Sekiz gündür açlık grevinde olan aşçı: Talebim, hiç yan yana gelmediğim Nuriye ve Semih’in talebidir
İsmail Erdoğan’ın Cumhuriyet gazetesinden Seyhan Avşar’a verdiği söyleşi şöyle:
– Açlık grevine başlamaya nasıl karar verdiniz?
Bu ülkenin iki bilim insanı yaklaşık 200 gündür Ankara’nın orta yerinde Yüksel Caddesi’nde, Meclis’e yürüyerek dahi 15 dakikalık bir mesafede, haksız yere işten çıkartılmalarına karşı eylem içerisindeydiler. Bu haksızlığın, bu mağduriyetin giderilmesini istiyorlardı. Ama bu ülkeyi yönetenler bu sesi duymadılar. Bu sesi duymamalarının sonucunda, yaklaşık 82 gün önce bedenlerini açlığa yatırdılar. Açlık grevi denen şey devletin değil, toplumların yüreğine seslenir. Yeryüzündeki hiç bir devletin vicdanı yoktur. Egemenler eliyle gerçekleştirilen tüm kötülükler devletle meşrulaştırılır. Hal böyle olunca bu iki insanın açlıkla toplumun vicdanına yönelik seslenişi, karşılık bulmayınca kendimi kötü hissettim. Onlar için bir şey yapamıyorsam en azından açlıklarına ortak olurum diye düşündüm.
– Çevreniz kararınızı nasıl karşıladı?
Öncelikle ben kimseyle konuşarak böyle bir karar almadım. Kimseyi böyle bir vicdani sorumluluğa ortak etmek istemem. Oturup açlık grevi yapacağım dediğimde izin vermeyeceklerini biliyordum. Ailem ve arkadaşlarım bana bayağı kızgınlar. ‘Açlık grevine başlamamam gerektiğini’ söylediler.
– Şu an neler hissediyorsunuz?
Nuriye ve Semih’i zorla beslemeye kalkacaklarını düşünüyorum. Tabii ki durum beni endişelendiriyor. Zorla besleme insan vücudunda geri dönüşü olmayan hasarlar bırakıyor. İnsan yaşamını savunuyorsanız, zorla beslemeyle olmaz. İnsanları yaşatmak istiyorsanız, onların haklı taleplerini değerlendirmelisiniz. Açlık greviyle beraber vücutta oluşabilecek tahribatları çok iyi biliyorum. Nuriye ve Semih’te eminim ki bunu bilerek açlık grevine başladılar. Süleyman Soylu, ‘kandırılan insanlar’ diye tarif etti. İnsanların aklını bu kadar küçük gören, aşağılayan bir yaklaşım olamaz. Ne Semih, ne Nuriye, ne de ben kandırılmadık.
“Bir akademisyenin açlık grevi yapması tuhaf”
– Bir aşçının açlık grevi yapması ironik değil mi?
Üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışan bir hocanın, kara tahta başında öğrencilerine yarını anlatan bir öğretmenin açlık grevi yapması bana tuhaf geliyor. Yemek yapmaya devam ediyorum. Süleyman Soylu, Nuriye ve Semih için, ‘Yiyip içiyorlar akşamları oraya geliyorlar’ demişti. Ben hayatım boyunca Nuriye ve Semih ile yan yana gelmedim. Aynı masada oturmadım. Gözlerine bakmadım. Ama onların aç olduğuna, inandığım tüm değerler üzerine yemin edebilirim. Kimse aç bir aşçının elinden çıkan bir yemeği yemek istemez. Ama sabahtan akşama kadar yemeğin içindeyim. Tüm arkadaşlarım buna şahittir. Yemiyorum. Zaten iki insan açken, yemek yemeyi canım istemiyor.