Ahmet Nesin, yeni çıkarılan 696 sayılı KHK ile ilgili farklı bir açıdan konuyu yorumladı.
Artı Gerçek’te ki yazısında önemli bir detaya dikkat çeken Nesin’in yazısı şu şekilde devam ediyor;
12 Eylül faşizmi geleli ne kadar olmuştu anımsamıyorum ama en az 3-4 ay geçmiş olmalı ki arkadaşlarımız, yoldaşlarımız öldürülmeye ve asılmaya başlanmıştı. Bir gece, daha doğrusu sabaha karşı kan-ter içinde uyandım, 5’i biyerdeyle savaşa girmiştim. Sokaktayım, kimseler yok, bir bahçe duvarının arkasına gizlenmişim, karşılıklı kurşun yağdırıyoruz birbirimize. Onlar 5 kişiler, Kenan Evren ve arkadaşları, ne onlar yaralanıyor ne de ben, ölen de yok ve her seferinde kan-ter içinde uyanıyorum. Her seferinde diyorum, çünkü bu savaş 4-5 yıl aralıklarla sürdü. Sonra arkadaşlarıma sordum, benim gibi yaşayanlar varmış ve işin ilginç yanı hiç ölen ve yaralanan yok.
Bu kabustan kurtulmam gerekiyordu, evden çıktım, Kalamış’a doğru yürüdüm, iskeleye oturdum ve denizle başbaşa kaldım. Kendi kendime sormaya başladım “Bir gün Kenan Evren’le baş başa kalırsam ne yaparım, ona işkence yapabilir miyim, dövebilir miyim yada öldürebilir miyim?” Saatlerce gittim geldim kendimle, öldürülen bütün arkadaşlarım gözümün önünden geçti, yargılananları ben haber yapmıştım, mahkeme salonunda beni tanımamışlardı ele vermemek adına, nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Hele bir keresinde askere çaktırmadan para verişim var ki Charlie Chaplin bile elime su dökemez.
Neyse, öldüremedim kafamda Kenan Evren’i, o kadar kin duymama karşın onun gibi faşist olamadım, sorunu çözmeyeceğine inandım, bir daha da o kabusları görmedim. O gün bişeyi daha öğrendim, denizi seyretmek dünyanın en doğal terapisiymiş, sonraki yıllarda çok işime yaradı.
Bunları son çıkan kanun hükmünde kararnameyle ilgili olarak yazıyorum. Son dönemin bana göre cahil hukukçuları ya da siyasetçileri öyle yasalar çıkartıyorlar ya da çıkartmaya çalışıyorlar ki, evlere şenlik desem az gelir. Son KHK’ye göre 15-16 Temmuz darbe girişimi sırasında ve devamında darbe girişimcilerini öldürenler yargılanmayacaklar. Şimdi herkes bunu tartışıyor ve bana göre de eksik tartışıyor. Tartışılan konu tam tarih verilmemesi, “devamında” ibaresinin bulunması.
O kısmını sonra tartışacağım, öncelikle tarihli bölümüne gelelim. Hani diyorlar ya, bu konuda zaten meşru müdafaa yasası var ve buna gerek yok diye, ben de soruyorum, buna kim karar verecek? Tabi ki mahkeme verecek ama nasıl verecek? Önce meşru müdafaa durumuna girmesi incelenecek, yani silahı var mı, yok mu incelenecek. Varsa meşru müdafaa, yoksa cinayet. Öldürülen er-erbaş ve askeri öğrencilerin silahı olup olmadığı araştırıldı mı, hayır, darbeciydi, öldürüldü, denildi ve dava açılmasına gerek kalmadı.
Şimdi gelelim başlıktaki bölüme. Biliyorsunuz, uzun zamandır darbe yazıları yazıyorum ve bu darbe girişiminin tek başına Fethullah Gülen ekibine bağlı olmadığını söylüyorum. İşin içinde varlar mı, evet varlar ama bütün darbeciler ve karşı darbeciler içinde en zayıf grup, çünkü askeri güçleri yok ve tek başlarına darbe yapma gereksinimleri de yok. Erdoğan’ın bile söylediğine göre devleti zaten bu kadar ele geçiren grubun darbeye gereksinimi yok.
