IPA’ya konuşan İHD Eş Başkanı avukat Gülseren Yoleri idam ve hadıma yönelik itirazlarının olduğunu ifade etti.
İdamın devlet eliyle insan yaşamına yöneltilmiş en ağır suç olduğunu söyleyen İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Başkanı avukat Gülseren Yoleri, çocuklara ve kadınlara yönelik gerçekleştirilen cinsel istismarı önleyebilmek için önce çocukların toplumda, ailede hak sahibi birey olarak kabul görmesi, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin giderilmesini belirterek “Türk Ceza Kanunun da ve medeni kanun da çocukların istismarını meşrulaştıran, düzenlemeler mevcut.” dedi.
“İDAM ÇÖZÜM DEĞİL, DEVLET ELİYLE CİNAYETTİR”
Çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel istismar olaylarının meydana gelmesi sonrası idam ve kimyasal hadım söz konusu oluyor.
IPA’ya konuşan İHD Eş Başkanı avukat Gülseren Yoleri idam ve hadıma yönelik itirazlarının olduğunu ifade ederek, idamın devlet eliyle tasarlanarak işlenecek olan cinayet olacağını belirtiyor. Yoleri, hiçbir koşulda, hiçbir sebeple idamın geri getirilmesinin tartışma konusu dahi yapılmaması gerektiğinin altını çizerek, cinsel istismara teşvik eden devletin ya da iktidar güçlerinin kendisi olduğunu söyledi.
İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Gülseren Yoleri
“İDAMI GETİREMEYECEKLERİNİ BİLİYORLAR, AMA TARTIŞMASINI AÇIYORLAR”
Yoleri, “Ve bunu teşvik ederken aynı zamanda da idamı geri getirmelerinin çok mümkün olmadığını da bildikleri halde idam tartışmasını yaratıyorlar. Bu da dikkat çekici başka bir nokta. Çünkü Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf bir ülke. Aynı zaman da 6’nolu ve 13’nolu protokolü imzalayarak 2013-2014 yıllarında, hiçbir koşulda cezalar arasında idamın söz konusu edilmeyeceğini taahhüt etmiş durumda. Bütün bu protokollerden imzasını geri çekmesi gerekiyor. Bu da Türkiye’yi Avrupa Birliği Konseyi ile bir anlamda uzlaşmaz bir noktaya itmek demek. O yüzden idamın geri getirilmesi çok kolay bir şey değil” diyerek, idamın tartışılıyor olmasının bile önemli sonuçları olabileceğini ise şu ifadelere yer vererek belirtiyor.
“İDAM TARTIŞMASI İNSAN YAŞAMINA YÖNELTİLMİŞ EN AĞIR SALDIRIDIR”
“Bu da aslında şiddetin teşvik ediliyor olması. İdam tartışması, insan yaşamına yöneltilmiş en ağır saldırılardan bir tanesi. Ve bugün sokaklarda şiddetin bu kadar görünür hale gelmesi, kadın ve çocuk cinayetlerinin artması bununla alakalı. Ama sadece bunlarla sınırlı değil. Toplumda bugün herkesin pratikte, sokakta en ufak sebeple birbirini öldürmeye kasteder davranışlara yönelmesi bu tarz idam tartışmalarıyla çok yakın bir ilişkisi var. Çünkü siz devlet eliyle insan öldürebileceğinizi söylerseniz eğer ve bunu savunursanız, toplum da bunu her olayı uygulamaya tartışır. Ve öldürmeyi hakkı gibi görür. Biz bu yüzden de buna itiraz ediyoruz. Gelir -gelmez tartışması başka bir şey, idam tekrar getirilmese bile şiddeti ortaya çıkaran bir yönü var. O yüzden idam tartışılması bile zararlı. İnsan hakları ihlali yaratan bir tabloyu ortaya çıkartıyor.”
“ÇOCUKLAR TOPLUMUN ASLINDA EN YOK SAYILANI”
Türkiye’de kadın ve erkek arasında eşitsizlik probleminin olduğunu ve buna yönelik önermelerinin olduğunu söyleyen Yoleri, “Kadının ya da çocuğun üstün yararı diye bir şey olmaz. Bu şablonu çok kullanmak istemiyoruz. Bunu bir tarafa bırakalım ve şunu düşünelim; Türkiye’de özellikle bizim çok ciddi bir eşitlik problemimiz var. Cinsiyet eşitsizliği diye ısrarla altını çizdiğimiz, özellikle kadınlara yönelik uygulamalarda ya da yaklaşımlarda kendisini ortaya çıkartan ve bir anlam da kadınlara yönelik şiddetin de belirleyicisi olan bir anlayıştan söz ediyoruz. Biz eğer cinsiyet ayrımcılığı ya da cinsiyet eşitsizliği diyorsak demek ki kadının bir eşitlik problemi var. Bırakın üstün olmayı bir eşitlik problemimiz var ve sorunu eşitlemeden üstün kılamazsınız zaten. Önce kadının eşitlik problemini aşması lazım. Dolayısıyla çocuklar açısında bu çok daha vahim bir tablo. Çocuklar bu toplumun en önemlisi gibi gösterilen ama aslında yok sayılanı. Aile de, toplum da, devlet karşısında ya da yetişkin bireylerin ve çocukların ilişkisi içerisine baktığınız zaman çocuğun hep yok sayıldığına tanık olursunuz. Çocuk, örneğin, geleceğini nasıl belirleyeceği konusunda da iradesi yansımaz. ‘Sen ne istiyorsun’ diye sorulmaz. Çocuğun nerede yaşamak istediği sorulmaz, çocuğun ne yemek ne içmek istediği bile sorulmaz” diye konuştu.
Yoleri, çocukların toplumda ne denli yok sayıldığını ise şu örnekleri vererek belirtti, “Dört-beş yaşında çalışan çocuklardan bahsediyoruz. Özellikle tarım işçiliğinde. Yürümeye başlayan çocuk bile neredeyse çalışmaya başlıyor. Sokakta yaşan çocukların durumu ortada. Keza farklı kimliklerden olan çocukların durumları. Pek çok şey sayabiliriz. Yoksullukla çocukların sömürülmesi ya da istismarı arasındaki ilişkiden bahsedebiliriz. Mülteci çocukların dezavantajlı durumundan bahsedebiliriz. Suça itilen çocuklar var. Çocukların alınıp satıldıklarını, fuhûşa sürüklendiğini biliyoruz. İnsan ticaretine konu edildiğini biliyoruz. Rakamlar son 8 yılda 104 bin çocuğun kaybolma meselesinden de yola çıkarak çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki çocuklar, zaten yok sayılan bir kesimi oluşturuyorlar. O yüzden çocuklara yönelik istismar, cinayet gibi sadece cinsel içerikli de değil, genel olarak hayatının çok değişik şekillerde istismar edildiği durumlarla karşı karşıyayız.”
“YASADA ÇOCUKLARIN İSTİSMARINI KOLAYLAŞTIRAN, TEŞVİK EDEN DÜZENLEMELER VAR”
Çocukların, toplumda ilk önce birey olarak kabul edilesi, tanınması gerektiğini dile getiren Yoleri, “Toplumdaki herkes eşit deriz ya!Bu eşitlik içerisinde çocuğunda olması lazım. Çocuğun hak sahibi bir birey olarak kabul edilmesi lazım. Çocuk yaşamı ile ilgili konularda söz sahibi olması gerekir. Bunu hem devletin hem de toplumun kabul etmesi lazım” diyen Yoleri, devletin çocukları birey olarak kabul etmesinin yolunun ise, çocukları korumaya yönelik çıkan yasaların uygulamalarıyla ortaya koyabileceğini belirtti.
Mevzuatta yani yasa da çocuk aleyhine yönelik düzenlemelerin kaldırılması gerektiğini açıklayan Yoleri, “Türk Ceza Kanununda ve medeni kanunda çocukların istismarını meşrulaştıran, kolaylaştıran hatta teşvik eden düzenlemeler mevcut. Bu düzenlemelerin kaldırılması gerektiğini meclise,bakanlığa gönderdiğimiz mektuplarımız da belirttik. Bunlar mevzuatta varlığını korurken, devlet çocukları ‘üstün yararı’ diyerek koruyamaz. Önce sen çocukların istismarını engelleyici yasal mevzuat oluştur. Bu mevzuatları uygulayacak, koruyacak mekanizmalar kur ve bu mekanizmaları çalışır hale getir. Sadece kurmakla çocuk cinayetlerini, istismarını çözmek mümkün değil. Çocuk istismarı ile ilgili kurulan Çocuk İzleme Merkez’leri var. Hem sayı olarak inanılmaz yetersiz hem de ortaya koyduğu çalışmalar itibariyle hiçbir görünürlüğü yok. Hiçbir etkili çalışma yaptıklarını gösterir bir tablo yok ortada. Demek ki çalışamıyor ya da çalışmıyor” dedi.
Yasada çocuklara yönelik istismar olayını teşvik eden düzenlemelerden dolayı, “Son yılları değerlendirerek istismarın 3 katına çıktığı bir tablodan bahsediyorsak, demek ki şimdiye kadar kurulan mekanizmalar işlev görmemiş, işe yaramamış çocukları koruma adına” diyen Yoleri, çocuğun korunmasına ilişkin hem devletin hem de toplumun kendi zihniyetini sorgulaması gerektiğini söyledi.
Yoleri, “Biz bugün Türk Ceza Kanununda yer alan düzenlemeler çerçevesin de şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin toplum cinsel saldırı olaylarında çocuklara ya da kadınlara yönelik olaylar da genellikle saklamayı seçer. ‘Aman bu duyulmasın rezil olmayalım’ diye düşünür ya da ‘daha fazla mağduriyet yaşamayalım’ diye düşünür ve cinsel istismar olayını saklamak ister. Örneğin ensestten söz ediyorsak bu daha çok saklanır. Fail dışarı da bile olsa olayın duyulması aileyi zora sokacaksa, aile böyle düşünüyorsa yine saklanır. Ama çocuk bunu yaşar, olaydan etkilenir.Bundan sonraki yaşamı hem o etkiyle devam edecektir. Korkusu olacaktır, kaygısı olacaktır, güven yitimi uğramıştır, umutları kırılmıştır. Bütün bunlarla sonraki yaşamını sürdürmek zorundadır.
“TCK’YA GÖRE KÜÇÜK YAŞTAKİ ÇOCUK HAKİM KARARI İLE EVLENDİRİLEBİLİYOR”
Bu da yetmez, hem toplumun ve ailenin susması hem de devletin yasalarının istismar olaylarını meşrulaştırması, istismar olaylarının hem tekrarını yaşanmasına imkan verir. Türk Ceza Kanununda 102, 103 ve medeni kanunda evlilik yaşını düzenleyen maddeler. Bu yasal düzenlemelere baktığınız zaman çocuğun hatta ebeveynin rızası olmasa bile küçük yaştaki çocuk hakim kararı ile evlendirilebiliyor” diye konuştu.
Uluslararası sözleşmelerde ve ulusal mevzuatta ‘Çocuk Koruma Kanunu’na göre 18 yaşın altındaki herkesin çocuk olarak kabul edildiğine yer verildiğini belirten Yoleri,“Sonra diyor ki Türk Ceza Kanununda 15 yaşının altı, 15 yaşının üstü diye ayırıyor. 15 yaşının altındakine başka bir kural uyguluyor. 15 yaşını üstü için örneğin şikayet şartı arıyor, evlilik için ebeveynin rızası, ebeveyn olmasa bile hakimin rızası ile evliliği mümkün kılıyor. Bütün bunları beraber değerlendirmek lazım. Toplumda var olan dezavantajlı düşünce çocuklar açısından devletin mevzuatta yer alan düzenlemeleriyle de desteklendiği için aslında bakarsanız cinsel istismar olayları bu kadar yaygın ya da 3 katına çıkıyor.” diye belirtti.