Gökhan Güneş X hesabından yaptığı paylaşımda şunları yazdı:
”Karara konu olayda; rüşvet suçundan yürütülen bir soruşturmada ulusal mahkeme, eski bir hakim olan başvurucunun kullandığı telefona ilişkin iletişim kayıtlarının hizmet sağlayıcılarından istenmesine karar vermiştir. Hizmet sağlayıcıları, mahkemenin talebindeki daha uzun dönem yerine, sadece yasal olarak bu bilgileri tutmak zorunda oldukları 14 aylık süreye ilişkin verileri mahkemeye iletmişlerdir. Başvurucu, bu bilgilere dayanılarak mahkum edilmiştir.
Başvurucunun özel hayatına müdahale teşkil eden iletişim verilerinin tutulmasının ulusal hukukta yasal bir temelinin bulunduğunda ve verilerin bir mahkeme kararına dayanılarak alındığında tartışma yoktur (par. 130). Ancak AİHM, yer bilgisinin, iletişim kurulan kişilerin, iletişim örgüsünün belirlenmesi yoluyla kişilerin özel hayatını ilgilendiren bilgilerin sistematik biçimde toplanması ve saklanmasının temel haklara geniş kapsamlı ve özellikle ciddi bir müdahale oluşturduğunu belirtmiştir (par. 134).
Zira, ilgili yasada iletişim bilgilerin hangi amaçlar için tutulduğu belirtilmekle birlikte, bu tedbirin kapsamının ve uygulanışının çerçevesini çizen hükümler yoktur. Tedbirin “demokratik bir toplumda gerekli olanla” sınırlı kalmasını sağlayacak hükümlerin veya mekanizmaların bulunmaması AİHS’in 8. maddesiyle bağdaşmamakta ve bilgilerin tutulma süresinin kayda değer bir süre olan 14 ayla sınırlandırılması da bu sonucu değiştirmemektedir (par. 139).
AİHM’e göre iletişim verilerinin tutulmasının 8. maddeye aykırı olduğu durumlarda; bu bilgilere yetkili makamlarca erişilmesi, sonrasında işlenmesi ve saklanması bu maddeyle bağdaşmaz (par. 144). AİHM, başvurucunun iletişim verilerinin tutulmasına temel oluşturan yasadaki ilgili hükümlerinin “yasallık niteliği” şartını karşılamadığını ve başvurucunun 8. madde haklarına müdahaleyi “demokratik bir toplumda gerekli olanla” sınırlandıramadığını belirterek; söz konusu iletişim verilerinin tutulmasının, onlara erişilmesinin ve bilgilerin işlenmesinin 8. maddeyi ihlal ettiğine karar vermiştir (par. 147).
Acaba bu kararı ankesör yargılamaları için önemli kılan hususlar nelerdir;
Öncelikle, ilgili dönemdeki Slovenya yasası iletişim verilerinin 14 ay tutulmasına izin vermesine rağmen, AİHM bu sürenin kayda değer derecede uzun olduğunu belirtmiştir. Türk hukukundaki verilerin saklama süresinin 11/6/2016’ya kadar 1, sonrasında da 2 yıl olduğu düşünüldüğünde, AİHM’in bu süreleri de uzun bulacağında şüphe yoktur.
Slovenya mahkemesi daha uzun bir döneme ilişkin iletişim kayıtlarının verilmesini istemesine rağmen, servis sağlayıcılar sadece yasal olarak tutmak zorunda oldukları 14 aylık süre ilişkin verileri mahkemeye iletmiş, bu süreyi aşan bilgileri göndermemişlerdir. Güncel yargılamalarda ise bırakın verilerin saklanma süresi olan 1 yıllık verileri istemeyi, 10 yıl geriye dönük veriler istenmekte ve hiç bir yetkisi olmayan ve verileri süresiz olarak saklayan BTK da mahkemelere göndermektedir. BTK’nın yaptığı bu hukuksuzluk, Türkiye açısından bir diğer sorunlu husustur.
AİHM, kişilerin özel hayatının mahrem yönlerinin belirlenmesine olanak tanıyan ve böylelikle bireylerin özel hayata saygı hakkını kullanmalarını kısıtlama getiren hükümlerin yasa niteliğinde olmadığını söylemiştir. Slovenya yasasında bu bilgilerin suçun önlenmesi, toplumsal düzenin sağlanması gibi genel amaçlarla saklandığına yer verilmesine rağmen AİHM, yasanın kapsamının ve uygulamanın çerçevesinin yeterince tanımlanmadığını belirtmiştir.
Türk hukukunda ise konunun düzenlendiği 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 51. maddesinin 2 ve 10. fıkralarında Slovenya yasasından farklı olarak hangi gerekçelerle iletişim verilerinin saklanacağına hiç bir şekilde yer verilmemiştir (görseller). Bu durumda, Slovenya’daki düzenlemeleri bile yasa niteliğinde görmeyen AİHM’in 5809 sayılı Kanundaki düzenlemeleri yasa niteliğinde kabulü imkansızdır. AİHM, iletişim verilerinin hizmet sağlayıcılar tarafından saklanmasına dayanak teşkil eden mevzuatın yasa niteliğini taşımadığından, bu bilgilerin istenmesi ve işlenmesini de özel hayata saygı hakkının ihlali kabul etmiştir. Aynı kabulü Türkiye’den gelen başvurular için de yapacağında tereddüt yoktur.
AİHM’in Ekimdzhiev ve diğerleri/Bulgaristan kararından sonra Slovenya ile ilgili verdiği bu karar da bir kez daha göstermiştir ki, trafik verilerinin saklanmasına ilişkin AİHM’in yasa niteliğinde kabul edebileceği bir düzenlemenin yer almadığı 5809 sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerde belirlenen ancak hiç bir dosyada uyulmayan 1 yıllık saklama süresi nedeniyle ankesör ve Bylock başta olmak üzere güncel yargılamalar kapsamında yapılacak başvurularda da ihlal kararı vereceğinde şüphe yoktur. Yani, Bylock’tan sonra ankesör garabeti de AİHM’den dönecek ve AİHM bir kez daha 8 yıldır bu gerekçeyle verilen cezaların hukuka aykırı olduğunu tüm dünyaya ilan edecektir.
Ankesör ve Bylock dosyalarında mutlaka bu husus dile getirilmeli ve aşağıdaki dilekçe örneği dosyalara sunulmalıdır. Zira AİHM, Benedik/Slovenya kararında başvurucunun, internet servis sağlayıcının kişisel verilerini 6 ay sakladığını ileri sürmesine rağmen, bu hususun iç hukukta ileri sürmediğini belirterek bu şikayeti kabul edilmez bulmuştur (Benedik/Slovenya, para. 76 vd.). Her ne kadar bu veriler dosyalardan imha edilmediği sürece iç hukuk yolları açık olsa da verilen saklanma süresiyle ilgili hususlar ankesör, Bylock ve HTS kayıtlarının delil kabul edildiği tüm yargılamalarda mutlaka ileri sürülmelidir.”
Karar: https://hudoc.echr.coe.int/?i=001-230885
Dilekçe Örneği: https://drgokhangunes.com/dilekceler/bylock-ve-ankesor-dilekce-ornekleri/…