Aktifhaber
  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER
    • EĞİTİM
    • KÜLTÜR & SANAT
    • SAĞLIK
    • TEKNOLOJİ
    • YAŞAM
No Result
View All Result
  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER
    • EĞİTİM
    • KÜLTÜR & SANAT
    • SAĞLIK
    • TEKNOLOJİ
    • YAŞAM
No Result
View All Result
Aktifhaber
No Result
View All Result

Erdoğan’ın İskender’i

by aktifhabercom
January 24, 2021
Erdoğan’ın İskender’i
5k
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

“Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.”


Gazeteci Bülent Korucu, Metamorfoz Portreler’de İskender Pala’yı yazdı. Korucu yazısı için ‘Erdoğan’ın İskender’i’ başlığını attı.

Kazanmak ya da kaybetmek işte bütün mesele… “Anadolu’nun Şekspir’i” bu cümleyi henüz kurmadı ama bütün hayatıyla o mananın ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Odağında hep daha çok kazanmak var, bunun için kavga vermekten çekinmez ve hedefe ulaştıran en kısa yol olarak gücün yanında konuşlanmayı görür. Hep mi böyleydi yoksa yaşadığı mağduriyetten sonra mı hırslandı; bilmiyorum. Ancak hayatı, kazananın her şeyi aldığı bir kumar olarak gördüğünü söyleyebiliriz.


Yaşadığı mağduriyeti küçümsüyor değilim; sadece benzer bir sonuç doğurduğuna çok tanık olmadım. “Yaşadıklarımı hak etmedim” düşüncesi normal; onu sıradışı kılan suçluyu aradığı yer ve istediği diyet. Kalemini kıranlardan çok, yanlış yönlendirerek kazaya sebep olduğunu düşündüğü insanlara kızıyor. Ve telafiyi de onlardan istiyor. “Ben bedel ödedim ve siz bunu tazmin etmek, kitaplarımı almak ve satmak zorundasınız” cümlesinin o kadar çok tanığı var ki…

İskender Pala’nın 28 Şubat darbesinin mağdurlarından biri olduğu muhakkak. Emekliliğine birkaç ay kala bütün sosyal hakları elinden alınarak ihraç edilmesi hayatının akışını değiştirdi. Gümüş yüzük takmak, eşinin başörtüsü ve pardesü ile dolaşması, kızının imam hatip lisesine gitmesi gibi unsurların kendisini TSK’da günah keçisi haline getirdiğini anlatıyor. Böyle yaşamaya zorlayanlara duyduğu öfkeyi saklamıyor. Asıl öfkesi ise söz konusu kişilerin daha sonra değişmesi ve hayat tarzlarından vazgeçmesi. Bir de ona ihraçtan sonra sahip çıkmamaları…

“Zannederim onlardan hiçbirisi şimdi ‘Acaba bu adamın ordudan ihracında benim de bir payım var mı?’ diye asla düşünmüyordu. Üstelik randevu almadan telefon etmeden başörtüm, poturum ve bir kucak sakalımla bu adamı makamında çat kapı ziyarete gittiğim zaman acaba bir zararım dokundu mu, birileri bundan bir anlam çıkardı da şimdi ordudan onun için mi ihraç ediyorlar yoksa, diye de hiç akıl etmediler.”

İşi ve geliri olmayan biri olarak lojmandan da çıkarılınca yaşadıkları; gördüğü vefasızlıklar bir müddet sonra travmaya dönüşüyor. “İskender Bey telefon rehberinden benim numaramı siler misin?” talebi travmayı tetikleyen son darbe gibidir.

Pala’nın yaşadıkları ve duyduğu hayal kırıklığı anlaşılabilir. Fakat tazmin talebine halel gelmemesi için olsa gerek olumlu örneklerden pek bahsetmez. İhracının ikinci günü ziyaretine gelip “28 Şubat bir mengene gibi bizi de nefessiz bırakmaya çalışıyor. Yine de ekmeğimizi sizinle paylaşmak isteriz” deyip yazı sayısını ve telif ücretini artıran Zaman yöneticilerine ve mensubu olmadığı halde her başı sıkıştığında koştuğu Hizmet Hareketi’ne kitabında yer yoktur mesela.

Evde akşama kadar sigara içip aylak aylak bekleyen baba figürünü tekrar yaşamamak üzerine kurdu sonraki hayatını. Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, Orgeneral İlhami Erdil’e ondan bahsederken ‘Bizim İskender’ dediğini ve bardağı taşıran damlanın bu olduğunu anlatır Pala. O günlerde ‘Erdoğan’ın İskender’i’ olması düşük ihtimal. Sonrasında en güvenli liman olarak AKP’ye demir attı ve yazdıklarıyla çelişmek pahasına ayrılmadı. Ortaya saçılan yolsuzlukları da normalleştirdi, cezaevlerine doldurulan bebekli anneleri de. Yeter ki onun gemisi yüzsün, kitapları kilo kilo satılsın, Saray’da kaptığı koltuk zarar görmesin.

