Dolmabahçe’deki terör saldırısında 19 yaşında yaşamını yitiren doktor adayı Berkay Akbaş’ın babası: Kan gölüne karanfil bırakarak terör bitmez!
Hürriyet’ten Mesue Erşan’ın Selin Akbaş’la yaptığı röportaj şöyle:
Sinop’taki Akbaş ailesinin evinde hüzün ve sessizlik hâkimdi. Emekli mimar anne Zeynep Akbaş, inşaat mühendisi baba Salim Akbaş ve abla Selin Akbaş, o sabah ilk kez Berkay’ın mezarını ziyaret etmişti. Fenalaşan anne dönüşte kucağına oğlunun fotoğrafını ve ilaçlarını alarak odasına çekilmişti. Aile hiç eksik olmayan dostlarının baş sağlığı dileklerini kabul ediyordu.
Ailenin büyük çocuğu 23 yaşındaki Selin Akbaş, annesine verdiği sözü tutmaya çalışıyor, gözyaşlarını daha çok içine akıtıyordu. Hacettepe Tıp Fakültesi 6’ncı sınıf öğrencisi olan intern doktor Akbaş, “Anneme söz verdim, kendimi bir süre durdurdum. İnsanlar bilsin ki kardeşim Berkay terör yüzünden gitti. Hiç uğruna. Unutulmasın, adı yaşasın” dedi.
“Her insan kardeşini güzel cümlelerle anlatır ama benim kardeşim gerçekten çok güzel bir çocuktu” diye başladı Berkay’ı anlatmaya: “Sevgi dolu bir ailede büyüdük. Bana ‘ablam’ derdi. ‘Ablam’ derken hissederdim sevgisini. Hep tam bir aile olduk. Birlikte yemek yer, gezer, tatil yapardık.”
Liseyi de Ankara’da okudu
Abla Selin, kendisinin Ankara Fen Lisesi, Berkay’ın ise Ankara Gazi Anadolu Lisesi’ni kazanmasının ardından anneleriyle Ankara’da yaşamaya başladıklarını söyledi: “Babam işi nedeniyle Sinop’ta kaldı. Annem önce tayinini isteyerek, sonra emekli olarak bizimle geldi. Ama her fırsatta çok sevdiğimiz Sinop’a gitmeye devam ettik.”
Anne Akbaş, Berkay tıp fakültesine girince Sinop’a dönse de bir ayağı hep çocuklarının yanında olmuş. Abla-kardeş Ankara’da aynı evi paylaşıyormuş: “Genelde evi toplayan abla olur derler ama yeri geldi Berkay benim arkamı topladı. Çok güzel geçindik bu dönem içinde. Bana en iyi arkadaş Berkay’dı. Büyüdükçe onu kendime daha yakın hissettim. Son 1-2 yıldır can dostum, sırdaşım olmaya da başlamıştı. Düştüğüm noktada o beni kaldırdı. Birbirimize hep güvendik ve destek olduk. İyi ki Ankara’dan bir tıp fakültesi yazdı ve orada kaldı.”
İnsan sevgisiyle doluydu
Selin Akbaş, Berkay’ın doktorluğa hevesini de şöyle anlattı: “Tıp eğitimi çok zor. 6 yıl boyunca benim de çok ‘Of, yeter, bırakacağım artık’ dediğime tanık oldu. Hepsinde yanımdaydı ve buna rağmen ‘Ben tıp istiyorum’ derdi. Hayatı çok çalışmakla geçti. İdealleri vardı. Bu uğurda çalıştı, başka şeye de zaman bulamadı. Ama bunun eksikliğini de hissetmezdi. Boyu 1 metre 92 santimetreydi. Ama sporla uğraşmak yerine çalışmayı tercih etti. Çok sevdiği tıpta ikinci senesiydi. Bir gün bile pişman olmadı. Ne yazık ki çok uzun kalamadı… İnsan sevgisiyle doluydu. Herkese karşı iyiydi. Kimse için kötü bir şey söylemez, yardımcı olabildiğinde mutlu olurdu. Bilinçli bir çocuktu. Olayları takip eder, araştırır, sorar, yorumlardı. Barışçıldı. ‘İnsanlara yardım edeceğim ben’ derdi.
Bu acının tarifi yok içim yanıyor
Çok büyük acı hissediyorum, bunun tarifi yok. İçim yanıyor. Eskiden böyle şeylere inanmazdım ama şimdi onun benim yanımda olduğunu hissediyorum. Beni gördüğünü, hissettiğini düşünüyorum. Ben de böyle güç buluyorum. İyi bir şey yaptığımda ‘Berkay için’ diyeceğim. Birini iyileştirdiğimde ‘Berkay için’ diyeceğim. Bu bana güç verecek, buna inanıyorum. Yoksa ben de ayakta duramam. O bana çok güveniyordu.”
Hep gülen yüzüyle hatırlayacağım
Abla Akbaş, kardeşini morgda görmek istememiş. Baba Salim Akbaş teşhis etmiş cenazeyi. Selin Akbaş bunun nedenini şöyle anlatıyor: “Berkay’ın canlı halini hatırlamak istiyorum. Uzun saçını arkadan bağlamış, yüzü güler halde… Şimdi Ankara’da Berkay’la birlikte yaşadığımız eve dönmeyeceğim. Annemin psikolojisi buna hiç uygun değil. Başka bir yere geçeceğiz.
Diyorum ki hayatımda o kadar çok gereksiz şeyleri takmışım ki… Öyle ufacık şeyler için üzülmüşüm ki… Ama bu acıların en büyüğü imiş. Şimdi annemin bana ihtiyacı var. Ben olmasam bitirirdi kendini. Söz verdim ona, iyi olacağım, güçlü duracağım diye. Annemden de benim yanımda güç olmasını istedim.”
İstanbul için çok heyecanlıydı
Berkay’ın Dolmabahçe’deki patlamadan bir gün önce cuma günü, iki ay boyunca hazırlandığı önemli ve zor bir sınava girdiğini anlatan Selin Akbaş, kardeşiyle son günlerini şöyle anlattı:
İki ayrı taksiye binmişler
“İstanbul’a 8 sınıf arkadaşıyla birlikte, ailesi olmadan ilk kez gidecek ve iki gün kalacaklardı. Daha önce de 3 kez planlamış ve ertelemişlerdi. Bu kez gidebileceği için çok heyecanlıydı. Benden İstanbul’da gidebilecekleri yerlerin listesini istedi” dedi. Berkay sınavdan çıkıp eve gelerek valizini hazırlamış. Odasında ders çalışan ablası ve annesini öperek vedalaşmış. Abla Akbaş, “İçime sinmedi, son bir kez daha göreyim dedim. İçime doğmuş. Odamdan çıktım, kapıya koştum. Berkay’a ‘Bak ben geldim, benimle de vedalaş’ dedim. Bir alt kata inmişti. Çıktı, öptü beni, sarıldı. Cumartesi günü de telefonla konuştuk. Aslında telefon görüşmesinde bana Anadolu yakasında kalacağını söylemişti. Demek ki arada fikir değiştirdiler.”
Berkay ile arkadaşları iki ayrı taksiye binmişti. Berkay’ın içinde olduğu taksi VodafoneArena’nın yanından geçerken bomba patladı. Diğer taksideki arkadaşlarından biri anneyi arayarak haber verdi. Bu arada aile telefonla Berkay’a ulaşmaya çalışıyordu. Selin Akbaş, “Arkadaşı Berkay’ın ağır yaralı olduğunu söyledi. Hastaneleri aratarak bulmaya çalıştık. O gece korkunçtu. Bir türlü bulamadık nerede olduğunu. Ulaşamadıkça içten içe durumu anladık. Ama kabul etmek istemedik. Berkay nerede olsa bize ‘iyiyim’ diye haber verirdi mutlaka” dedi.
Şehit denmesi kolay kaçmak
Kardeşinin şans eseri bulunduğu bir yerde, terör saldırısında yaşamını kaybetmesini haksızlık olarak nitelendiren Selin Akbaş, şunları söyledi: “Benim masum kardeşim gitti. 19 yaşında bir çocuğun kime, nasıl zararı olabilir ki? Herkese dokunan, sevgi dolu bir insandı kardeşim. Sokakta yürümekten korkar hale geldik. Bir şeyler yapılması gerekiyor. ‘Kader, şehit’ denilmesi kolaya kaçmak. Ve bu beni kahrediyor. Kardeşimi sadece tesadüfen oradan geçmesi yüzünden katlettiler. ‘8 sivilden biri’ demek, sonra unutmak korkunç. Adı yaşasın. İnsanlar unutmasınlar Berkay’ı. İnsanların bunu normalleştirmesini istemiyorum. 19 yaşındaki çocuğun bu şekilde öldürülmesi normal değil çünkü.”
Cerrah olmak isterdi
Selin Akbaş’ın anlatımına göre Berkay cerrahiye ilgi duyuyordu: “Ameliyatları anlatınca heyecanlanıyordu. ‘Nasıl yani, nasıl olabilir’ diye soruyor, ameliyat videolarını izliyordu. Eminim çok iyi cerrah olurdu. Okulca bir köye gitmişler, halkın tansiyonunu, şekerini ölçmüşlerdi. O bile kendini doktor gibi hissettirmişti ona. Eve gelip insanların yüzünü güldürdüklerini heyecanla anlatmıştı, ‘Bana teşekkür ettiler’ diye.”
Kan gölüne karanfil bırakara terör bitmez
İnşaat mühendisi baba Salim Akbaş, oğlunun ardından şöyle konuştu: “Asfalta, kan gölünün içine iki karanfil bırakarak, lanet okuyarak terör bitseydi biterdi. Ama bitmiyor. Asli görevini yapması gerekenler gerektiği gibi yapmıyorlar. Devletime, bayrağıma, ülkemi ayakta tutan tüm değerlere saygılıyım. Ama değerleri dejenere edenlere karşıyım. Oğlumun tabutunu örten bayrak verilirken bile birileri ‘Almaz’ demiş. Benim bayrakla derdim yok ki. Oğlum o bayrağın altında özgürce doktorluk yapmak istiyordu. Birileri mani oldu, birileri de çanak tuttu, ben bunları lanetliyorum.”
45 forması vardı
Berkay doğuştan Fenerbahçeli. Aile albümünde Fenerbahçe formalı çok sayıda fotoğrafı var. En son babasıyla 3 Kasım’da Fenerbahçe-Manchester maçını Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda izledi. 45 tane Fenerbahçe forması bulunan Berkay, bunları jelatinli bir şekilde özenle çekmecelerde saklıyordu. İlk gittiği maç Fenerbahçe-Chelsea maçı olmuş. O yıl lise giriş sınavlarına hazırlanan Berkay, maçtan bir saat önce girdikleri statta beklerken test çözmeye devam etmiş. Abla Akbaş, “Uluslararası maçlara birlikte gitmek bizim totemimizdi. Çünkü hep kazanırdık” dedi.
