Analiz / İsmail S Gülümser
Despotik yönetimlerde; baştakiler, lüks içinde hayat sürdüğü ve kaynakları çevreyle kavgada tükettiğinden halk açlıkla boğuşuyor. Farklı coğrafyalarda din, ırk ya da güç savaşı kurbanları emeğinin sömürülmesini, kanı üzerinden güç devşirilmesini çaresizlik ve sefalet içinde izliyor. Tüm dayanışmaları bölüp parçalayarak toplumda hegemonya kuranlar, pek çok yerde kontrolü ele geçirmiş dünyayı uçuruma doğru sürüklüyor.
Despotik bir dönemin anatomisi
Son dönemde, geçmişte kısmen demokrasi deneyimi yaşamış Türk halkı da bu mazlum milletler arasına katıldı. Erdoğan, dünyadaki zorbaların öne çıkma taktiklerini kopyalayarak diktatörlüğe yatkın bir “Baas rejimi” kurma çabasında. En önemli aparatı olan yargı sistemini ve merkez medyayı hileli yola ele geçirip aykırı sesleri bastırdı. Şimdi MİT’te ürettiği sahte ve kurgu haberlerle toplumu dilediği gibi manipüle ediyor.
Yargı üzerinde operasyon
Eskiden sosyal grupları karanlık odaklar bölüp parçalıyordu, şimdi onların desteğiyle bu rolü Erdoğan ve ekibi üstlendi. Önce 28 Şubatçıları tutuklatıp kendisiyle anlaşmaya mecbur etti. Bu grubun sağduyulu halka düşmanlığından faydalanıp, insanlık dışı yöntemleriyle masum bir topluluğa soykırım planladı.
Onların fişlediği, hukuka bağlılığıyla bilinen beş bine yakın hâkim ve savcıyı kurguladıkları senaryoyla ilişkilendirip aynı günde görevden aldı, bir kısmını tutuklattı. Hukuksuzluğa alet olmayacak diğer yargı mensuplarını tehditle sindirip, yapacağı yasa dışı işlere itirazı önledi. Suça açık hâkim-savcıları kullanıp şantajla hukuk çarklarını kendine bağladı, şimdi sistemle istediği gibi oynuyor.
15 Temmuz tuzak, ölümler de AKP heyetinin planıymış
Erol Olcok ve oğlunun ölümünden oraya götürdükleri askeri öğrencileri sorumlu tutmuş, sahibi olmayan darbeyi işkenceyle kuvvet komutanı Akın Öztürk’e yıkmaya çalışmışlardı. Erdoğan’ın başyaveri Ali Yazıcı’nın sızan mahkeme ifadeleri, 15 Temmuz’un aslında ”tasfiye” için kendilerince planlandığının ifşası anlamına geliyor. Yazıcı, ölümlü olayın Amerika’da bir toplantı sırasında AKP heyeti tarafından tasarlandığını aktarmış. Zaten otopsi raporunda mermi izi önden değil yukarıdan aşağı doğru olması ölümün yüksekten köprü ayağındaki bir keskin nişancı atışıyla olduğuna işaret ediyordu.
Hasılı topluma olumlu katkı sunma gibi bir kaygı taşımayan, aksine geçmişten gelen tüm ahlak ilkelerini kendisi için tehdit olarak gören birini sadece iktidar gücü tatmin etmedi, ülkenin tek sahibi olma hırsı benliğini esir aldı. Yaygın hizmet üreten bir grubu hedefine engel olarak gördüğü için onlara tuzak kurdu, toplumun kılcallarına kadar yayılmış bir iyilik damarının tüm yasal faaliyetlerini yıkıp dağıttı. Sırf mensubiyetinden dolayı yüzbinleri darbecilikle suçladı. Dayanışmayla sorun çözme becerisi kazanmış seçkin bir topluluğu, yaşam haklarını yok ederek yurt dışına kaçmaya zorladı.
