Ümit Kıvanç ilk kez bu tabiri kullandı, ilk kez bu kadar sinirlendi..
Kıvanç dünden bugüne Suriye’deki silahlı güçleri ve onların oluşumunu, destekleyenleri detaylı biçimde anlattıktan sonra “azı sorular soralım” başlıklı bölüme geçti. Türkiye’nin en demokrat insanlarından Ümit Kıvanç ilk kez yazısının bu bölümünü “vatana ihanet”le bağladı.
Ümit Kıvanç’ın yazısının “sorular soralım” uzunlu bölümü:
Türkiye, Suriye muhalefetinin dostu mudur?
Böyleyse, Rusya ve İran’la nasıl aynı saftadır?
Rusya ve İran ile aynı saftaysa, Esad’la da aynı saftadır. Aksi nasıl mümkün olacak?
Ankara bu durumu, Fırat Kalkanı’nda beraber hareket ettiği ÖSO’culara nasıl açıklıyor?
Açıklamıyor, onlar da sormuyor, harekâta katılıyorlarsa, ne uğruna? Esad’ı devirmek değilse hangi siyasî hedef? Çıkar ise hangi çıkar?
Fırat Kalkanı, önünde tıkanıp kaldığı El-Bab’ı fethetme hedefine ulaştı diyelim; sonra? Şu ana kadar ele geçirilmiş toprak parçasının denetimi kime devredilecek?
Esad’a? “İmkânı yok olmaz!” mı? Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını resmen açıklamadı mı Ankara? Nasıl olacak? Yine Rus uçağı mı düşürülecek?
İdlib’te El-Kaide emirliği ezilmeye başlandığında bundan kim(ler) kim(ler)i sorumlu tutacak? Yeterli sayıda silahlı cihatçı için bu sorumluların başında Türkiye gelmeyecek mi? İdlib’te ezilmiş El-Kaide savaşçılarının öfkesi kimlere, nerelere yönelecek? Kendilerini satan eski dostlara?
AKP yetkililerinin mütemadiyen dile getirdiği “güvenli bölge” vs. eğer ele geçirilen toprak parçasını fiilen TSK’nın denetlemesi ise, El-Bab önlerine kadar verilen elli iki şehidin, diyelim bir ay içinde kaça yükselmesi beklenir?
Ahrar’dan ayrılıp El-Kaide’ye katılacak eski müttefikler nerelerde nelerle meşgûl olacak?
TÜRKİYE’DE TAVIR: SIKINTI YOK
Şam rejimi, bir süredir, silahlı cihatçıları kuşatma altına aldığı her yerde aynı taktiği izledi: Onlarla anlaştı, sivilleri hükümet denetimindeki biryerlere, militanları İdlib’e gönderdi. İdlib’teki toplaşmanın emirliğin eğreti dengesini bozacağı, ŞFC ile, özellikle Halep’ten yenilmişlik, satılmışlık duygusu ve öfke ile gelen öbür cihatçılar arasında sorunlar çıkabileceği hep söyleniyordu. Çıktı.
Sorunlar değil, savaş çıktı. Şam rejimi bundan daha iyisini umamazdı herhalde. Zira uyum içerisinde İdlib’i ve Halep vilayetinin bir kısmını yöneten “İslâmî emirlik”i, bombardımanlarla dümdüz etmek o kadar kolay olmayabilirdi. Halbuki şimdi, birbirleriyle de savaşan, bölgeyi kana bulayan “serseri” örgütleri birer birer ortadan kaldırmak gibi, çok daha meşru şekilde savunulabilir bir iş yapacak. Üstelik, belli ki Rusya’nın ciddî katkısıyla yapılacak bu işe ABD de ŞFC liderlerini, karargâhlarını vurarak yardımcı oluyor, olacak.
Çünkü El-Kaide…
Tam o esnada!..
Ankara ne yapacak?
İdlib’teki İslâmî emirliğin ezilişini izleyecek.
