“Bir an evvel zararın neresinden dönülürse kardır denilip, Suriye macerası bitirilmeli. Türkiye yeniden anayasal ve demokratik bir devlet haline gelmek için uğraşmalı. Geç olmadan aklın ve mantığın gereği olan yapılmalı.”
Tr724 Yazarlarından Prof. Dr. Mehmet Efe Çaman’ın analizi şöyle;
Bu yazıda da Suriye’deki durumu değerlendirmeye devam etmek istiyorum. Daha önceki yazılarımda Türkiye’nin askeri olarak Kürtleri bir ölüm kalım tercihinde bıraktığını düşünerek, sonuçta Kürtlerin Esad rejimi ve Moskova’yla anlaşmak durumunda kalacağını söylemiştim. ABD’nin Kürtleri kendi kaderleriyle baş başa bırakarak çekilmesi, Türkiye’nin Suriye’deki fanatik cihatçı İslamcılarla beraber hareket etmesine ve böylelikle Kürtlerin yok olmak veya bölgeyi terk etmek arasında seçim yapmak durunda kalmasına neden oldu. Türkiye’nin amaçlarından birinin, bölgenin demografisini değiştirerek, Kürtlerin çoğunlukta olduğu kuzeydoğu Suriye’ye Sünni Arapları yerleştirmek olduğu anlaşılıyor. Bu yolla dört ülke arasında bölünmüş olan Kürt coğrafyasının, ulus devletlerin sınırlarına ve çıkarlarına tekabül edecek biçimde etnik kırılmalarla birbirinden kopartılması amaçlanıyor. İran’daki Kürtleri saymıyorum bile. Irak’taki Kürt varlığı federal birim bazında da olsa devletleşti ve kendisini garanti altına aldı. Türkiye’de Kürtler etnik ve azınlık hakları /statüleri bakımından hiçbir anayasal ve yasal hakka sahip değiller. Çünkü kendi anayasasına uymayan bir rejim altında yönetiliyorlar. Kürt siyasetinin tek partisi HDP’nin eş başkanları ve onlarca milletvekili ile yüzlerce seçilmiş yerel yöneticisi hapiste. Kürtler üzerinde siyasi baskılar çok yoğun. 1990’ların da gerisine düşen konumları ile Kürtler için Türkiye sınırları içinde varlıklarını sürdürmek hiçbir ümit vaat etmiyor. Suriye’de de iç savaşın etkisiyle kendilerini savunmak durumunda kalan Kürtler, Selefi-cihatçı İslamcıların katliamlarından kendilerini askeri manada örgütlenerek ve diplomatik ve savunma politikaları bağlamında ABD ile yakınlaşarak korumayı başarıyordu. Ancak ABD’nin kendilerini satması ile beraber, Türkiye’nin çok güçlü bir saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Bu durumda Irak hariç, Kürtlerin varlıklarını sürdürmeleri riske girdi. Suriye Kürtleri bunu görüyor.
Türkiye, yaptığı saldırı harekâtıyla beraber, Suriye’de yıllardır oluşan dengeleri bozdu. Bölgeden gelen haberlere göre mağlup ve teslim olmuş IŞİD, Türkiye’nin bölgeye girmesiyle beraber yeniden canlanıyor ve toparlanıyor. Türkiye zaten meselesinin IŞİD ve cihatçı teröristler olmadığını sahadaki tutumuyla ortaya koyuyor. Kürtleri TSK harekâtı, cihatçılar ve Suriye Şam yönetimi arasında bırakan Trump, sonuçta Kürtlerin Rusya yörüngesindeki Şam yönetiminin güdümüne gireceğini görmüş olmalı. Esad rejimi, Rusya olmasaydı asla saha hâkimiyetini yeniden sağlayamazdı. Dolayısıyla Suriye’de esas güç Rusya olacak. Kürtlerin de Rusya yörüngesine girmesiyle beraber, Suriye iç savaş öncesi durum gibi, Şam yönetiminin egemen olduğu, ama Moskova’ya çok daha bağımlı ve bağlı bir konumda olacak. Türkiye, mevcut askeri harekâtla Kürtleri buna itti.
Eğer Suriye Kürtleri Şam denetimine girmeyi – belli ödünler alarak – kabul ederse, bu durum sahada ciddi jeopolitik değişimleri beraberinde getirebilir. Bu yeni oyunun büyük kaybedeni Ankara, küçük kaybedeni ise Washington olacak. İşin etik ve normatif politika boyutunu bırakacak olursak, Washington’ın pozisyonu daha anlaşılır ve rasyonel. ABD yönetimi, Rusya’nın Akdeniz’e askeri olarak indiğini gördü. Bunu engelleme olanakları kalmadı. Tıpkı Kırım’da ve doğu Ukrayna’daki değişen statükoda olduğu gibi, Rusya’ya geri adım attıramayacaklarını biliyor ABD. Bu durumda, Suriye’de kalmak, astarı yüzünden pahalı ve boş bir tercih olacaktı. Sonuçta IŞİD bitti. ABD güçleri çekildikten sonra IŞİD artık Rusya, Suriye yönetimi ve Türkiye’nin sorunu olacak. Yani bölgesel bir soruna dönüşecek. Washington, Rusya-Şam ikilisinin IŞİD’in canlanmasına izin vermeyeceğini hesaplıyor. Dahası, eğer Kürtler de Realpolitik şartlarına uyum gösterirlerse, IŞİD’in doğan düşmanı olmaları hasebiyle Rusya-Şam ikilisinden daha az olmamak kaydıyla cihatçı terörle mücadele edecektir. Dahası Kürtler ve Şam yönetimi seküler güçler olmaları bakımından gayet uyumlu olabilir. Rusya Esad’a Kürtler konusunda esnek olmayı ve kısmi yerinden yönetim gibi bazı hakları benimsetebilirse, ölümle korkutulmuş olan Suriye Kürtleri sıtmaya razı olur.
Bu yeni oyunda Ankara büyük kaybeden! Şam yönetimi Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Esad Erdoğan’ı can düşmanı olarak algılıyor. Çünkü Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesinden Ankara’nın izlediği politikaları sorumlu tutuyor. Ankara başından beri Şam yönetimine karşı ayaklanan cihatçı Sünni İslamcıları destekledi. Bunu adeta bir devlet politikası haline getirdi. Hafız Esad döneminde PKK’nın desteklenmesi konusunda yeterli birikime sahip olan Suriye, yeni dönemde Ankara’nın yaptığı ağır ihaneti ödetmek için Suriye-Türkiye sınırını kevgire çevirmeye çalışacaktır. Rusya arabuluculuk yapmak istiyor gibi bir tutum izlese de, Moskova için Türkiye’nin zayıflaması çıkarlarına en fazla hitap eden senaryo olacak. Yani Ruslara fazla güvenen Türk Avrasyacıları, bir şekilde acı gerçeklerle karşılaşmak durumunda kalacak gibi görünüyor.
Dahası, Suriye’de tutunamayan İŞİD’çi teröristler soluğu Türkiye’de alacak. Bundan sonraki cihatlarının Türkiye toprakları olacağını söylemek mantıksız olmayacaktır. Hem zaten Türkiye Avrupa ve Ortadoğu arasında lojistik olarak çok olumlu bir konumda! Rusya istihbari olarak Türkiye’nin daha da istikrarsızlaşması anlamına gelecek bu cihatçı trafiğini saman altından destekleyecektir. Bu arada Türkiye’nin ABD’den uzaklaşmasıyla beraber Türkiye’ye silahlarını pazarlayarak hem maddi hem de stratejik avantajlar elde edecektir.
Türkiye Kürtleri için mevcut siyasal şartlar çok olumsuz olduğundan, Suriye krizinden zayıflayarak çıkan Türkiye’de Kürt ayrılıkçılığının pik yapması sürpriz olmaz. Türkiye’deki Kürt ayrılıkçı hareketine Irak ve Suriye’den gelecek destek artacaktır. Bu durum Türkiye ile mevcut siyasal bağların ciddi hasar görmesine neden olur. Batılı devletlerin ve Batı dünyasının son TSK saldırısı ve bu çerçevede Türkiye’nin cihatçı müttefikleri tarafından yapılan ağır insan hakları ihlalleriyle birlikte, Türkiye’deki Kürt ayrılıkçılığına açıktan destek vermeye başlamaları beklenebilir. Türkiye’deki Suriyelilerin en azından önemli bir bölümünün Suriye’ye geri dönüşü gerçekleşirse, Ankara’nın elinde AB karşısında kullandığı sığınmacı kartı da ortadan kalkacak. AB, böylelikle Kürt sorunuyla daha yakından ilgilenebilecek. Tüm bu gelişmelerin yanında, ABD ve AB yaptırımlarının gerçekleşmesi durumunda Türkiye modern tarihinin en ciddi ekonomik yıkımıyla karşılaşabilir. Ve bunların bileşkesi, Türkiye’yi giderek zayıflatır. Demokrasi ve insan haklarına dönmesi bu koşullarda daha da zor olacak bir Türkiye’de popülist nasyonalist ve İslamcı mutant ideolojik akımlar Türkiye’yi daha da istikrarsız ve sağdan sola yalpalayan bir duruma sürükleyebilir. Ordu içindeki hesaplaşmalar, hizipleşmeler ve klikleşmeler sonunda TSK gibi ülkeyi daha önceleri bir şekilde silah zoruyla birleştirebilen bir güç de kalmadığından, bu zafiyet içindeki Türkiye 1900’lerin başındaki parçalanması beklenen bir aktör haline gelebilir.
Israrla yazmaya devam ediyorum: Bir an evvel zararın neresinden dönülürse kardır denilip, Suriye macerası bitirilmeli. Türkiye yeniden anayasal ve demokratik bir devlet haline gelmek için uğraşmalı. Geç olmadan aklın ve mantığın gereği olan yapılmalı. Son pişmanlık fayda etmeyecektir. Türkiye’nin bulunduğu coğrafya zafiyet kabul etmez.
Kaynak: Tr724