Almanya’da iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (BfV) siyasi parti Almanya için Alternatif’i (AfD) “kesin olarak aşırı sağcı” bir oluşum olarak sınıflandırması Alman siyasetini sarstı.
Almanya’da 23 Şubat’ta yapılan erken genel seçimlerde oyların yüzde 20,6’sını alarak Federal Meclis’teki ikinci en büyük güç hâline gelen AfD, son dönemlerde yapılan bazı anketlerde ise birinci sıraya yükselmiş görünüyor.
Peki söz konusu karar ne anlama geliyor?
İç istihbarat kurumunun kararı neye dayanıyor?
Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın görev alanı yalnızca iç güvenliği ilgilendiren casusluk ya da terör tehditleri ile sınırlı değil. Görevi aynı zamanda özgürlükçü-demokratik anayasal düzene karşı tehdit oluşturan yapılanmaları erken aşamada tespit etmek olan BfV, bu çerçevede insan onuruna, demokrasiye ve hukuk devletine karşı söylem ve eylemleri yakından izliyor ve değerlendiriyor.
BfV’nin AfD’yi gözlemlemesinin nedeni de tamı tamına bu. Partinin “kesin aşırı sağcı” olarak sınıflandırılmasının temelinde, Müslümanlar başta olmak üzere göçmenlere yönelik açıkça sarf ettikleri genelleyici, aşağılayıcı ve dışlayıcı ifadeler yatıyor.
AfD, Türkiye kökenliler de dahil göçmenlere karşı sık sık ırkçı ifadeler sarf etmiş bir parti. AfD parti kurultaylarının alışık olduğu “Almanya Almanlarındır, yabancılar dışarı” sloganları, partinin göçmen ve Türk karşıtı duruşunu gözler önüne seriyor. AfD’li bazı siyasetçilerin geçmişte yaptığı açıklamalar ise hâlâ hafızalarda.
2017 yılında dönemin AfD Meclis Grup Başkanı Alexander Gauland, Federal Hükümetin Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz için “Anadolu’ya gönderir, bertaraf ederiz” demiş ve bu sözleriyle büyük tepki toplamıştı.
Kararın dayandığı rapor ne diyor?
Hristiyan Demokrat Birlik’ten (CDU) milletvekili olmak için görevinden istifa eden ancak seçilemeyen eski BfV Başkanı Thomas Haldenwang, AfD’ye ilişkin karara dayanak olan raporu aslında geçen yıl tamamlamayı planlıyordu. Ancak erkene alınan Federal Meclis seçimleri ve Haldenwang’ın Aralık ayında görevden ayrılması nedeniyle takvim değişti.
Şu anda kurum, Başkan Yardımcıları Sinan Selen ve Silke Willems tarafından yönetiliyor. Son dönemde AfD’nin değerlendirmeye alındığı raporun siyasi açıdan uygun bir zamanlama için saklanıp saklanmadığı konusunda birçok spekülasyon yapılmıştı.
Söz konusu rapor aslında kamuya açık değil. Rapor yalnızca İçişleri Bakanlığı ve eyaletlerdeki güvenlik birimleriyle paylaşıldı. Ancak geçmişte de olduğu gibi bilgiler ve belgeler kamuoyuna sızdı. AfD’yi “şüpheli vaka” olarak sınıflandıran 2021 tarihli BfV raporu da netzpolitik.org tarafından yayımlanmıştı.
Sınıflandırma öncesi hazırlanan ve yaklaşık bin 110 sayfadan oluşan gizli rapor, AfD’nin özellikle mültecilere ve göçmenlere karşı sistematik bir kışkırtma yürüttüğü tespitinde bulunuyor. Rapor, partili yetkililerin bu söylemleri sadece parti içi yazışmalarda değil, kamuya açık konuşmalarda ve sosyal medyada da dile getirdiğini ortaya koyuyor. “Sınır dışı etmek konut yaratır” ya da “Bu ülkedeki her yabancı fazladır” gibi ifadeler örnek olarak veriliyor.
AfD bu durumda yasaklanabilir mi?
Karar, AfD’ye yönelik yeni bir yasak sürecini gündeme taşısa da herhangi bir otomatik sonuç doğurmuyor. AfD’nin yasaklanabilmesi için Alman Federal Meclisi, parlamentonun üst kanadı Eyalet Temsilciler Meclisi veya federal hükümetten Federal Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunulması gerekiyor. BfV’nin bu kararının da böyle bir başvurunun zeminini güçlendirebileceği tahmin ediliyor.
AfD’nin yasaklanmasına ilişkin toplumsal talepler yıllardır dillendirilse de bu konuda şimdiye dek tek bir somut adım atıldı. Ocak ayında, o dönem CDU milletvekili olan Marco Wanderwitz tarafından başlatılan, AfD’nin yasaklanmasına yönelik bir başvuru girişimi, Federal Meclis’te yeterli destek bulunamadığı için başarısızlıkla sonuçlandı.