2014’te Balçiçek İlter’e verdiği bir röportajda 17 Aralık Yolsuzluk soruşturmalarından hareketle şu ifadeleri kullandı: “Bu kavganın kaybedeni bellidir. Cemaat özür dilesin.” Elbette Metin Külünk kadar ileri gidip ‘günah işleme özgürlüğüne müdahale’ demeyecektir. Ona göre, “Seçilmişlerin iş başında olduğu bir yönetime bu türlü muhalefet edilmesi tam bir müdahaledir. Bu dava bir tarafın mağlubiyetiyle bitmiştir, kaybeden bellidir. Ve özür dilemelidir.” Yolsuzluk vardır veya yoktur tartışmasına girmez bile; önemli olan seçilmiş ve bizden olmaktır.

Oysa neredeyse her yıl bir ‘tane’ yazdığı ve dini temaların yoğun kullanıldığı romanlarda söyledikleri bambaşkadır. “İnsanın giyinebileceği en iyi elbise güzel ahlaktır” der Katre-i Matem’de. Yolsuzluğu ahlaksızlık görmüyor olamaz herhalde. “Meşakkati vardır diye azmi bırakmak, karanlıkta oturup nuru bırakmaktır” diye Mihmandar’da eleştirdiği şeyi tercih etmektedir belki de.

İki darbe arasında yaşadıklarını anlattığı kitaptaki “Eğer kişilere veya ideolojilere göre eğilip bükülürsem eğer gerçeği menfaatlerime feda edersem kendime saygım kalmaz” cümlesini kurduğu için pişman mıdır? Sanmıyorum gemisinin yürüten kaptan olarak bunları düşünmek dahi istemez.

Beklentim en azından dönemin mağdurlarına biraz empati yapmasıydı, ne yazık ki o kadar bile değilmiş. 28 Şubat’taki ihraçlardan daha kötü şartlarda işini, hayata dair her şeyini kaybeden insanlara göz ucuyla olsun bakmadı. Onun en azından üzerinde ‘Sandık Emeklisi’ yazan bir sağlık karnesi varmış, şimdi onu da çok görüyorlar… Haksız yere yargılananlara dair kelam etmek cesaret ister hiç olmazsa KHK ile işini kaybeden 150 bin kişi hakkında birkaç şey mırıldansaydı… Şah-Sultan’da “İnsanlar arasında aklı en kıt kişi, kendinden daha zayıf ve çaresiz olana zulmedendir” ifadesine takıldım. Zulme seyirci ve payanda olanlar için bir cümlesi var mı hatırlamıyorum. O artık her şeyiyle Erdoğan’ın İskender’i, öyle bir cümleyi rüyasında kursa ödü kopar…

“Bir düşünün, hepsi silah kullanmayı bilen bu insanlar bir terör örgütü kursaydı, neler olurdu. İstelerdi ülkeyi ele geçirmek için stratejiler hazırlayamazlar mıydı? Ergenekon’un bile ancak 300 civarında üyesi vardır.” Yukarıdaki ifade Pala’ya ait. 15 Temmuz’dan sonra atılan ve generallerin yarısından fazlası, kurmay subayların yüzde 80’ine tekabül eden 21 bin asker için kurduğunu sanmayın. Emniyetten atılan 40 bine yakın polis de değil kastettiği. Yüksek Askeri Şura kararıyla kendisi gibi atılan 3 bin kişiden söz ediyor. Doğru bir mantık ama niye sadece işine gelene? Resmi rakamlara göre 15 Temmuz’da sokağa çıkan 8 bin askerden sadece 4 bini muvazzaf, polis ise hiç yok. Pekala atılan 60 bin silahlı asker ve polis Pala’nın dediği gibi gerçekten darbe yapmaya kalksaydı sonuç böyle mi olurdu? Elbette ki hayır, ama İskender Pala’nın bunu yazabilecek ne cesareti ne erdemi var.

“Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.”


Gazeteci Bülent Korucu, Metamorfoz Portreler’de İskender Pala’yı yazdı. Korucu yazısı için ‘Erdoğan’ın İskender’i’ başlığını attı.

Kazanmak ya da kaybetmek işte bütün mesele… “Anadolu’nun Şekspir’i” bu cümleyi henüz kurmadı ama bütün hayatıyla o mananın ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Odağında hep daha çok kazanmak var, bunun için kavga vermekten çekinmez ve hedefe ulaştıran en kısa yol olarak gücün yanında konuşlanmayı görür. Hep mi böyleydi yoksa yaşadığı mağduriyetten sonra mı hırslandı; bilmiyorum. Ancak hayatı, kazananın her şeyi aldığı bir kumar olarak gördüğünü söyleyebiliriz.


Yaşadığı mağduriyeti küçümsüyor değilim; sadece benzer bir sonuç doğurduğuna çok tanık olmadım. “Yaşadıklarımı hak etmedim” düşüncesi normal; onu sıradışı kılan suçluyu aradığı yer ve istediği diyet. Kalemini kıranlardan çok, yanlış yönlendirerek kazaya sebep olduğunu düşündüğü insanlara kızıyor. Ve telafiyi de onlardan istiyor. “Ben bedel ödedim ve siz bunu tazmin etmek, kitaplarımı almak ve satmak zorundasınız” cümlesinin o kadar çok tanığı var ki…

İskender Pala’nın 28 Şubat darbesinin mağdurlarından biri olduğu muhakkak. Emekliliğine birkaç ay kala bütün sosyal hakları elinden alınarak ihraç edilmesi hayatının akışını değiştirdi. Gümüş yüzük takmak, eşinin başörtüsü ve pardesü ile dolaşması, kızının imam hatip lisesine gitmesi gibi unsurların kendisini TSK’da günah keçisi haline getirdiğini anlatıyor. Böyle yaşamaya zorlayanlara duyduğu öfkeyi saklamıyor. Asıl öfkesi ise söz konusu kişilerin daha sonra değişmesi ve hayat tarzlarından vazgeçmesi. Bir de ona ihraçtan sonra sahip çıkmamaları…

“Zannederim onlardan hiçbirisi şimdi ‘Acaba bu adamın ordudan ihracında benim de bir payım var mı?’ diye asla düşünmüyordu. Üstelik randevu almadan telefon etmeden başörtüm, poturum ve bir kucak sakalımla bu adamı makamında çat kapı ziyarete gittiğim zaman acaba bir zararım dokundu mu, birileri bundan bir anlam çıkardı da şimdi ordudan onun için mi ihraç ediyorlar yoksa, diye de hiç akıl etmediler.”

İşi ve geliri olmayan biri olarak lojmandan da çıkarılınca yaşadıkları; gördüğü vefasızlıklar bir müddet sonra travmaya dönüşüyor. “İskender Bey telefon rehberinden benim numaramı siler misin?” talebi travmayı tetikleyen son darbe gibidir.

Pala’nın yaşadıkları ve duyduğu hayal kırıklığı anlaşılabilir. Fakat tazmin talebine halel gelmemesi için olsa gerek olumlu örneklerden pek bahsetmez. İhracının ikinci günü ziyaretine gelip “28 Şubat bir mengene gibi bizi de nefessiz bırakmaya çalışıyor. Yine de ekmeğimizi sizinle paylaşmak isteriz” deyip yazı sayısını ve telif ücretini artıran Zaman yöneticilerine ve mensubu olmadığı halde her başı sıkıştığında koştuğu Hizmet Hareketi’ne kitabında yer yoktur mesela.

Evde akşama kadar sigara içip aylak aylak bekleyen baba figürünü tekrar yaşamamak üzerine kurdu sonraki hayatını. Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, Orgeneral İlhami Erdil’e ondan bahsederken ‘Bizim İskender’ dediğini ve bardağı taşıran damlanın bu olduğunu anlatır Pala. O günlerde ‘Erdoğan’ın İskender’i’ olması düşük ihtimal. Sonrasında en güvenli liman olarak AKP’ye demir attı ve yazdıklarıyla çelişmek pahasına ayrılmadı. Ortaya saçılan yolsuzlukları da normalleştirdi, cezaevlerine doldurulan bebekli anneleri de. Yeter ki onun gemisi yüzsün, kitapları kilo kilo satılsın, Saray’da kaptığı koltuk zarar görmesin.

2014’te Balçiçek İlter’e verdiği bir röportajda 17 Aralık Yolsuzluk soruşturmalarından hareketle şu ifadeleri kullandı: “Bu kavganın kaybedeni bellidir. Cemaat özür dilesin.” Elbette Metin Külünk kadar ileri gidip ‘günah işleme özgürlüğüne müdahale’ demeyecektir. Ona göre, “Seçilmişlerin iş başında olduğu bir yönetime bu türlü muhalefet edilmesi tam bir müdahaledir. Bu dava bir tarafın mağlubiyetiyle bitmiştir, kaybeden bellidir. Ve özür dilemelidir.” Yolsuzluk vardır veya yoktur tartışmasına girmez bile; önemli olan seçilmiş ve bizden olmaktır.

Oysa neredeyse her yıl bir ‘tane’ yazdığı ve dini temaların yoğun kullanıldığı romanlarda söyledikleri bambaşkadır. “İnsanın giyinebileceği en iyi elbise güzel ahlaktır” der Katre-i Matem’de. Yolsuzluğu ahlaksızlık görmüyor olamaz herhalde. “Meşakkati vardır diye azmi bırakmak, karanlıkta oturup nuru bırakmaktır” diye Mihmandar’da eleştirdiği şeyi tercih etmektedir belki de.

İki darbe arasında yaşadıklarını anlattığı kitaptaki “Eğer kişilere veya ideolojilere göre eğilip bükülürsem eğer gerçeği menfaatlerime feda edersem kendime saygım kalmaz” cümlesini kurduğu için pişman mıdır? Sanmıyorum gemisinin yürüten kaptan olarak bunları düşünmek dahi istemez.

Beklentim en azından dönemin mağdurlarına biraz empati yapmasıydı, ne yazık ki o kadar bile değilmiş. 28 Şubat’taki ihraçlardan daha kötü şartlarda işini, hayata dair her şeyini kaybeden insanlara göz ucuyla olsun bakmadı. Onun en azından üzerinde ‘Sandık Emeklisi’ yazan bir sağlık karnesi varmış, şimdi onu da çok görüyorlar… Haksız yere yargılananlara dair kelam etmek cesaret ister hiç olmazsa KHK ile işini kaybeden 150 bin kişi hakkında birkaç şey mırıldansaydı… Şah-Sultan’da “İnsanlar arasında aklı en kıt kişi, kendinden daha zayıf ve çaresiz olana zulmedendir” ifadesine takıldım. Zulme seyirci ve payanda olanlar için bir cümlesi var mı hatırlamıyorum. O artık her şeyiyle Erdoğan’ın İskender’i, öyle bir cümleyi rüyasında kursa ödü kopar…

“Bir düşünün, hepsi silah kullanmayı bilen bu insanlar bir terör örgütü kursaydı, neler olurdu. İstelerdi ülkeyi ele geçirmek için stratejiler hazırlayamazlar mıydı? Ergenekon’un bile ancak 300 civarında üyesi vardır.” Yukarıdaki ifade Pala’ya ait. 15 Temmuz’dan sonra atılan ve generallerin yarısından fazlası, kurmay subayların yüzde 80’ine tekabül eden 21 bin asker için kurduğunu sanmayın. Emniyetten atılan 40 bine yakın polis de değil kastettiği. Yüksek Askeri Şura kararıyla kendisi gibi atılan 3 bin kişiden söz ediyor. Doğru bir mantık ama niye sadece işine gelene? Resmi rakamlara göre 15 Temmuz’da sokağa çıkan 8 bin askerden sadece 4 bini muvazzaf, polis ise hiç yok. Pekala atılan 60 bin silahlı asker ve polis Pala’nın dediği gibi gerçekten darbe yapmaya kalksaydı sonuç böyle mi olurdu? Elbette ki hayır, ama İskender Pala’nın bunu yazabilecek ne cesareti ne erdemi var.

Bu Haberlerde İlginizi Çekebilir

Johan Vande Lanotte: AİHM, çığır açan bir karara imza attı

Johan Vande Lanotte: AİHM, çığır açan bir karara imza attı

September 27, 2023
5k
Gökhan Güneş: Yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır

Gökhan Güneş: Yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır

September 27, 2023
5k

“Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.”


Gazeteci Bülent Korucu, Metamorfoz Portreler’de İskender Pala’yı yazdı. Korucu yazısı için ‘Erdoğan’ın İskender’i’ başlığını attı.

Kazanmak ya da kaybetmek işte bütün mesele… “Anadolu’nun Şekspir’i” bu cümleyi henüz kurmadı ama bütün hayatıyla o mananın ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Odağında hep daha çok kazanmak var, bunun için kavga vermekten çekinmez ve hedefe ulaştıran en kısa yol olarak gücün yanında konuşlanmayı görür. Hep mi böyleydi yoksa yaşadığı mağduriyetten sonra mı hırslandı; bilmiyorum. Ancak hayatı, kazananın her şeyi aldığı bir kumar olarak gördüğünü söyleyebiliriz.


Yaşadığı mağduriyeti küçümsüyor değilim; sadece benzer bir sonuç doğurduğuna çok tanık olmadım. “Yaşadıklarımı hak etmedim” düşüncesi normal; onu sıradışı kılan suçluyu aradığı yer ve istediği diyet. Kalemini kıranlardan çok, yanlış yönlendirerek kazaya sebep olduğunu düşündüğü insanlara kızıyor. Ve telafiyi de onlardan istiyor. “Ben bedel ödedim ve siz bunu tazmin etmek, kitaplarımı almak ve satmak zorundasınız” cümlesinin o kadar çok tanığı var ki…

İskender Pala’nın 28 Şubat darbesinin mağdurlarından biri olduğu muhakkak. Emekliliğine birkaç ay kala bütün sosyal hakları elinden alınarak ihraç edilmesi hayatının akışını değiştirdi. Gümüş yüzük takmak, eşinin başörtüsü ve pardesü ile dolaşması, kızının imam hatip lisesine gitmesi gibi unsurların kendisini TSK’da günah keçisi haline getirdiğini anlatıyor. Böyle yaşamaya zorlayanlara duyduğu öfkeyi saklamıyor. Asıl öfkesi ise söz konusu kişilerin daha sonra değişmesi ve hayat tarzlarından vazgeçmesi. Bir de ona ihraçtan sonra sahip çıkmamaları…

“Zannederim onlardan hiçbirisi şimdi ‘Acaba bu adamın ordudan ihracında benim de bir payım var mı?’ diye asla düşünmüyordu. Üstelik randevu almadan telefon etmeden başörtüm, poturum ve bir kucak sakalımla bu adamı makamında çat kapı ziyarete gittiğim zaman acaba bir zararım dokundu mu, birileri bundan bir anlam çıkardı da şimdi ordudan onun için mi ihraç ediyorlar yoksa, diye de hiç akıl etmediler.”

İşi ve geliri olmayan biri olarak lojmandan da çıkarılınca yaşadıkları; gördüğü vefasızlıklar bir müddet sonra travmaya dönüşüyor. “İskender Bey telefon rehberinden benim numaramı siler misin?” talebi travmayı tetikleyen son darbe gibidir.

Pala’nın yaşadıkları ve duyduğu hayal kırıklığı anlaşılabilir. Fakat tazmin talebine halel gelmemesi için olsa gerek olumlu örneklerden pek bahsetmez. İhracının ikinci günü ziyaretine gelip “28 Şubat bir mengene gibi bizi de nefessiz bırakmaya çalışıyor. Yine de ekmeğimizi sizinle paylaşmak isteriz” deyip yazı sayısını ve telif ücretini artıran Zaman yöneticilerine ve mensubu olmadığı halde her başı sıkıştığında koştuğu Hizmet Hareketi’ne kitabında yer yoktur mesela.

