Türkiye-ABD hattındaki kriz, doların ateşinin daha da yükselmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘meydan okuyoruz’ sözleri eşliğinde çetrefilleşirken, dış politikayı ve ekonomiyi yakın izleyenler Ankara’nın kendini uçuruma götürdüğü yorumları yapıyor
Sözcü Gazetesi köşe yazarı Zeynep Gürcanlı ise, yazısının en başında ABD ile ilişkileri normalleştirmenin yolunun İran’dan geçtiğini ortaya koyuyor.
Türkiye’nin, sorunun kaynağı gibi görünen ancak aslında ‘son damla’ olmaktan öte gitmeyen ev hapsindeki Rahip Andrew Brunson’u serbest bırakması ya da Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi almaktan vazgeçmesi halinde bile çözülmeyeceğini belirten Gürcanlı, ABD için tek koşulun İran konusunda Ankara’nın Washington’un çizgisine gelmek olduğunu kaydediyor.
“En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim… ABD’nin derdi Ortadoğu’ya tam olarak yerleşmek. Demokrat Obama yönetimi ya da Cumhuriyetçi Bush ya da Trump yönetiminin temel politikası değişmiyor” diye yazan Gürcanlı, değişmeyen yaklaşımı şöyle özetliyor:
“Fark sadece üslupta. ABD’nin bu konudaki ilk adımları Bush döneminde Afganistan ile başladı. Ve Afganistan, ABD etkisi altında bir ülke haline geldi. Bunu Arap baharı izledi; Adı “bahar” olan, ama aslında Arap ülkelerine kışı yaşatan süreçte, yönetime ilk geldiklerinde “laik” başlayıp, sonra giderek söylemlerini de eylemlerini de siyasal İslam’a dönüştüren diktatörler devrildi.
ABD, hiç giremediği Libya topraklarında şimdi -deyim yerindeyse- at koşturuyor. Irak’taki ABD varlığı ise artık neredeyse devlet sisteminin bir parçası.
Mısır’da “Arap baharı” adı altında önce siyasal İslamcı hükümet kurulur gibi oldu. Ama kısa süre içinde, alaşağı edilip, bir darbe ile ABD’nin en yakın müttefiki haline gelen Sisi rejimi oluşturuldu. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerindeki “siyasal İslam” soslu monarşilerde ise Amerikan etkinliği konusunda herhangi bir sıkıntı zaten yoktu.”
Türkiye’nin böyle bir ortamda, Büyük Ortadoğu Projesi için gönüllü olduğunu hatırlatan Gürcanlı, BOP eşbaşkanlığı, yabancı sermaye akışı, ABD başkanları ile samimi pozların, Türkiye içinde AKP’nin adeta tek bir kişiye özel yeni bir yönetim sistemi kurmasının da önünü açtığına dikkat çekiyor ve ekliyor:
“…Seçim sürecinde Türkiye’deki mevcut iktidarı pek sıkıştırmayan, hatta Menbiç anlaşması ve Halkbank cezası ötelemesiyle sessiz destek verdiği bile söylenebilecek Washington, seçimleri yine AKP’nin kazanması sonrasında harekete geçti. Türkiye’ye seçimlerden sonra Washington’dan ilk heyet, İran’a yönelik yaptırımları görüşmek için geldi. -Tesadüf mü?- Ortada İran’a yaptırımlarla doğrudan bağlantılı bir Zarrab davası da varken, AKP yönetimindeki Ankara’dan gelen ilk açıklamalar hiç de Washington’un istediği gibi olmadı.
ABD, İran konusunda çok ciddi. Üstelik bu durum, ABD’de yönetimde olan Başkan Trump’ın “kişisel kaprisi” de değil; Tam bir devlet politikası. Bunun örneklerini, yine Türkiye üzerinden görmek mümkün. Türkiye’de kimse pek üzerinde durmadı; ancak ABD’nin İran’a yönelik geçen hafta yürürlüğe giren ilk parti yaptırımlarındaki uçak ayrıntısı dikkat çekiciydi.
ABD, yaptırımlara İran’a yolcu uçağı ve yedek parça satışını da dahil etti. İlginçtir; Zarrab davasında New York Güney Bölge Savcılığı’nın yazdığı iddianamede de İran merkezli havayolu şirketlerinin “Suriye’ye terörist taşıdığı” ibaresi vardı.
İddianamede, Türkiye’de kurulan Zarrab şebekesinin, ABD’nin Ankara’ya tanıdığı İran yaptırım imtiyazını kullanarak, İran havayolu şirketlerine finans sağladığı bunun da ABD ulusal çıkarlarına aykırı olduğu açık seçik yazıyordu. İşte ABD, İran konusuna bu kadar ciddi, yargısıyla, yönetimiyle bu kadar bütüncül bakıyor, Ve elbette İran konusunda, 16 yıl boyunca sürekli desteklediği -bakmayın siz yandaşların köpürttüğü kayıkçı kavgasına- Türkiye, ekonomik krizi bahane ederek İran konusunda Washington’la işbirliğinden kaçtıkça, ABD de Türkiye’nin en sıkıntılı damarına, ekonomiye basıyor.
İşte Trump’ın vergi artırma kararına bu açıdan bakmak gerekiyor. Kısacası; Brunson salıverilse de… Türkiye S-400’leri almaktan vazgeçse de… İran konusunda Amerikan çizgisine gelmeden, Washington ile yaşanan kriz sona ermez.”