Çünkü El-Kaide…
İş El-Kaide’yle bitmeyecek ki. Kimileri birkaç yüz, kimileri birkaç bin silahlı savaşçıya sahip irili ufaklı cihatçı örgütler varkalacak mı? Ahrar ne olacak? Ahrar Partisi adıyla Suriye genel seçimlerine mi girecek? Batı basınına yazılar yazdırdıkları elemanları, Meclis’te, “Sayın Esad’a katılmıyorum” konuşmaları mı yapacak? TC’ye sınırdaş İdlib’teki cihatçı içsavaşı, Türkiye toplumunun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bir üst lige çıkardı. DAİŞ Kürt düğünlerini ve solcu mitinglerini hedef aldığı sürece bizi yönetenlerin kaygılanmaması, aksine, bıyıkaltı memnuniyet hissetmesi anlaşılır; bunu yadırgamıyoruz bile – onlar utansın. Ancak Sultanahmet bombasında da telaş yok, oradan Yeşilköy Havalimanı’na geçiliyor, kaygı yok, hop, Reina’ya… tabiî sıkıntı yok. Diyeceksiniz ki, başkentinde bir polisin Rusya’nın büyükelçisini vurmuş, kimsede en ufak telaş yok, daha ne olsun!..
Yok, çünkü aksi halde uykudan uyanılır.
VAN MİNÜT, RABİA, EMEVİ CAMİİ
Bir “van minüt” hikâyesi vardı, İsrail’le. Arakan (Rohingya) Müslümanlarının -şimdi bin katına çıkmış- trajedisi vardı. Mursi başkan vardı, Rabia vardı. Reis’in İslâm âleminin son umudu, Türkiye’nin İslâm’ın son kalesi olması durumları var. Ahrar’ı bölmek üzere olan tavizsizler grubu Ceyş’ül Ahrar’cılara sormalı…
Bu grubun din adamlarından birine [ https://justpaste.it/11rnh ] kulak verelim; “Ceyşul-Ahrar şer’i konsey üyesi, Ahraruş-Şam Hudut ve Sahil kıtaları şer’i mesulü” Ebul Feth el-Fergali’ye:
“Sosyal medyada Ebu Muaz adında birisinin yayınladığı bir mektup çokça paylaşıldı. Sonra mektup dünya çapında medya kuruluşları tarafından servis edildi. Mektup, bazı devletlerin, grupları ve Suriye halkını tehdit[lerini] içermektedir. Fethuş-Şam ile birleşmeleri durumunda grupların yardımının kesileceği, Babul-heva’nın kapatılacağı ve Suriye halkına gönderilen yardımların kesileceğini belirtmektedir. Yaklaşık olarak üç senedir Suriye halkına karışmış bulunmaktayım. Ancak bu süre Ebu Muaz Suri’nin yüzüne şunları haykırmam için yeterlidir: Sen Suriye halkını mürekkep bir cehaletle bilmemektesin. Belki uzun süre Türkiye’de kalman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuştur….”
Bahsedilen Babul-heva (Bab el-Hava), Cilvegözü’nün karşısına düşen Suriye sınır kapısı. İtham edilen şahıs da Türkiye’de kalmış “uzun süre”. “Bazı devletler”den kasıt nedir diye konuşmayalım artık. Belki “gönderilen yardımların kesileceği” ifadesine takılmışsınızdır, takılmayın
Ümit Kıvanç ilk kez bu tabiri kullandı, ilk kez bu kadar sinirlendi..
Kıvanç dünden bugüne Suriye’deki silahlı güçleri ve onların oluşumunu, destekleyenleri detaylı biçimde anlattıktan sonra “azı sorular soralım” başlıklı bölüme geçti. Türkiye’nin en demokrat insanlarından Ümit Kıvanç ilk kez yazısının bu bölümünü “vatana ihanet”le bağladı.
Ümit Kıvanç’ın yazısının “sorular soralım” uzunlu bölümü:
Türkiye, Suriye muhalefetinin dostu mudur?
Böyleyse, Rusya ve İran’la nasıl aynı saftadır?
Rusya ve İran ile aynı saftaysa, Esad’la da aynı saftadır. Aksi nasıl mümkün olacak?
Ankara bu durumu, Fırat Kalkanı’nda beraber hareket ettiği ÖSO’culara nasıl açıklıyor?
