İlahiyatçı yazar Ergün Çapan, eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez döneminde hazırlanan Fethullah Gülen raporunu, Görmez’in, Prof. Mustafa Öztürk hakkında verdiği röportajda ortaya koyduğu esaslar üzerinden yeniden okudu!
Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün sosyal medyada yer alan Kur’an’la ilgili söyleşisi konusunda kendisi ile yapılan “Özel Röportaj”da bir Müslümanın sözlerinden dolayı tekfîr (dinden çıktığına hükmedilmesi) ve tadlîl (dalâlet ve sapıklıkla suçlanması) edilmesiyle ile ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu.
Sayın Görmez; insanların söz ve yaklaşımlarının bütünlüğünden koparılarak “cımbızlama mühendisliği” yapılmasının sorgulanması gerektiğini, bu tür bir hareket tarzını doğru bulmadığını, ilgili şahsın Kur’an’ın Allah kelam’ı olmadığı yönündeki iddialarının doğru olmadığını söylemenin yanında, o kişinin Ehl-i Sünnet’in “ehl-i kıble” yaklaşımıyla değerlendirilerek tekfir ve linç edilmemesi gerektiği üzerinde çok ciddi bir şekilde vurgu yaptı.
Sayın Görmez’in bir müslümanın görüş ve yaklaşımlarının “cımbızlama mühendisliği” yapılmadan ve Ehl-i Sünnet’in kriterleri ile değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili bu hassas yaklaşımı itidal ve insafın sesi-soluğu olması itibariyle takdire şayândır.
Yazımızda, Görmez’in yukarıda bahsedilen esaslara kendilerinin Diyanet İşleri Başkanlığı döneminde Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili hazırladıkları raporda ne ölçüde riayet ettiğini bir örnek üzerinde değerlendirmeye çalışacağız.
‘CIMBIZLAMA MÜHENDİSLİĞİ’NİN SORGULANMASI
Konunun daha iyi anlaşılması adına öncelikle sayın Görmez’in bir kimsenin ifadelerinden cımbızlanarak onun hakkında hüküm verilmesi ile ilgili ifadelerini aynen aktarmada fayda vardır.
Görmez söze şu şekilde başlamaktadır: “Gündeme getiriliş tarzını sorgulamamız lazım. Bir sene önceki konuşmanın içinden cımbızlanarak, belli bir kısmının sadece bir buçuk sene sonra toplumun gündemine sokulması, yani konuşmanın bütünlüğünden koparılarak takdim edilmesi ve bu şekilde bütün Müslümanların dini hassasiyeti ile ilgili “gündem mühendisliği”, bir “cımbızlama mühendisliği”nin sorgulanması lazım.” (https://www.youtube.com/watch?v=Q_6ufoYKjRM; 47.35-48.17) “Çünkü bu sadece Mustafa Bey meselesi değil bizim son bir yıl içerisinde herkesin başına gelen bir hadisedir. Bu tür toplumun önünde dini konuşmalar yapan her insanın yaptığı konuşmalardan cımbızlanarak seçildi. Az önce ifade ettiğim gibi o fay hatlarını artırmak bu ülkedeki birliği, beraberliği, bizi birbirimize bağlayan o kardeşlik bağlarını zedelemek. Başka ben bir izahını bulamıyorum. Yani niçin orası seçildi?” (48.18-49.03)
Sayın Görmez konuşmasının ilerleyen kısmında bu konuya bir daha vurgu yaparak, “Tekrar ediyorum öncelikle o seçilen kısım -bir ona katılmadım yani cımbızlanarak topluma takdim edilmesi doğru değil. Bir de arkasından başlayan linç doğru değil.“ (54.04-54.18)
Sayın Görmez’in bir konuşma ya da yazıyı değerlendirme konusunda çizdiği bu genel çerçeveye başkanlığı döneminde Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında hazırlattığı “Kendi Dilinden “fe.ö” Örgütlü Bir Din İstismarı” adlı raporda ne ölçüde riayet ettiğini hem metodik hem de ahlaki açıdan bir analize tabi tutmaya çalışacağız.
Görmez, söz konusu rapor ile ilgili kaleme aldığı “Sunuş” yazısında bu çalışmanın Gülen’in Türkçe olarak basılan 80 kitabının incelenerek, 40 bin dakikayı bulan (yaklaşık 670 saat) sesli ve görüntülü konuşmasının dinlenerek hazırlandığına dikkatleri çektikten sonra bu konuda şu hükmü vermektedir: “Din İşleri Yüksek Kurulunca gerçekleştirilen bu incelemeler sonucunda elde edilen bulgular, İslam’ın temel bilgi kaynakları ışığında değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmelerin neticesinde İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak kurallarıyla asla bağdaşmayacak pek çok yanlışın ve sapmanın var olduğu görülmüştür.” (Diyanet İşleri Başkanlığı, (2017) Kendi Dilinden “Fetö” Örgütlü Bir Din İstismarı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, s.8)
Şimdi raporda takip edilen metodu bir örnek üzerinden inceleyerek değerlendirelim:
Gülen’in 26.11.1989 tarihli Hisar Camii’nde yaptığı vaazından şu ifadeler alıntılanıyor: “Mümin mabede adımını attığı andan itibaren orada gerçekten kime ta’zim yapılacak, onun mehabet ve mehafeti altına girer. O meclis öyle bir meclistir ki o meclisin kürsüsünde artık bakan, gören, duyan, her şeyimize nigehbân olan (görüp-gözeten her halinden haberdar olan) Allah vardır. Ve eğer saflarınızın arasında dolaşan birisi varsa, yukarılardan ona müsaade edilmişse o da kendisi ile alakalı her toplantıda bulunup toplantıyı şereflendirmek için bulunan, gönüllerinizin sultanı, insanlığın efendisi Hz. Muhammed Mustafa vardır. Ve sizi böyle bir mülahaza altında, camide hatırlatacağım, çağıracağım, davet edeceğim gibi ukalaca şeylerden kaçınarak, sizi, böyle bir tablo karşısında camide bulunduğunuz şeyleri takdire davet ediyorum. Kalpleriniz, benim anlayış ve idrakimin çok üstünde bunu takdir ediyordur zannediyorum. Onun için hoca da girse, devlet başkanı da girse, başbakan da girse; burada bizim kalplerimize saniyede, yetmiş defa nazar eden Allah var celle celalühü! Ve burada O’nun gözünün içine bakan, O’nun cemâl-i bâkemâlini müşahade eden Hz. Muhammed Mustafa vardır. Çünkü cemaat, onun cemaatidir, çünkü sultan odur, çünkü sikkeyi basan odur; tuğrayı kesen odur.” (Görüntülü Vaazlar 1-Hisar 1, Kutsilerin Takvası, dk. 10:40-12:00).
Gülen’in vaazından yapılan yukarıdaki alıntı kaynak gösterilerek şu iddialar ileri sürülmüş:
a. “Gülen’in konuştuğu kürsüde Allah’ın bulunduğu iddiası Yüce Allah’a mekân isnat etmek anlamına gelir. Yüce Allah “mekândan münezzeh” olduğu için O’na mekân isnat eden söylemler kullanmak İslam inancına kesinlikle aykırıdır.” “İnanç bakımından risk taşıyan, kişinin imanını tehlikeye sokan bu ifadeleri pervasızca, kitleleri etkilemek için kullanmış; onun tarafından Allah, –hâşâ– cami kürsüsüne yerleştirilmiştir.”
