocaefendi bu hafta yayınlanan yazısında:
Toplumlarda birlik ve beraberliğin korunması, güven duygusunun kaybolmamasını anlatırken görevlendirmelerde hem görev verenlerin hem de görev alacakların nasıl bir duruş sergilemesi, nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Konumunu kendi çıkarları için kullananlar kul hakkına girer adaletli davranamaz, art niyetli olan, şahsi planlarına göre seçim yapanlar hem kendileri hem toplumun kaybetmesine yol açarlar.
Görevlendirmeden sorumlu olanlar;
-Herkese eşit muamele etmeli,
-Hiç kimsenin kayrıldığı yönünde kanaat oluşmasına izin verilmemeli,
-Kişisel kaygılar bir kenara bırakılarak objektif değerlendirmeler öne çıkarılmalı,
-Tercihler toplum genelinin faydasına göre yapılmalıdır.
İnsanları yapamayacakları işlerde görevlendirmek başarısızlığa neden olur. Yapılan işlerde yüksek verim elde etmek istiyorsak insanların kabiliyetleri dikkate alınmalıdır. Disiplinli biri düzen ve takip gerektiren işlerde, araştırmayı seven biri yeni yol ve yöntemler bulup çıkarmada, sanat inceliği olan birini estetik gerektiren işlerde kullanmalı.
İnsanların karakterini doğru tanımayan idareciler tercihlerinde çok yanılırlar, bunun için görevlendirme konumunda olanlar çevrelerindeki insanları iyi tanımaya çalışmalıdır ki hatalar asgari düzeye insin. Tek başına birinin karar verdiği bir organizasyonda hataları önlemek zordur, daha geniş bakış açısıyla insanları değerlendirip uygun yerde vazifelendirmek için ortak akıl harekete geçirilmelidir.
Dedikoduya girmeden insanların objektif bir anlayışla değerlendirildiği ortamlarda hata ihtimali azalır, seçimde az hata yapılırsa başarı da artar. Art niyet taşımayan bilgi ve tecrübe sahibi bir heyetin alacağı kararlara insanlar daha çok güvenirler, kriterleri sağlam vasıflı insanların yapacağı tercihlere daha çok saygı duyulur. Sahada insanları yaptıklarıyla tanıyan tecrübeliler birlikte karar verirse kırgınlıklar küskünlükler önlenir ve insan zayiatı daha az olur.
Gelişmiş ülkelerin başarısının arkasında yatan şeylerden biri görevlendirmede insanların objektif ölçülere göre değerlendirilmesi ve vazifeye başladıktan sonra sürekli eğitimden geçirilerek güncel ihtiyaçları karşılayacak şekilde desteklenmesidir. Gülen de yeni görev verilecek insanların buna duygusal olarak hazırlanması, gidilecek yerle ilgili gerekli donanımın kazandırılması, oranın terminolojisi, kültürü hakkında yetiştirilmesi, risklerin neler olduğu bunların nasıl aşılabileceğinin öğretilmesi, kişilerin moral ve motivasyonu yüksek olarak bu göreve başlatılmasını önermektedir.
Yeni görevlendirmelerde tebliğde usule çok dikkat edilmesi, kişilerin birikimleriyle yeni yerde katkı yapacaklarına inandırılıp onlarda istek ve heyecan uyarılması, içlerinde en küçük bir şüphe-tereddüt küskünlük ve kırgınlığa izin vermeden kişilerin fikren ruhen yeni göreve hazırlanması çok önemlidir.
Görev alacaklara düşen sorumluluklara gelince, yeni duruma iyi niyetle yaklaşmalı, art niyet aramadan alanında deneyimli bir heyet tarafından verilmiş kararı saygı ile karşılamalı, hüsnü zan prensibini esas alıp kişisel hiçbir garaz taşımayacaklarını bildiği heyetin niyetlerini sorgulamamalı, yeni görev tenzili rütbe gibi görünse bile makul gerekçeler olabileceğini düşünüp olumlu yaklaşmalıdır. Faydalı olduğuna inandığı bir yerden ayrıldığını düşünse de ihtiyaç duyulduğu için kendisinin seçildiğini hesaplamalı tereddüt yaşamadan verilen göreve hazır olmalıdır.