Ama bu darbe girişimişnin oluşmasına neden olan bir kişi var ve o kişi de şimdiki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Şaka demiyorum, Erdoğan darbe yapmadı ama darbe yapılması için elinden geleni yaptı ve sonrasında da kendi sivil darbesini yaparak üstüne oturdu.
Diyelim ki ben Erdoğan’ın darbe yaptığına inanıyorum, o zaman bu KHK’ye göre onu öldürme hakkım var. Yargılanır mıyım, hayır, bu yasadan sonra ben mahkemeyi yada savcılığı ikna edersem yargılanmam. Diyebilirsiniz ki, “Nah ikna edersin”, işte orada da yanılıyorsunuz, Erdoğan öldükten sonra artık onun yasaları kalmaz ve neredeyse bütün Türkiye’yi ikna ederim.
Yazının başında da yazdım, ben böyle bir şey yapamam, zaten doğru olduğuna da inanmıyorum ama çıkan yasa bana bu hakkı veriyor.
İsterseniz daha değişik bir şekilde anlatayım. Milli güvenlik kurulu toplandı ve darbe gecesi tartışılıyor.
Erdoğan: Sayın Hulusi Akar, darbe girişimi başladığında benimle niye irtibata geçmediniz? Sanırım siz darbecisiniz, buyurun size bir kurşun.
Hulusi Akar: Ahhhh, öldüm sanırsam….
Bu ikili konuşma başka kimler arasında olabilir, başbakan Binali Yıldırım’la, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Erdoğan’la Hakan Fidan, hava ve deniz kuvvet komutanlarıyla genel kurmaybaşkanı, başbakanla cumhurbaşkanı arasında olabilir.
Ya da ben Erdoğan’dan yana tavır alıp, “Böyle bir darbe girişiminden haberiniz oldu da neden sayın cumhurbaşkanımıza bildirmediniz” diye çekip vurabilirim. Sonuçta darbeyi bildirmemek darbeye yardım ve yataklık değil mi, bunun başka açıklaması var mı?
Yada ben şunu da söyleyebilirim, “Sayın Erdoğan, darbe girişiminde bulunan Fethullah Gülen ekibini nasıl devlete bu kadar kolay soktunuz, kendisine ‘Bana bir emirleri var mı?’ dediniz, bu darbecilere zemin hazırlamaktır” deyip, öldürebilirim.
Bu konuda Abdülkadir Selvi hariç herkesi ikna edebilirim, yani bu saçma ve eksik yasa ters de işleyebilir. Sadece bunu anlatmaya çalıştım, Ergenekon ve Natocu subaylar olayı bunun en güzel örneğidir. Bu yasa öyle bir yasa ki,idam cezasının kalktığı bir ülkede, yargılasanız öldüremeyeceğiniz bir insanı yargılamadan infaz etme yasasıdır. Ve bu yasayla, bundan sonra başta Fethullah Gülen olmak üzere yurt dışındaki insanların iadesini nasıl isteyeceksiniz? Mesela benim hakkımda serbest bırakılmak üzere tutuklama kararı verdiniz, serbest kalmak için tutuklanmayı göze alıp gelsem, o arada beni darbeci diye öldürmeyeceğinizin garantisi ne? Gelmeyeceğim işte, ne öldürüleceğim, ne de kendimi yasa zannedip öldüreceğim…
Ahmet Nesin, yeni çıkarılan 696 sayılı KHK ile ilgili farklı bir açıdan konuyu yorumladı.
Artı Gerçek’te ki yazısında önemli bir detaya dikkat çeken Nesin’in yazısı şu şekilde devam ediyor;
12 Eylül faşizmi geleli ne kadar olmuştu anımsamıyorum ama en az 3-4 ay geçmiş olmalı ki arkadaşlarımız, yoldaşlarımız öldürülmeye ve asılmaya başlanmıştı. Bir gece, daha doğrusu sabaha karşı kan-ter içinde uyandım, 5’i biyerdeyle savaşa girmiştim. Sokaktayım, kimseler yok, bir bahçe duvarının arkasına gizlenmişim, karşılıklı kurşun yağdırıyoruz birbirimize. Onlar 5 kişiler, Kenan Evren ve arkadaşları, ne onlar yaralanıyor ne de ben, ölen de yok ve her seferinde kan-ter içinde uyanıyorum. Her seferinde diyorum, çünkü bu savaş 4-5 yıl aralıklarla sürdü. Sonra arkadaşlarıma sordum, benim gibi yaşayanlar varmış ve işin ilginç yanı hiç ölen ve yaralanan yok.
