The New York Times, baklavacılardan borsada işlem gören holdinglere kadar değeri 11 milyar doları aşan şirketlerin hükümet tarafından tarihte örneği görülmemiş sistematik birşekilde ele geçirilmesini yazdı.
David Segal imzalı haberin özeti şu şekilde:
ŞİRKETLERİNE EL KONULMASINI İZLEDİ
Türkiye’nin en zengin işadamlarından Akın İpek, sahibi olduğu televizyon binasına baskın yapıldığı zaman Londra’da Park Tower Oteli’nde kalıyordu. İpek, yaşananlar tüm televizyon kanallarında yayınlandığı için, milyar dolarlık malvarlığına yönelik yaşanan sinir bozucu manzarayı bilgisayarından canlı izledi.
REJİ ODASINA KİLİTLEDİ
Yaşananlar garip bir sinemasal gösteri gibiydi. Bağrışmalar ve ikna çabaları eşliğinde televizyonun müdürü gelen yetkilileri döndürmeye çalışıyordu. Bu arada kendini bir ekiple birlikte bodrum katındaki kontrol odasına kilitledi. Ardından yedi buçuk saat boyunca, polisler tekrar gelinceye kadar, telefonuna gelen aramalar eşliğinde kameraya konuştu. Arayanlardan birisi de Akın İpek’ti. İpek, hükümetin yaptığının kanunsuz olduğunu söyledi.
BIRAKIP GİDERLER ZANNETTİM
Geçtiğimiz günlerde bir röportaj veren Akın İpek, ‘Şaşkın ve kızgındım’ diyor. ‘Yine de birkaç gün içinde bırakıp gideceklerini düşündüm çünkü kalmalarını gerektirecek hiç bir gerekçe yoktu’
Ama hükümet hiç gitmedi. Yaşananlar olaylar onun için şahsi felaketlerin başlangıcı gibiydi. Televizyon kanalı Bugün TV’nin yayını, 28 Ekim 2015’te onun yaptığı konuşmadan birkaç saat sonra kesildi. Sahibi olduğu 22 şirketlik holding şu anda devlete ait ve devlet işletiyor.
İPEK İLE PROVASINI YAPMIŞLAR
İpek’in yaşadıkları, geçen yıl 15 Temmuz’da Erdoğan hükümetini devirmek için yapılan başarısız darbe girişiminden sonra yaşanacak el koymaların provası gibiydi. O günden beri, hükümetin darbenin beyni olmakla suçladığı din adamı Fethullah Gülen ile ilişkisi olduğu iddiasıyla 950’den fazla şirkete el kouldu.
11 MİLYAR DOLARLIK ŞİRKET
Arasında küçük baklavacılardan borsada işlem gören holdinglere kadar değeri 11 milyar doları aşan şirketler, tarihte bugüne kadar pek örneği görülmemiş sistematik bir yöntemle hükümet tarafından ele geçirildi. Kovulan binlerce yöneticinin bazıları soluğu Helsinki’den Nashville’e kadar dünyanın bir ucundaki şehirlerde aldı. Şanssız olanlar, toplu kıyım kampanyasıyla kovulan askeri personel, yargı mensubu, polis ve gazeteci gibi hapse atılarak mahpusların sayısını 50 bin artırdı.
TÜRKİYE BİR ZAMANLAR YILDIZDI
Haberde, bir zamanlar dünyanın en dikkat çeken gelişen pazarlarından olan Türkiye’nin darbe girişiminden sonra politik ve ekonomik olarak karmaşaya sürüklendiğinin altı çizildi. Yaşanan el koymalar nedeniyle uluslararası piyasaları ülkeye bakışının değiştiği de vurgulandı. Habere göre Türk lirası geçen yıldan beri yarı yarıya değer kaybetti. Önde gelen üç kredilendirme kuruluşu da ülkenin borç senetlerini ‘çöp’ seviyesine düşürdü. Yaşananları gazeteye değerlendiren global risk danışmanlık şirketlerinden Stroz Friedberg’den Jonathan Friedman, Türkiye’nin otoriter bir yönetime kaydığını söyledi.
‘HİZMET’ ADI VERİLEN HAREKET OKULLARLA BİLİNİYOR
İpek’in ilişkisi olduğu için suçlandığı Fethullah Gülen hakkında da bilgi veren gazete, Gülen yıllarca barış, bilim ve demokrasi odaklı vaazlar verdiğini, ‘Hizmet’ adı verilen hareketin de Türkiye dışında açtığı çok sayıda okul ile bilindiğine dikkati çekti.
Gazeteye Gülen aleyhinde konuşan Hüseyin Gülerce gibi isimler ise, Hizmet’in yaptıklarının hükümeti devirmek için planlanan işleri maskelemek için kullanıldığını iddia etti.
KISA SÜREDE YÜKSELDİ
Haberde, hükümet içindeki Gülencilerin iş dünyasındaki destekçilerine çok değerli yardımları olduğu iddia edildi. Bunlar için gerekli belgelerin onaylandığı, izinlerin verildiği ve böylece rakiplerin alt edildiği ileri sürüldü. Gülen’i destekleyen girişimciler de devletin desteğinin kendilerini zengin edeceğini biliyordu. Bu kayırılan kişilerin en başarılılarından birisi de, Akın İpek’ti.
TRAFİK CEZAM BİLE YOK
Baskından kısa süre sonra İpek hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Mal varlığına el kondu. Haziran ayında da, Türkiye’ye dönme planı olmasa da, İpek için 77 yıl hapis cezası istedi.
Halen Londra’da yaşayan İpek günlerini adını temize çıkarmak için geçiriyor. Gülen’in maddi destekçisi olduğu ve onun destekçilerinin kayırıldığı iddialarını reddediyor. Milyarlarca dolar ile kaçtığı iddialarını da yalanlayan İpek şimdiki malvarlığının 10 milyon dolardan az olduğunun altını çiziyor.
İpek, saatler süren röportaj sırasında hayatında trafik cezası dahil en ufak bir suça bile karışmadığını vurguluyor.
ŞİRİNLER KÖYÜ SAÇMALIĞI
Haberi yazan muhabir, devletin iddiaları ve İpek’in cevapları arasında dağlar kadar fark bulunduğuna dikkat çekerken bir suçlamanın çok saçma olduğuna işaret etti. Bir hükümet denetçisinin, küçük meblağlarda paranın aklandığı iddiaları için kullandığı ‘Şirinler’ ifadesinden yola çıkarak, Ankara’da Şirinler Köyü kurulduğu iddiasında bulunduğunu hatırlattı.
İddiayı anlatan İpek sinirli bir şekilde, ‘İki yıldan beri Ankara’da Şirinler Köyü olmadığını ispatlamaya çalışıyorum çünkü aptalın birisi bir raporda bir Şirinler iddiasında bulunmuş’ diyor.
GÜLEN DEĞİL BABAM
Zenginleşmesinde Gülen’in değil babasının rolü olduğunu kaydeden İpek, ondan aldığı kartpostal şirketini yeni alanlara açmış. Önce gümüş ardından da altın şirketi satın almış. Bu beklenmedik sıçrama için İpek, ‘Altından kalkabileceğim bir girişimdi. Türkiye’de çok sayıda küçük maden var. Bana 1 milyon dolara maloldu’ diyor.
KENDİMİ ANLATMAK İÇİN GAZETE ALDIM
Ardından 2005’te Bugün gazetesini alarak medya dünyasına girmiş. Bunun doğal bir adım olduğunu vurgulayan İpek, çevrecilerin madenlerine karşı bazı itirazları olduğunu, onun da hikayenin kendi yönünden anlatacak mecraya ihtiyacı bulunduğunu söylüyor: ‘Madencilik işinde ne yaptığınızı anlatmak ve şeffaf olmak zorundasınız. Reklam ve tanıtıma para harcayacağıma ben de gazete aldım.’
ERDOĞAN ‘BAŞKA GAZETELER DE AL’ DEMİŞ
İpek, 2008’de de, Kanalturk’ü alarak ilk televizyon kanalının sahibi oldu. Yükselen bir medya patronu olarak zaman zaman Erdoğan da ilişki kurdu. İki kez İpek’ten başka gazeteler de almasını istedi ama bu istekler olmadı. Erdoğan’ın buna kızmadığını kaydeden İpek, ‘Onu çok severdim, çok mantıklı bir insan olarak görürdüm. Ülkenin faydasına olacak işler yapıyordu. Avrupa Birliği’ne girmek için çabalıyordu, insan haklarından konuşuyordu’ diyor.
Habere göre İpek, 15 yıldan kısa bir süre içinde, davetiye toptancılığından ülkenin en kuvvetli adamının desteklediği bir milyardere dönüştü. İpek, başdöndürücü yükselişi için ‘yüzde yüz kendi kendine olmuş’ bir adam değerlendirmesi yapıyor.
ERDOĞAN GÖREVE GETİRDİ
İpek’in kendi hakkında anlattıkların bir de karşı tarafça anlatılan versiyonu var. Onlar da, İpek’in yükselişinin 2003’te işbaşına gelen Erdoğan ile başladığını savunuyorlar. Erdoğan’ın o güne kadar devleti kontrol eden laik elit yöneticilerin yerine geçmesi için kadrolara ihtiyacı vardı. Bu nedenle Gülen ile işbirliği yaptı. Yüksek eğitim seviyesine sahip Gülen taraftarları önemli kadrolara gelmeye başladı.
2005’TE ALTIN MADENİNİ ALDI
Bu zamanda Erdoğan-Gülen ittifakına yakın işadamlarının yükselme devri başladı. Bu dönemin en büyük kazananlarından birisi de, 2005’te Ovacık altın madenini alan İpek oldu.
Maden, çevrecilerin nadir başarılı girişimleriyle 2004’te mahkeme tarafından kapatılmıştı. İpek’in satın almasından sonra bölge sakinlerinin ve çevrecilerin itirazlarına karşılık maden yeniden açıldı. İpek kısa sürede, jet hızıyla, bir düzine bakanlıktan gerekli imzaları toplamayı başardı.
SALDIRI GÖRÜNTÜLERİ
Birkaç hafta sonra yerel halk ve çevreciler, Koza İpek madencileri tarafından darbedildi. Bir görüntüde İpek’in de saldırı anında orada olduğu görülüyor. Eski Koza çalışanları İpek’in şiddet olaylarını yönlendirdiğini iddia ediyor. İpek iddiayı reddediyor. Şirket aleyhine açılan davalar da bir yere ulaşmadı. Şikayetçiler adına konuşan avukat Arif Cangı, savcıların dava açmak için 4.5 yıl beklediğini ve hala bir karar verilemediğini söyledi.
DEVLET DESTEĞİ OLMADAN BÜYÜME ZOR
Bazıları, hukuki düzenlemeler konusunda devletten bu kadar destek almadan bu işlerin başarılamayacağını savunuyor. Zirve noktasındayken 15 milyar dolarlık servete ulaşan bir yönetici Gülen ile yakın ilişkisi olması lazım.
ABD’nin eski büyükelçilerinden James Jeffrey, iş dünyasındaki insanlardan ‘Gülen’e yakın bir şirket ile kavgaya girme. Davayı kendilerine yakın bir hakime götürür, gerçekler ne olursa olsun sen de kaybedersin’ dediğini iddia etti.
2009’DA BAŞLADI
Erdoğan’ın 2009’da Gülen’den şüphelenmeye başladığını ve ülkeye dönmesi çağrısı yaptı. Buna en kuvvetli delil olarak Gülen’in devlet kademelerine girilmesini istediği bir gizli vaazı gösterildi. İddiayı destekleyen Zaman eski yayın yönetmeni Hüseyin Gülerce, Gülen’in dünyayı yönetmeyi saplantısı olduğu ileri sürdü.
YOLSUZLUK OPERASYONU İLE ALENEN YAPILDI
Haberde, iki grup arasındaki gerilimin 2013’te Erdoğan’ın oğlu hakkındaki yolsuzluk iddialarının gündeme gelmesinden sonra arttığı ve ondan sonra çarpışmanın alenen yapıldığı vurgulandı.
Gülen’i ABD’de 5 ya da 6 kez ziyaret ettiğini kaydeden İpek, ona yönelik duygusal ve mali bağlantıları bulunduğu iddialarını yeminle reddediyor.
HUKUKU ÇİĞNEMEK DEMEK
Gülen ise kendi websitesine yüklenen bir vaazında İpek hakkında melek değerlendirmesi yapıyor, cennete sorgusuz girecek bin kişiden birisi olduğunu söylüyor.
Elbette, İpek Gülen’in gerçekten takipçisi olsa bile, şirketlerine yetersiz gerekçelerle el konması dünyanın birçok ülkesindeki hukuk gerekleri çiğneme anlamına gelir. Ülke içinde ve dışında birçok kişi, Erdoğan’ın başarısız darbe girişimini kendi çıkarları ve gücünü artırmak, Gülen ile ilişkili bir bankada hesabı olduğu için binlerce insanı işten kovmak ya da hapse atmak için gerekçe olarak kullandığını düşünüyor. Geçen bir yıl içinde 130 binden fazla insan işinden oldu, düzinelerce hastane, 1200 okul ve 15 üniversite kapatıldı.
‘YAZARI SANSÜRLE’ DEMİŞ
İpek, Erdoğan’ın gazabını herkesten önce çekenlerden. 2012’de yüzyüze yaptıkları son görüşmede Erdoğan, Bugün gazetesinde çıkan bir yazıyı yüksek sesle okuyarak sakıncalı bulduğunu söylemiş.
İpek’e göre ‘Artık o, makul birisi değildi. Ona, beni küçük kardeşin olarak kabul et ve sana bazı gerçekleri söylememe izin ver’ dedim. Bir tuğlaya odaklanmak yerine, duvarın tümüne bak. Köşe yazarlarıma daha kibar olmalarını söylerim ama biz insanların düşüncelerini serbestçe yazmalarını istiyoruz. Biz onlara özgürlük sözü verdik, dedim’ şeklinde konuşuyor.
2014’TE ŞİRKET KURDU
Ülkede geleceğinin güvende olmadığını hisseden İpek, 2014’te Londra’ya taşınmaya başlamış. Tüm malvarlığını kontrol eden ‘İpek Yatırım’ adlı bir şirket kurmuş.
KARDEŞİNİ HAPSE ATTILAR
İpek ve hükümet arasındaki gerginlik, kardeşi Tekin’i de kapsamış, yaklaşık 2 yıldır hapiste. Akın İpek, ‘Türkiye’ye döneyim, onu çıkarın beni hapse atın’ teklifinde bulunmuş, Hükümetten ‘gel bakarız’ cevabı gelmiş. İpek, teklifi reddetmiş, çünkü kardeşiyle beraber kendisinin de hapse atılacağını düşünüyor. ‘Buna benzer şeyleri daha önce gördüm’ diyor İpek.
ÜST DÜZEY YETKİLİ BULMAK ZOR OLDU
Muhabire göre, şirketlere el koymalar hakkında konuşacak bir hükümet görevlisi bulmak kolay olmamış. Çok sayıda telefon görüşmesinden sonra Erdoğan’ın danışmanlarından birisi adı gizli kalmak şartıyla konuşmayı kabul etmiş. Görüşme, Erdoğan’ın ‘Ankara’daki insanlık dışı, Osmanlı sarayı-Las Vegas kumarhanesi karışımı cumhurbaşkanlığı binasında’ yapılmış.
DÜNYANIN EN BÜYÜK SIĞINAĞI
Muhabir, çalışanların bulunduğu bölüme ulaşmak için önce iki metal dedektöründen ardından bir yeraltı tünelinden daha sonra bir metal dedektöründen daha geçmiş. Yazara göre cumhurbaşkanlığındaki herşey çok büyük, sessiz ve sıkı güvenlik kontrolü altındaymış. ‘Sanki dünyanın en büyük yeraltı sığınağını ziyaret ediyor gibi’ diye anlatıyor.
