Analiz / İsmail S. Gülümser
Dinlerin özündeki mesaj, insanı kötülükten uzaklaştırıp iyiye yönlendirmektir.
Bütün dinlerin mesajının özünde, insanı kötülüklerden uzak tutup onlara olumlu davranış kazandırma vardır. Bunu tam olarak kavrayan insanlar, hayatlarını tutarlı bir çizgide sürdürürken, verilen nimetlerin kıymetini bilmeden harcayanlar ise zikzak çizip durmuştur. İstikrarlı bir yaşam sürmede, yüce yaratıcıya ya da içinde yaşadığı topluma verdiği sözde durmanın önemi büyüktür.
Dinlerin ortak hedefi insanı olgunlaştırmak
Her düzeyde inanmış insanın yaptığı en küçük olumlu davranış bile, toplumsal yaşama farklı açıdan katkı sunar. Zaman zaman ifrat ve tefritlerden kaçınmada bazı problemler yaşansa da kalp ibresini korumak için titiz bir yaşam süren sofiler, Hristiyanlıkta ruhbanlar iç disiplin açısından toplum genelinden farklıdır.
İnsanın sürekli köpürüp duran taşkınlığa müsait duygularını frenlemede otokontrol sistemine ihtiyaç vardır. Günümüzün batı toplumlarında bireysel özgürlüğün verdiği rahatlık, zaman zaman yanlışa zemin hazırlamakta aile yapısı sarsıntı geçirmektedir. Buna rağmen düzenin korunması amacıyla konulmuş kurallara uyulduğundan, toplumsal yaşamda sorunlar kısmen azalmaktadır.
Müslüman coğrafyada ise yetki verilenler ilahi mesaja kulak tıkamışsa, onları frenleyecek hiçbir kural yoktur. Bu durumun oluşturduğu tahribat sadece kendi ülkeleriyle sınırlı kalmayıp, tüm dünyada bir şekilde etkisini hissettirmektedir. Göç alan ve veren ülkelere baktığınızda, toplumsal ahengin yıkıldığı yerlerden bunun korunduğu bölgelere doğru sürekli bir akış olduğu görülür. Yakın dönemde kendi mezhebinden olmayana hayat hakkı tanımayan Suriye yönetimi, milyonlarca insanı sefalet içinde ülkeyi terke zorlamıştır.
Despotların karanlık yüzü
Bütün semavi dinlerdeki etik ve ahlaki normları çiğneyip geçen despotlar, bir şekilde öne geçip toplumunu karanlığa sürüklemiştir. Kendilerini “özel seçilmiş” biri olarak gören zalimler, halkın varlıklarını dilediği gibi yağmalamayı meşru saymaktadır. Son dönem bunlara Türkiye’de eklendi, devletle iş yapanlardan “halife payı” kavramına saklanılarak kurulan rüşvet çarkıyla servet transferi yapıldı.
Yasal yoldan aldıklarının suç olduğunu bildikleri için, paraları gizli görüşmelerle yurt içi ve dışındaki hesaplara aktardılar. Suçüstü yakalandıklarında, ülkedeki kurulu düzeni yıkıp kendilerini soruşturanları cezalandırmak için adalet mekanizmasını haksız kazancı aklama aparatına dönüştürdüler. Olayı gün yüzüne çıkaran cesur emniyet amirlerini, göbekten bağladıkları hukukçularla suçladılar.
Evine yığdığı kasalar dolusu parayı gizlemek için, emniyetçilerin görevini yapmasını engellediler. Devlet adına soruşturma yürütenleri, yasayı uyguladıkları için terörist ilan ettiler. Hırsızlığı örtme uğruna, masumların tüm yaşam hakkını elinden alıp iktidarı sürdürmekte mahzur görmediler.
Kendi dışında kimseye saygı duymayan, şahsını “özel seçilmiş” gibi gören biri, adım adım tüm çevresini tasfiye etti, muhalif gördüğü tüm kesimleri suçlayıp onların toplumdaki etkisini kırmaya çalıştı. İnsanlık ve hukuk dışı uygulamalardan sırayla farklı toplum kesimleri zarar gördü.
Siyaset için çiğnenen ahlaki değerler
Önce içinden çıktığı parti başkanının emeği üzerine kondu. Onun itibarıyla kazandığı belediye başkanlığında gizli bir rüşvet kasası oluşturdu. Topladığı milyonlarca dolarlık çalıntı paralarla başkana karşı yeni parti kurup bayrak açtı. Onu “marjinallikle” suçlayıp laik kesimlere şirin görünmeye çalışırken, yılların birikimiyle oluşturduğu oy potansiyelini çalmayı da ihmal etmedi.
Partinin kurmay kadrosundan birkaç kişiyi çeşitli vaatlerle yanına çekip, yıllarca birlikte olduğu partinin içini boşalttı. Vitrinde kullandığı eski parti yöneticileriyle taraftarların gönlünü çeldi. Eski başkanın topladığı teşkilatları dağıttı, her beldede tanınmış isimleri vitrine koyup partiyi güçlü gibi gösterdi. Bir süre olumlu iş üretip itimat telkin ettikten sonra, birlikte olduklarının her birini tasfiye edip gücü tek başına ele geçirdi.
Kendi arkadaşlarından başlayarak, toplumda etkili olan herkesin haklarını gasp etmeyi meşru gören biri ülke yönetimine çöreklenmiş durumda. Kişisel mülkiyeti yok sayıyor, halkın beğenisine mazhar olmuş her şeyde hakkının olduğuna inanıyor. İş adamlarının kârlı yatırımlarına hiç emek sarf etmeden sahip olmak için çeşitli oyunlar kurguluyor. Kimini hiç delilsiz terörle ilişkilendirip elindekini alıyor, seçilmiş toplum temsilcilerini sırayla tutuklayıp zahmetsiz onların kazanımını üstüne geçiriyor.
Yıldırmaya dönük baskı planları
Türkiye’de Türk ırkının üstünlüğünü öne çıkaranlar, milyonlarca Güneydoğu halkının hayatını zindana çevirdi. Eşit vatandaşlık hakkından mahrum bırakılan insanlar, ata yadigarı toprağını kullanması engellenince batı bölgelerine göç edip ırgatlığa mecbur bırakıldı.
Son dönemde buna cemaat mensupları da eklendi. Toplumun her kademesine ulaşıp onlara olumlu davranış kazandırmak üzere kurulmuş bütün hizmetler tek tek yıkılıp dağıtıldı. Gençlere üniversiteye hazırlık hizmeti verirken bir yandan da onları ahlaken donanımlı hale getiren dershanelerin önü kesildi, yüzbinlerce genç bu faydalı hizmetten mahrum kaldı. Yaklaşık 200 bin öğrenciye hizmet veren ülkenin en saygın özel Fen ve Anadolu liseleri kapatıldı, başarı düzeyi yüksek gençlerin elinden tutup onları topluma kazandıran fedakâr öğretmenlerin yapacağı hizmetler engellendi.
Her yaş ve sosyal konuma uygun olarak oluşturulmuş sohbet halkalarında verilen yaygın eğitim faaliyetlerinin önü tıkandı. Onların bıkmadan usanmadan yıllardan beri halkımıza verdiği karakter eğitimleri yasaklandı, toplumun geniş kesimleri günahıyla baş başa bırakıldı. Beldelerin saygın iş adamlarının toplumsal sorumluluk üstlenerek yürüttükleri bütün sosyal ve insani projelere kilit vuruldu. Halka hizmet etmek üzere yaptıkları faaliyetlerin önü kesildi ve yeni türeme zenginlerin ülkeyi talan etmesinin önü açıldı
Zalimler ülkenin en faydalı kadrosunu göçe zorladı
Halk yararına yapılan tüm özveriye dayalı hizmetlerin sahipleri toplumdan dışlandı, onlar yaptıkları faydalı katkılardan dolayı suçlandı. Uygulanan insanın kanını donduracak baskılar karşısında, ülkenin en iyi yetişmiş yıllarca topluma hizmet etmiş kadroları, kimisi ölümü de göze alarak yurt dışına kaçtı. Bazıları yolda hayatını kaybetti, güçlükle başka ülkeye sığınanlar birikimini sıfırlayıp hayata tutunmak zorunda kaldı.
Kaçma fırsatını bulamayanların çoğu, “cani” gibi arananlar listesine eklendiğinden yıllarca ailesinden koparılmış olarak köşe bucak gizlenerek hayatını geçirdi. Saklanma şansı olmayanlar ise toplum yararına yaptığı hizmetlerden dolayı tutuklanıp yargılandı. Talimatla karar veren hakimler, masum insanlara 7 ila 15 yıl arasında hapis cezaları verdi.
Adalet sistemine ele geçiren bir suç şebekesi ülkeyi esir aldı
Ahlaki normların sadece sıradan vatandaşlar için gerekli olduğunu düşünen, kendilerinin bu kurallar dışında hareket etme özgürlüğü bulduğuna inan bir kadro yetkiyi aldıktan sonra bırakmamak için her yolu denedi. Muhalefet etme imkânı olan herkesi ürettiği sahte suçlarla yargılayıp hapse attılar, çıkma ihtimali olanlara devletin adalet sistemi yeni suç bulmak için yoğun çaba harcadı.
Suç olmadan yargıladıklarına sahte delil üretmek için yakın çevresini tutuklayıp itirafçı olma karşılığı salıvermeye zorladılar. Hâkim ve savcılara yasa dışı işlerini takip görevi verdi, onları muhalifleri sindirmede bir aparat gibi kullanıp her kesim hakkında usulsüz işlemler yürüttüler. İstediği kararı aldırmak için hukuk adamalarını ballı gelirlerin olduğu kuruluşlarda yönetim görevi vererek paraya boğdular.
Devletin tüm denetim mekanizmalarını değiştirip işlemez hale getirdi, kazara bir görevli suça ortaklığına yanaşmazsa ya tehditle korkuttur ya da suçlayıp onu da yargıya yem ettiler. Ülkede yargı sistemi kişiye göre farklı işlem yürüttü, yönetimdekilerin hiçbir suçu sorgulanamadı, muhalifleri ise olmayan işlemlerden bile cezalandırmanın çaresi arandı.
Toplumun geçici süre kullanmak üzere verdiği yetkiyi suistimal edip yönetimden gitmemek için her yolu deneniyor. Gücünü artırmak istediğiyle ortaklık kuruyor, hedefine ulaştığında buruşturup atıyor. Dilediği seçimi iptal ediyor, dilediğinin mazbatasını devleti kullanarak elinden alıyor, basın sadece bu şebekenin bülteni olursa yaşayabiliyor aksi halde ezilip yok ediliyor.
Ülkede bütün dizginler aşamalı olarak bir suç şebekesinin eline geçti. Onlar her gün nereyi gasp edeceğinin hesabını yaparken, gözüne kestirdiği varlıkların sahipleri ise derdini anlatacak hiçbir merci bulamıyor.
Tarih boyunca gücü eline geçirenlerin ilahi uyarılara sırt çevirmesi, toplumsal çöküşü kaçınılmaz kılmıştır. Toplumların yeniden huzura kavuşması ancak ahlaki değerlerin hayata geçirilmesi ile mümkündür.