b. “Allah’a göz isnad edilmesi ve Hz. Peygamber’in onun gözünün içine baktığının ileri sürülmesi Yüce Allah’ı cisim olarak düşünen veya O’na cismanî özellikler nispet eden tam bir ‘Mücessime’ ve Allah’ı yaratıklara benzeten ‘Müşebbihe’ tavrıdır.” Devamında da Fethullah Gülen’nin sapkın dinî anlayışlara sahip bu grupların (fırak-ı dâllenin) söylemlerini özensizce,cemaate nüfuz etmek için kullandığı, bu konuda bilgisinin ya da dinî duyarlılığının eksik olduğu; iman esasları dâhil kutsal değerleri istismar ettiği iddia edilmektedir. (Diyanet İşleri Başkanlığı, (2017), Kendi Dilinden “fe.ö” Örgütlü Bir Din İstismarı, s. 14-15.)
Şimdi yapılan alıntı ve alıntıyla ilgili raporu hazırlayanların icra ettikleri cımbızlama mühendisliğini hep birlikte değerlendirmeye çalışalım:
b.1. Görmez, “Bir düşünce ve ifadenin bütünlüğünden koparılarak istenilen kısmın seçilip alınarak üzerine hüküm bina edilmesi”ni doğru bulmadığına göre, yukardaki alıntıda yer alan ifadelerin de konu bütünlüğü içinde değerlendirilmiş olması gerekirdi. Konu bütünlüğünün daha iyi görülmesi için alıntılanan kısmın öncesine de bir göz atalım. Alıntı yapılan bu kısmın öncesinde Gülen, “Bu camiler yeryüzünde ilki ile beraber Allah namına bina edilmişlerdir. Buralar bina edilmişlerdir ki buralarda Allah tazim edilsin.” (7:20-8:12) diyerek pek çok vâiz ve hatibin yaptığı gibi camiye gelen insanların Allah’ın huzurunda bulunma şuuruyla hareket etmeleri gerektiğinin önemine vurgu yapıyor. Onlara Allah tarafından görüldüklerini, O’nu görüyormuş gibi O’na ibadet etmelerini ve bu şuur içinde mabedde bulunmalarını metaforik bir üslupla anlatıyor. Allah’a kulluğun ihsan şuuru ile yapılması meşhur “Cibril Hadisi”nde ifade edildiği üzere İslam Dini’nin gösterdiği ana bir hedeftir.
Bu hadiste din; iman, İslam ve ihsan üzerine temellendirilmektedir. “İhsan”ın ne manaya geldiği de Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından, “Görüyormuşçasına Allah’a ibadet etmendir; sen O’nu görmesen de O seni görüyordur.” şeklinde tarif edilmiştir. (Buhârî, îmân 37, tefsîru sûre (31) 2; Müslim, îmân 1, 5, 7)
Dinimizin gösterdiği bu hedefin dinî kriterlere uygun olmak kaydıyla, dili en etkili şekilde kullanarak cemaate anlatmak vaaz ve irşadın önemli bir esasıdır. En etkin anlatma yollarından biri de mecaz ve istiarelerle yapılan anlatımdır. Nitekim hemen her dilde mecazî ifade ve anlatımlar olduğu gibi bir Müslümanın iman, ibadet ve aksiyon dünyasını belirleyen Kur’an ve Sünnet’te de pek çok mecazi ifadeler vardır. Ele alınan konuların daha canlı ve daha etkileyici bir üslupla sunulmasında dile ait olan böyle bir özelliğin Gülen’in bir vâiz ve hâtip olarak değerlendirmesi gayet normaldir.
Bir sonraki yazımızda, Kur’an ve Sünnet’teki pek çok mecazî ifadenin, dünden bugüne -Diyanet’in neşrettiği kendi eserleri dâhil- nasıl anlaşıldığı ve Gülen’in metaforik anlatımlarından “Cımbızlama Mühendisliği” ile dalalet yaftası çıkarmak isteyenlerin tutumları üzerinde durarak devam edeceğiz.
Dr. Ergün Çapan / Samanyolu Haber