Açıklamıyor, onlar da sormuyor, harekâta katılıyorlarsa, ne uğruna? Esad’ı devirmek değilse hangi siyasî hedef? Çıkar ise hangi çıkar?
Fırat Kalkanı, önünde tıkanıp kaldığı El-Bab’ı fethetme hedefine ulaştı diyelim; sonra? Şu ana kadar ele geçirilmiş toprak parçasının denetimi kime devredilecek?
Esad’a? “İmkânı yok olmaz!” mı? Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını resmen açıklamadı mı Ankara? Nasıl olacak? Yine Rus uçağı mı düşürülecek?
İdlib’te El-Kaide emirliği ezilmeye başlandığında bundan kim(ler) kim(ler)i sorumlu tutacak? Yeterli sayıda silahlı cihatçı için bu sorumluların başında Türkiye gelmeyecek mi? İdlib’te ezilmiş El-Kaide savaşçılarının öfkesi kimlere, nerelere yönelecek? Kendilerini satan eski dostlara?
AKP yetkililerinin mütemadiyen dile getirdiği “güvenli bölge” vs. eğer ele geçirilen toprak parçasını fiilen TSK’nın denetlemesi ise, El-Bab önlerine kadar verilen elli iki şehidin, diyelim bir ay içinde kaça yükselmesi beklenir?
Ahrar’dan ayrılıp El-Kaide’ye katılacak eski müttefikler nerelerde nelerle meşgûl olacak?
TÜRKİYE’DE TAVIR: SIKINTI YOK
Şam rejimi, bir süredir, silahlı cihatçıları kuşatma altına aldığı her yerde aynı taktiği izledi: Onlarla anlaştı, sivilleri hükümet denetimindeki biryerlere, militanları İdlib’e gönderdi. İdlib’teki toplaşmanın emirliğin eğreti dengesini bozacağı, ŞFC ile, özellikle Halep’ten yenilmişlik, satılmışlık duygusu ve öfke ile gelen öbür cihatçılar arasında sorunlar çıkabileceği hep söyleniyordu. Çıktı.
Sorunlar değil, savaş çıktı. Şam rejimi bundan daha iyisini umamazdı herhalde. Zira uyum içerisinde İdlib’i ve Halep vilayetinin bir kısmını yöneten “İslâmî emirlik”i, bombardımanlarla dümdüz etmek o kadar kolay olmayabilirdi. Halbuki şimdi, birbirleriyle de savaşan, bölgeyi kana bulayan “serseri” örgütleri birer birer ortadan kaldırmak gibi, çok daha meşru şekilde savunulabilir bir iş yapacak. Üstelik, belli ki Rusya’nın ciddî katkısıyla yapılacak bu işe ABD de ŞFC liderlerini, karargâhlarını vurarak yardımcı oluyor, olacak.
Çünkü El-Kaide…
Tam o esnada!..
Ankara ne yapacak?
İdlib’teki İslâmî emirliğin ezilişini izleyecek.
Çünkü El-Kaide…
İş El-Kaide’yle bitmeyecek ki. Kimileri birkaç yüz, kimileri birkaç bin silahlı savaşçıya sahip irili ufaklı cihatçı örgütler varkalacak mı? Ahrar ne olacak? Ahrar Partisi adıyla Suriye genel seçimlerine mi girecek? Batı basınına yazılar yazdırdıkları elemanları, Meclis’te, “Sayın Esad’a katılmıyorum” konuşmaları mı yapacak? TC’ye sınırdaş İdlib’teki cihatçı içsavaşı, Türkiye toplumunun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bir üst lige çıkardı. DAİŞ Kürt düğünlerini ve solcu mitinglerini hedef aldığı sürece bizi yönetenlerin kaygılanmaması, aksine, bıyıkaltı memnuniyet hissetmesi anlaşılır; bunu yadırgamıyoruz bile – onlar utansın. Ancak Sultanahmet bombasında da telaş yok, oradan Yeşilköy Havalimanı’na geçiliyor, kaygı yok, hop, Reina’ya… tabiî sıkıntı yok. Diyeceksiniz ki, başkentinde bir polisin Rusya’nın büyükelçisini vurmuş, kimsede en ufak telaş yok, daha ne olsun!..
