Gazeteci Sevinç Özarslan, Fahrettin Altun’un başkan atandığı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nu (TİHEK) yazdı. TİHEK’in OHAL döneminden sadece 3 ay önce kurulduğunu kaydeden Özarslan, ”Açıkçası bugüne kadar ‘etkili’ bir iş yaptıklarını görmedik” dedi. Fahrettin Altun’la durumun değişebileceğine dair umudunu koruduğunu belirten Sevinç Özarslan, Altun’a bir de ‘tiyo’ verdi: ”Altun’dan tabi ki ilk ziyaretini kuzenin yattığı cezaevine yapmasını bekliyoruz. Kuzeninin kimliği, tutuklu bulunduğu cezaevi, her türlü bilgi elimde ama şimdilik bu kadarını yazmakla yetineceğim.”
Özarslan’ın yazısı şöyle:
Trollere emir verip her dediğini yaptıran Fahrettin Altun, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanlığı’na (TİHEK) atandı.
Bu kurum ne yapıyor? Kimin hakkını savunuyor? İnsan onuruna ve eşitliğe yakışır bir hak mücadelesi içindeler mi? Açıkçası bugüne kadar ‘etkili’ bir iş yaptıklarını görmedik.
TİHEK, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6701 sayılı kanun ile 20 Nisan 2016’da kuruldu.
Tevafuka bakın ki kuruluş tarihi OHAL döneminden sadece 3 ay önce… OHAL dönemi ki, özellikle 2016-2018 yılları arası, gözaltı merkezlerinde ve emniyet müdürlüklerinde yapılan işkencelerin ayyuka çıktığı bir dönem. Hem Anayasa Mahkemesi, hem uluslararası insan hakları kurumları ve mahkemeler tarafından bile bu işkenceler belgelendi.
TİHEK’in AYM’nin işkenceyle ilgili 2021 yılında verdiği hak ihlali kararlarına bir katkısı olduğunu zannetmiyorum. Afyon ve Antalya emniyet müdürlüklerindeki işkenceleri TİHEK ortaya çıkarmadı, KHK’lılar kendi yaptıkları başvurularla bir sonuca ulaştılar.
Peki hiç mi bir şey yapmıyorlar?
TİHEK’in sitesinde yer verdiği görev tanımı şöyle: “Özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerin alıkonuldukları ceza ve tutukevleri, kamplar, bakım merkezleri gibi yerlerde işkence ve kötü muamele vakalarının yaşanmasını önlemek amacıyla bu yerlere yönelik izleme, inceleme, denetleme, değerlendirme ve raporlama.”
Dolayısıyla bu tanım çerçevesinde hakikaten cezaevlerine, bazı hastanelere, jandarma komutanlıklarına, gözaltı merkezlerine düzenli ziyaretler yapıyorlar.
Hatta kurumun yaptığı en önemli faaliyetin cezaevlerine yaptığı bu “habersiz” ziyaretler olduğunu söyleyebiliriz. Habersiz yaptıklarını özellikle vurgulama gereği duyuyorlar ve bu ziyaretlerin raporlarını kamuoyuna açık bir şekilde sitelerinden yayınlıyorlar.
Fakat sitelerinde ilk yayınladıkları rapor Nisan 2018, son rapor ise Ekim 2024 tarihli. 2018 yılından önce raporlama yaptılar mı bilmiyorum ama hazırladıkları raporları Nisan 2018’den sonra kamuoyuyla paylaşmaları manidar.
Ya öncesindeki olaylar? İşkenceler?
Fahrettin Altun’dan önceki başkan Prof. Dr. Muharrem Kılıç ve ekibi, en son 27 Haziran’da Ankara Açık Ceza İnfaz Kurumuna, 19 Haziran’da Kars İl Emniyet Müdürlüğü nezarethanelerine, 17 Haziran’da Çanakkale Açık Cezaevine “pat” diye ziyarete gitmiş.
Ancak bu ziyaretlerin raporlanması 5-6 ay sürebiliyor. Mesela geçen yıl mayıs ayında Kayseri Kapalı Cezaevi’ne yaptıkları ziyaretin raporunu daha yeni yayınlamışlar.
Rapora göre Kayseri Kapalı Cezaevinde şeker, tansiyon, kalp-damar hastalıkları ve böbrek rahatsızlığı gibi kronik hastalığı olan 153 mahpus var, bunlardan 7’si fiziksel engelli. Kılıç ve ekibi, 17 sayfalık raporda söz konusu cezaevinde önemli hak ihlalleri tespit etmişler ve cezaevi yönetimine tavsiyelerde bulunmuşlar.
Okurken beni dehşete düşüren bazı ihlaller şöyle:
– Kurum personeline işkence ve kötü muamele yasağı ile hassas gruplara yaklaşım gibi konularda eğitim verilmeli.
Bugüne kadar neden verilmedi bu eğitim?
– Kurumdaki bazı koğuşlarda kalabalıklaşma olduğundan mahpus yerleştirilmelerinin koğuş büyüklüklerine uygun olacak şekilde yapılmalı.
Kalabalık koğuşlar sadece Kayseri Kapalı Cezaevi’nin değil tüm cezaevlerinin en büyük problemi.
– Koğuşlarda oldukça bakımsız durumda olan tuvalet ve duş/banyo kısımlarının yenilenmeli ve engellilerin kullanımına uygun hale getirilmeli.
WC’yi yenilenmesi gerektiğini illa Ankara’dan gelen heyet mi size söylemeli?
– Kuruma yangın söndürme sistemi kurulması için gerekli çalışmalar başlatılmalı.
Bir cezaevinde, devletin resmi bir kurumunda, içerisinde binlerce hükümlü ve tutuklunun bulunduğu bir yerde yangın söndürme sistemi nasıl olmaz?
– Her ne kadar kurumun düzenli olarak ilaçlandığı paylaşılan bilgi ve belgelerden anlaşılsa da ziyaret esnasında kurumda haşere görüldüğünden kurumda temizlik koşullarına daha çok özen gösterilmeli.
Mahpusların çorbalarından hamam böceklerinin çıktığını o kadar çok duydum ki…
– Mahpuslar kuruma ilk geldiklerinde yapılan detaylı aramalarda her mahpusa tek kullanımlık önlük verilmesi.
Detaylı arama dedikleri uygulama çıplak aramadır ve çıplak arama insan onuruna aykırıdır. Bu rezalete bir son verilmeli.
– Tıbbi muayene odasında bulunan ve biri tıbbi atıklar için kullanılan çöp kutularının yönetmeliğe uygun şekilde kullanılmalı.
Yönetmeliği iyi bildiklerine eminim. Ama orası cezaevi ya, mahkumlar var ya, onların canı hiçbirinin umurunda değil.
– Pansuman odasında iç ambalajlarından çıkarılmış şekilde ağzı açık kutularda bulundurulan ilaçların uygun koşullarda saklanmasına özen gösterilmeli.
İlaçlara nasıl özen göstermezsiniz?
– Revirdeki ilaçların düzenli olarak kontrol edilerek son kullanma tarihi geçmiş ilaçlar gecikmeksizin imha edilmeli.
Tarihi geçen ilaçları hastalara vermek cinayettir!
– Revir koğuşunda kalan hastaların düzenli şekilde kontrol edilmeli, burada kalan bakıma muhtaç hastaya diğer mahpusların yardımcı olduğu uygulama yerine yardımcı olacak kişinin kurum tarafından belirlenmeli…
Kişisel bakımını yapamayan hasta tutukluya, diğer hasta tutuklu bakıyor. Adalet Bakanlığı’nın utanması gereken bir durumdur bu.
– Hastane sevk raporu düzenlenmiş mahpusların hastane sevklerinin en kısa sürede gerçekleştirilebilmesi için gerekli çalışmalar yürütülmeli…
Zamanında yapılmayan sevkler cezaevlerinin en önemli sorunlarının başında geliyor. Kanser hastasına sırf bu yüzden 10 ay sonra teşhis konulduğunu biliyorum. Bu resmen sistematik işkencedir. İnsanları bile bile ölüme göndermektir.
Raporda ayrıca Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne, şartların çok kötü olduğu vurgulandıktan sonra, 1950 yılında inşa edilen kurum binasının tadilatının yapılması ya da yeni bir bina inşa edilmesi tavsiyesinde bulunmuşlar.
TİHEK’in raporlarında dile getirdiği ve getirmediği şikayetlerin hepsini yıllardır yazıyoruz. Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkifevleri Müdürlüğü gibi kurumlar yayınladıkları basın bildirileriyle gazetecileri yalanlayıp duruyorlar. Buyrun kendi kurumunuzun yaptığı tespitler ortada.
Tabi şunu da belirteyim.
Evet bu tespitler, tavsiyeler, şunlar bunlar çok önemli ama maalesef TİHEK’in devlet kurumları üzerinde bir yaptırımı, baskısı, etkili bir çözümü yok. Etkisiz eleman gibi bir şey. Olsaydı her yıl cezaevlerinde sağlık hizmetleri başta olmak üzere birçok konuda şikayetler olmazdı.
Umarım bu sorunlar Fahrettin Altun döneminde çözülür. Altun’dan tabi ki ilk ziyaretini kuzenin yattığı cezaevine yapmasını bekliyoruz. Kuzeninin kimliği, tutuklu bulunduğu cezaevi, her türlü bilgi elimde ama şimdilik bu kadarını yazmakla yetineceğim.
‘Yasal bir bankaya para yatırdı’ diye bir öğretmenler gününde tutuklanan iki çocuk sahibi bir öğretmenin/kadının maruz kaldığı adaletsizlikleri, cezaevindeki sorunları Altun gidip bizzat kendisinden dinlesin.
Belki insafa gelir, vicdana gelir, insanlık adına bir adım atar.