Kan artık seçim stratejisinin bir parçası. Yeni aşamaya geçildi.
O tarihten her büyük gündem ve tartışmadan sonra çarenin Başkanlık sisteminde olduğunu kararlı biçimde işliyordu Erdoğan ve kurmayları.
İLK OLARAK ÖCALAN’LA YAPMAYI DENEDİ
Erdoğan, TBMM’den Başkanlık sistemini geçirmeyi ilk olarak Kürtlerle denedi. Çözüm Süreci döneminde Öcalan, “başkanlık sistemine destek veririz” açıklamasını bizzat HDP’lilere yaptı.
Ancak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ın gösterdiği performans ve HDP’nin farklı kesimlerle kurduğu diyalog sonrasında demokratik güçler HDP saflarında toplandı. Bu durum HDP’yi de etkiledi ve “Seni Başkan yaptırmayacağız” sloganıyla Kürt siyasi hareketi tarihinde ilk kez tek başına girdiği seçimde barajı aştı.
YENİ STRATEJİ
HDP’nin demokratik Türkiye etrafındaki söylem dozu 7 Haziran’dan hemen sonra da devam edince Erdoğan, Başkanlık hayalini Kürtlerle gerçekleştiremeyeceğine kanaat getirdi ve rotayı Milliyetçi oylara kırdı.
Bu tarihten itibaren çözüm süreci şaibeli biçimde bitirildi ve bombardımanlar, kent operasyonlarıyla Erdoğan tam olarak savaş moduna girdi. Kürtlerin yoğun yaşadığı şehirler ve ilçeler yerle bir edildi. Tüm Kürt medyası susturuldu. KHK’larla tüm Kürt medyasına el konuldu.
HDP’nin kazandığı belediyelerin neredeyse tamamına kayyum atandı. HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil 12 HDP’li milletvekili tutuklandı. Hemen her gün bir HDP’li vekil gözaltına alınıp serbest bırakılıyor.
Milliyetçi oyları toparlamak için Kürtler ve Kürt siyasi hareketi üzerine Cumhuriyet tarihinin en yoğun baskısını kuran Erdoğan, eş zamanlı olarak MHP’yi de şekillendirdi.
Bahçeli’nin koltuğunu koruma pazarlığı karşılığında MHP kongresini yargı kararlarıyla kilitleyerek, Meral Akşener önderliğindeki muhalif MHP’lilerin tasfiyesinin önünü açtı. Delege üstünlüğünü açık olarak kaybeden ve Bahçeli’yi yargı kararlarıyla koltuğunda tuttu. Kongre kararlarını peş peşe yargı eliyle iptal ettirip Meral Akşener ve diğer muhaliflerin partiden ihracının önünü açtı.
SOL VE ALEVİ KESİMİ SİNDİRDİ
Gezi sürecinin acısını hala kalbinde taşıyan Erdoğan, sosyal demokrat ve Alevileri susturmak için STK’lar ve medya üzerine baskı kurdu. Onlarca dernek kapatıldı. Sosyal demokrat ve solcuların gazeteleri ilan alamaz hale getirildi. Tüm internet siteleri yasaklandı. Sol sendikalara üye memurlar işten atıldı ya da açığa alındılar. Her türlü eylem, grev, basın açıklaması Valilikler emriyle ya da Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklandı.
SON ADIM
HDP’ye “Çözüm havucu” uzatarak Başkanlığı realize edeceğini düşünen Erdoğan’ın yanılgısı Kürt Hareketi’nin siyasi tecrübesiydi.
Öcalan güçlü bir figür olsa da Kürt Siyasi Hareketi geniş bir tartışma zeminine sahip. Bu nedenle Erdoğan’ın başkanlığı realize ettikten sonra Kürtler’den başlayarak tüm kesimleri yok edeceklerini gördüler. Erdoğan’ın Çözüm süreciyle ilgili güçlü kamuoyu desteğine rağmen yasal adımları atmak istememesinin sebebi de buydu.
Erdoğan, Başkanlığı Kürtlerle realize edemeyeceğini anlayınca; 7 Haziran’dan sonra Çözüm Süreci’ni çökerterek, sivil, asker ve polis olmak üzere 2 binden fazla insanın ölümüne neden oldu.
Ancak yine Başkanlık’ta ibre “yüzde 51”e vurmadı. İşte 15 Temmuz bu noktada devreye girdi. Çözüm Sürecini bitirerek, şehirleri tanklarla düm düz eden 2 binden fazla insanın ölümünü “şehitler tepesi boş kalmayacak” diye umursamayan Erdoğan, 15 Temmuz gecesi 240 kişinin ölümünü de kendisi için bir fırsat olarak projelendirdi.
Çözüm Süreci’ni yıkmak da 15 Temmuz da Erdoğan’ın Başkanlığı realize etmek için kurguladığı iki perdelik kanlı bir oyundan ibaret.
Ancak Erdoğan hala yüzde 51’i bulabilmiş değil. Nisan ayında yapılacak referandum öncesi yeni bir kanlı süreç Türkiye’nin ufkunda gözüküyor. Erdoğan’ın geçmişte yaptığı uygulamalar gösteriyor ki, kan akıtmak artık Erdoğan’ın seçim stratejisinin bir parçası.