Yok, çünkü aksi halde uykudan uyanılır.
VAN MİNÜT, RABİA, EMEVİ CAMİİ
Bir “van minüt” hikâyesi vardı, İsrail’le. Arakan (Rohingya) Müslümanlarının -şimdi bin katına çıkmış- trajedisi vardı. Mursi başkan vardı, Rabia vardı. Reis’in İslâm âleminin son umudu, Türkiye’nin İslâm’ın son kalesi olması durumları var. Ahrar’ı bölmek üzere olan tavizsizler grubu Ceyş’ül Ahrar’cılara sormalı…
Bu grubun din adamlarından birine [ https://justpaste.it/11rnh ] kulak verelim; “Ceyşul-Ahrar şer’i konsey üyesi, Ahraruş-Şam Hudut ve Sahil kıtaları şer’i mesulü” Ebul Feth el-Fergali’ye:
“Sosyal medyada Ebu Muaz adında birisinin yayınladığı bir mektup çokça paylaşıldı. Sonra mektup dünya çapında medya kuruluşları tarafından servis edildi. Mektup, bazı devletlerin, grupları ve Suriye halkını tehdit[lerini] içermektedir. Fethuş-Şam ile birleşmeleri durumunda grupların yardımının kesileceği, Babul-heva’nın kapatılacağı ve Suriye halkına gönderilen yardımların kesileceğini belirtmektedir. Yaklaşık olarak üç senedir Suriye halkına karışmış bulunmaktayım. Ancak bu süre Ebu Muaz Suri’nin yüzüne şunları haykırmam için yeterlidir: Sen Suriye halkını mürekkep bir cehaletle bilmemektesin. Belki uzun süre Türkiye’de kalman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuştur….”
Bahsedilen Babul-heva (Bab el-Hava), Cilvegözü’nün karşısına düşen Suriye sınır kapısı. İtham edilen şahıs da Türkiye’de kalmış “uzun süre”. “Bazı devletler”den kasıt nedir diye konuşmayalım artık. Belki “gönderilen yardımların kesileceği” ifadesine takılmışsınızdır, takılmayın
Ümit Kıvanç ilk kez bu tabiri kullandı, ilk kez bu kadar sinirlendi..
Kıvanç dünden bugüne Suriye’deki silahlı güçleri ve onların oluşumunu, destekleyenleri detaylı biçimde anlattıktan sonra “azı sorular soralım” başlıklı bölüme geçti. Türkiye’nin en demokrat insanlarından Ümit Kıvanç ilk kez yazısının bu bölümünü “vatana ihanet”le bağladı.
Ümit Kıvanç’ın yazısının “sorular soralım” uzunlu bölümü:
Türkiye, Suriye muhalefetinin dostu mudur?
Böyleyse, Rusya ve İran’la nasıl aynı saftadır?
Rusya ve İran ile aynı saftaysa, Esad’la da aynı saftadır. Aksi nasıl mümkün olacak?
Ankara bu durumu, Fırat Kalkanı’nda beraber hareket ettiği ÖSO’culara nasıl açıklıyor?
Açıklamıyor, onlar da sormuyor, harekâta katılıyorlarsa, ne uğruna? Esad’ı devirmek değilse hangi siyasî hedef? Çıkar ise hangi çıkar?
Fırat Kalkanı, önünde tıkanıp kaldığı El-Bab’ı fethetme hedefine ulaştı diyelim; sonra? Şu ana kadar ele geçirilmiş toprak parçasının denetimi kime devredilecek?
Esad’a? “İmkânı yok olmaz!” mı? Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını resmen açıklamadı mı Ankara? Nasıl olacak? Yine Rus uçağı mı düşürülecek?
İdlib’te El-Kaide emirliği ezilmeye başlandığında bundan kim(ler) kim(ler)i sorumlu tutacak? Yeterli sayıda silahlı cihatçı için bu sorumluların başında Türkiye gelmeyecek mi? İdlib’te ezilmiş El-Kaide savaşçılarının öfkesi kimlere, nerelere yönelecek? Kendilerini satan eski dostlara?