Dolmabahçe’deki terör saldırısında 19 yaşında yaşamını yitiren doktor adayı Berkay Akbaş’ın babası: Kan gölüne karanfil bırakarak terör bitmez!
Hürriyet’ten Mesue Erşan’ın Selin Akbaş’la yaptığı röportaj şöyle:
Sinop’taki Akbaş ailesinin evinde hüzün ve sessizlik hâkimdi. Emekli mimar anne Zeynep Akbaş, inşaat mühendisi baba Salim Akbaş ve abla Selin Akbaş, o sabah ilk kez Berkay’ın mezarını ziyaret etmişti. Fenalaşan anne dönüşte kucağına oğlunun fotoğrafını ve ilaçlarını alarak odasına çekilmişti. Aile hiç eksik olmayan dostlarının baş sağlığı dileklerini kabul ediyordu.
Ailenin büyük çocuğu 23 yaşındaki Selin Akbaş, annesine verdiği sözü tutmaya çalışıyor, gözyaşlarını daha çok içine akıtıyordu. Hacettepe Tıp Fakültesi 6’ncı sınıf öğrencisi olan intern doktor Akbaş, “Anneme söz verdim, kendimi bir süre durdurdum. İnsanlar bilsin ki kardeşim Berkay terör yüzünden gitti. Hiç uğruna. Unutulmasın, adı yaşasın” dedi.
“Her insan kardeşini güzel cümlelerle anlatır ama benim kardeşim gerçekten çok güzel bir çocuktu” diye başladı Berkay’ı anlatmaya: “Sevgi dolu bir ailede büyüdük. Bana ‘ablam’ derdi. ‘Ablam’ derken hissederdim sevgisini. Hep tam bir aile olduk. Birlikte yemek yer, gezer, tatil yapardık.”
Liseyi de Ankara’da okudu
Abla Selin, kendisinin Ankara Fen Lisesi, Berkay’ın ise Ankara Gazi Anadolu Lisesi’ni kazanmasının ardından anneleriyle Ankara’da yaşamaya başladıklarını söyledi: “Babam işi nedeniyle Sinop’ta kaldı. Annem önce tayinini isteyerek, sonra emekli olarak bizimle geldi. Ama her fırsatta çok sevdiğimiz Sinop’a gitmeye devam ettik.”
Anne Akbaş, Berkay tıp fakültesine girince Sinop’a dönse de bir ayağı hep çocuklarının yanında olmuş. Abla-kardeş Ankara’da aynı evi paylaşıyormuş: “Genelde evi toplayan abla olur derler ama yeri geldi Berkay benim arkamı topladı. Çok güzel geçindik bu dönem içinde. Bana en iyi arkadaş Berkay’dı. Büyüdükçe onu kendime daha yakın hissettim. Son 1-2 yıldır can dostum, sırdaşım olmaya da başlamıştı. Düştüğüm noktada o beni kaldırdı. Birbirimize hep güvendik ve destek olduk. İyi ki Ankara’dan bir tıp fakültesi yazdı ve orada kaldı.”
İnsan sevgisiyle doluydu
Selin Akbaş, Berkay’ın doktorluğa hevesini de şöyle anlattı: “Tıp eğitimi çok zor. 6 yıl boyunca benim de çok ‘Of, yeter, bırakacağım artık’ dediğime tanık oldu. Hepsinde yanımdaydı ve buna rağmen ‘Ben tıp istiyorum’ derdi. Hayatı çok çalışmakla geçti. İdealleri vardı. Bu uğurda çalıştı, başka şeye de zaman bulamadı. Ama bunun eksikliğini de hissetmezdi. Boyu 1 metre 92 santimetreydi. Ama sporla uğraşmak yerine çalışmayı tercih etti. Çok sevdiği tıpta ikinci senesiydi. Bir gün bile pişman olmadı. Ne yazık ki çok uzun kalamadı… İnsan sevgisiyle doluydu. Herkese karşı iyiydi. Kimse için kötü bir şey söylemez, yardımcı olabildiğinde mutlu olurdu. Bilinçli bir çocuktu. Olayları takip eder, araştırır, sorar, yorumlardı. Barışçıldı. ‘İnsanlara yardım edeceğim ben’ derdi.
Bu acının tarifi yok içim yanıyor
Çok büyük acı hissediyorum, bunun tarifi yok. İçim yanıyor. Eskiden böyle şeylere inanmazdım ama şimdi onun benim yanımda olduğunu hissediyorum. Beni gördüğünü, hissettiğini düşünüyorum. Ben de böyle güç buluyorum. İyi bir şey yaptığımda ‘Berkay için’ diyeceğim. Birini iyileştirdiğimde ‘Berkay için’ diyeceğim. Bu bana güç verecek, buna inanıyorum. Yoksa ben de ayakta duramam. O bana çok güveniyordu.”
Hep gülen yüzüyle hatırlayacağım
Abla Akbaş, kardeşini morgda görmek istememiş. Baba Salim Akbaş teşhis etmiş cenazeyi. Selin Akbaş bunun nedenini şöyle anlatıyor: “Berkay’ın canlı halini hatırlamak istiyorum. Uzun saçını arkadan bağlamış, yüzü güler halde… Şimdi Ankara’da Berkay’la birlikte yaşadığımız eve dönmeyeceğim. Annemin psikolojisi buna hiç uygun değil. Başka bir yere geçeceğiz.
Diyorum ki hayatımda o kadar çok gereksiz şeyleri takmışım ki… Öyle ufacık şeyler için üzülmüşüm ki… Ama bu acıların en büyüğü imiş. Şimdi annemin bana ihtiyacı var. Ben olmasam bitirirdi kendini. Söz verdim ona, iyi olacağım, güçlü duracağım diye. Annemden de benim yanımda güç olmasını istedim.”
İstanbul için çok heyecanlıydı
Berkay’ın Dolmabahçe’deki patlamadan bir gün önce cuma günü, iki ay boyunca hazırlandığı önemli ve zor bir sınava girdiğini anlatan Selin Akbaş, kardeşiyle son günlerini şöyle anlattı:
İki ayrı taksiye binmişler
“İstanbul’a 8 sınıf arkadaşıyla birlikte, ailesi olmadan ilk kez gidecek ve iki gün kalacaklardı. Daha önce de 3 kez planlamış ve ertelemişlerdi. Bu kez gidebileceği için çok heyecanlıydı. Benden İstanbul’da gidebilecekleri yerlerin listesini istedi” dedi. Berkay sınavdan çıkıp eve gelerek valizini hazırlamış. Odasında ders çalışan ablası ve annesini öperek vedalaşmış. Abla Akbaş, “İçime sinmedi, son bir kez daha göreyim dedim. İçime doğmuş. Odamdan çıktım, kapıya koştum. Berkay’a ‘Bak ben geldim, benimle de vedalaş’ dedim. Bir alt kata inmişti. Çıktı, öptü beni, sarıldı. Cumartesi günü de telefonla konuştuk. Aslında telefon görüşmesinde bana Anadolu yakasında kalacağını söylemişti. Demek ki arada fikir değiştirdiler.”
Berkay ile arkadaşları iki ayrı taksiye binmişti. Berkay’ın içinde olduğu taksi VodafoneArena’nın yanından geçerken bomba patladı. Diğer taksideki arkadaşlarından biri anneyi arayarak haber verdi. Bu arada aile telefonla Berkay’a ulaşmaya çalışıyordu. Selin Akbaş, “Arkadaşı Berkay’ın ağır yaralı olduğunu söyledi. Hastaneleri aratarak bulmaya çalıştık. O gece korkunçtu. Bir türlü bulamadık nerede olduğunu. Ulaşamadıkça içten içe durumu anladık. Ama kabul etmek istemedik. Berkay nerede olsa bize ‘iyiyim’ diye haber verirdi mutlaka” dedi.
Şehit denmesi kolay kaçmak
Kardeşinin şans eseri bulunduğu bir yerde, terör saldırısında yaşamını kaybetmesini haksızlık olarak nitelendiren Selin Akbaş, şunları söyledi: “Benim masum kardeşim gitti. 19 yaşında bir çocuğun kime, nasıl zararı olabilir ki? Herkese dokunan, sevgi dolu bir insandı kardeşim. Sokakta yürümekten korkar hale geldik. Bir şeyler yapılması gerekiyor. ‘Kader, şehit’ denilmesi kolaya kaçmak. Ve bu beni kahrediyor. Kardeşimi sadece tesadüfen oradan geçmesi yüzünden katlettiler. ‘8 sivilden biri’ demek, sonra unutmak korkunç. Adı yaşasın. İnsanlar unutmasınlar Berkay’ı. İnsanların bunu normalleştirmesini istemiyorum. 19 yaşındaki çocuğun bu şekilde öldürülmesi normal değil çünkü.”
Cerrah olmak isterdi
Selin Akbaş’ın anlatımına göre Berkay cerrahiye ilgi duyuyordu: “Ameliyatları anlatınca heyecanlanıyordu. ‘Nasıl yani, nasıl olabilir’ diye soruyor, ameliyat videolarını izliyordu. Eminim çok iyi cerrah olurdu. Okulca bir köye gitmişler, halkın tansiyonunu, şekerini ölçmüşlerdi. O bile kendini doktor gibi hissettirmişti ona. Eve gelip insanların yüzünü güldürdüklerini heyecanla anlatmıştı, ‘Bana teşekkür ettiler’ diye.”
Kan gölüne karanfil bırakara terör bitmez
İnşaat mühendisi baba Salim Akbaş, oğlunun ardından şöyle konuştu: “Asfalta, kan gölünün içine iki karanfil bırakarak, lanet okuyarak terör bitseydi biterdi. Ama bitmiyor. Asli görevini yapması gerekenler gerektiği gibi yapmıyorlar. Devletime, bayrağıma, ülkemi ayakta tutan tüm değerlere saygılıyım. Ama değerleri dejenere edenlere karşıyım. Oğlumun tabutunu örten bayrak verilirken bile birileri ‘Almaz’ demiş. Benim bayrakla derdim yok ki. Oğlum o bayrağın altında özgürce doktorluk yapmak istiyordu. Birileri mani oldu, birileri de çanak tuttu, ben bunları lanetliyorum.”
45 forması vardı
Berkay doğuştan Fenerbahçeli. Aile albümünde Fenerbahçe formalı çok sayıda fotoğrafı var. En son babasıyla 3 Kasım’da Fenerbahçe-Manchester maçını Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda izledi. 45 tane Fenerbahçe forması bulunan Berkay, bunları jelatinli bir şekilde özenle çekmecelerde saklıyordu. İlk gittiği maç Fenerbahçe-Chelsea maçı olmuş. O yıl lise giriş sınavlarına hazırlanan Berkay, maçtan bir saat önce girdikleri statta beklerken test çözmeye devam etmiş. Abla Akbaş, “Uluslararası maçlara birlikte gitmek bizim totemimizdi. Çünkü hep kazanırdık” dedi.
Dolmabahçe’deki terör saldırısında 19 yaşında yaşamını yitiren doktor adayı Berkay Akbaş’ın babası: Kan gölüne karanfil bırakarak terör bitmez!
Hürriyet’ten Mesue Erşan’ın Selin Akbaş’la yaptığı röportaj şöyle:
Sinop’taki Akbaş ailesinin evinde hüzün ve sessizlik hâkimdi. Emekli mimar anne Zeynep Akbaş, inşaat mühendisi baba Salim Akbaş ve abla Selin Akbaş, o sabah ilk kez Berkay’ın mezarını ziyaret etmişti. Fenalaşan anne dönüşte kucağına oğlunun fotoğrafını ve ilaçlarını alarak odasına çekilmişti. Aile hiç eksik olmayan dostlarının baş sağlığı dileklerini kabul ediyordu.
Ailenin büyük çocuğu 23 yaşındaki Selin Akbaş, annesine verdiği sözü tutmaya çalışıyor, gözyaşlarını daha çok içine akıtıyordu. Hacettepe Tıp Fakültesi 6’ncı sınıf öğrencisi olan intern doktor Akbaş, “Anneme söz verdim, kendimi bir süre durdurdum. İnsanlar bilsin ki kardeşim Berkay terör yüzünden gitti. Hiç uğruna. Unutulmasın, adı yaşasın” dedi.
“Her insan kardeşini güzel cümlelerle anlatır ama benim kardeşim gerçekten çok güzel bir çocuktu” diye başladı Berkay’ı anlatmaya: “Sevgi dolu bir ailede büyüdük. Bana ‘ablam’ derdi. ‘Ablam’ derken hissederdim sevgisini. Hep tam bir aile olduk. Birlikte yemek yer, gezer, tatil yapardık.”
Liseyi de Ankara’da okudu
Abla Selin, kendisinin Ankara Fen Lisesi, Berkay’ın ise Ankara Gazi Anadolu Lisesi’ni kazanmasının ardından anneleriyle Ankara’da yaşamaya başladıklarını söyledi: “Babam işi nedeniyle Sinop’ta kaldı. Annem önce tayinini isteyerek, sonra emekli olarak bizimle geldi. Ama her fırsatta çok sevdiğimiz Sinop’a gitmeye devam ettik.”
Anne Akbaş, Berkay tıp fakültesine girince Sinop’a dönse de bir ayağı hep çocuklarının yanında olmuş. Abla-kardeş Ankara’da aynı evi paylaşıyormuş: “Genelde evi toplayan abla olur derler ama yeri geldi Berkay benim arkamı topladı. Çok güzel geçindik bu dönem içinde. Bana en iyi arkadaş Berkay’dı. Büyüdükçe onu kendime daha yakın hissettim. Son 1-2 yıldır can dostum, sırdaşım olmaya da başlamıştı. Düştüğüm noktada o beni kaldırdı. Birbirimize hep güvendik ve destek olduk. İyi ki Ankara’dan bir tıp fakültesi yazdı ve orada kaldı.”
İnsan sevgisiyle doluydu
Selin Akbaş, Berkay’ın doktorluğa hevesini de şöyle anlattı: “Tıp eğitimi çok zor. 6 yıl boyunca benim de çok ‘Of, yeter, bırakacağım artık’ dediğime tanık oldu. Hepsinde yanımdaydı ve buna rağmen ‘Ben tıp istiyorum’ derdi. Hayatı çok çalışmakla geçti. İdealleri vardı. Bu uğurda çalıştı, başka şeye de zaman bulamadı. Ama bunun eksikliğini de hissetmezdi. Boyu 1 metre 92 santimetreydi. Ama sporla uğraşmak yerine çalışmayı tercih etti. Çok sevdiği tıpta ikinci senesiydi. Bir gün bile pişman olmadı. Ne yazık ki çok uzun kalamadı… İnsan sevgisiyle doluydu. Herkese karşı iyiydi. Kimse için kötü bir şey söylemez, yardımcı olabildiğinde mutlu olurdu. Bilinçli bir çocuktu. Olayları takip eder, araştırır, sorar, yorumlardı. Barışçıldı. ‘İnsanlara yardım edeceğim ben’ derdi.
Bu acının tarifi yok içim yanıyor
Çok büyük acı hissediyorum, bunun tarifi yok. İçim yanıyor. Eskiden böyle şeylere inanmazdım ama şimdi onun benim yanımda olduğunu hissediyorum. Beni gördüğünü, hissettiğini düşünüyorum. Ben de böyle güç buluyorum. İyi bir şey yaptığımda ‘Berkay için’ diyeceğim. Birini iyileştirdiğimde ‘Berkay için’ diyeceğim. Bu bana güç verecek, buna inanıyorum. Yoksa ben de ayakta duramam. O bana çok güveniyordu.”
Hep gülen yüzüyle hatırlayacağım
Abla Akbaş, kardeşini morgda görmek istememiş. Baba Salim Akbaş teşhis etmiş cenazeyi. Selin Akbaş bunun nedenini şöyle anlatıyor: “Berkay’ın canlı halini hatırlamak istiyorum. Uzun saçını arkadan bağlamış, yüzü güler halde… Şimdi Ankara’da Berkay’la birlikte yaşadığımız eve dönmeyeceğim. Annemin psikolojisi buna hiç uygun değil. Başka bir yere geçeceğiz.