Evde akşama kadar sigara içip aylak aylak bekleyen baba figürünü tekrar yaşamamak üzerine kurdu sonraki hayatını. Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, Orgeneral İlhami Erdil’e ondan bahsederken ‘Bizim İskender’ dediğini ve bardağı taşıran damlanın bu olduğunu anlatır Pala. O günlerde ‘Erdoğan’ın İskender’i’ olması düşük ihtimal. Sonrasında en güvenli liman olarak AKP’ye demir attı ve yazdıklarıyla çelişmek pahasına ayrılmadı. Ortaya saçılan yolsuzlukları da normalleştirdi, cezaevlerine doldurulan bebekli anneleri de. Yeter ki onun gemisi yüzsün, kitapları kilo kilo satılsın, Saray’da kaptığı koltuk zarar görmesin.

2014’te Balçiçek İlter’e verdiği bir röportajda 17 Aralık Yolsuzluk soruşturmalarından hareketle şu ifadeleri kullandı: “Bu kavganın kaybedeni bellidir. Cemaat özür dilesin.” Elbette Metin Külünk kadar ileri gidip ‘günah işleme özgürlüğüne müdahale’ demeyecektir. Ona göre, “Seçilmişlerin iş başında olduğu bir yönetime bu türlü muhalefet edilmesi tam bir müdahaledir. Bu dava bir tarafın mağlubiyetiyle bitmiştir, kaybeden bellidir. Ve özür dilemelidir.” Yolsuzluk vardır veya yoktur tartışmasına girmez bile; önemli olan seçilmiş ve bizden olmaktır.

Oysa neredeyse her yıl bir ‘tane’ yazdığı ve dini temaların yoğun kullanıldığı romanlarda söyledikleri bambaşkadır. “İnsanın giyinebileceği en iyi elbise güzel ahlaktır” der Katre-i Matem’de. Yolsuzluğu ahlaksızlık görmüyor olamaz herhalde. “Meşakkati vardır diye azmi bırakmak, karanlıkta oturup nuru bırakmaktır” diye Mihmandar’da eleştirdiği şeyi tercih etmektedir belki de.

İki darbe arasında yaşadıklarını anlattığı kitaptaki “Eğer kişilere veya ideolojilere göre eğilip bükülürsem eğer gerçeği menfaatlerime feda edersem kendime saygım kalmaz” cümlesini kurduğu için pişman mıdır? Sanmıyorum gemisinin yürüten kaptan olarak bunları düşünmek dahi istemez.

Beklentim en azından dönemin mağdurlarına biraz empati yapmasıydı, ne yazık ki o kadar bile değilmiş. 28 Şubat’taki ihraçlardan daha kötü şartlarda işini, hayata dair her şeyini kaybeden insanlara göz ucuyla olsun bakmadı. Onun en azından üzerinde ‘Sandık Emeklisi’ yazan bir sağlık karnesi varmış, şimdi onu da çok görüyorlar… Haksız yere yargılananlara dair kelam etmek cesaret ister hiç olmazsa KHK ile işini kaybeden 150 bin kişi hakkında birkaç şey mırıldansaydı… Şah-Sultan’da “İnsanlar arasında aklı en kıt kişi, kendinden daha zayıf ve çaresiz olana zulmedendir” ifadesine takıldım. Zulme seyirci ve payanda olanlar için bir cümlesi var mı hatırlamıyorum. O artık her şeyiyle Erdoğan’ın İskender’i, öyle bir cümleyi rüyasında kursa ödü kopar…

“Bir düşünün, hepsi silah kullanmayı bilen bu insanlar bir terör örgütü kursaydı, neler olurdu. İstelerdi ülkeyi ele geçirmek için stratejiler hazırlayamazlar mıydı? Ergenekon’un bile ancak 300 civarında üyesi vardır.” Yukarıdaki ifade Pala’ya ait. 15 Temmuz’dan sonra atılan ve generallerin yarısından fazlası, kurmay subayların yüzde 80’ine tekabül eden 21 bin asker için kurduğunu sanmayın. Emniyetten atılan 40 bine yakın polis de değil kastettiği. Yüksek Askeri Şura kararıyla kendisi gibi atılan 3 bin kişiden söz ediyor. Doğru bir mantık ama niye sadece işine gelene? Resmi rakamlara göre 15 Temmuz’da sokağa çıkan 8 bin askerden sadece 4 bini muvazzaf, polis ise hiç yok. Pekala atılan 60 bin silahlı asker ve polis Pala’nın dediği gibi gerçekten darbe yapmaya kalksaydı sonuç böyle mi olurdu? Elbette ki hayır, ama İskender Pala’nın bunu yazabilecek ne cesareti ne erdemi var.

“Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.”


Gazeteci Bülent Korucu, Metamorfoz Portreler’de İskender Pala’yı yazdı. Korucu yazısı için ‘Erdoğan’ın İskender’i’ başlığını attı.