Üst göreve talip olma bizim değerlerimizde hoş karşılanmaz, yüksek beklentiler hırs ve rekabet duygularını tetikler. Değişiklikte hoşnutsuzluk beklentilerin yüksek olmasından kaynaklanabilir, takdir beklerken tenzille karşılaşıldığı düşünülebilir. İnsan vicdanın sesini dinlemeli ne için göreve talip olduğunun muhasebesini iyi yapmalı, sahabeler gibi iradesini kullanıp beklentilerini bastırmasını bilmeli, büyük küçük demeden her vazifeye hazır olmalı, onun gibilerin durumunu objektif kriterlere sahip kadirşinas insanlar tespit edip başarılı insanların önünü açmalıdır. Mazeretler uydurup yapılan görevlendirmelerden kaçmaya çalışmak yanlıştır, yaşanan her sıkıntıda, yapılan her konum değişikliğinde insan hayal kırıklığı yaşarsa kendisine zarar verir. Aksine bir tereddüt oluşmuşsa istişare ederek karşılıklı tereddütler giderilmeli istişare ile en makul yol birlikte geliştirilmelidir.
Bir organizasyonda fertler birbirine güvenmez yapılan seçimlerde art niyet aranırsa bütünlük korunamaz bu yüzden daima düşünce duruluğunun korunması, kendisi hakkında tercih hatası yapılsa bile bundan zararlı çıkmayacağının bilinmesi çok önemlidir. Yapılanlar bazen insan eliyle mağduriyete yol açabilir zulme dönüşebilir, ancak iyi niyetini koruyarak güçlü bir irade ortaya koyanlar bu zulümleri hayra dönüştürebilir. Üstada sırf işkence etmek için ilden ile sürenlerin niyeti ona zulmetmek olsa bile Allah bu zulmü rahmete çevirmiş risaleler gittiği her ilde yayılmıştır.
Gülen’in bu tavsiyelerine büyük ölçüde uyan gönüllüler yüksek motivasyonla çalışan organizasyon ağları kurmuş ve birçok devletin başaramadığı faaliyetleri gerçekleştirerek hizmet hareketini bir dünya projesine dönüştürmüştür. Ancak Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 3. dünya ülkelerinde görevlendirmelerde adalet duygusu kaybolduğu için toplum fertleri birbirine olan güveni yok olmuştur. Liyakati devre dışı bırakarak sadece yönetimdekilerin kişisel hesaplarına göre kadroların dağıtıldığı ülkelerde konumun hakkını vermekten uzak yöneticilerin verdikleri yanlı kararlarla ülkeler felakete sürüklenmektedir.
Türkiye’de devlete eleman alımında her dönem bazı sıkıtılar yaşandı, geçmiş yönetimlerin sütten çıkmış ak kaşık olmadığı biliniyor. Ancak Erdoğan tek başına gücü eline geçirdi ve 1980 öncesinde olduğu gibi kimseye hesap verme gereği duymadan devleti sadece kendine kayıtsız şartsız itaat edecek kadrolarla dolduruyor. Onlara göbeğinden bağlı olan memurlar hak ve adalet duygusunu bir kenara bırakarak, iktidarın kanun dışı işlerinin oyuncağı haline geliyor, yaptıklarının suç olduğunu bildikleri halde kendilerini o göreve getirenlerin suçlarına ortak olmak mecburiyetinde hissediyor.
Bugün ülkenin adalet sistemi hiçbir kriter gözetilmeden sadece iktidarın her icraatına onay vermek üzere göreve getirilen binlerce hakim ve savcı ile dolduruldu. Onlar kendilerini kanunlara değil iktidara bağlı hissediyorlar ve yaptıkları işin suç olduğunu bildikleri halde kanun dışı işlere imza atıyorlar. İktidar partisi hukuk sistemini muhaliflere karşı bir sopa olarak kullanıyor kendi hazırladıkları listeler üzeriden insanlar hakkında kanuni hiçbir dayanağı olmayan suçlar üretiyorlar.
Emniyet ve güvenlik sisteminde liyakati bir kenara bırakarak geçmişte adı birçok şaibeye bulaşmış kadroları öne çıkardılar. Onlara geçmişte işledikleri suçlardan kurtarma karşılığı suçlarına ortak ediyorlar. Polisler kanuni hiçbir dayanağı olmadan iktidarın gösterdiği isimleri tutukluyor, gözaltı süresinde işkence ve baskı ile işlemedikleri suçları itirafa ya da istedikleri hakkında iftiraya zorluyorlar. Bu yolla iktidar kendine muhalif gördüğü tüm kesimler hakkında sahte suçlar üretip tutuklamalar yapıyor.