Diyorum ki hayatımda o kadar çok gereksiz şeyleri takmışım ki… Öyle ufacık şeyler için üzülmüşüm ki… Ama bu acıların en büyüğü imiş. Şimdi annemin bana ihtiyacı var. Ben olmasam bitirirdi kendini. Söz verdim ona, iyi olacağım, güçlü duracağım diye. Annemden de benim yanımda güç olmasını istedim.”
İstanbul için çok heyecanlıydı
Berkay’ın Dolmabahçe’deki patlamadan bir gün önce cuma günü, iki ay boyunca hazırlandığı önemli ve zor bir sınava girdiğini anlatan Selin Akbaş, kardeşiyle son günlerini şöyle anlattı:
İki ayrı taksiye binmişler
“İstanbul’a 8 sınıf arkadaşıyla birlikte, ailesi olmadan ilk kez gidecek ve iki gün kalacaklardı. Daha önce de 3 kez planlamış ve ertelemişlerdi. Bu kez gidebileceği için çok heyecanlıydı. Benden İstanbul’da gidebilecekleri yerlerin listesini istedi” dedi. Berkay sınavdan çıkıp eve gelerek valizini hazırlamış. Odasında ders çalışan ablası ve annesini öperek vedalaşmış. Abla Akbaş, “İçime sinmedi, son bir kez daha göreyim dedim. İçime doğmuş. Odamdan çıktım, kapıya koştum. Berkay’a ‘Bak ben geldim, benimle de vedalaş’ dedim. Bir alt kata inmişti. Çıktı, öptü beni, sarıldı. Cumartesi günü de telefonla konuştuk. Aslında telefon görüşmesinde bana Anadolu yakasında kalacağını söylemişti. Demek ki arada fikir değiştirdiler.”
Berkay ile arkadaşları iki ayrı taksiye binmişti. Berkay’ın içinde olduğu taksi VodafoneArena’nın yanından geçerken bomba patladı. Diğer taksideki arkadaşlarından biri anneyi arayarak haber verdi. Bu arada aile telefonla Berkay’a ulaşmaya çalışıyordu. Selin Akbaş, “Arkadaşı Berkay’ın ağır yaralı olduğunu söyledi. Hastaneleri aratarak bulmaya çalıştık. O gece korkunçtu. Bir türlü bulamadık nerede olduğunu. Ulaşamadıkça içten içe durumu anladık. Ama kabul etmek istemedik. Berkay nerede olsa bize ‘iyiyim’ diye haber verirdi mutlaka” dedi.
Şehit denmesi kolay kaçmak
Kardeşinin şans eseri bulunduğu bir yerde, terör saldırısında yaşamını kaybetmesini haksızlık olarak nitelendiren Selin Akbaş, şunları söyledi: “Benim masum kardeşim gitti. 19 yaşında bir çocuğun kime, nasıl zararı olabilir ki? Herkese dokunan, sevgi dolu bir insandı kardeşim. Sokakta yürümekten korkar hale geldik. Bir şeyler yapılması gerekiyor. ‘Kader, şehit’ denilmesi kolaya kaçmak. Ve bu beni kahrediyor. Kardeşimi sadece tesadüfen oradan geçmesi yüzünden katlettiler. ‘8 sivilden biri’ demek, sonra unutmak korkunç. Adı yaşasın. İnsanlar unutmasınlar Berkay’ı. İnsanların bunu normalleştirmesini istemiyorum. 19 yaşındaki çocuğun bu şekilde öldürülmesi normal değil çünkü.”
Cerrah olmak isterdi
Selin Akbaş’ın anlatımına göre Berkay cerrahiye ilgi duyuyordu: “Ameliyatları anlatınca heyecanlanıyordu. ‘Nasıl yani, nasıl olabilir’ diye soruyor, ameliyat videolarını izliyordu. Eminim çok iyi cerrah olurdu. Okulca bir köye gitmişler, halkın tansiyonunu, şekerini ölçmüşlerdi. O bile kendini doktor gibi hissettirmişti ona. Eve gelip insanların yüzünü güldürdüklerini heyecanla anlatmıştı, ‘Bana teşekkür ettiler’ diye.”
Kan gölüne karanfil bırakara terör bitmez
İnşaat mühendisi baba Salim Akbaş, oğlunun ardından şöyle konuştu: “Asfalta, kan gölünün içine iki karanfil bırakarak, lanet okuyarak terör bitseydi biterdi. Ama bitmiyor. Asli görevini yapması gerekenler gerektiği gibi yapmıyorlar. Devletime, bayrağıma, ülkemi ayakta tutan tüm değerlere saygılıyım. Ama değerleri dejenere edenlere karşıyım. Oğlumun tabutunu örten bayrak verilirken bile birileri ‘Almaz’ demiş. Benim bayrakla derdim yok ki. Oğlum o bayrağın altında özgürce doktorluk yapmak istiyordu. Birileri mani oldu, birileri de çanak tuttu, ben bunları lanetliyorum.”
45 forması vardı
Berkay doğuştan Fenerbahçeli. Aile albümünde Fenerbahçe formalı çok sayıda fotoğrafı var. En son babasıyla 3 Kasım’da Fenerbahçe-Manchester maçını Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda izledi. 45 tane Fenerbahçe forması bulunan Berkay, bunları jelatinli bir şekilde özenle çekmecelerde saklıyordu. İlk gittiği maç Fenerbahçe-Chelsea maçı olmuş. O yıl lise giriş sınavlarına hazırlanan Berkay, maçtan bir saat önce girdikleri statta beklerken test çözmeye devam etmiş. Abla Akbaş, “Uluslararası maçlara birlikte gitmek bizim totemimizdi. Çünkü hep kazanırdık” dedi.