Kazanmak ya da kaybetmek işte bütün mesele… “Anadolu’nun Şekspir’i” bu cümleyi henüz kurmadı ama bütün hayatıyla o mananın ete kemiğe bürünmüş hali gibi. Odağında hep daha çok kazanmak var, bunun için kavga vermekten çekinmez ve hedefe ulaştıran en kısa yol olarak gücün yanında konuşlanmayı görür. Hep mi böyleydi yoksa yaşadığı mağduriyetten sonra mı hırslandı; bilmiyorum. Ancak hayatı, kazananın her şeyi aldığı bir kumar olarak gördüğünü söyleyebiliriz.


Yaşadığı mağduriyeti küçümsüyor değilim; sadece benzer bir sonuç doğurduğuna çok tanık olmadım. “Yaşadıklarımı hak etmedim” düşüncesi normal; onu sıradışı kılan suçluyu aradığı yer ve istediği diyet. Kalemini kıranlardan çok, yanlış yönlendirerek kazaya sebep olduğunu düşündüğü insanlara kızıyor. Ve telafiyi de onlardan istiyor. “Ben bedel ödedim ve siz bunu tazmin etmek, kitaplarımı almak ve satmak zorundasınız” cümlesinin o kadar çok tanığı var ki…

İskender Pala’nın 28 Şubat darbesinin mağdurlarından biri olduğu muhakkak. Emekliliğine birkaç ay kala bütün sosyal hakları elinden alınarak ihraç edilmesi hayatının akışını değiştirdi. Gümüş yüzük takmak, eşinin başörtüsü ve pardesü ile dolaşması, kızının imam hatip lisesine gitmesi gibi unsurların kendisini TSK’da günah keçisi haline getirdiğini anlatıyor. Böyle yaşamaya zorlayanlara duyduğu öfkeyi saklamıyor. Asıl öfkesi ise söz konusu kişilerin daha sonra değişmesi ve hayat tarzlarından vazgeçmesi. Bir de ona ihraçtan sonra sahip çıkmamaları…

“Zannederim onlardan hiçbirisi şimdi ‘Acaba bu adamın ordudan ihracında benim de bir payım var mı?’ diye asla düşünmüyordu. Üstelik randevu almadan telefon etmeden başörtüm, poturum ve bir kucak sakalımla bu adamı makamında çat kapı ziyarete gittiğim zaman acaba bir zararım dokundu mu, birileri bundan bir anlam çıkardı da şimdi ordudan onun için mi ihraç ediyorlar yoksa, diye de hiç akıl etmediler.”

İşi ve geliri olmayan biri olarak lojmandan da çıkarılınca yaşadıkları; gördüğü vefasızlıklar bir müddet sonra travmaya dönüşüyor. “İskender Bey telefon rehberinden benim numaramı siler misin?” talebi travmayı tetikleyen son darbe gibidir.

Pala’nın yaşadıkları ve duyduğu hayal kırıklığı anlaşılabilir. Fakat tazmin talebine halel gelmemesi için olsa gerek olumlu örneklerden pek bahsetmez. İhracının ikinci günü ziyaretine gelip “28 Şubat bir mengene gibi bizi de nefessiz bırakmaya çalışıyor. Yine de ekmeğimizi sizinle paylaşmak isteriz” deyip yazı sayısını ve telif ücretini artıran Zaman yöneticilerine ve mensubu olmadığı halde her başı sıkıştığında koştuğu Hizmet Hareketi’ne kitabında yer yoktur mesela.

Evde akşama kadar sigara içip aylak aylak bekleyen baba figürünü tekrar yaşamamak üzerine kurdu sonraki hayatını. Daha çok kazanma ve biriktirme hırsının yanında kaybetmeyi göze alamama… Ve ne pahasına olursa olsun güçlünün yanında konumlanma… Pala’nın hikayesinin özeti böyle. Ve bu noktada Recep Tayyip Erdoğan’la yolları birleşiyor.

Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, Orgeneral İlhami Erdil’e ondan bahsederken ‘Bizim İskender’ dediğini ve bardağı taşıran damlanın bu olduğunu anlatır Pala. O günlerde ‘Erdoğan’ın İskender’i’ olması düşük ihtimal. Sonrasında en güvenli liman olarak AKP’ye demir attı ve yazdıklarıyla çelişmek pahasına ayrılmadı. Ortaya saçılan yolsuzlukları da normalleştirdi, cezaevlerine doldurulan bebekli anneleri de. Yeter ki onun gemisi yüzsün, kitapları kilo kilo satılsın, Saray’da kaptığı koltuk zarar görmesin.

2014’te Balçiçek İlter’e verdiği bir röportajda 17 Aralık Yolsuzluk soruşturmalarından hareketle şu ifadeleri kullandı: “Bu kavganın kaybedeni bellidir. Cemaat özür dilesin.” Elbette Metin Külünk kadar ileri gidip ‘günah işleme özgürlüğüne müdahale’ demeyecektir. Ona göre, “Seçilmişlerin iş başında olduğu bir yönetime bu türlü muhalefet edilmesi tam bir müdahaledir. Bu dava bir tarafın mağlubiyetiyle bitmiştir, kaybeden bellidir. Ve özür dilemelidir.” Yolsuzluk vardır veya yoktur tartışmasına girmez bile; önemli olan seçilmiş ve bizden olmaktır.

Oysa neredeyse her yıl bir ‘tane’ yazdığı ve dini temaların yoğun kullanıldığı romanlarda söyledikleri bambaşkadır. “İnsanın giyinebileceği en iyi elbise güzel ahlaktır” der Katre-i Matem’de. Yolsuzluğu ahlaksızlık görmüyor olamaz herhalde. “Meşakkati vardır diye azmi bırakmak, karanlıkta oturup nuru bırakmaktır” diye Mihmandar’da eleştirdiği şeyi tercih etmektedir belki de.

İki darbe arasında yaşadıklarını anlattığı kitaptaki “Eğer kişilere veya ideolojilere göre eğilip bükülürsem eğer gerçeği menfaatlerime feda edersem kendime saygım kalmaz” cümlesini kurduğu için pişman mıdır? Sanmıyorum gemisinin yürüten kaptan olarak bunları düşünmek dahi istemez.

Beklentim en azından dönemin mağdurlarına biraz empati yapmasıydı, ne yazık ki o kadar bile değilmiş. 28 Şubat’taki ihraçlardan daha kötü şartlarda işini, hayata dair her şeyini kaybeden insanlara göz ucuyla olsun bakmadı. Onun en azından üzerinde ‘Sandık Emeklisi’ yazan bir sağlık karnesi varmış, şimdi onu da çok görüyorlar… Haksız yere yargılananlara dair kelam etmek cesaret ister hiç olmazsa KHK ile işini kaybeden 150 bin kişi hakkında birkaç şey mırıldansaydı… Şah-Sultan’da “İnsanlar arasında aklı en kıt kişi, kendinden daha zayıf ve çaresiz olana zulmedendir” ifadesine takıldım. Zulme seyirci ve payanda olanlar için bir cümlesi var mı hatırlamıyorum. O artık her şeyiyle Erdoğan’ın İskender’i, öyle bir cümleyi rüyasında kursa ödü kopar…

“Bir düşünün, hepsi silah kullanmayı bilen bu insanlar bir terör örgütü kursaydı, neler olurdu. İstelerdi ülkeyi ele geçirmek için stratejiler hazırlayamazlar mıydı? Ergenekon’un bile ancak 300 civarında üyesi vardır.” Yukarıdaki ifade Pala’ya ait. 15 Temmuz’dan sonra atılan ve generallerin yarısından fazlası, kurmay subayların yüzde 80’ine tekabül eden 21 bin asker için kurduğunu sanmayın. Emniyetten atılan 40 bine yakın polis de değil kastettiği. Yüksek Askeri Şura kararıyla kendisi gibi atılan 3 bin kişiden söz ediyor. Doğru bir mantık ama niye sadece işine gelene? Resmi rakamlara göre 15 Temmuz’da sokağa çıkan 8 bin askerden sadece 4 bini muvazzaf, polis ise hiç yok. Pekala atılan 60 bin silahlı asker ve polis Pala’nın dediği gibi gerçekten darbe yapmaya kalksaydı sonuç böyle mi olurdu? Elbette ki hayır, ama İskender Pala’nın bunu yazabilecek ne cesareti ne erdemi var.

ShareTweet
Previous Post

Pfizer’ın aşısında şok: İlk aşıda yüzde 50 koruma, mutasyonlara etkisiz

Next Post

“Kesinti oranlarını artırma fikri, iktidarın aklına belediyeleri kaybedince gelmiştir”

İLGİLİ HABERLER

Johan Vande Lanotte: AİHM, çığır açan bir karara imza attı
ANALİZ

Johan Vande Lanotte: AİHM, çığır açan bir karara imza attı

September 27, 2023
5k
Gökhan Güneş: Yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır
ANALİZ

Gökhan Güneş: Yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır

September 27, 2023
5k
İsmail S. Gülümser’in yazısı: İnsan kalitesine inanmayanlar ülkelerini içten içe çürütüyorlar
ANALİZ

İsmail S. Gülümser’in yazısı: İnsan kalitesine inanmayanlar ülkelerini içten içe çürütüyorlar

September 25, 2023
5k
İsmail S. Gülümser’in yazısı: Kibri altında ezilenler tarihin çöplüğünde yerini hazırlar
ANALİZ

İsmail S. Gülümser’in yazısı: Kibri altında ezilenler tarihin çöplüğünde yerini hazırlar

September 20, 2023
5k
15 Temmuz sonrası, yağmalanan daireler şirketler ve sahipsiz televizyonlar…
15 TEMMUZ

15 Temmuz sonrası, yağmalanan daireler şirketler ve sahipsiz televizyonlar…

September 17, 2023
5.3k
İsmail S. Gülümser’in yazısı: Dünyanın alkışladığı en makul çabalar nasıl hasede takıldı?
ANALİZ

İsmail S. Gülümser’in yazısı: Dünyanın alkışladığı en makul çabalar nasıl hasede takıldı?

September 11, 2023
5.1k
Daha Fazla Haber

Ceza hukuku Doçenti Yazıcıoğlu’ndan Adalet Bakanı’na tepki: Kendini kandırma, AİHM Türk mahkemelerinin doğru yargılama yapmadıklarını tespit etti

Ceza hukuku Doçenti Yazıcıoğlu’ndan Adalet Bakanı’na tepki: Kendini kandırma, AİHM Türk mahkemelerinin doğru yargılama yapmadıklarını tespit etti
by Özkan yazar
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

Sırrı Süreyya Önder’den Kılıçdaroğlu’na çağrı:‘Kanun Hükmü’ utancını engelleyin

Sırrı Süreyya Önder’den Kılıçdaroğlu’na çağrı:‘Kanun Hükmü’ utancını engelleyin
by Özkan yazar
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

Johan Vande Lanotte: AİHM, çığır açan bir karara imza attı

Johan Vande Lanotte: AİHM, çığır açan bir karara imza attı
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

Gökhan Güneş: Yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır

Gökhan Güneş: Yeni bir insan hakları mücadelesi süreci başlamıştır
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

Koca: Eris varyantına yeni tedbir gerekmiyor

Koca: Eris varyantına yeni tedbir gerekmiyor
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

TTB ve uzmanlık dernekleri uyardı: Güncel Covid-19 aşısı en kısa sürede temin edilmeli

TTB ve uzmanlık dernekleri uyardı: Güncel Covid-19 aşısı en kısa sürede temin edilmeli
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

Eski bakan Lütfi Elvan, Kalyon Holding’de

Eski bakan Lütfi Elvan, Kalyon Holding’de
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5.1k

Devamını oku

Stadda boya skandalı: Futbolcular yemyeşil oldu

Stadda boya skandalı: Futbolcular yemyeşil oldu
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5.1k

Devamını oku

Musul’da düğün salonunda yangın: 100 ölü, 500 yaralı

Musul’da düğün salonunda yangın: 100 ölü, 500 yaralı
by aktifhabercom
September 27, 2023
0
5k

Devamını oku

AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği KHK’lı öğretmen Yüksel Yalçınkaya kimdir?

AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği KHK’lı öğretmen Yüksel Yalçınkaya kimdir?
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.5k

Devamını oku

Türkeşler Soylu’ya sahip çıkan Bahçeliye tepkili: Onun arkasında durduğun gibi…

Türkeşler Soylu’ya sahip çıkan Bahçeliye tepkili: Onun arkasında durduğun gibi…
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.2k

Devamını oku

AİHM’nin Yalçınkaya kararının tam metni: Türk mahkemelerine ‘hukuka dön’ çağrısı

AİHM’nin Yalçınkaya kararının tam metni: Türk mahkemelerine ‘hukuka dön’ çağrısı
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.3k

Devamını oku

AKP’nin kurucularından Kemal Albayrak: Geçmişte ey AİHM bizleri gör diyenler, şimdi ne diyecek?

AKP’nin kurucularından Kemal Albayrak: Geçmişte ey AİHM bizleri gör diyenler, şimdi ne diyecek?
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.1k

Devamını oku

İşte AİHM’e göre madde madde Türkiye’nin yaptığı hak ihlalleri

İşte AİHM’e göre madde madde Türkiye’nin yaptığı hak ihlalleri
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.2k

Devamını oku

Türk medyası AİHM’in Yalçınkaya kararını son dakika olarak duyurdu

Türk medyası AİHM’in Yalçınkaya kararını son dakika olarak duyurdu
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.4k

Devamını oku

Avukat Gizay Dulkadir: AİHM’in kararı yargılamalara emsal olacak, yeniden yargılama talep edilmeli

Avukat Gizay Dulkadir: AİHM’in kararı yargılamalara emsal olacak, yeniden yargılama talep edilmeli
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.1k

Devamını oku

AİHM Bylock, Bank Asya iddialarına ilişkin çok önemli ihlal kararı verdi

AİHM Bylock, Bank Asya iddialarına ilişkin çok önemli ihlal kararı verdi
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.4k

Devamını oku

Tarihi gün: AİHM Yalçınkaya kararını açıklıyor

Tarihi gün: AİHM Yalçınkaya kararını açıklıyor
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.1k

Devamını oku

AKP’li Külünk 60 sayfalık ifade verdi, Diyanet karıştı: Ali Erbaş ‘Affını isteyebilir…’

AKP’li Külünk 60 sayfalık ifade verdi, Diyanet karıştı: Ali Erbaş ‘Affını isteyebilir…’
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.3k

Devamını oku

Yargı mensupları Savcı Okan Bato’nun dosyalara nasıl müdahale ettiğini tek tek anlattı

Yargı mensupları Savcı Okan Bato’nun dosyalara nasıl müdahale ettiğini tek tek anlattı
by Özkan yazar
September 26, 2023
0
5.1k

Devamını oku
Aktifhaber

© 2022 - - Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları haber kaynaklarına aittir. İzin alınmadan kopyalanamaz.J.

MENU

  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER

BİZİ TAKİP EDİN

No Result
View All Result
  • GÜNDEM
  • ANALİZ
  • SİYASET
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • ÖZEL HABER
  • 15 TEMMUZ
  • SPOR
  • İŞKENCE
  • MEDYA
  • MAGAZİN
  • DİĞER
    • EĞİTİM
    • KÜLTÜR & SANAT
    • SAĞLIK
    • TEKNOLOJİ
    • YAŞAM

© 2022 - - Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları haber kaynaklarına aittir. İzin alınmadan kopyalanamaz.J.