‘İçişleri bakanlığının son zamanlarda mafya uyuşturucu kaçakçıları yönelik bir biri ardına düzenlediği operasyonları görünce, bunca bakanlık teşkilatı, vali, kaymakam, kolluk amirleri; suç örgütleri her yanı sararken; kamu görevlileri bu kadar suça karışırken; yapılan onca asayiş ve güvenlik toplantısında hiç mi birşeyleri fark etmemişlerdir? Bugüne kadar herhangi bir sorumlu hakkında, en azından görevi ihmal kapsamında bir işlem yapıldığını görülmemektedir. Yoksa yapılan bu operasyonlar gerçekten de bataklığı kurutmaya yönelik midir; yoksa, mızrak çuvala sığmayınca, kamuoyuna yönelik bir gaz alma faaliyeti midir? diye soruyor Araştırmacı Yazar Selçuk Deniz kaleme aldığı ‘Asayiş Berkemal mı?’ başlıklı yazısında;
ASAYİŞ BERKEMAL (Mİ) ?
Hemen her gün, bir uluslararası mafya babasının yakalandığı; bir mafya grubunun çökertildiği; insan kaçakçılarına göz açtırılmadığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Seçimlerin ardından başlayan bu süreçte, bir yandan bu haberlere sevinirken, bir yandan da ülkemizin nasıl bu hale geldiğini düşünmeden edemiyoruz.
Adeta sihirli bir el dokunmuş da bambaşka bir arınma sürecine girmiş gibiyiz. Öte yandan, onlarca polis memurunun rüşvetten tutuklandığı, polis amirlerinin yurt kızlarını sattığını hem de muhalefet partisi liderlerinden duyunca, tuz kokmuş demeden edemiyoruz. Ne yazık ki bu örnekleri artırmak mümkün. Bir yanda artan kaygı, bir yanda körüklenen ümitler. Ama aslında vatandaş olarak tek istediğimiz, en doğal hakkımız olan, sadece huzur. Gerçekten de asayiş ve huzur birbirinden ayrılmayan iki kavram olarak her zaman toplumsal yaşamın merkezinde olmuştur. Zira, asayiş sağlanmışsa, huzur da vardır; huzur varsa, üreten, mutlu, sağlıklı bir toplum vardır. Aksi durumda ise, anarşi, kargaşa, kaos ve her türlü suça giden bir ortam söz konusudur. Bu nedenle olsa gerek, dilimize yerleşmiş olan, “Asayiş Berkemal” tabiri, iki kelimenin çok ötesinde bir anlam ifade eder.
Aslında her toplumda aynı beklenti mevcuttur ve bu yüzden, her devlette iç güvenlik, asayiş ve huzurun temininden sorumlu bakanlıklar, kolluk teşkilatları ve diğer kuruluşlar vardır. Ülkemizde ise bu görev İçişleri Bakanlığı’na verilmiştir. Bu husus, bakanlık web sayfasında, bakanlık misyonu olarak; “… iç güvenlik, kıyı ve karasularının emniyetini sağlama, etkili sınır yönetimi ve güvenliği, göç politikaları oluşturma, kamu hizmetlerinin koordinasyonu ile etkin il ve ilçe yönetimini tesis etme, afetlere dirençli toplum oluşturma, …” şeklinde ifade edilmektedir. Görüleceği üzere, iç güvenlik yanında, sınır yönetimi ve güvenliği dahi İçişleri Bakanlığı sorumluluğu altındadır.
Doğal olarak, bu kadar geniş kapsamlı görevleri yerine getirebilmesi için bakanlık kolluk kuvvetleri ile donatılmıştır. Üçyüz binden fazla personeli ile, sayıca birçok ülke ordusundan büyük Emniyet Genel Müdürlüğü, ülke genelinin yüzde doksanından fazlası sorumluluk alanı olan Jandarma Genel Komutanlığı, yaklaşık sekiz bin beşyüz kilometrelik kıyı ve sınır güvenliğinden sorumlu Sahil Güvenlik komutanlığı, ayrıca KİHBİ Daire Başkanlığı, havaalanları ve sınır kapıları Mülki İdare Amirlikleri; bu teşkilatların denetimine yetkili başta Mülkiye Teftiş Kurulu olmak üzere, teftiş kurulları ve daha birçok kurum doğrudan veya dolaylı olarak iç güvenlik ve genel asayişin temini için faaliyet göstermektedir. Buna bir de İstihbarat Daire Başkanlıklarını da eklediğimizde, benzeri pek görülmeyecek kadar büyük ve güçlü bir teşkilat yapısı ile karşı karşıya kalırız.
Bakanlığın bu görevleri yerine getirmesinde taşrada, valilik ve kaymakamlıklar ayrıca önemli bir yer tutar. Tarihsel süreç içerisinde ülkemize yerleşmiş olan il sistemi içinde Valiler, Cumhurbaşkanının temsil ederken, bir yandan da il genelinde genel asayişten birinci derecede sorumlu kamu görevlileridirler. Aynı zamanda Valiler kendi il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir ve suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almakla sorumludurlar. Ayrıca sınır kapıları ve sınır güvenliği de bir yönü ile valilerin sorumluluk alanındadır. Benzer yetki ve sorumluluklar, ilçe sınırları içerisinde kaymakamlar için de söz konusudur.
Bu amaçla taşrada bu görevlerin yerine getirilmesi ve koordinasyonun sağlanması için düzenlemeler de yapılmıştır. Bu konuda ilgili yönetmelik hükmü gereği; her gün saat 11, bütün Türkiye’de emniyet ve asayiş saati olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda, emniyet, jandarma ve varsa sahil güvenlik komutanı, valinin yanına, davet olunmadan gider ve il geneli asayiş olayları değerlendirilerek, bu hususlarda valinin emirlerini alarak, gereğini yaparlar. Toplantı günleri belirli günler olarak da düzenlenebilir. Aynı usul ilçelerde de geçerli olup, kaymakam başkanlığında, benzer toplantılar rutin olarak yapılarak, üç nüsha tutanağa bağlanır. Bundan ayrı olarak İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Toplantısı her ay, valinin başkanlığında, ilçe kaymakamları, kolluk amirleri, üniversite rektörleri, il göç idaresi müdürü ve daha başka ilgili kurum amirlerinin katılımı ile yapılmaktadır.
Kısaca özetlemeye çalıştığım üzere, iç güvenlik ve asayiş hizmetleri, sınır güvenliği, göç idaresi, afet ve acil durum yönetimi gibi konular geniş kapsamlı bir şekilde, İçişleri Bakanlığı görev ve sorumluluğuna verilmiştir. Yine görüleceği üzere, bu çerçevede, dev kolluk teşkilatları, personel ve teçhizat imkanları ile donatılmıştır. Buna bir de çağımız teknolojilerinin sağladığı, iletişim ve izleme imkanları da eklenince, aslında son derece yeterli bir altyapımız olduğu söylenebilir. Peki bunca imkana rağmen, yazımın başında sıraladığım vahim tablo nasıl ortaya çıkmıştır? Bunca bakanlık teşkilatı, vali, kaymakam, kolluk amirleri; suç örgütleri her yanı sararken; kamu görevlileri bu kadar suça karışırken; yapılan onca asayiş ve güvenlik toplantısında hiç mi birşeyleri fark etmemişlerdir? Bugüne kadar herhangi bir sorumlu hakkında, en azından görevi ihmal kapsamında bir işlem yapıldığını veya soruşturma açıldığını duymadım. Veya tüm bu olanların sorumlusu sadece giden bakan mıdır ki, onunla ilgili de henüz bir işlem yapıldığı görülmemektedir. Yoksa yapılan bu operasyonlar gerçekten de bataklığı kurutmaya yönelik midir; yoksa, mızrak çuvala sığmayınca, kamuoyuna yönelik bir gaz alma faaliyeti midir? Evet, şimdi bakanından en alt rütbeli personeline kadar tekrar sormak istiyorum: Gerçekten; “Asayiş Berkemal mi?”