Cuma günleri haftalık bir araya geldiğimiz bir sohbet grubumuz var, orada arkadaşlardan birinin anlattıkları hepimizi duygulandırdı, hatırdan çıkarılmaması gereken bazı örnekleri aktaracağım. Fethullah Gülen Hocaefendi 1970’li yılların en karanlık dönemlerinde İzmir’de vaizdi. O, kürsüden toplumu uzlaşıp kaynaşmaya çağırırken sokakta aynı mahallede büyümüş çocuklar sağ-sol, Akıncı-Ülkücü diye ayrılmış ellerinde silahlarla köşe bucak birbirini öldürüyordu. Camiye gelen küçük bir azınlık, onun heyecan dolu vaazlarının etkisi altında gittikleri beldelerde dar kaynaklarını birleştirerek gelecek nesilleri korumak için kolları sıvadı.
Merhametiyle bilinen Anadolu çocuklarının, bir canavara dönüşüp birbirini boğazlamasının arkasında dönen oyunu basiretiyle fark eden Hocaefendi, bu hileli tuzaktan kurtuluşun toplumun ahlaki değerlerini yükseltmeyle olacağına inandı. Propagandaların büyüsü altında sürü haline getirilmiş yığınların, kamplara ayrılıp birbirini yediği dönemlerde onun herkesle diyalog kurup toplumda iyilik ve güzellikleri yayma gayretleri artarak devam etti.
Tavsiyelerine uyanlar, önce birkaç öğrencinin kaldığı evler açtı, kirasını karşılamakta zorlandıkları evlerle onları yanlıştan uzak tutacak minik hizmet birimleri kurdular. Gençlerdeki faydalı değişimi görenler imkanları genişledikçe ev sayısını artırıp daha fazla öğrenciye destek verdi. Evleri küçük çaplı yurtlar izledi ve varoşlardan bulunup çıkarılan gençlere eğitimle yükselme fırsatı sunuldu.
Kötülük, her yeri kuşattığı gibi okul ortamlarını da sarmıştı, çocuklarını önü açılsın diye okula gönderen veliler bu yuvaların kavganın aparatı haline gelmesini üzülerek izliyordu. Mücadele üniversite kampüslerinden liselere doğru yayılıyor, savaş alanına dönüşen okullara veliler öğrenci göndermekte zorlanıyordu. Eğitimcilerin büyük bölümü taraflardan birine sığınıyor, onların reklamını yaparsa kendini koruyabileceğini zannediyordu.
Hizmet ev-yurtlarında olumlu alışkanlık kazanan gençler, okul ortamına gittiğinde bütün medyadan pompalanan propagandadan kendini koruyamıyor, hayatın baharındaki yavruların davranışları değişiyor, dejenerasyon kaçınılmaz hale geliyordu. Bu sorunları çözmek için farklı alternatifler aranırken 80 darbesi geldi çattı.
Gençleri birbirine kırdırıp kargaşa ortamı oluşturanlar, olaylarda sanki hiç etkileri yokmuş gibi davrandı, siyasilerin çatışmaları bastırmada aciz kaldığını ileri sürdü kurtarıcı rolüne soyunup darbeyle yönetime el koydular. Karşılıklı husumetler yüzünden içine kapanan ve ekonomisi çöken ülkeyi dar boğazdan kurtarmak için getirilen Özal, 83’ten sonra parti kurup yönetimi devraldı ve 93’te vefatına kadar demokratik değerleri geliştirip ülkeyi yeniden yaşanabilir hale getirmek için çabaladı. Herkesin eşit vatandaşlık haklarından yararlanması için kısmen de olsa fırsatların verildiği dönemde gönüllüler, gelecek nesilleri el uzatmak için sorumluluk üstlendi.
Bir taraftan 1980’de Akyazılı ile başlayan dershanecilik faaliyeti, Bozyaka’daki binanın okula dönüşmesiyle eğitime kazandırıldı. Ülke geleceğine katkı sunmak isteyenler arttıkça hizmetler yavaş yavaş Anadolu’ya doğru yayıldı. Düşe kalka ilerleyen çalışmalar dayanışma ağları kuruldukça güç kazandı. Oluşturdukları olumlu hava ile sivrilmeye yüz tutmuş kurumlar, 1997’de 28 Şubatçıların hışmına uğradı, henüz yeni filizlenme aşamasındaki birimlere tırpan vurup ortadan kaldırmak istediler. Zayıf bir koalisyonun başında olan Ecevit buna fırsat vermedi, ‘yanlış varsa bulun biz engel olalım’ dedi.
Kalabalık müfettiş grupları gönderip kapatma girişimi büyük güçlüklerle önlendi, kurumlara zarar veremeyenler bu kez sağlık sebepleriyle yurtdışına gitmiş olan Hocaefendi’ye saldırı başlattı. O, geri dönemedi ve 1999’dan sonra entelektüel sığınma hakkı başvurusu yapıp Amerika’ya yerleşmek zorunda kaldı. Türk cumhuriyetlerinde açılan Türk okullarıyla başlayan eğitimi yurt dışına taşıma gayretleri, onun ABD de bulunduğu süre içinde daha da yaygınlaştı. Bir taraftan da eğitimde başarı arttıkça yurt içinde ilgi odağı olup her kesime kendini kabul ettirdi. Gönüllülerin birbirine kenetlenmesiyle okullar-dershaneler-üniversiteler-basın yayın kuruluşları ve dernek faaliyetleri ülkenin en saygın birimleri olup yükseldi. Hizmet hareketi toplumun her kesimini kötülüğe kapalı hale getirmek için bıkmadan usanmadan büyük bir girişim başlattı. Esnaflar, kendi düzeylerindeki iş çevreleriyle haftalık sohbetler oluşturdu eski yanlış alışkanlıklarını terk edip, birbirleriyle iyilik yarışına girişti. Öğretmenler dernek, sendika vb yerlerde toplanıp haftalık sohbetlerle birbirlerini eğitti, bilgiler paylaşılınca iyiliğin merkeze alındığı herkesin bir diğerinin yardımına koştuğu çok büyük bir birikim havuzu kuruldu. Emsalleriyle rekabet edebilecek hale gelenler, toplumun duygu-düşüncesini olumlu yönde değiştirmeye başladı.
Mühendisler vakıf ve dernek çatısı altında bir araya geldi, bir yandan dayanışmanın verdiği sinerji ile işlerinde ilerleme kaydederken, bir yandan rüşvete ve usulsüzlüklere kapalı bilgi paylaşım grupları kuruldu. Hukuk alanında çalışanlar, devlet üzerinde hegemonya kurmuş yapıların koydukları tüm engelleri aşıp Avrupa normlarında bir ülke oluşturmak demokratikleştirmek için kolları sıvadı. Herkesin ürküp korktuğu mahkemeler, insana değer veren yargıç ve savcılar eliyle tüm vatandaşların haklarını koruyan merkezlere dönüştü.
Yıllarca adi suçlularla uğraşmaktan tüm insani değerlerini yitirmiş herkese hakaretler ve küfürler yağdıran emniyet mensupları gitti yerine, halkı saygıyla karşılayıp dinleyen onlara değer verip hak ve hukukunu korumaya çalışan polis ve komiserler geldi. Toplumun yaşadığı en büyük sorunları bile anlatmaktan kaçındığı emniyet birimleri, herkesin varsa şikayetini dinleyip çözüm geliştirmeye çalıştığı uzlaşma yerleri oldu.
Medyayı ele geçirmiş gruplar kullanılarak toplumu diledikleri gibi yönlendiren karanlık odaklar, alternatif güçlü bir medya grubunun varlığında ülke insanını kötü emellerine alet edemedi. Yaşanan küçük bir mağduriyette ülkenin en ücra köşelerine kadar gidip onlar el uzatıldı, herkes eşit vatandaş muamelesi görmeye başladı.
Sağ sol diye ikiye bölünmüş her dönem birbiriyle kavgalı sendikalar, alternatif sendikalar devreye girince uzlaşıp anlaştı, ülkeyi birlikte kalkındırmanın yollarını arar hale geldi.
İllerde birbiriyle kıyasıya rekabet halinde olan iş adamları, aralarında geçmişte yaşanmış tüm kıskançlıkları unutup ülkenin eğitim yoluyla kalkınması için toplandı birlikte yurt dışında ticari sosyal projelere koyuldu.
Hizmet hareketi, başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada insani değerlerin gelişmesi için büyük bir seferberlik başlattı, bizden bir şey olmaz diyerek kabuğuna çekilmiş esnaflar, gençler, eğitimciler, yurt içinde ve dışında çok önemli girişimlerin öncüsü oldular. Hiç dil bilmeyen Anadolu insanı kazandığı yüksek motivasyonla dil dahil tüm barajları aşıp yurt dışında imrenilecek projelere imza attı.
Gülen, içine kapanmış bir toplumun sınırlı imkân ve kapasiteye sahip insanlarını bir araya getirip dünyanın en büyük eğitim girişimlerinden birini harekete geçirdi. Hemen her sosyal grubun kendi içinde birbirini eğiteceği yapılar kuruldu. Hatta devletin hiç arayıp sormadığı toplum kesimlerine ulaşmak için yollar araştırıldı.
-Sünni toplumun dışlamasından dolayı kimliğini saklamak zorunda kalan Alevi kökenli vatandaşlara,
-Aşırı baskıdan bunalan varlığını sürdürmekte zorlanan azınlıkların dini liderlerine,
-Dindarlara mesafeli olduğu sanılan herkesin uzak durduğu ve kimsenin görüşmeye cesaret edemediği aydınlara,
-Irkçı ayrımcılıkla toplumdan dışlanan Kürt kökenli vatandaşların temsilcilerine kadar farklı birçok kesimle diyalog köprüleri kuruldu ve onların birbiriyle uzlaşacağı zeminler hazırlandı.
Toplumun alt katmanlarında olduğu düşünülen yukarı tırmanma yolları tıkanmış en dar gelirli kesimlerine, sosyal projelerde yer alma fırsatı verip hizmete sevk ederken çocuklarına eğitimle yükselme yolları sunuldu. Ülkenin normal vatandaşlarına kapatılmış bütün kurumlarının kapılarını açacak yöntemler geliştirildi, inancından dolayı birçoğunun engellendiği yerlere vatandaşlar eşit şartlarda girmeye başladı.
Hizmetin geliştirdiği sosyal projeler sayesinde her şeyi devletten bekleme anlayışı terk edildi, onun yerine vatandaşlar ellerinden geldiğince sorumluluk alıp ülke kalkınmasına ortak katkılar sundular.
Şimdi gelin “Gönüllüleri soykırıma tabi tutanlar onların hangi yanlışını önleyip yerine faydalı bir şey ortaya koydu” sorusuna birlikte cevap arayalım. Karanlık emelleri olan kesimler Ecevit’e yaptıramadıkları iyilik damarlarını yıkma işini Erdoğan’a yaptırdı, AKP kullanılarak olumlu toplum hizmetleri engellendi.
-İHL’ler dahil eğitim yuvalarında halkın çocukları kötü alışkanlıklardan koruma fırsatı kalmadı.
-Geleceğimiz, sağlıklı hedef belirleme imkânı olmayan deneyimsiz dernek-vakıfların acemi ellerine bırakıldı.
-Çocuklarımız, otokontrol sistemi olmayan cinsel istismarların duyulduğu tarikat ve cemaatlere havale edildi.
-Ülke kaynakları, kişisel birikimlerinin peşine düşmüş siyasilerin kirli ortaklarına aktarılırken toplumun gelişme beklentileri bir başka bahara kaldı.
Tüm devlet yetkisini kullananlar, ilk kez idareyi kapmış olmanın açlığı içinde gasp edilecek yer ararken toplumda insani değerleri geliştirme hedefini kaybetti, onlar servet biriktirmeyle uğraşırken reklamlarla aldatılan halkın hissesine de yapılan her yanlışı desteklemek düştü. “Yağmalama siyasetin doğasında var, bunu yapmadan rekabet etme şansı yok, herkes gibi yöneticiler de fırsatları değerlendiriyor” diyenlerdenseniz, toplum önüne geçerken ki iddialarını yeniden hatırlatmakta fayda var. Adaletin temsilcisi olacak, kul hakkı yemeyecek, imkanları herkesle paylaşacak, yolsuzluğu önleyip yoksulluğu kaldıracaklardı. Bilakis rahat yolsuzluk yapmak için ahlaki değer kaybını teşvik eden bu ekibin halkın iyiliğini düşünmesi imkânsız.
İsmail S. Gülümser