“Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor.”
İnsanoğlu tabiatı gereği yaptığı her hayırlı hizmet ya da ibadetlerinde uhrevi sonuçlarla yetineceğine çoğu zaman dünyevi olumlu sonuçlar da görmek istiyor. Kimisi iyilik yaptığı birinden hiç olmazsa bir teşekkür saygılı bir tavır bekliyor, kimisi hissettirmeden yaptığı desteğin konuyu bilenlerce takdir edilmesini istiyor. Kimsenin bilmediği iyilikleri için Allah’ın dünyevi işlerini hemen düzeltmesini problemlerinin peynir ekmek yer kolaylığında çözülmesini umanlar az değil. Hemen her seviyede insanda farklı düzeylerde görülen bu yaklaşımdan hizmet gönüllüleri de fark etmeseler bile öyle veya böyle nasibini alıyor.
Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor. Hizmet hareketinde bulunanlar bugüne kadar yaptıkları her işte takdir gördükleri için Türkiye’de yapılan suçlamaları anlamakta zorlanıyorlar. Ancak bununla ilk kez onlar karşılaşmıyor, tarih insanları iyiliğe davet edenlerin her dönemde farklı imtihanlara maruz kaldığının örnekleriyle dolu.Türkiye’de ve dünyanın değişik coğrafyalarında hizmet üreten gönüllüler, büyük ekseriyeti itibarıyla ortalamasının çok üzerinde bir gayretle bulundukları yerlerde toplum yararına olumlu hizmetler yaptılar.
-Mali imkânı olanlar büyük bir özveride bulunarak kaynaklarının bir bölümünü insanlığın geleceğini daha müreffeh yapmak için kullandı okullar yurtlar, eğitim kurumları inşa ettiler.
-Başarılı eğitimciler mesai kavramını unutarak zaman ve birikimlerini kendi gelecekleri için kullanacakları yerde yeni öğretmen ve öğrencilerin yetiştirilmesi için harcadılar.
-Devlet memurları, işçiler, küçüklü büyüklü esnaf grupları belli aralıklarla sohbet-istişare halkaları oluşturdular, ailelerine ayıracakları imkân ve zamanlarının bir bölümünü dünyanın geleceğini aydınlatacak projeler için kullandılar.
-Grupların önünde onlara rehberlik yapan ders hocaları, olumlu nasihatlerle ve dini yaşantıda hassasiyetleri ile herkese örnek oldu, hem kendilerini nefsin isteklerine esir olmaktan kurtardı hem de çevrelerinde birçok insanın olumlu davranış kazanmasına vesile oldular.
Esnafından, öğretmenine ondan çalışanlarına ve öğrencisine kadar herkes bir seferberlik ruhu içinde insanlığı cehaletten, fakirlikten, kavga ve kargaşalardan uzaklaştırmak için üstün bir gayretle çalıştılar. Onların ürettikleri hizmetler sayesinde çok farklı coğrafyalarda farklı seviyelerde insanlar kötü alışkanlıklarından kurtuldu, alt gelir grubundan ailelerin çocukları en ücra yerlerden bulunup çıkarıldı ve ortalamanın üstünde bir donanım kazandılar. Kendileri gibi kenarda köşede kalmış insanların elinden tutmak için onlarda kolları sıvadılar, köy, kasaba kentleri dolaşarak el uzatmayı bekleyen insanların imdadına koşturdular. Hizmet gönüllüleri son yıllara kadar çok büyük sıkıntılara katlanıp büyük fedakârlıklarla yaptıkları hizmetlerin az çok karşılığını gördüler. Ülkede eğitim sisteminin kabiliyetleri körleştiren çarklarına rağmen onlar birçok kabiliyeti, insani değerler etrafında bir araya getirip tüm dünyaya hizmet taşımayı başardılar. Gittikleri yerlerde takdir gördükçe hizmetlerini artırdı ve eğitimde bir dünya projesi ortaya çıkardılar. İnsanlığın geleceği için ümitle çalışan yüksek beklentilere sahip gönüllülerin son dönemde yaptıkları hayırlı hizmetlerin karalanması karşısında şaşkınlık yaşadığı, karakter yapısı oturmuş insanlar olaylardan çok fazla etkilenmese bile;
-Hep takdir görmeye alışmış olanlarda bazılarının yaptıkları olumlu hizmetlerin suç gibi gösterilmesi karşısında tereddüde düştüğü,
-Bazılarının insanlık için yürütülen faaliyetlerden sonuç alınmayacağı gibi bir endişe içine girdiği ve eskiye oranla ümidinin kırıldığı, heyecanla yürüttüğü faaliyetlerden biraz elini gevşettiği,
-Bir bölümünün ileride suçlanabileceği kuşkusu ile insanlık projelerine açıktan destek vermekten çekindiği,
-Geçmişte kalabalıklardan etkilenerek fedakârlık yapmış hizmet hareketinin ilkelerini hazmedememişlerden bir kısım insanların da, devlet gücünü şahsi çıkarları için kullanan bir şebekeye şirin görünüp onların ulufe gibi dağıttı makam-imkânlardan yararlanmak için inandığı değerlere ters söz ve davranışlar içine girebildiği görülüyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi insanları olumlu hizmetler etrafında bir araya getirmede dünyada hiç kimsenin yapamadığı kadar başarılı örnekler ortaya koymuş birisi. Bu hafta yayınlanan yazısında; Bediüzzaman’ın, insanın yaptığı kulluklar karşısında mükâfat beklemesinin doğru olmadığını hedefin Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek olması gerektiği yönündeki ifadelerini değerlendiriyor. Hizmet gönüllülerinin yaptıkları hayırlı hizmetler ve ibadetler karşılığında dünyevi-uhrevi beklentiye girmelerinin yanlış olduğunu anlatıyor. Allah’tan mükâfat beklentisiyle ibadet etmenin doğru olmadığını, böyle birinin sadece belirlenen kurallara uyarak vazifesini tamamladığı hissine kapılacağı, hâlbuki beklentiye girmeden sadece kulluk şuuru içinde ibadet eden birinin iç derinliği ile ibadette kendini tam vereceği, tadili erkâna riayet ederek namaz kılan birinin iliklerine kadar ibadetin hazzını hissedebileceği, göklere uçuyor gibi bir duygu yaşayacağını ifade ediyor:
“Herkes kulluğun gereği olarak üzerine düşen ibadetleri yapmaya çalışmalıdır. Ancak adeta miraç zevki içinde ibadet yapmak herkese nasip olmaz. İbadette böyle farklı dereceler olunca kimse yaptığı kulluğu yeterli görmemeli, kendini yaptıklarından dolayı dünyevi beklentiye girecek kadar hak sahibi biri olduğunu düşünmemelidir. Bu ibadetlerde böyle olduğu gibi yapılan hayırlı hizmetlerde de aynıdır. Kulluk şuuruna sahip bir mümin yaptıklarından dolayı karşılık beklemez, o tüm hizmetleri geçmişte kendine verilen nimetlerin şükrünü eda edebilme duygusu ile yapar. Hayırlı amellerin Allah’ın bize geçmişte verdiği nimetlerin şükrünü karşılayamayacağının bilinci içindedir. Bu yüzden, yaptığı hayırlı hizmet ve ibadetleri karşılığında hemen mükâfatı alınacak bir iş olarak göremez, sadece o güne kadar verilen sahip olduğu nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirme amacıyla yapar. İbadetler hayırlı hizmetler bir karşılığa bağlanmamalı, hemen olumlu sonuçlarının görünmesi, dünyamızın daha rahat olması, aile hayatımızın hemen istediğimiz gibi bolluk ve bereket içinde geçmesi, cıvıl cıvıl çocuklarla şen şakrak bir yuvamızın olması, her işimizin beklentilerimize göre şekillenmesi, hatta hayırlı hizmetlerimizin başarıyla sonuçlanması gibi dünyevi hedefler beklemek kulluk konumumuza uygun değildir. Hayırlı hizmetlerini büyük görme insanı alçaltır. Tüm hayatımızı onun yolunda harcasak bile kulluğun hakkını vermeyiz. Bu düşünce bizi yaptıklarımızı büyük görme gibi bir gafletten uzaklaştırır. Efendimiz (SAV) yolunda olan her mümin gibi bizler de tabiatımızın gereği cenneti ister cehennemden korunmak için dua ve hayırlı hizmetlerde bulunmaya çalışırız ancak bunları yaptıklarımız karşılığında Allah’ın vermesi zorunluymuş gibi istemek ona karşı saygı sınırlarını aşmak olur. İbadetlerimizle bu nimetleri elde edeceğimizi sanmak yanlıştır. Bu istek sadece ona kulluğumuzun gereği olarak zayıflığımıza karşı onun desteğini talep etmek ve ummak şeklinde olmalıdır. Allah’ın rızası istikametinde çalışan biri sadece cennet kazanma ve cehennemden korunmaya göre ibadetlerine yön vermez, o kulluğunu Allah emrettiği için yapar, onun rızasını kazanmayı hedefler, neticelerinin ahirette karşısına çıkacağını düşünür. Bu nimetlerin neler olacağını şimdiden bilemek zor, bu duygu insanı ibadet ve hayırlı hizmetler karşılığında gurura girmekten kurtarır. Allah’la pazarlık yapma gibi bir beklentiden uzaklaştırır, yaptıklarımızı hep küçük görür, hep daha fazla kulluk yapmaya yönelebiliriz. İbadetler karşılığında cenneti hak ettiğimizi düşünmek doğru olmaz. Cebrail (AS) Efendimize (SAV) 500 senelik ömrünü mağarada ibadetle geçiren birinin yaptıklarının tek göz nimetinin şükrüne kâfi gelmediğini anlatır. Efendimiz (SAV) kendisinin bile Allah’ın rahmeti olmadan ibadetleriyle cennete girmeye hak kazanamayacağını ifade eder. Biz tüm yaptığımız hizmetlerde Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirme anlayışıyla hareket edersek, yaptıklarımızdan dolayı ondan yeni karşılıklar beklemezsek gerçekten kulluğumuzun farkına varmış oluruz.”
Hocaefendi bütün bunları anlattıktan sonra, hayırlı işler ve ibadetlerin cenneti kazanma hedefine bile bağlanmaması, Allah’a ciddi bir kulluk şuuru içinde nimetlerin şükrünü yerine getirme gayreti içinde yürütülmesi gerektiğini söylüyor. Olumlu sonuçları yaptıklarının karşılığı gibi görenler nimetlerin Allah’tan geldiğini unutur, kendi başarısı gibi görmeye başlar. İbadetler ve hayırlı hizmetlerin hedefi dünyevi mutluluk olmamalı, mal mülk dünyevi başarı beklentisine girilmemeli, yapılan hizmetler sonrası başarıyı hak ettiğimiz gibi Allah’a karşı saygısızlığı çağrıştıran yaklaşımlardan uzaklaşılmalıdır. Kısacık ömürde azıcık hayırlı amelle dünyevi uhrevi nimetler kazanılmaz duygusuyla hareket eden bir mümin verilen sayısız nimetlerin şükrünü yerine getirmek için her şeyini ortaya koyar. Her insan gibi bizler de yaptıklarımız karşılılığında dünyevi uhrevi beklentilere girebiliriz. Ancak verilen sayısız nimetleri düşündüğümüz zaman hiçbir hizmetimizi büyük göremeyiz. Hak iddia etme makamında olmadığımızı, aksine layıkıyla kulluk görevimizi yapamadığımız için mahcubiyet içinde olmamız gerektiğini biliriz ve daha iyi kulluk yapmak için çalışırız. İbadetlerimizi ve yaptığımız hayırlı hizmetleri bugüne kadar sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü yerine getirme şuuru içinde yapar üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getiririz. Küçüklüğümüzü ve yaptıklarımızın azlığını düşünür ona el açarak noksanlarımızı tamamlamasını diler, aczimizi itiraf eder ancak onun lütfüyle hizmetlerimizi büyüteceğine inanır onun inayetiyle kurtulabileceğimiz ümidiyle yaşarız. Bu anlayışa sahip bir hizmet gönüllüsü son dönemde yaşananları daha kolay hazmedebilir, kuşku ve endişelerden kurtularak dünyevi beklentiye girmeden yeniden aynı heyecanla hizmet etmeye devam edebilir.
Aktif Haber / İsmail S. Gülümser
“Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor.”
İnsanoğlu tabiatı gereği yaptığı her hayırlı hizmet ya da ibadetlerinde uhrevi sonuçlarla yetineceğine çoğu zaman dünyevi olumlu sonuçlar da görmek istiyor. Kimisi iyilik yaptığı birinden hiç olmazsa bir teşekkür saygılı bir tavır bekliyor, kimisi hissettirmeden yaptığı desteğin konuyu bilenlerce takdir edilmesini istiyor. Kimsenin bilmediği iyilikleri için Allah’ın dünyevi işlerini hemen düzeltmesini problemlerinin peynir ekmek yer kolaylığında çözülmesini umanlar az değil. Hemen her seviyede insanda farklı düzeylerde görülen bu yaklaşımdan hizmet gönüllüleri de fark etmeseler bile öyle veya böyle nasibini alıyor.
Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor. Hizmet hareketinde bulunanlar bugüne kadar yaptıkları her işte takdir gördükleri için Türkiye’de yapılan suçlamaları anlamakta zorlanıyorlar. Ancak bununla ilk kez onlar karşılaşmıyor, tarih insanları iyiliğe davet edenlerin her dönemde farklı imtihanlara maruz kaldığının örnekleriyle dolu.Türkiye’de ve dünyanın değişik coğrafyalarında hizmet üreten gönüllüler, büyük ekseriyeti itibarıyla ortalamasının çok üzerinde bir gayretle bulundukları yerlerde toplum yararına olumlu hizmetler yaptılar.
-Mali imkânı olanlar büyük bir özveride bulunarak kaynaklarının bir bölümünü insanlığın geleceğini daha müreffeh yapmak için kullandı okullar yurtlar, eğitim kurumları inşa ettiler.
-Başarılı eğitimciler mesai kavramını unutarak zaman ve birikimlerini kendi gelecekleri için kullanacakları yerde yeni öğretmen ve öğrencilerin yetiştirilmesi için harcadılar.
-Devlet memurları, işçiler, küçüklü büyüklü esnaf grupları belli aralıklarla sohbet-istişare halkaları oluşturdular, ailelerine ayıracakları imkân ve zamanlarının bir bölümünü dünyanın geleceğini aydınlatacak projeler için kullandılar.
-Grupların önünde onlara rehberlik yapan ders hocaları, olumlu nasihatlerle ve dini yaşantıda hassasiyetleri ile herkese örnek oldu, hem kendilerini nefsin isteklerine esir olmaktan kurtardı hem de çevrelerinde birçok insanın olumlu davranış kazanmasına vesile oldular.
Esnafından, öğretmenine ondan çalışanlarına ve öğrencisine kadar herkes bir seferberlik ruhu içinde insanlığı cehaletten, fakirlikten, kavga ve kargaşalardan uzaklaştırmak için üstün bir gayretle çalıştılar. Onların ürettikleri hizmetler sayesinde çok farklı coğrafyalarda farklı seviyelerde insanlar kötü alışkanlıklarından kurtuldu, alt gelir grubundan ailelerin çocukları en ücra yerlerden bulunup çıkarıldı ve ortalamanın üstünde bir donanım kazandılar. Kendileri gibi kenarda köşede kalmış insanların elinden tutmak için onlarda kolları sıvadılar, köy, kasaba kentleri dolaşarak el uzatmayı bekleyen insanların imdadına koşturdular. Hizmet gönüllüleri son yıllara kadar çok büyük sıkıntılara katlanıp büyük fedakârlıklarla yaptıkları hizmetlerin az çok karşılığını gördüler. Ülkede eğitim sisteminin kabiliyetleri körleştiren çarklarına rağmen onlar birçok kabiliyeti, insani değerler etrafında bir araya getirip tüm dünyaya hizmet taşımayı başardılar. Gittikleri yerlerde takdir gördükçe hizmetlerini artırdı ve eğitimde bir dünya projesi ortaya çıkardılar. İnsanlığın geleceği için ümitle çalışan yüksek beklentilere sahip gönüllülerin son dönemde yaptıkları hayırlı hizmetlerin karalanması karşısında şaşkınlık yaşadığı, karakter yapısı oturmuş insanlar olaylardan çok fazla etkilenmese bile;
-Hep takdir görmeye alışmış olanlarda bazılarının yaptıkları olumlu hizmetlerin suç gibi gösterilmesi karşısında tereddüde düştüğü,
-Bazılarının insanlık için yürütülen faaliyetlerden sonuç alınmayacağı gibi bir endişe içine girdiği ve eskiye oranla ümidinin kırıldığı, heyecanla yürüttüğü faaliyetlerden biraz elini gevşettiği,
-Bir bölümünün ileride suçlanabileceği kuşkusu ile insanlık projelerine açıktan destek vermekten çekindiği,
-Geçmişte kalabalıklardan etkilenerek fedakârlık yapmış hizmet hareketinin ilkelerini hazmedememişlerden bir kısım insanların da, devlet gücünü şahsi çıkarları için kullanan bir şebekeye şirin görünüp onların ulufe gibi dağıttı makam-imkânlardan yararlanmak için inandığı değerlere ters söz ve davranışlar içine girebildiği görülüyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi insanları olumlu hizmetler etrafında bir araya getirmede dünyada hiç kimsenin yapamadığı kadar başarılı örnekler ortaya koymuş birisi. Bu hafta yayınlanan yazısında; Bediüzzaman’ın, insanın yaptığı kulluklar karşısında mükâfat beklemesinin doğru olmadığını hedefin Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek olması gerektiği yönündeki ifadelerini değerlendiriyor. Hizmet gönüllülerinin yaptıkları hayırlı hizmetler ve ibadetler karşılığında dünyevi-uhrevi beklentiye girmelerinin yanlış olduğunu anlatıyor. Allah’tan mükâfat beklentisiyle ibadet etmenin doğru olmadığını, böyle birinin sadece belirlenen kurallara uyarak vazifesini tamamladığı hissine kapılacağı, hâlbuki beklentiye girmeden sadece kulluk şuuru içinde ibadet eden birinin iç derinliği ile ibadette kendini tam vereceği, tadili erkâna riayet ederek namaz kılan birinin iliklerine kadar ibadetin hazzını hissedebileceği, göklere uçuyor gibi bir duygu yaşayacağını ifade ediyor:
“Herkes kulluğun gereği olarak üzerine düşen ibadetleri yapmaya çalışmalıdır. Ancak adeta miraç zevki içinde ibadet yapmak herkese nasip olmaz. İbadette böyle farklı dereceler olunca kimse yaptığı kulluğu yeterli görmemeli, kendini yaptıklarından dolayı dünyevi beklentiye girecek kadar hak sahibi biri olduğunu düşünmemelidir. Bu ibadetlerde böyle olduğu gibi yapılan hayırlı hizmetlerde de aynıdır. Kulluk şuuruna sahip bir mümin yaptıklarından dolayı karşılık beklemez, o tüm hizmetleri geçmişte kendine verilen nimetlerin şükrünü eda edebilme duygusu ile yapar. Hayırlı amellerin Allah’ın bize geçmişte verdiği nimetlerin şükrünü karşılayamayacağının bilinci içindedir. Bu yüzden, yaptığı hayırlı hizmet ve ibadetleri karşılığında hemen mükâfatı alınacak bir iş olarak göremez, sadece o güne kadar verilen sahip olduğu nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirme amacıyla yapar. İbadetler hayırlı hizmetler bir karşılığa bağlanmamalı, hemen olumlu sonuçlarının görünmesi, dünyamızın daha rahat olması, aile hayatımızın hemen istediğimiz gibi bolluk ve bereket içinde geçmesi, cıvıl cıvıl çocuklarla şen şakrak bir yuvamızın olması, her işimizin beklentilerimize göre şekillenmesi, hatta hayırlı hizmetlerimizin başarıyla sonuçlanması gibi dünyevi hedefler beklemek kulluk konumumuza uygun değildir. Hayırlı hizmetlerini büyük görme insanı alçaltır. Tüm hayatımızı onun yolunda harcasak bile kulluğun hakkını vermeyiz. Bu düşünce bizi yaptıklarımızı büyük görme gibi bir gafletten uzaklaştırır. Efendimiz (SAV) yolunda olan her mümin gibi bizler de tabiatımızın gereği cenneti ister cehennemden korunmak için dua ve hayırlı hizmetlerde bulunmaya çalışırız ancak bunları yaptıklarımız karşılığında Allah’ın vermesi zorunluymuş gibi istemek ona karşı saygı sınırlarını aşmak olur. İbadetlerimizle bu nimetleri elde edeceğimizi sanmak yanlıştır. Bu istek sadece ona kulluğumuzun gereği olarak zayıflığımıza karşı onun desteğini talep etmek ve ummak şeklinde olmalıdır. Allah’ın rızası istikametinde çalışan biri sadece cennet kazanma ve cehennemden korunmaya göre ibadetlerine yön vermez, o kulluğunu Allah emrettiği için yapar, onun rızasını kazanmayı hedefler, neticelerinin ahirette karşısına çıkacağını düşünür. Bu nimetlerin neler olacağını şimdiden bilemek zor, bu duygu insanı ibadet ve hayırlı hizmetler karşılığında gurura girmekten kurtarır. Allah’la pazarlık yapma gibi bir beklentiden uzaklaştırır, yaptıklarımızı hep küçük görür, hep daha fazla kulluk yapmaya yönelebiliriz. İbadetler karşılığında cenneti hak ettiğimizi düşünmek doğru olmaz. Cebrail (AS) Efendimize (SAV) 500 senelik ömrünü mağarada ibadetle geçiren birinin yaptıklarının tek göz nimetinin şükrüne kâfi gelmediğini anlatır. Efendimiz (SAV) kendisinin bile Allah’ın rahmeti olmadan ibadetleriyle cennete girmeye hak kazanamayacağını ifade eder. Biz tüm yaptığımız hizmetlerde Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirme anlayışıyla hareket edersek, yaptıklarımızdan dolayı ondan yeni karşılıklar beklemezsek gerçekten kulluğumuzun farkına varmış oluruz.”
Hocaefendi bütün bunları anlattıktan sonra, hayırlı işler ve ibadetlerin cenneti kazanma hedefine bile bağlanmaması, Allah’a ciddi bir kulluk şuuru içinde nimetlerin şükrünü yerine getirme gayreti içinde yürütülmesi gerektiğini söylüyor. Olumlu sonuçları yaptıklarının karşılığı gibi görenler nimetlerin Allah’tan geldiğini unutur, kendi başarısı gibi görmeye başlar. İbadetler ve hayırlı hizmetlerin hedefi dünyevi mutluluk olmamalı, mal mülk dünyevi başarı beklentisine girilmemeli, yapılan hizmetler sonrası başarıyı hak ettiğimiz gibi Allah’a karşı saygısızlığı çağrıştıran yaklaşımlardan uzaklaşılmalıdır. Kısacık ömürde azıcık hayırlı amelle dünyevi uhrevi nimetler kazanılmaz duygusuyla hareket eden bir mümin verilen sayısız nimetlerin şükrünü yerine getirmek için her şeyini ortaya koyar. Her insan gibi bizler de yaptıklarımız karşılılığında dünyevi uhrevi beklentilere girebiliriz. Ancak verilen sayısız nimetleri düşündüğümüz zaman hiçbir hizmetimizi büyük göremeyiz. Hak iddia etme makamında olmadığımızı, aksine layıkıyla kulluk görevimizi yapamadığımız için mahcubiyet içinde olmamız gerektiğini biliriz ve daha iyi kulluk yapmak için çalışırız. İbadetlerimizi ve yaptığımız hayırlı hizmetleri bugüne kadar sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü yerine getirme şuuru içinde yapar üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getiririz. Küçüklüğümüzü ve yaptıklarımızın azlığını düşünür ona el açarak noksanlarımızı tamamlamasını diler, aczimizi itiraf eder ancak onun lütfüyle hizmetlerimizi büyüteceğine inanır onun inayetiyle kurtulabileceğimiz ümidiyle yaşarız. Bu anlayışa sahip bir hizmet gönüllüsü son dönemde yaşananları daha kolay hazmedebilir, kuşku ve endişelerden kurtularak dünyevi beklentiye girmeden yeniden aynı heyecanla hizmet etmeye devam edebilir.
Aktif Haber / İsmail S. Gülümser
“Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor.”
İnsanoğlu tabiatı gereği yaptığı her hayırlı hizmet ya da ibadetlerinde uhrevi sonuçlarla yetineceğine çoğu zaman dünyevi olumlu sonuçlar da görmek istiyor. Kimisi iyilik yaptığı birinden hiç olmazsa bir teşekkür saygılı bir tavır bekliyor, kimisi hissettirmeden yaptığı desteğin konuyu bilenlerce takdir edilmesini istiyor. Kimsenin bilmediği iyilikleri için Allah’ın dünyevi işlerini hemen düzeltmesini problemlerinin peynir ekmek yer kolaylığında çözülmesini umanlar az değil. Hemen her seviyede insanda farklı düzeylerde görülen bu yaklaşımdan hizmet gönüllüleri de fark etmeseler bile öyle veya böyle nasibini alıyor.
Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor. Hizmet hareketinde bulunanlar bugüne kadar yaptıkları her işte takdir gördükleri için Türkiye’de yapılan suçlamaları anlamakta zorlanıyorlar. Ancak bununla ilk kez onlar karşılaşmıyor, tarih insanları iyiliğe davet edenlerin her dönemde farklı imtihanlara maruz kaldığının örnekleriyle dolu.Türkiye’de ve dünyanın değişik coğrafyalarında hizmet üreten gönüllüler, büyük ekseriyeti itibarıyla ortalamasının çok üzerinde bir gayretle bulundukları yerlerde toplum yararına olumlu hizmetler yaptılar.
-Mali imkânı olanlar büyük bir özveride bulunarak kaynaklarının bir bölümünü insanlığın geleceğini daha müreffeh yapmak için kullandı okullar yurtlar, eğitim kurumları inşa ettiler.
-Başarılı eğitimciler mesai kavramını unutarak zaman ve birikimlerini kendi gelecekleri için kullanacakları yerde yeni öğretmen ve öğrencilerin yetiştirilmesi için harcadılar.
-Devlet memurları, işçiler, küçüklü büyüklü esnaf grupları belli aralıklarla sohbet-istişare halkaları oluşturdular, ailelerine ayıracakları imkân ve zamanlarının bir bölümünü dünyanın geleceğini aydınlatacak projeler için kullandılar.
-Grupların önünde onlara rehberlik yapan ders hocaları, olumlu nasihatlerle ve dini yaşantıda hassasiyetleri ile herkese örnek oldu, hem kendilerini nefsin isteklerine esir olmaktan kurtardı hem de çevrelerinde birçok insanın olumlu davranış kazanmasına vesile oldular.
Esnafından, öğretmenine ondan çalışanlarına ve öğrencisine kadar herkes bir seferberlik ruhu içinde insanlığı cehaletten, fakirlikten, kavga ve kargaşalardan uzaklaştırmak için üstün bir gayretle çalıştılar. Onların ürettikleri hizmetler sayesinde çok farklı coğrafyalarda farklı seviyelerde insanlar kötü alışkanlıklarından kurtuldu, alt gelir grubundan ailelerin çocukları en ücra yerlerden bulunup çıkarıldı ve ortalamanın üstünde bir donanım kazandılar. Kendileri gibi kenarda köşede kalmış insanların elinden tutmak için onlarda kolları sıvadılar, köy, kasaba kentleri dolaşarak el uzatmayı bekleyen insanların imdadına koşturdular. Hizmet gönüllüleri son yıllara kadar çok büyük sıkıntılara katlanıp büyük fedakârlıklarla yaptıkları hizmetlerin az çok karşılığını gördüler. Ülkede eğitim sisteminin kabiliyetleri körleştiren çarklarına rağmen onlar birçok kabiliyeti, insani değerler etrafında bir araya getirip tüm dünyaya hizmet taşımayı başardılar. Gittikleri yerlerde takdir gördükçe hizmetlerini artırdı ve eğitimde bir dünya projesi ortaya çıkardılar. İnsanlığın geleceği için ümitle çalışan yüksek beklentilere sahip gönüllülerin son dönemde yaptıkları hayırlı hizmetlerin karalanması karşısında şaşkınlık yaşadığı, karakter yapısı oturmuş insanlar olaylardan çok fazla etkilenmese bile;
-Hep takdir görmeye alışmış olanlarda bazılarının yaptıkları olumlu hizmetlerin suç gibi gösterilmesi karşısında tereddüde düştüğü,
-Bazılarının insanlık için yürütülen faaliyetlerden sonuç alınmayacağı gibi bir endişe içine girdiği ve eskiye oranla ümidinin kırıldığı, heyecanla yürüttüğü faaliyetlerden biraz elini gevşettiği,
-Bir bölümünün ileride suçlanabileceği kuşkusu ile insanlık projelerine açıktan destek vermekten çekindiği,
-Geçmişte kalabalıklardan etkilenerek fedakârlık yapmış hizmet hareketinin ilkelerini hazmedememişlerden bir kısım insanların da, devlet gücünü şahsi çıkarları için kullanan bir şebekeye şirin görünüp onların ulufe gibi dağıttı makam-imkânlardan yararlanmak için inandığı değerlere ters söz ve davranışlar içine girebildiği görülüyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi insanları olumlu hizmetler etrafında bir araya getirmede dünyada hiç kimsenin yapamadığı kadar başarılı örnekler ortaya koymuş birisi. Bu hafta yayınlanan yazısında; Bediüzzaman’ın, insanın yaptığı kulluklar karşısında mükâfat beklemesinin doğru olmadığını hedefin Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek olması gerektiği yönündeki ifadelerini değerlendiriyor. Hizmet gönüllülerinin yaptıkları hayırlı hizmetler ve ibadetler karşılığında dünyevi-uhrevi beklentiye girmelerinin yanlış olduğunu anlatıyor. Allah’tan mükâfat beklentisiyle ibadet etmenin doğru olmadığını, böyle birinin sadece belirlenen kurallara uyarak vazifesini tamamladığı hissine kapılacağı, hâlbuki beklentiye girmeden sadece kulluk şuuru içinde ibadet eden birinin iç derinliği ile ibadette kendini tam vereceği, tadili erkâna riayet ederek namaz kılan birinin iliklerine kadar ibadetin hazzını hissedebileceği, göklere uçuyor gibi bir duygu yaşayacağını ifade ediyor:
“Herkes kulluğun gereği olarak üzerine düşen ibadetleri yapmaya çalışmalıdır. Ancak adeta miraç zevki içinde ibadet yapmak herkese nasip olmaz. İbadette böyle farklı dereceler olunca kimse yaptığı kulluğu yeterli görmemeli, kendini yaptıklarından dolayı dünyevi beklentiye girecek kadar hak sahibi biri olduğunu düşünmemelidir. Bu ibadetlerde böyle olduğu gibi yapılan hayırlı hizmetlerde de aynıdır. Kulluk şuuruna sahip bir mümin yaptıklarından dolayı karşılık beklemez, o tüm hizmetleri geçmişte kendine verilen nimetlerin şükrünü eda edebilme duygusu ile yapar. Hayırlı amellerin Allah’ın bize geçmişte verdiği nimetlerin şükrünü karşılayamayacağının bilinci içindedir. Bu yüzden, yaptığı hayırlı hizmet ve ibadetleri karşılığında hemen mükâfatı alınacak bir iş olarak göremez, sadece o güne kadar verilen sahip olduğu nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirme amacıyla yapar. İbadetler hayırlı hizmetler bir karşılığa bağlanmamalı, hemen olumlu sonuçlarının görünmesi, dünyamızın daha rahat olması, aile hayatımızın hemen istediğimiz gibi bolluk ve bereket içinde geçmesi, cıvıl cıvıl çocuklarla şen şakrak bir yuvamızın olması, her işimizin beklentilerimize göre şekillenmesi, hatta hayırlı hizmetlerimizin başarıyla sonuçlanması gibi dünyevi hedefler beklemek kulluk konumumuza uygun değildir. Hayırlı hizmetlerini büyük görme insanı alçaltır. Tüm hayatımızı onun yolunda harcasak bile kulluğun hakkını vermeyiz. Bu düşünce bizi yaptıklarımızı büyük görme gibi bir gafletten uzaklaştırır. Efendimiz (SAV) yolunda olan her mümin gibi bizler de tabiatımızın gereği cenneti ister cehennemden korunmak için dua ve hayırlı hizmetlerde bulunmaya çalışırız ancak bunları yaptıklarımız karşılığında Allah’ın vermesi zorunluymuş gibi istemek ona karşı saygı sınırlarını aşmak olur. İbadetlerimizle bu nimetleri elde edeceğimizi sanmak yanlıştır. Bu istek sadece ona kulluğumuzun gereği olarak zayıflığımıza karşı onun desteğini talep etmek ve ummak şeklinde olmalıdır. Allah’ın rızası istikametinde çalışan biri sadece cennet kazanma ve cehennemden korunmaya göre ibadetlerine yön vermez, o kulluğunu Allah emrettiği için yapar, onun rızasını kazanmayı hedefler, neticelerinin ahirette karşısına çıkacağını düşünür. Bu nimetlerin neler olacağını şimdiden bilemek zor, bu duygu insanı ibadet ve hayırlı hizmetler karşılığında gurura girmekten kurtarır. Allah’la pazarlık yapma gibi bir beklentiden uzaklaştırır, yaptıklarımızı hep küçük görür, hep daha fazla kulluk yapmaya yönelebiliriz. İbadetler karşılığında cenneti hak ettiğimizi düşünmek doğru olmaz. Cebrail (AS) Efendimize (SAV) 500 senelik ömrünü mağarada ibadetle geçiren birinin yaptıklarının tek göz nimetinin şükrüne kâfi gelmediğini anlatır. Efendimiz (SAV) kendisinin bile Allah’ın rahmeti olmadan ibadetleriyle cennete girmeye hak kazanamayacağını ifade eder. Biz tüm yaptığımız hizmetlerde Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirme anlayışıyla hareket edersek, yaptıklarımızdan dolayı ondan yeni karşılıklar beklemezsek gerçekten kulluğumuzun farkına varmış oluruz.”
Hocaefendi bütün bunları anlattıktan sonra, hayırlı işler ve ibadetlerin cenneti kazanma hedefine bile bağlanmaması, Allah’a ciddi bir kulluk şuuru içinde nimetlerin şükrünü yerine getirme gayreti içinde yürütülmesi gerektiğini söylüyor. Olumlu sonuçları yaptıklarının karşılığı gibi görenler nimetlerin Allah’tan geldiğini unutur, kendi başarısı gibi görmeye başlar. İbadetler ve hayırlı hizmetlerin hedefi dünyevi mutluluk olmamalı, mal mülk dünyevi başarı beklentisine girilmemeli, yapılan hizmetler sonrası başarıyı hak ettiğimiz gibi Allah’a karşı saygısızlığı çağrıştıran yaklaşımlardan uzaklaşılmalıdır. Kısacık ömürde azıcık hayırlı amelle dünyevi uhrevi nimetler kazanılmaz duygusuyla hareket eden bir mümin verilen sayısız nimetlerin şükrünü yerine getirmek için her şeyini ortaya koyar. Her insan gibi bizler de yaptıklarımız karşılılığında dünyevi uhrevi beklentilere girebiliriz. Ancak verilen sayısız nimetleri düşündüğümüz zaman hiçbir hizmetimizi büyük göremeyiz. Hak iddia etme makamında olmadığımızı, aksine layıkıyla kulluk görevimizi yapamadığımız için mahcubiyet içinde olmamız gerektiğini biliriz ve daha iyi kulluk yapmak için çalışırız. İbadetlerimizi ve yaptığımız hayırlı hizmetleri bugüne kadar sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü yerine getirme şuuru içinde yapar üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getiririz. Küçüklüğümüzü ve yaptıklarımızın azlığını düşünür ona el açarak noksanlarımızı tamamlamasını diler, aczimizi itiraf eder ancak onun lütfüyle hizmetlerimizi büyüteceğine inanır onun inayetiyle kurtulabileceğimiz ümidiyle yaşarız. Bu anlayışa sahip bir hizmet gönüllüsü son dönemde yaşananları daha kolay hazmedebilir, kuşku ve endişelerden kurtularak dünyevi beklentiye girmeden yeniden aynı heyecanla hizmet etmeye devam edebilir.
Aktif Haber / İsmail S. Gülümser
“Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor.”
İnsanoğlu tabiatı gereği yaptığı her hayırlı hizmet ya da ibadetlerinde uhrevi sonuçlarla yetineceğine çoğu zaman dünyevi olumlu sonuçlar da görmek istiyor. Kimisi iyilik yaptığı birinden hiç olmazsa bir teşekkür saygılı bir tavır bekliyor, kimisi hissettirmeden yaptığı desteğin konuyu bilenlerce takdir edilmesini istiyor. Kimsenin bilmediği iyilikleri için Allah’ın dünyevi işlerini hemen düzeltmesini problemlerinin peynir ekmek yer kolaylığında çözülmesini umanlar az değil. Hemen her seviyede insanda farklı düzeylerde görülen bu yaklaşımdan hizmet gönüllüleri de fark etmeseler bile öyle veya böyle nasibini alıyor.
Son dönemde yaşananlara bakıldığında dünyevi sonuç beklemeden hizmet etme konusunda hedeflenen noktada olunmadığı anlaşılıyor. Hizmet hareketinde bulunanlar bugüne kadar yaptıkları her işte takdir gördükleri için Türkiye’de yapılan suçlamaları anlamakta zorlanıyorlar. Ancak bununla ilk kez onlar karşılaşmıyor, tarih insanları iyiliğe davet edenlerin her dönemde farklı imtihanlara maruz kaldığının örnekleriyle dolu.Türkiye’de ve dünyanın değişik coğrafyalarında hizmet üreten gönüllüler, büyük ekseriyeti itibarıyla ortalamasının çok üzerinde bir gayretle bulundukları yerlerde toplum yararına olumlu hizmetler yaptılar.
-Mali imkânı olanlar büyük bir özveride bulunarak kaynaklarının bir bölümünü insanlığın geleceğini daha müreffeh yapmak için kullandı okullar yurtlar, eğitim kurumları inşa ettiler.
-Başarılı eğitimciler mesai kavramını unutarak zaman ve birikimlerini kendi gelecekleri için kullanacakları yerde yeni öğretmen ve öğrencilerin yetiştirilmesi için harcadılar.
-Devlet memurları, işçiler, küçüklü büyüklü esnaf grupları belli aralıklarla sohbet-istişare halkaları oluşturdular, ailelerine ayıracakları imkân ve zamanlarının bir bölümünü dünyanın geleceğini aydınlatacak projeler için kullandılar.
-Grupların önünde onlara rehberlik yapan ders hocaları, olumlu nasihatlerle ve dini yaşantıda hassasiyetleri ile herkese örnek oldu, hem kendilerini nefsin isteklerine esir olmaktan kurtardı hem de çevrelerinde birçok insanın olumlu davranış kazanmasına vesile oldular.
Esnafından, öğretmenine ondan çalışanlarına ve öğrencisine kadar herkes bir seferberlik ruhu içinde insanlığı cehaletten, fakirlikten, kavga ve kargaşalardan uzaklaştırmak için üstün bir gayretle çalıştılar. Onların ürettikleri hizmetler sayesinde çok farklı coğrafyalarda farklı seviyelerde insanlar kötü alışkanlıklarından kurtuldu, alt gelir grubundan ailelerin çocukları en ücra yerlerden bulunup çıkarıldı ve ortalamanın üstünde bir donanım kazandılar. Kendileri gibi kenarda köşede kalmış insanların elinden tutmak için onlarda kolları sıvadılar, köy, kasaba kentleri dolaşarak el uzatmayı bekleyen insanların imdadına koşturdular. Hizmet gönüllüleri son yıllara kadar çok büyük sıkıntılara katlanıp büyük fedakârlıklarla yaptıkları hizmetlerin az çok karşılığını gördüler. Ülkede eğitim sisteminin kabiliyetleri körleştiren çarklarına rağmen onlar birçok kabiliyeti, insani değerler etrafında bir araya getirip tüm dünyaya hizmet taşımayı başardılar. Gittikleri yerlerde takdir gördükçe hizmetlerini artırdı ve eğitimde bir dünya projesi ortaya çıkardılar. İnsanlığın geleceği için ümitle çalışan yüksek beklentilere sahip gönüllülerin son dönemde yaptıkları hayırlı hizmetlerin karalanması karşısında şaşkınlık yaşadığı, karakter yapısı oturmuş insanlar olaylardan çok fazla etkilenmese bile;
-Hep takdir görmeye alışmış olanlarda bazılarının yaptıkları olumlu hizmetlerin suç gibi gösterilmesi karşısında tereddüde düştüğü,
-Bazılarının insanlık için yürütülen faaliyetlerden sonuç alınmayacağı gibi bir endişe içine girdiği ve eskiye oranla ümidinin kırıldığı, heyecanla yürüttüğü faaliyetlerden biraz elini gevşettiği,
-Bir bölümünün ileride suçlanabileceği kuşkusu ile insanlık projelerine açıktan destek vermekten çekindiği,
-Geçmişte kalabalıklardan etkilenerek fedakârlık yapmış hizmet hareketinin ilkelerini hazmedememişlerden bir kısım insanların da, devlet gücünü şahsi çıkarları için kullanan bir şebekeye şirin görünüp onların ulufe gibi dağıttı makam-imkânlardan yararlanmak için inandığı değerlere ters söz ve davranışlar içine girebildiği görülüyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi insanları olumlu hizmetler etrafında bir araya getirmede dünyada hiç kimsenin yapamadığı kadar başarılı örnekler ortaya koymuş birisi. Bu hafta yayınlanan yazısında; Bediüzzaman’ın, insanın yaptığı kulluklar karşısında mükâfat beklemesinin doğru olmadığını hedefin Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek olması gerektiği yönündeki ifadelerini değerlendiriyor. Hizmet gönüllülerinin yaptıkları hayırlı hizmetler ve ibadetler karşılığında dünyevi-uhrevi beklentiye girmelerinin yanlış olduğunu anlatıyor. Allah’tan mükâfat beklentisiyle ibadet etmenin doğru olmadığını, böyle birinin sadece belirlenen kurallara uyarak vazifesini tamamladığı hissine kapılacağı, hâlbuki beklentiye girmeden sadece kulluk şuuru içinde ibadet eden birinin iç derinliği ile ibadette kendini tam vereceği, tadili erkâna riayet ederek namaz kılan birinin iliklerine kadar ibadetin hazzını hissedebileceği, göklere uçuyor gibi bir duygu yaşayacağını ifade ediyor:
“Herkes kulluğun gereği olarak üzerine düşen ibadetleri yapmaya çalışmalıdır. Ancak adeta miraç zevki içinde ibadet yapmak herkese nasip olmaz. İbadette böyle farklı dereceler olunca kimse yaptığı kulluğu yeterli görmemeli, kendini yaptıklarından dolayı dünyevi beklentiye girecek kadar hak sahibi biri olduğunu düşünmemelidir. Bu ibadetlerde böyle olduğu gibi yapılan hayırlı hizmetlerde de aynıdır. Kulluk şuuruna sahip bir mümin yaptıklarından dolayı karşılık beklemez, o tüm hizmetleri geçmişte kendine verilen nimetlerin şükrünü eda edebilme duygusu ile yapar. Hayırlı amellerin Allah’ın bize geçmişte verdiği nimetlerin şükrünü karşılayamayacağının bilinci içindedir. Bu yüzden, yaptığı hayırlı hizmet ve ibadetleri karşılığında hemen mükâfatı alınacak bir iş olarak göremez, sadece o güne kadar verilen sahip olduğu nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirme amacıyla yapar. İbadetler hayırlı hizmetler bir karşılığa bağlanmamalı, hemen olumlu sonuçlarının görünmesi, dünyamızın daha rahat olması, aile hayatımızın hemen istediğimiz gibi bolluk ve bereket içinde geçmesi, cıvıl cıvıl çocuklarla şen şakrak bir yuvamızın olması, her işimizin beklentilerimize göre şekillenmesi, hatta hayırlı hizmetlerimizin başarıyla sonuçlanması gibi dünyevi hedefler beklemek kulluk konumumuza uygun değildir. Hayırlı hizmetlerini büyük görme insanı alçaltır. Tüm hayatımızı onun yolunda harcasak bile kulluğun hakkını vermeyiz. Bu düşünce bizi yaptıklarımızı büyük görme gibi bir gafletten uzaklaştırır. Efendimiz (SAV) yolunda olan her mümin gibi bizler de tabiatımızın gereği cenneti ister cehennemden korunmak için dua ve hayırlı hizmetlerde bulunmaya çalışırız ancak bunları yaptıklarımız karşılığında Allah’ın vermesi zorunluymuş gibi istemek ona karşı saygı sınırlarını aşmak olur. İbadetlerimizle bu nimetleri elde edeceğimizi sanmak yanlıştır. Bu istek sadece ona kulluğumuzun gereği olarak zayıflığımıza karşı onun desteğini talep etmek ve ummak şeklinde olmalıdır. Allah’ın rızası istikametinde çalışan biri sadece cennet kazanma ve cehennemden korunmaya göre ibadetlerine yön vermez, o kulluğunu Allah emrettiği için yapar, onun rızasını kazanmayı hedefler, neticelerinin ahirette karşısına çıkacağını düşünür. Bu nimetlerin neler olacağını şimdiden bilemek zor, bu duygu insanı ibadet ve hayırlı hizmetler karşılığında gurura girmekten kurtarır. Allah’la pazarlık yapma gibi bir beklentiden uzaklaştırır, yaptıklarımızı hep küçük görür, hep daha fazla kulluk yapmaya yönelebiliriz. İbadetler karşılığında cenneti hak ettiğimizi düşünmek doğru olmaz. Cebrail (AS) Efendimize (SAV) 500 senelik ömrünü mağarada ibadetle geçiren birinin yaptıklarının tek göz nimetinin şükrüne kâfi gelmediğini anlatır. Efendimiz (SAV) kendisinin bile Allah’ın rahmeti olmadan ibadetleriyle cennete girmeye hak kazanamayacağını ifade eder. Biz tüm yaptığımız hizmetlerde Allah’ın bugüne kadar verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirme anlayışıyla hareket edersek, yaptıklarımızdan dolayı ondan yeni karşılıklar beklemezsek gerçekten kulluğumuzun farkına varmış oluruz.”
Hocaefendi bütün bunları anlattıktan sonra, hayırlı işler ve ibadetlerin cenneti kazanma hedefine bile bağlanmaması, Allah’a ciddi bir kulluk şuuru içinde nimetlerin şükrünü yerine getirme gayreti içinde yürütülmesi gerektiğini söylüyor. Olumlu sonuçları yaptıklarının karşılığı gibi görenler nimetlerin Allah’tan geldiğini unutur, kendi başarısı gibi görmeye başlar. İbadetler ve hayırlı hizmetlerin hedefi dünyevi mutluluk olmamalı, mal mülk dünyevi başarı beklentisine girilmemeli, yapılan hizmetler sonrası başarıyı hak ettiğimiz gibi Allah’a karşı saygısızlığı çağrıştıran yaklaşımlardan uzaklaşılmalıdır. Kısacık ömürde azıcık hayırlı amelle dünyevi uhrevi nimetler kazanılmaz duygusuyla hareket eden bir mümin verilen sayısız nimetlerin şükrünü yerine getirmek için her şeyini ortaya koyar. Her insan gibi bizler de yaptıklarımız karşılılığında dünyevi uhrevi beklentilere girebiliriz. Ancak verilen sayısız nimetleri düşündüğümüz zaman hiçbir hizmetimizi büyük göremeyiz. Hak iddia etme makamında olmadığımızı, aksine layıkıyla kulluk görevimizi yapamadığımız için mahcubiyet içinde olmamız gerektiğini biliriz ve daha iyi kulluk yapmak için çalışırız. İbadetlerimizi ve yaptığımız hayırlı hizmetleri bugüne kadar sahip olduğumuz nimetlerin şükrünü yerine getirme şuuru içinde yapar üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getiririz. Küçüklüğümüzü ve yaptıklarımızın azlığını düşünür ona el açarak noksanlarımızı tamamlamasını diler, aczimizi itiraf eder ancak onun lütfüyle hizmetlerimizi büyüteceğine inanır onun inayetiyle kurtulabileceğimiz ümidiyle yaşarız. Bu anlayışa sahip bir hizmet gönüllüsü son dönemde yaşananları daha kolay hazmedebilir, kuşku ve endişelerden kurtularak dünyevi beklentiye girmeden yeniden aynı heyecanla hizmet etmeye devam edebilir.
Aktif Haber / İsmail S. Gülümser