Görev süresi sona ermekte olan Başbakan Olaf Scholz da söz konusu talepler konusunda temkinli davranıyor. Scholz, “Bu aceleye getirilecek bir mesele değil” dedi. Muhalefetteki Sol Parti’nin Meclis Grup Başkanı Heidi Reichinnek ise AfD’nin yasaklanması için “her şeyi” yapacaklarını söyledi. Yasağa temkinli yaklaşılması gerektiğini düşünenlerin ana argümanı, böylesine bir yasağın AfD’yi daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramayacağı çekincesi.
Devlet yardımları kesilebilir mi?
2017 yılında yapılan bir Anayasa değişiklikliğiyle anayasal düzene karşı tehdit oluşturan partilerin devlet yardımlarından mahrum bırakılmasının önü açıldı. Buna göre, “hedefleri ya da destekçilerinin davranışları özgürlükçü demokratik temel düzeni zayıflatmaya, ortadan kaldırmaya ya da Almanya Federal Cumhuriyeti’nin varlığını tehlikeye atmaya yönelik olan partilerin” devlet bütçesinden finansman alması engellenebiliyor.
Şimdiki adıyla “Memleket”, o dönemki adıyla Nasyonal Demokrat Parti (NPD) olan Neonazi partisine yönelik 2024’te alınan benzer bir kararla, bu tür partilerin kamu fonlarından yararlanması engellenmişti. BfV’nin verdiği yeni kararla birlikte, teorik olarak AfD için de bu yönde adımlar atılması mümkün.
AfD için sonuçları ne olacak?
AfD büyük olasılıkla, geçmişteki BfV sınıflandırmalarda da olduğu gibi bu karara da itiraz edecek. Bunun sonucunda mahkemeler, partinin Anayasa’nın temel ilkelerine ne ölçüde aykırı davrandığını incelemek zorunda kalacak ve son sözü söyleyecek.
Kararı sert bir dille eleştiren AfD eş Genel Başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, bunun “Alman demokrasisine ağır bir darbe” olduğunu söyledi. Partilerinin hükümet değişikliğine kısa bir süre kala kamuoyunda itibarsızlaştırıldığını ve kriminalize edildiğini belirten Weidel ve Chrupalla, “Bu durum, demokratik irade oluşum sürecine yönelik açıkça siyasi amaçlı bir müdahaledir” dedi. Weidel ve Chrupalla, AfD’nin BfV kararına karşı hukuki düzlemde mücadele etmeyi sürdüreceklerini kaydetti.
AfD’nin suçlamalarını geri çeviren İçişleri Bakanı Nancy Faeser ise raporda herhangi bir “siyasi etki” mevcut olmadığını savundu.
Kararın AfD’ye oy kaybettirip kaybettirmeyeceği ise belirsiz. Partinin doğu eyaletleri olan Thüringen, Saksonya ve Saksonya-Anhalt’taki teşkilatları hâlihazırda “kesin aşırı sağcı” olarak sınıflandırılmış ancak bu durum seçim sonuçlarını ciddi biçimde etkilememişti. Ancak kararın etkisi AfD’nin doğuya göre daha zayıf olduğu batı eyaletlerinde daha farklı olabilir. Alman siyasetinde zirveye çıkmayı başaran AfD’nin, söz konusu karar nedeniyle kan kaybedip kaybetmeyeceği gelecek gün, hafta ve aylarda netlik kazanacak.
BfV’nin kararı aynı zamanda, partinin memur olan üyeleri için de net bir risk oluşturuyor. Parti üyeliği, otomatik olarak memuriyetten atılmak için yeterli bir gerekçe teşkil etmese de, Anayasa’ya bağlılığın hukuki olarak sorgulanması için bir vesile olabiliyor. Ancak her bireysel vakanın ayrı değerlendirildiğini unutmamak gerekiyor.
AfD Türklerin oyuna da talip
AfD’nin tüm göçmen karşıtı söylemlerine rağmen son yıllardaki seçim kampanya süreçlerinde Türkiye kökenli seçmenlerin desteğini almaya yönelik mesajları da dikkat çekti.
Partinin 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki liste başı adayı Maximilian Krah, sosyal medyada paylaştığı bir videoda “Almanya’daki Türkler AfD’ye oy vermeli” ifadesini kullanmış, Türklerin “daha fazla göçü engelleyen bir partiye destek vermesi gerektiğini” savunmuştu.
Aynı yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle yayınladığı “Daha güçlü bir Alman-Türk dostluğu için!” başlıklı bir başka videoda ise Krah, “Eski dostlarımızı, Türkleri hatırlamamız gerekiyor” demişti. Krah, “Solingen’deki terör saldırısının akşamında Türk arkadaşlarımla oturuyordum. Almanya’nın içinde bulunduğu durumla ilgili olarak gözlerindeki korkuyu gördüm” demiş ve Afgan ve Suriyeli göçmenlerin sınır dışı edilmesini talep etmişti.
Haberin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz