“Dünyanın pek çok yerinde işlenen onca zulüm ve cinayet varken vicdan taşıyan hiçbir insan dolu dolu bir bayram sevinci yaşayamıyor”
Ramazan Bayramı’na yaklaştığımız şu günlerde Müslüman coğrafya cehalet-ayrılık-fakirlikle mücadele ederken,
-Aydın geçinenler suçu dine yükleyip, tüm gelenek ve değerlerin reddiyle toplumsal sorunlara çare arıyor,
-Olumlu hizmet ve davranışlarıyla insani değerleri yükseltmesi gerekenler, uzun ve sabır gerektiren hiçbir yükün altına girmiyor,
-Gücü ele geçirip kısa yoldan sonuca gitmek isteyenler, kirli senaryolar ve ayak oyunları oynamaktan kaçınmıyor.
-Hata ve kusurları ortaya çıkınca saldırıp diş göstererek ya da şiddetle susturup duyulmasını engellemeye çalışarak suçlarını örtebileceğini zannediyor. Binlerce mağdur ve mazlum iki tarafın kendi üzerlerinde oynadığı bu kirli tiyatroların kurbanı oluyor. Sevgiyi unutmuşlar, merhamet ve şefkati gündemlerinden çıkarmışlar eliyle toplumlar birbiriyle boğuşuyor. Ortak acı ve sevinçlerin paylaşıldığı bayramların yerini kin ve nefretler alıyor.
Dünyanın pek çok yerinde işlenen onca zulüm ve cinayet varken vicdan taşıyan hiçbir insan dolu dolu bir bayram sevinci yaşayamıyor. Özi’deki Müslüman katliamından sonra üzüntüsünden beyin kanması geçirip vefat ettiği söylenen 1. Abdülhamit gibi, insanlar başka yerlerde yaşam mücadelesi verirken bayramda neşe içinde gülüp eğlenmeyi sorumlu hiçbir mümin kendine yakıştıramıyor.
Ramazan’da ibadetle huzura kavuşmanın getirdiği bir mutluluk hissedilse de özellikle mağduriyet bölgelerinde bayramlar buruk bir hüzün yaşayarak geçiriliyor. Ayrıca dini bayramları eğlenip kam alma günleri olarak görmek, nefsin isteklerini serbestçe işleyeceğimiz bir boşalma dönemi olduğunu düşünmek de yanlış.
-Bu günler yüce yaratıcının hata ve kusurlarımızı bağışladığı,
-Hediye yardımlarını sağanaklar halinde üzerimize yağdırdığı zaman dilimleri olarak bilinir.
İlahi lütuf ve ihsanların vaat edildiği bir devrede insanın gaflete kendini salıp yeniden keyfine göre bir hayata dönmesi doğru değil. Aksine oruçla verilen nimetlerin kıymetini iliklerine kadar hissetmiş biri olarak ona karşı teşekkürünü artırma zamanıdır.
Derinliğine hissetmeden yaptığımız ibadetler yerine;
-Son günlerde ramazanın hazzını tatmaya ve vaktimizi ibadetle geçirmeye çalıştığımız,
-Allah’la daha içten ve samimi ilişkiler kurup, gönül dünyamızı onun engin rahmetine saldığımız,
-İmanımızın gereği olarak oruç, teravih vb ibadetlerle boyun büküp ona kulluğumuzu gösterdiğimiz gibi Ramazan’dan süzülerek gelen onun özü niteliğinde olan bayramı da, güçlü inancımıza bağlı olarak geliştirdiğimiz bir anlayışla hakkını verip, mana derinliklerinden istifade ederek kendimiz için bir yenilenme vesilesine dönüştürmeli.
Bayramlar sevgi ve merhametin öne çıkarılması gereken dönemlerdir. Yüce yaratıcı merhametinin gazabını geçtiğini yani rahmetinin her şeyi kuşattığına işaret etmektedir.
-Merhamet etmeyen merhamete liyakatini kaybeder,
-Başkaları kötülük yapmak için türlü hile ve entrikalar çevirse bile ona inanan biri aynı yolları kullanamaz,
-Mümin açısından acıma ve merhamet hissi çok önemlidir, zira zulmün yaygınlaşmasını önlemek için aynı ölçüde karşılık vermeye izin verilmiş olsa bile, sabrederek kötülükleri bile iyilikle savma böylece nefret ateşini göğüslerinde söndürecek kadar herkesi sevgiyle kucak açma özendirilmektedir,
-Küçüklere merhamet etmeyen büyüklere saygı göstermeyenlerin,
-En basit varlıklara bile şefkat ve acıma hissi ile yaklaşmayan insanların gök ehlinin desteğinden mahrum kalacağı bildirerek, insanları hiç olmazsa bayramlarda kin ve nefretleri ortadan kaldırmak için harekete geçmeye davet etmektedir.
Küçük bir karıncanın bile hayat hakkının gözetilmesine inananların, insan gibi üstün özelliklerle donatılmış bir varlık hakkında merhamet ve şefkatten uzak olması düşünülemez. Savaşta iki ateş arasında kalmış yaralı bir düşman askerini korumak için, ölümü göze alıp siperlerinden fırlayarak kendi yanına çeken, onun yaralarını sarıp iyileştiren bağrına basan bir kültürden geldiğimiz hatırdan çıkarılmamalıdır.
Merhamet bayramlarla sınırlı olmamalı, derin bir şefkat hissi ile herkes kucaklanmalı, bu bizim tabiatımızın bir parçası haline gelmelidir. Yüce yaratıcı İslam peygamberini (SAV) merhamet temsilcisi olarak gönderdiğini ifade etmiş, ‘insanlara yumuşak davranmasaydın onlar senin etrafından dağılıp giderdi’ diyerek merhamet elçisi olduğunu vurgulamıştır. Her insana değer vermesi, onların fikirlerinden istifade ederek karar vermesi halinde toplumun onun etrafında birleşeceğinden bahsedilmiştir.
Bu yüzden bayramlar, topluca sevinme günleri olduğu kadar da hep beraber düşünme, toplumsal mutabakatların yeniden güçlendirilmesi dönemi olarak değerlendirilmeli. Bir araya gelenler tatlı sohbetler yanında ahreti öne çıkaracak tavır ve davranışlarıyla güven tesis etmeli, dünyevi hırs ve kaprislerden uzaklaşma, dünya hayatını cennete çevirme yolları aranmalıdır.
Milletimiz açısından bayramlar el öpme vesilesi kullanılarak;
-Unutulmaya yüz tutmuş akraba ziyaretlerinin yapıldığı,
-Geçmiş kırgınlık ve küskünlüklerin unutulduğu,
-Sıcak karşılamalarla, sevgi ve kardeşlik köprülerinin yeniden kurulduğu,
-Küçüklerin, özellikle mağdurların sevindirildiği, hediyelerle fakirlerin yedirilip giyindirildiği,
-Büyüklerin gönüllerinin alındığı, herkesin birbirini engin bir hoşgörü ve müsamahayla kucakladığı,
-Önemli gün ve gecelerde yapılan ibadetlerle, insanların hırslarından uzaklaşıp kötü duygulardan temizlendiği,
-Müslüman olmayanlarla kurulacak diyalog köprüleriyle, önyargıların kaldırılıp sulh atmosferinin tesis edildiği,
-Kaprisleri uğruna dünyayı ateşe veren zalimlerin önüne yumuşaklıkla-dostlukla yeni dalga kıranların kurulduğu, toplumların hatta dünyanın sulhu adına çok önemli bir zaman dilimidir.
Bayramlar ibadetlerin semerelerinin alınma mevsimi olarak görülmeli;
-Uhrevi âlemlere ait temiz duygu ve düşüncelerin toplumu kuşattığı,
-Toplumun üzerine sihirli bir el değmişçesine huzura kavuştuğu,
-Ramazanda uyanmış duygularla kötülüklerin terk edilip iyiliklerin yaygınlaştığı,
-İnsanların tüm dünyevi rekabetlerini bir tarafa bırakarak birbiriyle uzlaşıp anlaşmaya çalıştığı,
-Bir anne sıcaklığı içinde ortaya çıkan iklimden en aykırı kesimlerin bile yararlandığı, meleklerin bile yerde bulunmaktan hoşlandığı anlatılan lahutiliğe açık bir dönem olduğu unutulmamalıdır.
Bütün hata ve kusurların bağışlandığı Ramazan boyunca çekilen açlık ve çilelerin hepsinin kayıtlara girdiği, adeta yapılan hizmetlerin ücretlerinin alındığı bir mevsimdir.
-Merhameti sonsuz bir yaratıcının müminlerden razı olduğunu,
-Onların her türlü olumlu istek dua ve talebini kabul edeceğini ilan ettiği,
-Mükâfatların dağıtıldığı insanların ilahi mesajlara açık olmanın neşesi içinde huzur ve feraha kavuştuğu,
-Ümit kapılarının açıldığı, ulvi sevgi atmosferinin haneleri kuşattığı bir iklimdir.
Her ne kadar bugünlerde İslam dünyasında yaşanan vicdanları yaralayan zulüm ve işkenceler,
-İnsan hayatını hiçe sayan despotların elinde yok edilen değerler,
-Başkasını yutmakla beslenen menfaatperest insan bozması canavarların işlediği cinayetler,
-Zorbaların istilası altında inleyen toplumların çektiği acılar. Bize ait değerlerin üstünü bir karabulut gibi kapladığı için teshir edici âlemlerin güzelliklerin görünmesi engellense de, bir döneme damgasını vuran, insanlık timsali yaşantılarıyla herkese örnek olanların, geçmişte başardıkları projektör gibi önümüzü aydınlatmaktadır.
-Bugünkülerin adaleti yok etmelerine mukabil onlar, adalet anlayışlarıyla yıldızlaşmıştı.
-Karışıklıktan nemalanmayı düşünecek kadar bayağılaşanlar yanında onlar, denge-düzenin temsilcisi olmuştu.
-Güçlerini zayıfları ezmek için değil, sadece zalimlerin hizaya getirilmesi gerektiği yerde kullanmıştı.
-Maddi refah yanında manevi refahı ihmal etmemiş, toplumdaki ümit ve dayanışma ruhunu geliştirmişlerdi.
Geleceğe ışık tutmayı düşünen insanlar da bugünün kötü örneklerini değil, aydınlık geçmişimizde yaşanmış güzellikleri kendilerine rehber edinmeli. Özellikle yüce yaratıcının iradesine hakkıyla teslim olmaya çalışan gönüllüler bu günlerde daha çok ona yönelmeli, değişik çevrelerden gelen kötülük ve engelleme gayretlerine rağmen yılmadan doğru bildikleri yolda yürümeli,
-En olumsuz şartlarda bile azimlerini koruyup inançlarının gereğini yapmayı sürdürmeli,
-İnsani değerleri para karşılığında satan zavallılardan uzak durmalı,
-Ramazan’da manen olgunlaşmanın verdiği duygu içinde alınan ruhani lezzetleri artırmalı, yaptıkları üzerine her gün yeni bir şeyler eklemeli, sürekli yeni iş ve faaliyet peşinde koşturup kendi çıtalarını yükseltmenin yolları aranmalıdır.
Eğer vicdanımızda inancın getirdiği enginlikle kazandığımız güzellikleri kısmen bile olsa bayramdan sonra devam ettirebilirsek, her fırsatı toplumsal huzurun korunması vesilesine dönüştürebilirsek, dünyanın iyiliklerle buluşmasına katkı sunabilir, geleceğe daha ümitle bakabiliriz.
*Fethullah Gülen’in, bayramla ilgili konuşma ve yazılarından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber