Uzun süre tutukluluk yaşayan Mehmet Altan, OHAL sürecindeki Türkiye’nin durumunu anlattı.
DW Türkçe’den Gezal Acer’in sorularını yanıtlayan Altan, “Türkiye’de hukuk devletinin çöktüğünü” söylüyor.
Altan, hakkındaki yargılamaya ilişkin olarak, “Çok yalın şekilde anlatayım; Türkiye’nin en yüksek yargı makamı Anayasa Mahkemesi’dir. AYM Genel Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bana ağırlaştırılmış müebbet verilen dosyanın en son hali üstünden yaptığı incelemede, gözaltına bile alınamayacağıma karar verdi. Gözaltından itibaren 21 aylık tutukluluğum hukuki değil, meşru değil. Buna rağmen hala haftada bir polise imza veriyorum, yurt dışı yasağım var. 30 yıldır hocalık yaptığım İstanbul Üniversitesi’nden atıldım. Ve bu dava bir şekilde 2. bölge mahkemesinde 21 Eylül’de yeniden görüşülecek” diyor.
Hakkında kesilen cezalara iki yazı ve bir televizyon programındaki yorumunun gerekçe gösterildiğini söyleyen Altan, darbe girişimi sürecinin sulandırıldığını, gerçek suçlularla siyaseten cezalandırılmak istenenler aradaki çizgiyi kaldırdığını belirtiyor.
AYM’nin hak ihlali kararının uygulanmamasını “Hukukun kendi üyelerinin Anayasa’ya karşı işlediği suç” olarak tanımlıyor Altan ve “Bundan öte anlatılacak bir şey yok” ifadesini kullanıyor.
“Siyaset her şeyi belirlemeye başladığı anda, o toplum çöker” diyen Altan, şöyle devam ediyor:
“Üstelik deneyimi ve birikimi olmayan bir siyasetin kurallarının, akademi dünyasının işleyişinin nasıl olacağına karar vermesi, aynı zamanda iktisat bilimini yok sayarak icraatler yapması, hukuku önemsememesi, devlet ve toplum kavramlarıyla çelişen bir yapıdır. Siyasetin, Türkiye’nin alacağı bilim nobellerini yükseltmesi, patent sayısını artırması, 21.yüzyılı kavraması ve buna uygun bir eğitimin ve toplumun şekillenmesine yönelik etkin olması gerekirdi. Ancak burada kültürel bir savaşla kendilerini yetersiz hissedenler, yeterli olanları uzaklaştırıyor. Onların yerini almaları pratikte siyaseten mümkün olur ancak kurumların ayakta kalması imkansız hale gelir.”
Prof. Altan, Türkiye’nin ile ilişkilerini de yorumluyor. Altan’a göre AB, Türkiye’nin çok hızlı vazgeçebileceği bir oluşum değil…
Altan, akademik kariyerine nasıl devam edeceğine ise “Ünivesiteye hızlıca geri dönebileceğim, Türkiye’nin geleceğini şekillendirmeye yönelik fikirleri, yorumları söyleyebileceğim, yazabileceğim ortam fiilen ortadan kalkmış durumda. Dilerim ki akıl, demokrasi, Türkiye’nin geleceğinin sağlıklı bir şekilde belirleneceği bir toplumsal irade, devletin bu anlamda bir sağduyusu şayet var ise onun harekete geçmesiyle, Türkiye bir an evvel onun gelmesi gereken noktaya gelir” temennisinde bulunuyor.
Mehmet Altan tahliye edilirken kardeşi Ahmet Altan ise hala tutuklu. “Birlikte yargılandık. Benim için nasıl hukuk yoksa, onun için de yok” diyor Altan ve sözlerini şöyle noktalıyor:
“Hukuk yoksa, o davalara siyasi dava diyorlar Türkiye’de. Tüm dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşları, AB Konseyi’nden BM’ye kadar herkes bu davayı izledi, dosyayı tercüme ettirdi. Olup biteni, tiyatro olarak nitelediler. İşte Ahmet de o tiyatronun içinde, içeride bulunan bir yazar, edebiyatçı, düşünce insanı. Ahmet’in cezaevinden ilettikleri şimdi dünyada edebi olarak yayılıyor. Hapishanede, eskiden tanımadığı iki tutukluyla birlikte küçücük bir plastik masada yazdığı, hapishaneye ait denemeler Almanya’da 21 Eylül’de Fisher Yayınevi’nden çıkacak. Bir yerde hukuku bu kadar tekmelediğiniz vakit, neyse ki bir dünya sağduyusunun da dikkatini çekiyorsunuz.”
Uzun süre tutukluluk yaşayan Mehmet Altan, OHAL sürecindeki Türkiye’nin durumunu anlattı.
DW Türkçe’den Gezal Acer’in sorularını yanıtlayan Altan, “Türkiye’de hukuk devletinin çöktüğünü” söylüyor.
Altan, hakkındaki yargılamaya ilişkin olarak, “Çok yalın şekilde anlatayım; Türkiye’nin en yüksek yargı makamı Anayasa Mahkemesi’dir. AYM Genel Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bana ağırlaştırılmış müebbet verilen dosyanın en son hali üstünden yaptığı incelemede, gözaltına bile alınamayacağıma karar verdi. Gözaltından itibaren 21 aylık tutukluluğum hukuki değil, meşru değil. Buna rağmen hala haftada bir polise imza veriyorum, yurt dışı yasağım var. 30 yıldır hocalık yaptığım İstanbul Üniversitesi’nden atıldım. Ve bu dava bir şekilde 2. bölge mahkemesinde 21 Eylül’de yeniden görüşülecek” diyor.
Hakkında kesilen cezalara iki yazı ve bir televizyon programındaki yorumunun gerekçe gösterildiğini söyleyen Altan, darbe girişimi sürecinin sulandırıldığını, gerçek suçlularla siyaseten cezalandırılmak istenenler aradaki çizgiyi kaldırdığını belirtiyor.
AYM’nin hak ihlali kararının uygulanmamasını “Hukukun kendi üyelerinin Anayasa’ya karşı işlediği suç” olarak tanımlıyor Altan ve “Bundan öte anlatılacak bir şey yok” ifadesini kullanıyor.
“Siyaset her şeyi belirlemeye başladığı anda, o toplum çöker” diyen Altan, şöyle devam ediyor:
“Üstelik deneyimi ve birikimi olmayan bir siyasetin kurallarının, akademi dünyasının işleyişinin nasıl olacağına karar vermesi, aynı zamanda iktisat bilimini yok sayarak icraatler yapması, hukuku önemsememesi, devlet ve toplum kavramlarıyla çelişen bir yapıdır. Siyasetin, Türkiye’nin alacağı bilim nobellerini yükseltmesi, patent sayısını artırması, 21.yüzyılı kavraması ve buna uygun bir eğitimin ve toplumun şekillenmesine yönelik etkin olması gerekirdi. Ancak burada kültürel bir savaşla kendilerini yetersiz hissedenler, yeterli olanları uzaklaştırıyor. Onların yerini almaları pratikte siyaseten mümkün olur ancak kurumların ayakta kalması imkansız hale gelir.”
Prof. Altan, Türkiye’nin ile ilişkilerini de yorumluyor. Altan’a göre AB, Türkiye’nin çok hızlı vazgeçebileceği bir oluşum değil…
Altan, akademik kariyerine nasıl devam edeceğine ise “Ünivesiteye hızlıca geri dönebileceğim, Türkiye’nin geleceğini şekillendirmeye yönelik fikirleri, yorumları söyleyebileceğim, yazabileceğim ortam fiilen ortadan kalkmış durumda. Dilerim ki akıl, demokrasi, Türkiye’nin geleceğinin sağlıklı bir şekilde belirleneceği bir toplumsal irade, devletin bu anlamda bir sağduyusu şayet var ise onun harekete geçmesiyle, Türkiye bir an evvel onun gelmesi gereken noktaya gelir” temennisinde bulunuyor.
Mehmet Altan tahliye edilirken kardeşi Ahmet Altan ise hala tutuklu. “Birlikte yargılandık. Benim için nasıl hukuk yoksa, onun için de yok” diyor Altan ve sözlerini şöyle noktalıyor:
“Hukuk yoksa, o davalara siyasi dava diyorlar Türkiye’de. Tüm dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşları, AB Konseyi’nden BM’ye kadar herkes bu davayı izledi, dosyayı tercüme ettirdi. Olup biteni, tiyatro olarak nitelediler. İşte Ahmet de o tiyatronun içinde, içeride bulunan bir yazar, edebiyatçı, düşünce insanı. Ahmet’in cezaevinden ilettikleri şimdi dünyada edebi olarak yayılıyor. Hapishanede, eskiden tanımadığı iki tutukluyla birlikte küçücük bir plastik masada yazdığı, hapishaneye ait denemeler Almanya’da 21 Eylül’de Fisher Yayınevi’nden çıkacak. Bir yerde hukuku bu kadar tekmelediğiniz vakit, neyse ki bir dünya sağduyusunun da dikkatini çekiyorsunuz.”
Uzun süre tutukluluk yaşayan Mehmet Altan, OHAL sürecindeki Türkiye’nin durumunu anlattı.
DW Türkçe’den Gezal Acer’in sorularını yanıtlayan Altan, “Türkiye’de hukuk devletinin çöktüğünü” söylüyor.
Altan, hakkındaki yargılamaya ilişkin olarak, “Çok yalın şekilde anlatayım; Türkiye’nin en yüksek yargı makamı Anayasa Mahkemesi’dir. AYM Genel Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bana ağırlaştırılmış müebbet verilen dosyanın en son hali üstünden yaptığı incelemede, gözaltına bile alınamayacağıma karar verdi. Gözaltından itibaren 21 aylık tutukluluğum hukuki değil, meşru değil. Buna rağmen hala haftada bir polise imza veriyorum, yurt dışı yasağım var. 30 yıldır hocalık yaptığım İstanbul Üniversitesi’nden atıldım. Ve bu dava bir şekilde 2. bölge mahkemesinde 21 Eylül’de yeniden görüşülecek” diyor.
Hakkında kesilen cezalara iki yazı ve bir televizyon programındaki yorumunun gerekçe gösterildiğini söyleyen Altan, darbe girişimi sürecinin sulandırıldığını, gerçek suçlularla siyaseten cezalandırılmak istenenler aradaki çizgiyi kaldırdığını belirtiyor.
AYM’nin hak ihlali kararının uygulanmamasını “Hukukun kendi üyelerinin Anayasa’ya karşı işlediği suç” olarak tanımlıyor Altan ve “Bundan öte anlatılacak bir şey yok” ifadesini kullanıyor.
“Siyaset her şeyi belirlemeye başladığı anda, o toplum çöker” diyen Altan, şöyle devam ediyor:
“Üstelik deneyimi ve birikimi olmayan bir siyasetin kurallarının, akademi dünyasının işleyişinin nasıl olacağına karar vermesi, aynı zamanda iktisat bilimini yok sayarak icraatler yapması, hukuku önemsememesi, devlet ve toplum kavramlarıyla çelişen bir yapıdır. Siyasetin, Türkiye’nin alacağı bilim nobellerini yükseltmesi, patent sayısını artırması, 21.yüzyılı kavraması ve buna uygun bir eğitimin ve toplumun şekillenmesine yönelik etkin olması gerekirdi. Ancak burada kültürel bir savaşla kendilerini yetersiz hissedenler, yeterli olanları uzaklaştırıyor. Onların yerini almaları pratikte siyaseten mümkün olur ancak kurumların ayakta kalması imkansız hale gelir.”
Prof. Altan, Türkiye’nin ile ilişkilerini de yorumluyor. Altan’a göre AB, Türkiye’nin çok hızlı vazgeçebileceği bir oluşum değil…
Altan, akademik kariyerine nasıl devam edeceğine ise “Ünivesiteye hızlıca geri dönebileceğim, Türkiye’nin geleceğini şekillendirmeye yönelik fikirleri, yorumları söyleyebileceğim, yazabileceğim ortam fiilen ortadan kalkmış durumda. Dilerim ki akıl, demokrasi, Türkiye’nin geleceğinin sağlıklı bir şekilde belirleneceği bir toplumsal irade, devletin bu anlamda bir sağduyusu şayet var ise onun harekete geçmesiyle, Türkiye bir an evvel onun gelmesi gereken noktaya gelir” temennisinde bulunuyor.
Mehmet Altan tahliye edilirken kardeşi Ahmet Altan ise hala tutuklu. “Birlikte yargılandık. Benim için nasıl hukuk yoksa, onun için de yok” diyor Altan ve sözlerini şöyle noktalıyor:
“Hukuk yoksa, o davalara siyasi dava diyorlar Türkiye’de. Tüm dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşları, AB Konseyi’nden BM’ye kadar herkes bu davayı izledi, dosyayı tercüme ettirdi. Olup biteni, tiyatro olarak nitelediler. İşte Ahmet de o tiyatronun içinde, içeride bulunan bir yazar, edebiyatçı, düşünce insanı. Ahmet’in cezaevinden ilettikleri şimdi dünyada edebi olarak yayılıyor. Hapishanede, eskiden tanımadığı iki tutukluyla birlikte küçücük bir plastik masada yazdığı, hapishaneye ait denemeler Almanya’da 21 Eylül’de Fisher Yayınevi’nden çıkacak. Bir yerde hukuku bu kadar tekmelediğiniz vakit, neyse ki bir dünya sağduyusunun da dikkatini çekiyorsunuz.”
Uzun süre tutukluluk yaşayan Mehmet Altan, OHAL sürecindeki Türkiye’nin durumunu anlattı.
DW Türkçe’den Gezal Acer’in sorularını yanıtlayan Altan, “Türkiye’de hukuk devletinin çöktüğünü” söylüyor.
Altan, hakkındaki yargılamaya ilişkin olarak, “Çok yalın şekilde anlatayım; Türkiye’nin en yüksek yargı makamı Anayasa Mahkemesi’dir. AYM Genel Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bana ağırlaştırılmış müebbet verilen dosyanın en son hali üstünden yaptığı incelemede, gözaltına bile alınamayacağıma karar verdi. Gözaltından itibaren 21 aylık tutukluluğum hukuki değil, meşru değil. Buna rağmen hala haftada bir polise imza veriyorum, yurt dışı yasağım var. 30 yıldır hocalık yaptığım İstanbul Üniversitesi’nden atıldım. Ve bu dava bir şekilde 2. bölge mahkemesinde 21 Eylül’de yeniden görüşülecek” diyor.
Hakkında kesilen cezalara iki yazı ve bir televizyon programındaki yorumunun gerekçe gösterildiğini söyleyen Altan, darbe girişimi sürecinin sulandırıldığını, gerçek suçlularla siyaseten cezalandırılmak istenenler aradaki çizgiyi kaldırdığını belirtiyor.
AYM’nin hak ihlali kararının uygulanmamasını “Hukukun kendi üyelerinin Anayasa’ya karşı işlediği suç” olarak tanımlıyor Altan ve “Bundan öte anlatılacak bir şey yok” ifadesini kullanıyor.
“Siyaset her şeyi belirlemeye başladığı anda, o toplum çöker” diyen Altan, şöyle devam ediyor:
“Üstelik deneyimi ve birikimi olmayan bir siyasetin kurallarının, akademi dünyasının işleyişinin nasıl olacağına karar vermesi, aynı zamanda iktisat bilimini yok sayarak icraatler yapması, hukuku önemsememesi, devlet ve toplum kavramlarıyla çelişen bir yapıdır. Siyasetin, Türkiye’nin alacağı bilim nobellerini yükseltmesi, patent sayısını artırması, 21.yüzyılı kavraması ve buna uygun bir eğitimin ve toplumun şekillenmesine yönelik etkin olması gerekirdi. Ancak burada kültürel bir savaşla kendilerini yetersiz hissedenler, yeterli olanları uzaklaştırıyor. Onların yerini almaları pratikte siyaseten mümkün olur ancak kurumların ayakta kalması imkansız hale gelir.”
Prof. Altan, Türkiye’nin ile ilişkilerini de yorumluyor. Altan’a göre AB, Türkiye’nin çok hızlı vazgeçebileceği bir oluşum değil…
Altan, akademik kariyerine nasıl devam edeceğine ise “Ünivesiteye hızlıca geri dönebileceğim, Türkiye’nin geleceğini şekillendirmeye yönelik fikirleri, yorumları söyleyebileceğim, yazabileceğim ortam fiilen ortadan kalkmış durumda. Dilerim ki akıl, demokrasi, Türkiye’nin geleceğinin sağlıklı bir şekilde belirleneceği bir toplumsal irade, devletin bu anlamda bir sağduyusu şayet var ise onun harekete geçmesiyle, Türkiye bir an evvel onun gelmesi gereken noktaya gelir” temennisinde bulunuyor.
Mehmet Altan tahliye edilirken kardeşi Ahmet Altan ise hala tutuklu. “Birlikte yargılandık. Benim için nasıl hukuk yoksa, onun için de yok” diyor Altan ve sözlerini şöyle noktalıyor:
“Hukuk yoksa, o davalara siyasi dava diyorlar Türkiye’de. Tüm dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşları, AB Konseyi’nden BM’ye kadar herkes bu davayı izledi, dosyayı tercüme ettirdi. Olup biteni, tiyatro olarak nitelediler. İşte Ahmet de o tiyatronun içinde, içeride bulunan bir yazar, edebiyatçı, düşünce insanı. Ahmet’in cezaevinden ilettikleri şimdi dünyada edebi olarak yayılıyor. Hapishanede, eskiden tanımadığı iki tutukluyla birlikte küçücük bir plastik masada yazdığı, hapishaneye ait denemeler Almanya’da 21 Eylül’de Fisher Yayınevi’nden çıkacak. Bir yerde hukuku bu kadar tekmelediğiniz vakit, neyse ki bir dünya sağduyusunun da dikkatini çekiyorsunuz.”