Hak arayanlar tehdit altında rüşvet çarkı işliyor
Mensuplarının önce tüm haklarını gasp etti, sonra bir kısmını iade etme karşılığında onları suçla ilişkisini kabul etmeye ve itirafa zorladı. Yıllarca ailesinden ayrı düşmüş geçim kaynağı elinden alınmış insanlar, çaresizlik içinde kıvranırken bir partili avukatla sorun çözebileceği söyleniyor. Gerçekten de böyle birine ulaşanlar, bazı haklarından vazgeçer, imkanlarının bir kısmını bölüşürse mahkeme süreci kolaylaşıyor.
Rüşvet çarkında avukatlar, 28 Şubat’ın “ikna odası” görevi yürütüyor, hâkim-savcılara verilen talimatın hayata geçirilmesinde aracılık rolü üstleniyor. Kimine itirafçı olup sahte delil üretme teklifi yapılıyor. Varlıklılara, bir kısmını kendilerine vermesi şartıyla geri kalanı iade vaat ediliyor.
Yargı sistemindekiler, suçun parçası olurken bir yandan da cebini doldurup köşe dönüyor.
Yurt içinde, anlaşmayı reddedenleri izliyor, yaşama hakkını kısıtlıyorlar. Evden çıkandan şüphe ediyor, ne yaptığını öğrenmek için köşe bucak kovalıyorlar. Yurt dışındakilere, ülkeye gitmeden önce partili avukatlarla iletişim kurma fısıldanıyor. Avukat hava alanında ikna odasına alıyor, problemi çözülünceye kadar hizmetle irtibatı kesmesi gerektiğini telkin ediyor.
Strazburg’dan yükselen ses
Gönüllüler 10 yılı aşkın süreden beri yaşanan büyük drama direniyor. Yurt dışında kendi problemini henüz çözememiş pek çok insan, elindeki kısıtlı imkanları mağdurlarla paylaşıyor. Birkaç gün önce Strazburg’da, AHİM önünde ülkedeki “adaletsizlikleri” duyurmaya yönelik bir yürüyüş düzenlendi.
Katılımcılar, “tüm kesimler için adalet” çağrısı yaptı. Evrensel insan hakları, hukuk, vicdan ve ahlaki normlara dönülmesini istediler. Terör suçlamalarının bir silah gibi kullanılarak her dönem farklı kesimlere yöneldiğini, yaygın tutuklamalarla tüm muhaliflerin tehdit altında olduğunu dünyaya ilan ettiler. Zulümle annesini kaybeden, kanser ve bakıma muhtaç babası hala hapiste bir genç kızın göz yaşı hafızalara kazındı.
Ülke kaynaklarını ele geçirmek için bütün dayanışmaları hedef alan bir siyasetçi, yıllardan beri büyük zorluklara rağmen direncini sürdüren gönüllüler arasına fitne tohumu ekip onları alt üst gibi ayrıştırmak için yoğun kara propaganda yapıyor. Yaşanan kirli oyunun farkında olan gönüllüler, AFS aracılığıyla yayımladıkları deklarasyonda “Ayrıştırıcı kampanyalara karşı kararlı duruş” sergileyeceklerini ilan ettiler.
Mafyalaşmış iktidar, aynı yöntemi muhalefet üstünde deniyor
Hizmeti darbedeki ölümlerden sorumlu tutup terörist ilan etmiş, mensuplarını hatta avukatlarını bile hapsetmişlerdi. Şimdi aynı yöntemi diğer dayanışma grupları ve muhalefet partilerine çevirdiler. Önce delile gerek olmadan kendilerine rakip olarak gördükleri muhalif belediye ve parti temsilcilerini tutukluyor sonra delil uydurmak için ikna odasına alıp itiraf adı altında iftiraya zorluyorlar.
Yönetimi ele geçirmiş bir mafya örgütü, devletin tüm birimlerini suç ortaklığına mecbur ediyor. Memurlar Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını engellemek için yoğun mesai harcıyor. Üniversite yönetimine baskı yaptı diplomasını iptal ettirdi, talimatla iş yapan savcılara her gün yeni dava açtırdı. İlçe belediyelerine doğru tutuklamaları yaygınlaştırdı, halkın beğenisini kazanmış başkan ve çalışanları hapisle tehdidiyle korkuttular.
İkna odasındaki belediye çalışanlarına itirafçı olmadan buradan çıkışın olmadığına inandırmaya, birileri hakkında suç delili üretmeye zorluyorlar. Bunda başarılı olmasalar bile, topladıkları bilgilerle rutin belediyecilik faaliyetinde görev alanları “suç örgütü üyesi” gibi göstermeye hazırlanıyor. İmamoğlu’ndan sonra avukatını ve ikinci avukatı da tutukladı savunmasız bırakıp köşeye sıkıştırmayı düşündüler.
Yüzde 70’e varan muhalif bloğu dağıtma planı devrede
Halkın uyanıp hesap sormasını engellemek için ülkede yarım da olsa işleyen tüm çarkları bozdu, denetim birimlerini dağıttılar. Şimdi kurdukları mafya düzeninin devam etmesi için her itiraz edenin başını eziyor, her öne çıkanın sesini kesip susturuyorlar.
Gönüllülerin yurt dışında sıfırdan başlama gibi bir fırsatı vardı. Farklı ülkelerdeki irtibat yerine ulaşanlar, aldıkları küçük desteklerle hayata tutundu ve verilen oryantasyonla uyum sürecini hızlı tamamladı. Muhalefetin böyle bir şansı yok, yüzde 70’den fazla halk desteği arkasında olan muhalif bloğu dağıtmak için tek tek içeri alıyor, kendileriyle anlaşmadan çıkış yolu olmadığına inandırmak istiyorlar.
Muhalifler, ülkenin nasıl bir karanlığa sürüklendiğini fark etmediği için, rejimin ayrıştırma amaçlı tuzaklarına alet oluyor. Sadece kendi sorunlarını çözmeyle her şeyin düzeleceğini sananlar, baskı altında ezilen diğer gruplarla dayanışma ihtiyacı hissetmiyor. Ülke bu eşiği çoktan aştı, son günlerde hala belli yerlerde itiraz fırsatı verilen Fatih Altaylı gibi isimler de yargı kıskacında. CHP’ye kurdukları tuzağa sessiz kalması için bir süre orada tutacaklar. Önce yasal hakkını elinden alıp, ikna odasında anlaşmaya mecbur edecek, bir kısmını iade etme karşılığında sınırı aşmama konusunda baskısı kuracaklar.
Kutuplaşmadan nemalanıyor, ortak direniş şart
Cevheri Güven yeni videosunda, Erdoğan’ın kutuplaşma olmadan halkı etrafında toplayamadığını anlatıyor. Son günlerde barış görüşmeleriyle avutulan Kürtleri yeni bir hayal kırıklığı bekliyor. Normalleşmenin oy kaybına sebep olduğuna inanan iktidar, bunu durdurmak için kolları sıvadı bile. İmralı görüşme notlarının bir kısmını basına sızdırıp süreci sabote ederek yeniden kutuplaşma zemini hazırlıyor
Ülke artık faşizmin sınırlarını aşmış, organize bir suç şebekesinin esiri durumunda.
Özgür Özel partilileri harekete geçirdi ama ondan rahatsız gibi görünmüyorlar. Protestoları kontrollü hale getirmesinden, öfkeli kalabalığın heyecanı yatıştırmasından belki memnun bile oluyorlar.
Tarık Toros’un dediği gibi, “gemi batıyor,” AKP’liler dahil bu çöküşün altında kalmak istemeyenlerin tamamı bir araya gelip hep birlikte ortak hareket başlatmazsa ülke tapusu hızla kendini her şeyin sahibi gibi gören bir mafyatik yapının üstüne geçiyor.