Devlet kadrolarını iktidara itaati esas alan yöneticilerle doldurdular. Tüm devlet birimleri iktidarın kanun dışı işlerinin parçası haline geliyor, onlar adına tetikçilik görevi üstleniyor. Muhaliflerin eşit vatandaşlık haklarında yararlanmasını engellemek için her türlü kanunsuzluğu işliyorlar. Sağlık hizmeti almak isteyen bir vatandaş iktidarın sakıncalı listesinde yer alıyorsa bu hizmetten yararlanamıyor, doktor muayene etmekten kaçınıyor, bankada hesap açamıyor hesabı varsa parasını vermiyor,
Devlette görev almak isterse kendilerine kapılar kapatılıyor, çalışanlar yakınlarından dolayı bir şekilde fişlenip irtibat ve iltisak gibi kanunda karşılığı olmayan suçlarla suçlanarak devlet görevinden atılıyor. Mesleğinde başarılı ve deneyimli on binlerce kamu görevlisi şahsi hiçbir kusuru olmadan devletten atılırken yerini iktidara tam biat edecek onun suçlarına ortak olacak deneyimsiz kadrolarla dolduruluyor, devlet hizmetlerinde başarısızlığa davetiye çıkarılıyor.
Görevlendirmelerde ve devlet hizmetlerinde adalet duygusu kaybolunca ülkeyi yönetenlere güvenilmiyor, vatandaşlarda aidiyet duygusu kayboluyor kimse ülke malına sahip çıkma gereği duymuyor. Bazıları bizzat zarar vermeye çalışırken bazısı zarar verilmesine göz yumuyor. Yetkiyi eline geçirenler bu fırsatı kullanıp köşeyi dönmenin yollarını arıyor, varsa ihaleleri kapalı kapılar arkasında bölüşüyor, ne kadar saklamak isteseler de devletin her işinden pis kokular geliyor.
Bir kısmı ise yanlışları görüyor, yapılanlarla ülkenin uçuruma yuvarladığının farkında ancak dini yanlış yorumluyor dindar görünümlü bir yöneticinin her icraatına itaat mecburiyetinde olduğunu zannediyor. Kısa sürede ülke yönetiminde söz sahibi olmak için bu suçların işlendiğini düşünen, geçiş döneminde yanlışlara cevaz verilmesi gerektiğine inanarak iktidarın hukuksuzluklarına itaati zorunlu görenler oluyor. Cemaat mensuplarının da aralarında olduğu muhalifleri dindar bir yönetime başkaldırmakla itaatsizlikle suçlayıp her türlü cezayı hak ettiklerini düşünenler az değil.
Kur’an “zulmedenlere en küçük bir eğilim göstermeyin değilse ateş size de dokunur” derken İslam’ın biat anlayışını yanlış yorumlayan çok sayıda kanaat önderi meşru sınırların dışına çıkmış zulüm ve haksızlıklara yönelmiş, adalet duygusunu tamamen yitirmiş bir yönetime itaat gerektiğini düşünüp onların her yanlışına ortak olduğu için ülke hızla uçuruma doğru sürükleniyor.
Gülen son bayram mesajında yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hizmet gönüllülerine, sabırla Allah’la münasebetlerini artırarak yola devam etmeleri çağrısında bulunuyor. Memleketlerinden ayrı sıla hasreti ile yananlara, tüm imkânları elinden alınan, malını imkânlarını kaybedenlere giden her şeyin sadaka hükmüne geçtiğini bildiriyor.
-Yapacakları derin iç muhasebe ile iki bayram arasında ve zilhiccede okunan dualar yapılan tespih ve zikirlerle daha kazançlı çıkacaklarını,
-Binlerce kişinin cebren vermek zorunda kaldıkları sadakalarla burada veya ötede belki onun 10-100-700 katı kazanç elde edeceklerini,
-Yaşadıkları umumi mahrumiyetlerin ülkeden ayrı kalmanın oluşturduğu özlemlerin fereci umumiyeyi çabuklaştıracağını aktarıyor.
Devlet imkânlarıyla yapılamayan hizmetleri gönüllülerin samimi niyet ve Allah’ın desteği ile başardığını çalışmaların 100 katı sonuç elde edildiğini, sıkıntılı dönemde ise yine sadece her şeyin sahibi olana inançla samimi bir niyetle içlerini ona dökerek, faaliyetleri ona tam teveccühe göre düzenleyerek, itminan içinde ona sığınılırsa yeni lütuf kapılarının açılacağını aktarıyor.
Dünya adına kazandıklarından dolayı gurur kibir içinde olanlar, bir rüzgârla tüm imkânlarını kaybedebilirler, ötede ise yaptıklarından dolayı büyük utanç duyarlar. Allah’ın nimetlerinin sınırsız olduğunu bilip itminanı kalple her şeye rağmen sarsılmayan insanları, sürekli Allah’tan teslimiyetlerini artırmasını isteyenleri, ona yönelip ızdıraplarını kalp iniltisine dönüştürenleri, tazarru ve niyazla kalbi derinliklerini artıranları Allah’ın boş çevirmeyeceğini bildiriyor.