Bu kabustan kurtulmam gerekiyordu, evden çıktım, Kalamış’a doğru yürüdüm, iskeleye oturdum ve denizle başbaşa kaldım. Kendi kendime sormaya başladım “Bir gün Kenan Evren’le baş başa kalırsam ne yaparım, ona işkence yapabilir miyim, dövebilir miyim yada öldürebilir miyim?” Saatlerce gittim geldim kendimle, öldürülen bütün arkadaşlarım gözümün önünden geçti, yargılananları ben haber yapmıştım, mahkeme salonunda beni tanımamışlardı ele vermemek adına, nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Hele bir keresinde askere çaktırmadan para verişim var ki Charlie Chaplin bile elime su dökemez.
Neyse, öldüremedim kafamda Kenan Evren’i, o kadar kin duymama karşın onun gibi faşist olamadım, sorunu çözmeyeceğine inandım, bir daha da o kabusları görmedim. O gün bişeyi daha öğrendim, denizi seyretmek dünyanın en doğal terapisiymiş, sonraki yıllarda çok işime yaradı.
Bunları son çıkan kanun hükmünde kararnameyle ilgili olarak yazıyorum. Son dönemin bana göre cahil hukukçuları ya da siyasetçileri öyle yasalar çıkartıyorlar ya da çıkartmaya çalışıyorlar ki, evlere şenlik desem az gelir. Son KHK’ye göre 15-16 Temmuz darbe girişimi sırasında ve devamında darbe girişimcilerini öldürenler yargılanmayacaklar. Şimdi herkes bunu tartışıyor ve bana göre de eksik tartışıyor. Tartışılan konu tam tarih verilmemesi, “devamında” ibaresinin bulunması.
O kısmını sonra tartışacağım, öncelikle tarihli bölümüne gelelim. Hani diyorlar ya, bu konuda zaten meşru müdafaa yasası var ve buna gerek yok diye, ben de soruyorum, buna kim karar verecek? Tabi ki mahkeme verecek ama nasıl verecek? Önce meşru müdafaa durumuna girmesi incelenecek, yani silahı var mı, yok mu incelenecek. Varsa meşru müdafaa, yoksa cinayet. Öldürülen er-erbaş ve askeri öğrencilerin silahı olup olmadığı araştırıldı mı, hayır, darbeciydi, öldürüldü, denildi ve dava açılmasına gerek kalmadı.
Şimdi gelelim başlıktaki bölüme. Biliyorsunuz, uzun zamandır darbe yazıları yazıyorum ve bu darbe girişiminin tek başına Fethullah Gülen ekibine bağlı olmadığını söylüyorum. İşin içinde varlar mı, evet varlar ama bütün darbeciler ve karşı darbeciler içinde en zayıf grup, çünkü askeri güçleri yok ve tek başlarına darbe yapma gereksinimleri de yok. Erdoğan’ın bile söylediğine göre devleti zaten bu kadar ele geçiren grubun darbeye gereksinimi yok.
Ama bu darbe girişimişnin oluşmasına neden olan bir kişi var ve o kişi de şimdiki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Şaka demiyorum, Erdoğan darbe yapmadı ama darbe yapılması için elinden geleni yaptı ve sonrasında da kendi sivil darbesini yaparak üstüne oturdu.
Diyelim ki ben Erdoğan’ın darbe yaptığına inanıyorum, o zaman bu KHK’ye göre onu öldürme hakkım var. Yargılanır mıyım, hayır, bu yasadan sonra ben mahkemeyi yada savcılığı ikna edersem yargılanmam. Diyebilirsiniz ki, “Nah ikna edersin”, işte orada da yanılıyorsunuz, Erdoğan öldükten sonra artık onun yasaları kalmaz ve neredeyse bütün Türkiye’yi ikna ederim.
Yazının başında da yazdım, ben böyle bir şey yapamam, zaten doğru olduğuna da inanmıyorum ama çıkan yasa bana bu hakkı veriyor.
İsterseniz daha değişik bir şekilde anlatayım. Milli güvenlik kurulu toplandı ve darbe gecesi tartışılıyor.
Erdoğan: Sayın Hulusi Akar, darbe girişimi başladığında benimle niye irtibata geçmediniz? Sanırım siz darbecisiniz, buyurun size bir kurşun.
Hulusi Akar: Ahhhh, öldüm sanırsam….
Bu ikili konuşma başka kimler arasında olabilir, başbakan Binali Yıldırım’la, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Erdoğan’la Hakan Fidan, hava ve deniz kuvvet komutanlarıyla genel kurmaybaşkanı, başbakanla cumhurbaşkanı arasında olabilir.
Ya da ben Erdoğan’dan yana tavır alıp, “Böyle bir darbe girişiminden haberiniz oldu da neden sayın cumhurbaşkanımıza bildirmediniz” diye çekip vurabilirim. Sonuçta darbeyi bildirmemek darbeye yardım ve yataklık değil mi, bunun başka açıklaması var mı?
Yada ben şunu da söyleyebilirim, “Sayın Erdoğan, darbe girişiminde bulunan Fethullah Gülen ekibini nasıl devlete bu kadar kolay soktunuz, kendisine ‘Bana bir emirleri var mı?’ dediniz, bu darbecilere zemin hazırlamaktır” deyip, öldürebilirim.
Bu konuda Abdülkadir Selvi hariç herkesi ikna edebilirim, yani bu saçma ve eksik yasa ters de işleyebilir. Sadece bunu anlatmaya çalıştım, Ergenekon ve Natocu subaylar olayı bunun en güzel örneğidir. Bu yasa öyle bir yasa ki,idam cezasının kalktığı bir ülkede, yargılasanız öldüremeyeceğiniz bir insanı yargılamadan infaz etme yasasıdır. Ve bu yasayla, bundan sonra başta Fethullah Gülen olmak üzere yurt dışındaki insanların iadesini nasıl isteyeceksiniz? Mesela benim hakkımda serbest bırakılmak üzere tutuklama kararı verdiniz, serbest kalmak için tutuklanmayı göze alıp gelsem, o arada beni darbeci diye öldürmeyeceğinizin garantisi ne? Gelmeyeceğim işte, ne öldürüleceğim, ne de kendimi yasa zannedip öldüreceğim…
Ahmet Nesin, yeni çıkarılan 696 sayılı KHK ile ilgili farklı bir açıdan konuyu yorumladı.
Artı Gerçek’te ki yazısında önemli bir detaya dikkat çeken Nesin’in yazısı şu şekilde devam ediyor;
12 Eylül faşizmi geleli ne kadar olmuştu anımsamıyorum ama en az 3-4 ay geçmiş olmalı ki arkadaşlarımız, yoldaşlarımız öldürülmeye ve asılmaya başlanmıştı. Bir gece, daha doğrusu sabaha karşı kan-ter içinde uyandım, 5’i biyerdeyle savaşa girmiştim. Sokaktayım, kimseler yok, bir bahçe duvarının arkasına gizlenmişim, karşılıklı kurşun yağdırıyoruz birbirimize. Onlar 5 kişiler, Kenan Evren ve arkadaşları, ne onlar yaralanıyor ne de ben, ölen de yok ve her seferinde kan-ter içinde uyanıyorum. Her seferinde diyorum, çünkü bu savaş 4-5 yıl aralıklarla sürdü. Sonra arkadaşlarıma sordum, benim gibi yaşayanlar varmış ve işin ilginç yanı hiç ölen ve yaralanan yok.
Bu kabustan kurtulmam gerekiyordu, evden çıktım, Kalamış’a doğru yürüdüm, iskeleye oturdum ve denizle başbaşa kaldım. Kendi kendime sormaya başladım “Bir gün Kenan Evren’le baş başa kalırsam ne yaparım, ona işkence yapabilir miyim, dövebilir miyim yada öldürebilir miyim?” Saatlerce gittim geldim kendimle, öldürülen bütün arkadaşlarım gözümün önünden geçti, yargılananları ben haber yapmıştım, mahkeme salonunda beni tanımamışlardı ele vermemek adına, nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Hele bir keresinde askere çaktırmadan para verişim var ki Charlie Chaplin bile elime su dökemez.
Neyse, öldüremedim kafamda Kenan Evren’i, o kadar kin duymama karşın onun gibi faşist olamadım, sorunu çözmeyeceğine inandım, bir daha da o kabusları görmedim. O gün bişeyi daha öğrendim, denizi seyretmek dünyanın en doğal terapisiymiş, sonraki yıllarda çok işime yaradı.
Bunları son çıkan kanun hükmünde kararnameyle ilgili olarak yazıyorum. Son dönemin bana göre cahil hukukçuları ya da siyasetçileri öyle yasalar çıkartıyorlar ya da çıkartmaya çalışıyorlar ki, evlere şenlik desem az gelir. Son KHK’ye göre 15-16 Temmuz darbe girişimi sırasında ve devamında darbe girişimcilerini öldürenler yargılanmayacaklar. Şimdi herkes bunu tartışıyor ve bana göre de eksik tartışıyor. Tartışılan konu tam tarih verilmemesi, “devamında” ibaresinin bulunması.
O kısmını sonra tartışacağım, öncelikle tarihli bölümüne gelelim. Hani diyorlar ya, bu konuda zaten meşru müdafaa yasası var ve buna gerek yok diye, ben de soruyorum, buna kim karar verecek? Tabi ki mahkeme verecek ama nasıl verecek? Önce meşru müdafaa durumuna girmesi incelenecek, yani silahı var mı, yok mu incelenecek. Varsa meşru müdafaa, yoksa cinayet. Öldürülen er-erbaş ve askeri öğrencilerin silahı olup olmadığı araştırıldı mı, hayır, darbeciydi, öldürüldü, denildi ve dava açılmasına gerek kalmadı.
Şimdi gelelim başlıktaki bölüme. Biliyorsunuz, uzun zamandır darbe yazıları yazıyorum ve bu darbe girişiminin tek başına Fethullah Gülen ekibine bağlı olmadığını söylüyorum. İşin içinde varlar mı, evet varlar ama bütün darbeciler ve karşı darbeciler içinde en zayıf grup, çünkü askeri güçleri yok ve tek başlarına darbe yapma gereksinimleri de yok. Erdoğan’ın bile söylediğine göre devleti zaten bu kadar ele geçiren grubun darbeye gereksinimi yok.
Ama bu darbe girişimişnin oluşmasına neden olan bir kişi var ve o kişi de şimdiki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Şaka demiyorum, Erdoğan darbe yapmadı ama darbe yapılması için elinden geleni yaptı ve sonrasında da kendi sivil darbesini yaparak üstüne oturdu.
Diyelim ki ben Erdoğan’ın darbe yaptığına inanıyorum, o zaman bu KHK’ye göre onu öldürme hakkım var. Yargılanır mıyım, hayır, bu yasadan sonra ben mahkemeyi yada savcılığı ikna edersem yargılanmam. Diyebilirsiniz ki, “Nah ikna edersin”, işte orada da yanılıyorsunuz, Erdoğan öldükten sonra artık onun yasaları kalmaz ve neredeyse bütün Türkiye’yi ikna ederim.
Yazının başında da yazdım, ben böyle bir şey yapamam, zaten doğru olduğuna da inanmıyorum ama çıkan yasa bana bu hakkı veriyor.
İsterseniz daha değişik bir şekilde anlatayım. Milli güvenlik kurulu toplandı ve darbe gecesi tartışılıyor.
Erdoğan: Sayın Hulusi Akar, darbe girişimi başladığında benimle niye irtibata geçmediniz? Sanırım siz darbecisiniz, buyurun size bir kurşun.
Hulusi Akar: Ahhhh, öldüm sanırsam….
Bu ikili konuşma başka kimler arasında olabilir, başbakan Binali Yıldırım’la, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Erdoğan’la Hakan Fidan, hava ve deniz kuvvet komutanlarıyla genel kurmaybaşkanı, başbakanla cumhurbaşkanı arasında olabilir.
Ya da ben Erdoğan’dan yana tavır alıp, “Böyle bir darbe girişiminden haberiniz oldu da neden sayın cumhurbaşkanımıza bildirmediniz” diye çekip vurabilirim. Sonuçta darbeyi bildirmemek darbeye yardım ve yataklık değil mi, bunun başka açıklaması var mı?
Yada ben şunu da söyleyebilirim, “Sayın Erdoğan, darbe girişiminde bulunan Fethullah Gülen ekibini nasıl devlete bu kadar kolay soktunuz, kendisine ‘Bana bir emirleri var mı?’ dediniz, bu darbecilere zemin hazırlamaktır” deyip, öldürebilirim.
Bu konuda Abdülkadir Selvi hariç herkesi ikna edebilirim, yani bu saçma ve eksik yasa ters de işleyebilir. Sadece bunu anlatmaya çalıştım, Ergenekon ve Natocu subaylar olayı bunun en güzel örneğidir. Bu yasa öyle bir yasa ki,idam cezasının kalktığı bir ülkede, yargılasanız öldüremeyeceğiniz bir insanı yargılamadan infaz etme yasasıdır. Ve bu yasayla, bundan sonra başta Fethullah Gülen olmak üzere yurt dışındaki insanların iadesini nasıl isteyeceksiniz? Mesela benim hakkımda serbest bırakılmak üzere tutuklama kararı verdiniz, serbest kalmak için tutuklanmayı göze alıp gelsem, o arada beni darbeci diye öldürmeyeceğinizin garantisi ne? Gelmeyeceğim işte, ne öldürüleceğim, ne de kendimi yasa zannedip öldüreceğim…
Ahmet Nesin, yeni çıkarılan 696 sayılı KHK ile ilgili farklı bir açıdan konuyu yorumladı.
Artı Gerçek’te ki yazısında önemli bir detaya dikkat çeken Nesin’in yazısı şu şekilde devam ediyor;
12 Eylül faşizmi geleli ne kadar olmuştu anımsamıyorum ama en az 3-4 ay geçmiş olmalı ki arkadaşlarımız, yoldaşlarımız öldürülmeye ve asılmaya başlanmıştı. Bir gece, daha doğrusu sabaha karşı kan-ter içinde uyandım, 5’i biyerdeyle savaşa girmiştim. Sokaktayım, kimseler yok, bir bahçe duvarının arkasına gizlenmişim, karşılıklı kurşun yağdırıyoruz birbirimize. Onlar 5 kişiler, Kenan Evren ve arkadaşları, ne onlar yaralanıyor ne de ben, ölen de yok ve her seferinde kan-ter içinde uyanıyorum. Her seferinde diyorum, çünkü bu savaş 4-5 yıl aralıklarla sürdü. Sonra arkadaşlarıma sordum, benim gibi yaşayanlar varmış ve işin ilginç yanı hiç ölen ve yaralanan yok.
Bu kabustan kurtulmam gerekiyordu, evden çıktım, Kalamış’a doğru yürüdüm, iskeleye oturdum ve denizle başbaşa kaldım. Kendi kendime sormaya başladım “Bir gün Kenan Evren’le baş başa kalırsam ne yaparım, ona işkence yapabilir miyim, dövebilir miyim yada öldürebilir miyim?” Saatlerce gittim geldim kendimle, öldürülen bütün arkadaşlarım gözümün önünden geçti, yargılananları ben haber yapmıştım, mahkeme salonunda beni tanımamışlardı ele vermemek adına, nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Hele bir keresinde askere çaktırmadan para verişim var ki Charlie Chaplin bile elime su dökemez.
Neyse, öldüremedim kafamda Kenan Evren’i, o kadar kin duymama karşın onun gibi faşist olamadım, sorunu çözmeyeceğine inandım, bir daha da o kabusları görmedim. O gün bişeyi daha öğrendim, denizi seyretmek dünyanın en doğal terapisiymiş, sonraki yıllarda çok işime yaradı.
Bunları son çıkan kanun hükmünde kararnameyle ilgili olarak yazıyorum. Son dönemin bana göre cahil hukukçuları ya da siyasetçileri öyle yasalar çıkartıyorlar ya da çıkartmaya çalışıyorlar ki, evlere şenlik desem az gelir. Son KHK’ye göre 15-16 Temmuz darbe girişimi sırasında ve devamında darbe girişimcilerini öldürenler yargılanmayacaklar. Şimdi herkes bunu tartışıyor ve bana göre de eksik tartışıyor. Tartışılan konu tam tarih verilmemesi, “devamında” ibaresinin bulunması.
O kısmını sonra tartışacağım, öncelikle tarihli bölümüne gelelim. Hani diyorlar ya, bu konuda zaten meşru müdafaa yasası var ve buna gerek yok diye, ben de soruyorum, buna kim karar verecek? Tabi ki mahkeme verecek ama nasıl verecek? Önce meşru müdafaa durumuna girmesi incelenecek, yani silahı var mı, yok mu incelenecek. Varsa meşru müdafaa, yoksa cinayet. Öldürülen er-erbaş ve askeri öğrencilerin silahı olup olmadığı araştırıldı mı, hayır, darbeciydi, öldürüldü, denildi ve dava açılmasına gerek kalmadı.
Şimdi gelelim başlıktaki bölüme. Biliyorsunuz, uzun zamandır darbe yazıları yazıyorum ve bu darbe girişiminin tek başına Fethullah Gülen ekibine bağlı olmadığını söylüyorum. İşin içinde varlar mı, evet varlar ama bütün darbeciler ve karşı darbeciler içinde en zayıf grup, çünkü askeri güçleri yok ve tek başlarına darbe yapma gereksinimleri de yok. Erdoğan’ın bile söylediğine göre devleti zaten bu kadar ele geçiren grubun darbeye gereksinimi yok.
Ama bu darbe girişimişnin oluşmasına neden olan bir kişi var ve o kişi de şimdiki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Şaka demiyorum, Erdoğan darbe yapmadı ama darbe yapılması için elinden geleni yaptı ve sonrasında da kendi sivil darbesini yaparak üstüne oturdu.
Diyelim ki ben Erdoğan’ın darbe yaptığına inanıyorum, o zaman bu KHK’ye göre onu öldürme hakkım var. Yargılanır mıyım, hayır, bu yasadan sonra ben mahkemeyi yada savcılığı ikna edersem yargılanmam. Diyebilirsiniz ki, “Nah ikna edersin”, işte orada da yanılıyorsunuz, Erdoğan öldükten sonra artık onun yasaları kalmaz ve neredeyse bütün Türkiye’yi ikna ederim.
Yazının başında da yazdım, ben böyle bir şey yapamam, zaten doğru olduğuna da inanmıyorum ama çıkan yasa bana bu hakkı veriyor.
İsterseniz daha değişik bir şekilde anlatayım. Milli güvenlik kurulu toplandı ve darbe gecesi tartışılıyor.
Erdoğan: Sayın Hulusi Akar, darbe girişimi başladığında benimle niye irtibata geçmediniz? Sanırım siz darbecisiniz, buyurun size bir kurşun.
Hulusi Akar: Ahhhh, öldüm sanırsam….
Bu ikili konuşma başka kimler arasında olabilir, başbakan Binali Yıldırım’la, MİT müsteşarı Hakan Fidan, Erdoğan’la Hakan Fidan, hava ve deniz kuvvet komutanlarıyla genel kurmaybaşkanı, başbakanla cumhurbaşkanı arasında olabilir.
Ya da ben Erdoğan’dan yana tavır alıp, “Böyle bir darbe girişiminden haberiniz oldu da neden sayın cumhurbaşkanımıza bildirmediniz” diye çekip vurabilirim. Sonuçta darbeyi bildirmemek darbeye yardım ve yataklık değil mi, bunun başka açıklaması var mı?
Yada ben şunu da söyleyebilirim, “Sayın Erdoğan, darbe girişiminde bulunan Fethullah Gülen ekibini nasıl devlete bu kadar kolay soktunuz, kendisine ‘Bana bir emirleri var mı?’ dediniz, bu darbecilere zemin hazırlamaktır” deyip, öldürebilirim.
Bu konuda Abdülkadir Selvi hariç herkesi ikna edebilirim, yani bu saçma ve eksik yasa ters de işleyebilir. Sadece bunu anlatmaya çalıştım, Ergenekon ve Natocu subaylar olayı bunun en güzel örneğidir. Bu yasa öyle bir yasa ki,idam cezasının kalktığı bir ülkede, yargılasanız öldüremeyeceğiniz bir insanı yargılamadan infaz etme yasasıdır. Ve bu yasayla, bundan sonra başta Fethullah Gülen olmak üzere yurt dışındaki insanların iadesini nasıl isteyeceksiniz? Mesela benim hakkımda serbest bırakılmak üzere tutuklama kararı verdiniz, serbest kalmak için tutuklanmayı göze alıp gelsem, o arada beni darbeci diye öldürmeyeceğinizin garantisi ne? Gelmeyeceğim işte, ne öldürüleceğim, ne de kendimi yasa zannedip öldüreceğim…