ŞARTLI RÖPORTAJ
Gazeteci ile görüşmeyi kabul eden üst düzey yetkili, tercüman aracılığıyla konuşurken bir dost görüntüsü vermiş. Röportajın şartlarını da şöyle açıklamış: Yapılan açıklamalar hiçbir kimseye atfedilmeyecek. Muhabir teklifi reddedince başka bir fikirle gelmiş. Kaynak olarak adını vereceği başka isimleri kullanmasını önermiş. Onun da olmayacağını söyleyince ‘Türkiye hakkında olumsuz şeyler bulunacak bir haberde yeralmak istemediğini söylemiş. İsim konusunda tüm öneriler reddedilince, adını vermeden ‘üst düzey bir yetkili’ sıfatıyla konuşmayı kabul etmiş.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN HABERSİZ
Muhabir, röportaj öncesinde yaşanan bu olayların hükümetteki yöneticilerin kafa yapısını ortaya koyduğunun altını çiziyor: Üst düzey yetkili, bağımsız gazetecilik konusunda bir fikri olmadığını ortaya koydu. Sadece kurallar koymakla kalmadığı gibi esnek bir yapı istiyor. Bunları da korkusuzca yapıyordu.’
BENİ SIKINTIYA SOKMA
Röportaj sırasında birkaç kez ‘beni sıkıntıya sokma’ diye zoraki gülümsemeyle uyarma ihtiyacı hissetmiş. Muhabir bu hareketi ‘Türkiye’de bugün güçlülerin bile hatalı bir adımda kariyerini kaybedebileceği’şeklinde değerlendiriyor.
PİYASAYI TEMİZLEMEK İÇİN EL KOYDUK
Üst düzey isim şirketlere el konulmasını piyasayı düzenlemek için yapıldığını savunarak, ‘Ekonomiyi suça karışmış şirketlerden temizledik’ diyor. Bu kişi, ‘Uluslararası yatırımcılar, Türkiye yatırım için güvenli mi diye sormuyor. Sadece gazeteciler soruyor’ diye eklemiş.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının not düşürme gerekçesi için ise, şu değerlendirmeyi yapmış: ‘Onların düşünceleri nesnel değil, Türkiye markasına karşı haksız davranıyorlar. Buna rağmen Citigroup ve Boeing gibi şirketler büyük yatırımlara imza atıyor.’
TMSF’DEN YORUM YOK
Daha önce satışlarını televizyondan yayınlanan açık artırmalarla şeffaf bir şekilde yapan TMSF, darbeden sonra sessizliğe gömülmüş. Konuyla ilgili görüşme taleplerine karşılık vermemiş.
ŞİRKETLERİN BAZISI DEVAM EDİYOR
TMSF el konulan şirketlerde tepe yöneticileri temizlerken, alt seviyedeki çalışanlarla devam etmiş. U.S. Polo Assn. markasını da bünyesinde barındıran Aydınlı da da böyle olmuş. İstanbul’da bir alışveriş merkezinde bulunan U.S. Polo Assn. mağazasında çalışan bir görevli, ‘tek değişen maaşlarımızı biraz erken almamız’ demiş. Müşterilerin mağazaya ilgisinde de bir değişiklik olmamış.
KİMLERE SATILIYOR?
U.S. Polo Assn. markasının ABD’deki sahibi şirketin müdürü David Cummings, el koymadan sonra önce endişe ettiklerini ancak Aydınlı’nın işleyişinde bir değişiklik olmadığını söylüyor.
Bazıları şirketlerin Erdoğan’ın yakınlarına satıldığını ve yetersiz sadık partililerce yönetildiğini iddia ediyor. El konulan şirketlerden Dumankaya İnşaat’tan ev alan yaklaşık 10 bin kişinin durumu belirsiz. Kontrol odasındaki direnişe sahne olan Bugün TV’nin binası da bomboş görünüyor. Binadaki tek hayat göstergesi, bir güvenlik görevlisi. Mayıs ayında konuşan görevli, binada hiç kimsenin çalışmadığını maaşını da ‘hükümetin’ ödediğini söylemiş.
İPEK’İN ŞİRKETLERİNDEN HABERİ YOK
Bu bilgi Akın İpek için yeni bir haber. Dosya üzerinde çok sayıda avukatın çalışmasına rağmen şirketlerinin ne durumda olduğuna dair hiçbir bilgisi yok. Halka açık 3 Koza İpek şirketinin hiçbirisi 1 yıldan beri 3 aylık gelir raporlarını yayınlamamış. Röportaj sırasında İpek’in yanındakiler, şirketlerden birisinin değerinin o gün yüzde 15 arttığını söylemiş. Bu zıplamaya ne gerekçe oldu acaba? Bir sigara yakan İpek de, ‘Hiçbir fikrim yok’ karşılığını vermiş.