Dolmabahçe’deki terör saldırısında 19 yaşında yaşamını yitiren doktor adayı Berkay Akbaş’ın babası: Kan gölüne karanfil bırakarak terör bitmez!
Hürriyet’ten Mesue Erşan’ın Selin Akbaş’la yaptığı röportaj şöyle:
Sinop’taki Akbaş ailesinin evinde hüzün ve sessizlik hâkimdi. Emekli mimar anne Zeynep Akbaş, inşaat mühendisi baba Salim Akbaş ve abla Selin Akbaş, o sabah ilk kez Berkay’ın mezarını ziyaret etmişti. Fenalaşan anne dönüşte kucağına oğlunun fotoğrafını ve ilaçlarını alarak odasına çekilmişti. Aile hiç eksik olmayan dostlarının baş sağlığı dileklerini kabul ediyordu.
Ailenin büyük çocuğu 23 yaşındaki Selin Akbaş, annesine verdiği sözü tutmaya çalışıyor, gözyaşlarını daha çok içine akıtıyordu. Hacettepe Tıp Fakültesi 6’ncı sınıf öğrencisi olan intern doktor Akbaş, “Anneme söz verdim, kendimi bir süre durdurdum. İnsanlar bilsin ki kardeşim Berkay terör yüzünden gitti. Hiç uğruna. Unutulmasın, adı yaşasın” dedi.
“Her insan kardeşini güzel cümlelerle anlatır ama benim kardeşim gerçekten çok güzel bir çocuktu” diye başladı Berkay’ı anlatmaya: “Sevgi dolu bir ailede büyüdük. Bana ‘ablam’ derdi. ‘Ablam’ derken hissederdim sevgisini. Hep tam bir aile olduk. Birlikte yemek yer, gezer, tatil yapardık.”
Liseyi de Ankara’da okudu
Abla Selin, kendisinin Ankara Fen Lisesi, Berkay’ın ise Ankara Gazi Anadolu Lisesi’ni kazanmasının ardından anneleriyle Ankara’da yaşamaya başladıklarını söyledi: “Babam işi nedeniyle Sinop’ta kaldı. Annem önce tayinini isteyerek, sonra emekli olarak bizimle geldi. Ama her fırsatta çok sevdiğimiz Sinop’a gitmeye devam ettik.”
Anne Akbaş, Berkay tıp fakültesine girince Sinop’a dönse de bir ayağı hep çocuklarının yanında olmuş. Abla-kardeş Ankara’da aynı evi paylaşıyormuş: “Genelde evi toplayan abla olur derler ama yeri geldi Berkay benim arkamı topladı. Çok güzel geçindik bu dönem içinde. Bana en iyi arkadaş Berkay’dı. Büyüdükçe onu kendime daha yakın hissettim. Son 1-2 yıldır can dostum, sırdaşım olmaya da başlamıştı. Düştüğüm noktada o beni kaldırdı. Birbirimize hep güvendik ve destek olduk. İyi ki Ankara’dan bir tıp fakültesi yazdı ve orada kaldı.”
İnsan sevgisiyle doluydu
Selin Akbaş, Berkay’ın doktorluğa hevesini de şöyle anlattı: “Tıp eğitimi çok zor. 6 yıl boyunca benim de çok ‘Of, yeter, bırakacağım artık’ dediğime tanık oldu. Hepsinde yanımdaydı ve buna rağmen ‘Ben tıp istiyorum’ derdi. Hayatı çok çalışmakla geçti. İdealleri vardı. Bu uğurda çalıştı, başka şeye de zaman bulamadı. Ama bunun eksikliğini de hissetmezdi. Boyu 1 metre 92 santimetreydi. Ama sporla uğraşmak yerine çalışmayı tercih etti. Çok sevdiği tıpta ikinci senesiydi. Bir gün bile pişman olmadı. Ne yazık ki çok uzun kalamadı… İnsan sevgisiyle doluydu. Herkese karşı iyiydi. Kimse için kötü bir şey söylemez, yardımcı olabildiğinde mutlu olurdu. Bilinçli bir çocuktu. Olayları takip eder, araştırır, sorar, yorumlardı. Barışçıldı. ‘İnsanlara yardım edeceğim ben’ derdi.
Bu acının tarifi yok içim yanıyor
Çok büyük acı hissediyorum, bunun tarifi yok. İçim yanıyor. Eskiden böyle şeylere inanmazdım ama şimdi onun benim yanımda olduğunu hissediyorum. Beni gördüğünü, hissettiğini düşünüyorum. Ben de böyle güç buluyorum. İyi bir şey yaptığımda ‘Berkay için’ diyeceğim. Birini iyileştirdiğimde ‘Berkay için’ diyeceğim. Bu bana güç verecek, buna inanıyorum. Yoksa ben de ayakta duramam. O bana çok güveniyordu.”
Hep gülen yüzüyle hatırlayacağım
Abla Akbaş, kardeşini morgda görmek istememiş. Baba Salim Akbaş teşhis etmiş cenazeyi. Selin Akbaş bunun nedenini şöyle anlatıyor: “Berkay’ın canlı halini hatırlamak istiyorum. Uzun saçını arkadan bağlamış, yüzü güler halde… Şimdi Ankara’da Berkay’la birlikte yaşadığımız eve dönmeyeceğim. Annemin psikolojisi buna hiç uygun değil. Başka bir yere geçeceğiz.
Diyorum ki hayatımda o kadar çok gereksiz şeyleri takmışım ki… Öyle ufacık şeyler için üzülmüşüm ki… Ama bu acıların en büyüğü imiş. Şimdi annemin bana ihtiyacı var. Ben olmasam bitirirdi kendini. Söz verdim ona, iyi olacağım, güçlü duracağım diye. Annemden de benim yanımda güç olmasını istedim.”
İstanbul için çok heyecanlıydı
Berkay’ın Dolmabahçe’deki patlamadan bir gün önce cuma günü, iki ay boyunca hazırlandığı önemli ve zor bir sınava girdiğini anlatan Selin Akbaş, kardeşiyle son günlerini şöyle anlattı:
İki ayrı taksiye binmişler
“İstanbul’a 8 sınıf arkadaşıyla birlikte, ailesi olmadan ilk kez gidecek ve iki gün kalacaklardı. Daha önce de 3 kez planlamış ve ertelemişlerdi. Bu kez gidebileceği için çok heyecanlıydı. Benden İstanbul’da gidebilecekleri yerlerin listesini istedi” dedi. Berkay sınavdan çıkıp eve gelerek valizini hazırlamış. Odasında ders çalışan ablası ve annesini öperek vedalaşmış. Abla Akbaş, “İçime sinmedi, son bir kez daha göreyim dedim. İçime doğmuş. Odamdan çıktım, kapıya koştum. Berkay’a ‘Bak ben geldim, benimle de vedalaş’ dedim. Bir alt kata inmişti. Çıktı, öptü beni, sarıldı. Cumartesi günü de telefonla konuştuk. Aslında telefon görüşmesinde bana Anadolu yakasında kalacağını söylemişti. Demek ki arada fikir değiştirdiler.”
Berkay ile arkadaşları iki ayrı taksiye binmişti. Berkay’ın içinde olduğu taksi VodafoneArena’nın yanından geçerken bomba patladı. Diğer taksideki arkadaşlarından biri anneyi arayarak haber verdi. Bu arada aile telefonla Berkay’a ulaşmaya çalışıyordu. Selin Akbaş, “Arkadaşı Berkay’ın ağır yaralı olduğunu söyledi. Hastaneleri aratarak bulmaya çalıştık. O gece korkunçtu. Bir türlü bulamadık nerede olduğunu. Ulaşamadıkça içten içe durumu anladık. Ama kabul etmek istemedik. Berkay nerede olsa bize ‘iyiyim’ diye haber verirdi mutlaka” dedi.
Şehit denmesi kolay kaçmak
Kardeşinin şans eseri bulunduğu bir yerde, terör saldırısında yaşamını kaybetmesini haksızlık olarak nitelendiren Selin Akbaş, şunları söyledi: “Benim masum kardeşim gitti. 19 yaşında bir çocuğun kime, nasıl zararı olabilir ki? Herkese dokunan, sevgi dolu bir insandı kardeşim. Sokakta yürümekten korkar hale geldik. Bir şeyler yapılması gerekiyor. ‘Kader, şehit’ denilmesi kolaya kaçmak. Ve bu beni kahrediyor. Kardeşimi sadece tesadüfen oradan geçmesi yüzünden katlettiler. ‘8 sivilden biri’ demek, sonra unutmak korkunç. Adı yaşasın. İnsanlar unutmasınlar Berkay’ı. İnsanların bunu normalleştirmesini istemiyorum. 19 yaşındaki çocuğun bu şekilde öldürülmesi normal değil çünkü.”
Cerrah olmak isterdi
Selin Akbaş’ın anlatımına göre Berkay cerrahiye ilgi duyuyordu: “Ameliyatları anlatınca heyecanlanıyordu. ‘Nasıl yani, nasıl olabilir’ diye soruyor, ameliyat videolarını izliyordu. Eminim çok iyi cerrah olurdu. Okulca bir köye gitmişler, halkın tansiyonunu, şekerini ölçmüşlerdi. O bile kendini doktor gibi hissettirmişti ona. Eve gelip insanların yüzünü güldürdüklerini heyecanla anlatmıştı, ‘Bana teşekkür ettiler’ diye.”
Kan gölüne karanfil bırakara terör bitmez
İnşaat mühendisi baba Salim Akbaş, oğlunun ardından şöyle konuştu: “Asfalta, kan gölünün içine iki karanfil bırakarak, lanet okuyarak terör bitseydi biterdi. Ama bitmiyor. Asli görevini yapması gerekenler gerektiği gibi yapmıyorlar. Devletime, bayrağıma, ülkemi ayakta tutan tüm değerlere saygılıyım. Ama değerleri dejenere edenlere karşıyım. Oğlumun tabutunu örten bayrak verilirken bile birileri ‘Almaz’ demiş. Benim bayrakla derdim yok ki. Oğlum o bayrağın altında özgürce doktorluk yapmak istiyordu. Birileri mani oldu, birileri de çanak tuttu, ben bunları lanetliyorum.”
45 forması vardı
Berkay doğuştan Fenerbahçeli. Aile albümünde Fenerbahçe formalı çok sayıda fotoğrafı var. En son babasıyla 3 Kasım’da Fenerbahçe-Manchester maçını Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda izledi. 45 tane Fenerbahçe forması bulunan Berkay, bunları jelatinli bir şekilde özenle çekmecelerde saklıyordu. İlk gittiği maç Fenerbahçe-Chelsea maçı olmuş. O yıl lise giriş sınavlarına hazırlanan Berkay, maçtan bir saat önce girdikleri statta beklerken test çözmeye devam etmiş. Abla Akbaş, “Uluslararası maçlara birlikte gitmek bizim totemimizdi. Çünkü hep kazanırdık” dedi.