“Günümüzde yetkiyi eline alanlar moral değerlerin önemine yeterince inanmayınca, onların kazandıracaklarına da güvenmiyor, basit bir engelle karşılaştığında tüm inandığı değerleri bir kenara bırakıp istenmeyen yanlışlara yönelebiliyor.”
Dünyanın birçok coğrafyasında insanlar siyasi çalkantılarla mücadele etmekten toplumları için çok daha önemli olan konulara zaman ayırmakta zorlanıyor. Oysa sağlıklı toplum yapılarının kurulmasında en öncelikli mesele moral ve ahlaki değerlerin geliştirilmesidir. Çok faydalı hizmetler üretseniz bile topluma değer kazandırmayı düşünmediyseniz yapılanlar boşlukta kalır ve birçoğu uygulanma şansı bulamadan kaybolup gider.
Günümüzde yetkiyi eline alanlar moral değerlerin önemine yeterince inanmayınca, onların kazandıracaklarına da güvenmiyor, basit bir engelle karşılaştığında tüm inandığı değerleri bir kenara bırakıp istenmeyen yanlışlara yönelebiliyor. Farklı dini görüşlere sahip olanlar arasında inandığı değerler hakkında tereddüdü olanların yaptığı hatalar mensubu olduğu topluluğu utandıracak boyutlara kadar ulaşıyor.
Örneğin, 1,5 milyar nüfusa sahip İslam dünyasında üst yönetim kadroları arasında kendi değerlerine tam güven duyup hayatını bu değerlere göre düzenlemeye çalışan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Onlar inanç problemi yaşayınca her zaman kolaycılığa kaçıp kendilerinden beklenmeyen tavırlar sergileyebiliyor.
Son dönemde Türkiye’de dini kimlikleri ile öne çıkan çok sayıda yöneticinin yaptığı gayrı ahlaki davranışların arkasında da inandığı değerlere olan güven eksikliği yatıyor. Yürekten bir inançla Yüce yaratıcıya yönelme ihtiyacı hissetmeyenler, dinin getirdiği tüm değerler sistemine olan güvenini de koruyamıyor.
Bir süre sonra mana köklerinden gelen değerleri çok ütopik buluyor, onları uygulaması halinde istediği hedefe ulaşamayacağı evhamıyla hareket etmeye başlıyor. İnanç ve güvendeki problem yaptıkları tüm faaliyetlere yansıyor, en hayati konularda bile önceliklerini bilemiyor, sağlıklı kararlar veremiyor, Yüce yaratıcıya karşı hesap vereceklerini de görmezden geliyorlar.
Toplumların hem maddi hem de manevi sorunlarının çözümünde her konuyu temel değerler açısından kritiğe tabi tutmayanların yanlışlarının nereye kadar uzanacağını kestirmek zor. Onlar etkili olmanın yolunun maddi güçle olacağı vehmiyle hareket ediyor, Allah’ı memnun etmeyi düşünecekleri yerde insanları memnun etmeye yöneliyor sadece maddi güçle etkili olacaklarını sanıyorlar.
Kendi kültür değerlerine güvenmedikleri için olaylara başka dünya görüşleri perspektifinden bakıyorlar. Yıllarca insanlığa huzur getirmiş değerlerden medet bekleyecekleri yerde, kendilerine göre seçtikleri bir sistemden faydalanarak sonuca ulaşacaklarını düşünebiliyorlar.
Sağlam bir inanç ve araştırma merakı olmayınca sorunların çözümünde ellerinde bulunan geniş kaynaklara müracaat etme gereği duymuyorlar.
-Çok aydın gibi görünseler de,
-Toplumun önüne geçip onlara yön vermeye çalışsalar da temel değerlerine şüphe ile bakan çok birikimli insanlar bile farklı arayışlar içine girebiliyor, her gün ortaya çıkan bir yeni düşüncenin cazibesine kendini kaptırıp, fanteziler peşinde koşarak kitleleri yanlışa sürüklemekten kendini kurtaramıyor.
Değerler konusunda düşünce duruluğuna sahip olmayanlar, günümüzün yaklaşımlarını süzgeçten geçirip faydalı olanlarından yararlanmayı beceremiyor, en temel meselelerde telaşa kapılıyor, tez canlı davranıp yanlış işlere bulaşıyorlar. Doğu ve batıda büyük düşünürlerin eserlerinde gördüklerini ya bütünüyle reddediyor ya da hiç kritiğe tabi tutmadan kopya ederek bir yanlıştan diğerine savruluyorlar.
-Geçmişte tenkit ettikleri yanlışlarla dolu sistemlerin peşine takılıyor.
-Tüm ahlaki değerleri terk edip haksız yoldan güce ulaşmanın çarelerini arıyor.
-Kanun çıkarma fırsatını kendi çıkarları için kullanmaktan kaçınmıyor.
-Güçle sahte işlemlerle halkı kandırmayı tercih ediyor…
Bir materyalist gibi her türlü insani ve ahlaki değeri çiğnemeden hedefe ulaşmanın mümkün olmadığına inanıyor, fırsat geçtiğinde en olumsuz faaliyetlere katılmakta mahzur görmüyor, halka falsolar yaşatıyorlar.
Kapitalizmden bıkanların önüne mükemmel sistem gibi konulan komünizim insan tabiatına aykırı olduğu için kısa sürede dağılıp gitmişken onlar;
-Bazen nefret ettikleri komünizme ait prensiplerin savunucusuna dönüşüyor,
-Bazen her gün eleştirdikleri kapitalistleri geçecek davranışlar sergiliyor,
-Her gün bir başka ..”izm”in peşine takılıp ahlak dışı yöntemlerle sonuca ulaşmaya çalışıyorlar.
Bazı popülist yazar ve düşünce adamlarının dikkatli araştırma gereği duymadan yaptığı denememiş uygulama şansı olmayan fikirlerini hayata geçiriyor;
-Komünizmden devşirdikleri bazı prensiplerle başarılı olacaklarını,
-Otoriterleşmeye toplumların ne kadar sabredeceğini hesap etmeden despotik bir idareyi sürdürebileceklerini,
-Hiç plan yapmadan toplum önüne geçip, onların kabullenmekte zorlanacağı sistemleri dayatabileceklerini,
-İslam sosyalizmi gibi fantezilerle ortaya çıkıp, kalabalıkları kolayca farkı maceralara sürükleyebileceklerini,
-Ruhi ihtiyaçlarını karşılamadan sadece ekonomiyle maddi güçle toplumu istedikleri gibi yönlendirebileceklerini,
-Ahiret ve hesap duygusunu unutturdukları bir ortamda insanların davranış sağlığını koruyabileceklerini,
-İnandıkları değerlerden gelen bütün prensipleri yok sayarak, ahlaklı bir toplum yapısı kurabileceklerini,
-Hiçbir değer üretmeden önce batı hayranlığı, sonra batı düşmanlığı ile insanları bir arada tutabileceklerini,
-Yaşamlarından dini çıkardıkları halde sıkıştıklarında dini koltuk değneği gibi kullanmaya devam edebileceklerini,
-Allah’tan çok güce güvendikleri maddi gücü kaybetmeme uğruna diledikleri gibi kirli işlere bulaşabileceklerini zannediyorlar. Ülkelerinde aksak da olsa işleyen nizamı bozup, zorbalığa kapı aralıyor, kendilerinden sonra geleceklerin ellerine yeni kozlar veriyor, başarısız olunca da baskı ve şiddetle açıklarını kapatmaya çalışıyorlar.
Problemlerin çözümünde sağlam bir inanç adeta anahtar rolü oynuyor. Toplum elit sınıfın yaptıklarını taklit ediyor, bu yüzden ahlaki prensiplerine tam güvenen toplum temsilcilerinin tepkisel hareketlerden beslenen değişik baskı ortamlarında açığa çıkan sağlıksız sistemlerin arkasından gitmesi doğru değil.
Ülke yönetenlerin silahlanma yarışı içinde giderek insani değerlerden uzaklaştığı bir dönemde, evrensel değerleri hayata geçirmeye çalışanların yapacakları katkı çok önemli.
Bugün insanlığın her şeyden çok;
-Diyaloga, sevgiye, paylaşmaya ve uzlaşmaya,
-Moral ve ahlaki değerlerle toplumlarda manevi dinamikleri harekete geçirmeye,
-Dünyayı kavgadan uzaklaştırıp onlara insanca yaşamanın fırsatlarını sunmaya… ihtiyacı var.
Bu yaklaşımın benimsemesini sağlama belki elimizde değil ancak insanoğlu arayış içinde hep daha iyisine ulaşmaya çalışıyor, karamsarlıktan kurtulup gelişmeye müsait alanlarda gösterilecek gayretlerle iyiye ulaşmanın itici bir gücünden yararlanmak mümkün.
Sağlıklı bir toplum yapısının kurulmasında entelektüellerin kendi değerlerinin arka planını araştırıp toplumlar için faydalı olduğuna inandığı konulara her fırsatta sahip çıktıklarını göstermeleri gerekiyor.
Bazıları her şeyden kuşku duymayı hayat prensibi haline getirmiş olsa bile,
-Ahlaki ve moral değerlerin önemine inanan,
-Toplumsal sorunların çözümüne gönül vermiş olan,
-Manevi gelişmeyle desteklenmeyen maddi kalkınmanın sorunlara gebe olduğunu bilen insanlar cimrilik ve bencilliği terk edip etrafının düşmanlarla çevrili olduğunu düşünen tutucu tabiatlı insanlara bile el uzatmaya çalışmalı.
İmkânlarının yeterli olup olmadığına bakmadan uyarma görevini her ortamda sürdürmeli, bulundukları toplumu bilgilendirmek için ellerinden gelen gayreti göstermeli,
Herkese kapılarını açık tutmalı, tamamen meşru yol ve yöntemler kullanarak, kavgasız bir dünya kurup insanlığı iyilik ve sevgide bir araya getirme çabası içinde olmalı.
Eğer;
-Bazılarını endişeye sevk edecek hususlardan uzak kalınırsa,
-Yapılacak olumlu çalışmalarla toplum faydalı hizmet üretildiğine inandırılabilirse,
-Olayların perde arkasını düşünmeye sevk edecek yöntemler geliştirilebilirse,
-Sınırlı imkânlarla bile olsa insaflı vicdanları harekete geçirecek yollar bulunabilirse daha geniş kesimlerden destek alma fırsatları doğacak ve inandırıcılık arttıkça aynı duyguları paylaşanları doğru işlerde bir araya getirmenin zor olmadığı görülecektir.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
*Fethullah Gülen’in “herkül.org” sitesindeki ilgili makaleden faydalanılmıştır.