AKP yetkililerinin mütemadiyen dile getirdiği “güvenli bölge” vs. eğer ele geçirilen toprak parçasını fiilen TSK’nın denetlemesi ise, El-Bab önlerine kadar verilen elli iki şehidin, diyelim bir ay içinde kaça yükselmesi beklenir?
Ahrar’dan ayrılıp El-Kaide’ye katılacak eski müttefikler nerelerde nelerle meşgûl olacak?
TÜRKİYE’DE TAVIR: SIKINTI YOK
Şam rejimi, bir süredir, silahlı cihatçıları kuşatma altına aldığı her yerde aynı taktiği izledi: Onlarla anlaştı, sivilleri hükümet denetimindeki biryerlere, militanları İdlib’e gönderdi. İdlib’teki toplaşmanın emirliğin eğreti dengesini bozacağı, ŞFC ile, özellikle Halep’ten yenilmişlik, satılmışlık duygusu ve öfke ile gelen öbür cihatçılar arasında sorunlar çıkabileceği hep söyleniyordu. Çıktı.
Sorunlar değil, savaş çıktı. Şam rejimi bundan daha iyisini umamazdı herhalde. Zira uyum içerisinde İdlib’i ve Halep vilayetinin bir kısmını yöneten “İslâmî emirlik”i, bombardımanlarla dümdüz etmek o kadar kolay olmayabilirdi. Halbuki şimdi, birbirleriyle de savaşan, bölgeyi kana bulayan “serseri” örgütleri birer birer ortadan kaldırmak gibi, çok daha meşru şekilde savunulabilir bir iş yapacak. Üstelik, belli ki Rusya’nın ciddî katkısıyla yapılacak bu işe ABD de ŞFC liderlerini, karargâhlarını vurarak yardımcı oluyor, olacak.
Çünkü El-Kaide…
Tam o esnada!..
Ankara ne yapacak?
İdlib’teki İslâmî emirliğin ezilişini izleyecek.
Çünkü El-Kaide…
İş El-Kaide’yle bitmeyecek ki. Kimileri birkaç yüz, kimileri birkaç bin silahlı savaşçıya sahip irili ufaklı cihatçı örgütler varkalacak mı? Ahrar ne olacak? Ahrar Partisi adıyla Suriye genel seçimlerine mi girecek? Batı basınına yazılar yazdırdıkları elemanları, Meclis’te, “Sayın Esad’a katılmıyorum” konuşmaları mı yapacak? TC’ye sınırdaş İdlib’teki cihatçı içsavaşı, Türkiye toplumunun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bir üst lige çıkardı. DAİŞ Kürt düğünlerini ve solcu mitinglerini hedef aldığı sürece bizi yönetenlerin kaygılanmaması, aksine, bıyıkaltı memnuniyet hissetmesi anlaşılır; bunu yadırgamıyoruz bile – onlar utansın. Ancak Sultanahmet bombasında da telaş yok, oradan Yeşilköy Havalimanı’na geçiliyor, kaygı yok, hop, Reina’ya… tabiî sıkıntı yok. Diyeceksiniz ki, başkentinde bir polisin Rusya’nın büyükelçisini vurmuş, kimsede en ufak telaş yok, daha ne olsun!..
Yok, çünkü aksi halde uykudan uyanılır.
VAN MİNÜT, RABİA, EMEVİ CAMİİ
Bir “van minüt” hikâyesi vardı, İsrail’le. Arakan (Rohingya) Müslümanlarının -şimdi bin katına çıkmış- trajedisi vardı. Mursi başkan vardı, Rabia vardı. Reis’in İslâm âleminin son umudu, Türkiye’nin İslâm’ın son kalesi olması durumları var. Ahrar’ı bölmek üzere olan tavizsizler grubu Ceyş’ül Ahrar’cılara sormalı…
Bu grubun din adamlarından birine [ https://justpaste.it/11rnh ] kulak verelim; “Ceyşul-Ahrar şer’i konsey üyesi, Ahraruş-Şam Hudut ve Sahil kıtaları şer’i mesulü” Ebul Feth el-Fergali’ye:
“Sosyal medyada Ebu Muaz adında birisinin yayınladığı bir mektup çokça paylaşıldı. Sonra mektup dünya çapında medya kuruluşları tarafından servis edildi. Mektup, bazı devletlerin, grupları ve Suriye halkını tehdit[lerini] içermektedir. Fethuş-Şam ile birleşmeleri durumunda grupların yardımının kesileceği, Babul-heva’nın kapatılacağı ve Suriye halkına gönderilen yardımların kesileceğini belirtmektedir. Yaklaşık olarak üç senedir Suriye halkına karışmış bulunmaktayım. Ancak bu süre Ebu Muaz Suri’nin yüzüne şunları haykırmam için yeterlidir: Sen Suriye halkını mürekkep bir cehaletle bilmemektesin. Belki uzun süre Türkiye’de kalman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuştur….”
Bahsedilen Babul-heva (Bab el-Hava), Cilvegözü’nün karşısına düşen Suriye sınır kapısı. İtham edilen şahıs da Türkiye’de kalmış “uzun süre”. “Bazı devletler”den kasıt nedir diye konuşmayalım artık. Belki “gönderilen yardımların kesileceği” ifadesine takılmışsınızdır, takılmayın
Ümit Kıvanç ilk kez bu tabiri kullandı, ilk kez bu kadar sinirlendi..
Kıvanç dünden bugüne Suriye’deki silahlı güçleri ve onların oluşumunu, destekleyenleri detaylı biçimde anlattıktan sonra “azı sorular soralım” başlıklı bölüme geçti. Türkiye’nin en demokrat insanlarından Ümit Kıvanç ilk kez yazısının bu bölümünü “vatana ihanet”le bağladı.
Ümit Kıvanç’ın yazısının “sorular soralım” uzunlu bölümü:
Türkiye, Suriye muhalefetinin dostu mudur?
Böyleyse, Rusya ve İran’la nasıl aynı saftadır?
Rusya ve İran ile aynı saftaysa, Esad’la da aynı saftadır. Aksi nasıl mümkün olacak?
Ankara bu durumu, Fırat Kalkanı’nda beraber hareket ettiği ÖSO’culara nasıl açıklıyor?
Açıklamıyor, onlar da sormuyor, harekâta katılıyorlarsa, ne uğruna? Esad’ı devirmek değilse hangi siyasî hedef? Çıkar ise hangi çıkar?
Fırat Kalkanı, önünde tıkanıp kaldığı El-Bab’ı fethetme hedefine ulaştı diyelim; sonra? Şu ana kadar ele geçirilmiş toprak parçasının denetimi kime devredilecek?
Esad’a? “İmkânı yok olmaz!” mı? Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanıdığını resmen açıklamadı mı Ankara? Nasıl olacak? Yine Rus uçağı mı düşürülecek?
İdlib’te El-Kaide emirliği ezilmeye başlandığında bundan kim(ler) kim(ler)i sorumlu tutacak? Yeterli sayıda silahlı cihatçı için bu sorumluların başında Türkiye gelmeyecek mi? İdlib’te ezilmiş El-Kaide savaşçılarının öfkesi kimlere, nerelere yönelecek? Kendilerini satan eski dostlara?
AKP yetkililerinin mütemadiyen dile getirdiği “güvenli bölge” vs. eğer ele geçirilen toprak parçasını fiilen TSK’nın denetlemesi ise, El-Bab önlerine kadar verilen elli iki şehidin, diyelim bir ay içinde kaça yükselmesi beklenir?
Ahrar’dan ayrılıp El-Kaide’ye katılacak eski müttefikler nerelerde nelerle meşgûl olacak?
TÜRKİYE’DE TAVIR: SIKINTI YOK
Şam rejimi, bir süredir, silahlı cihatçıları kuşatma altına aldığı her yerde aynı taktiği izledi: Onlarla anlaştı, sivilleri hükümet denetimindeki biryerlere, militanları İdlib’e gönderdi. İdlib’teki toplaşmanın emirliğin eğreti dengesini bozacağı, ŞFC ile, özellikle Halep’ten yenilmişlik, satılmışlık duygusu ve öfke ile gelen öbür cihatçılar arasında sorunlar çıkabileceği hep söyleniyordu. Çıktı.
Sorunlar değil, savaş çıktı. Şam rejimi bundan daha iyisini umamazdı herhalde. Zira uyum içerisinde İdlib’i ve Halep vilayetinin bir kısmını yöneten “İslâmî emirlik”i, bombardımanlarla dümdüz etmek o kadar kolay olmayabilirdi. Halbuki şimdi, birbirleriyle de savaşan, bölgeyi kana bulayan “serseri” örgütleri birer birer ortadan kaldırmak gibi, çok daha meşru şekilde savunulabilir bir iş yapacak. Üstelik, belli ki Rusya’nın ciddî katkısıyla yapılacak bu işe ABD de ŞFC liderlerini, karargâhlarını vurarak yardımcı oluyor, olacak.
Çünkü El-Kaide…
Tam o esnada!..
Ankara ne yapacak?
İdlib’teki İslâmî emirliğin ezilişini izleyecek.
Çünkü El-Kaide…
İş El-Kaide’yle bitmeyecek ki. Kimileri birkaç yüz, kimileri birkaç bin silahlı savaşçıya sahip irili ufaklı cihatçı örgütler varkalacak mı? Ahrar ne olacak? Ahrar Partisi adıyla Suriye genel seçimlerine mi girecek? Batı basınına yazılar yazdırdıkları elemanları, Meclis’te, “Sayın Esad’a katılmıyorum” konuşmaları mı yapacak? TC’ye sınırdaş İdlib’teki cihatçı içsavaşı, Türkiye toplumunun karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bir üst lige çıkardı. DAİŞ Kürt düğünlerini ve solcu mitinglerini hedef aldığı sürece bizi yönetenlerin kaygılanmaması, aksine, bıyıkaltı memnuniyet hissetmesi anlaşılır; bunu yadırgamıyoruz bile – onlar utansın. Ancak Sultanahmet bombasında da telaş yok, oradan Yeşilköy Havalimanı’na geçiliyor, kaygı yok, hop, Reina’ya… tabiî sıkıntı yok. Diyeceksiniz ki, başkentinde bir polisin Rusya’nın büyükelçisini vurmuş, kimsede en ufak telaş yok, daha ne olsun!..
Yok, çünkü aksi halde uykudan uyanılır.
VAN MİNÜT, RABİA, EMEVİ CAMİİ
Bir “van minüt” hikâyesi vardı, İsrail’le. Arakan (Rohingya) Müslümanlarının -şimdi bin katına çıkmış- trajedisi vardı. Mursi başkan vardı, Rabia vardı. Reis’in İslâm âleminin son umudu, Türkiye’nin İslâm’ın son kalesi olması durumları var. Ahrar’ı bölmek üzere olan tavizsizler grubu Ceyş’ül Ahrar’cılara sormalı…
Bu grubun din adamlarından birine [ https://justpaste.it/11rnh ] kulak verelim; “Ceyşul-Ahrar şer’i konsey üyesi, Ahraruş-Şam Hudut ve Sahil kıtaları şer’i mesulü” Ebul Feth el-Fergali’ye:
“Sosyal medyada Ebu Muaz adında birisinin yayınladığı bir mektup çokça paylaşıldı. Sonra mektup dünya çapında medya kuruluşları tarafından servis edildi. Mektup, bazı devletlerin, grupları ve Suriye halkını tehdit[lerini] içermektedir. Fethuş-Şam ile birleşmeleri durumunda grupların yardımının kesileceği, Babul-heva’nın kapatılacağı ve Suriye halkına gönderilen yardımların kesileceğini belirtmektedir. Yaklaşık olarak üç senedir Suriye halkına karışmış bulunmaktayım. Ancak bu süre Ebu Muaz Suri’nin yüzüne şunları haykırmam için yeterlidir: Sen Suriye halkını mürekkep bir cehaletle bilmemektesin. Belki uzun süre Türkiye’de kalman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuştur….”
Bahsedilen Babul-heva (Bab el-Hava), Cilvegözü’nün karşısına düşen Suriye sınır kapısı. İtham edilen şahıs da Türkiye’de kalmış “uzun süre”. “Bazı devletler”den kasıt nedir diye konuşmayalım artık. Belki “gönderilen yardımların kesileceği” ifadesine takılmışsınızdır, takılmayın