”Siyaset tıkandı, iktidar ömrünü çoktan tamamladı. Erdoğan oturduğu koltuğu çok kirletti. Ülkenin altını da, üstünü de, geçmişini de, geleceğini de tükettiler.”
Türkiye’de ekonomide yol bitti. Borçlar taşınabilir olmaktan çıktı. Üretim durma noktasında. Fabrikalar ardı ardına kapatılıyor. İşyerlerine kilit vurmada her gün yeni rekorlar kırılıyor. İşsizler ordusu sürekli katlanıyor. Türk lirası Papua Yeni Gine parası dahil bütün paralara karşısında değer kaybediyor. Ama biz “döviz yükseliyor!” diyoruz. Turizm ticaret dengesindeki açığı bir miktar kapatıyor, döviz girdisine neden oluyordu. Korona nedeniyle turizm de çöktü.
Ekonomideki nispi istikrar nedeniyle Türk toplumu dünyanın en net yolsuzluğunu yok saydı. Dahası ülkenin tapusunu Hırsız’ın üzerine yaptı. Hırsızı yakalayan polisin, hâkimin, savcının hapislere doldurulmasını problem etmedi. “Cebime dokunmasın!” diye kaynakların talan edilmesini, adaletsizlikleri, yolsuzluğu, yozlaşmayı, din istismarını dikkate almadı. Aydın namusuna sahip gerçek entelektüeller, halka: “çalıyor ama çalışıyor!” anlayışının ağır maliyetler getireceğini ifade etti. Millet: “bakın ekonomi çökmedi!” diye hırsızlığı, yolsuzluğu savundu. Çünkü Türkiye kaynakları birkaç yılda bitecek küçük bir ülke değildi. Erdoğan yönetimi 8-10 yıldır üretmiyor, hazırı tüketiyor, satılacak herşeyi satıyor. Ama artık ekonomi çöktü, deniz bitti. Borçlar taşınabilir olmaktan çıktı. Kriz insanlara dokunmaya, canını yakmaya başladı. Enflasyondan, işsizlikten, ekonomik çöküşten doğrudan etkilenen kesim Erdoğan’a en çok destek veren alt gelir grubu. Şimdilerde Erdoğan’a tapanlar bile homurdanıyor, söyleniyor.
Uzmanlar mevcut krizin 1994, 2000 ve 2008’de yaşananlarda daha derin olduğunu söylüyor. Ama basın yayın organları AKP kontrolünde olduğu, hak söyleyen susturulduğu, doğru yazanın kalemi kırıldığı için millet felaketi fark edemedi. Krize maruz kalanlar kendini yaktı, işini gücünü kaybedenler feryat etti, lakin sesleri geniş kitlelere ulaşmadı. Önceki krizler koalisyonları bozdu yeni hükümetlerin kurulmasına zemin hazırladı. Şu anda ise Tek Adamın devlete hakim, muhalefetin yetersiz olduğu bir siyasi ortam var. Canı yansa da, millet bir çıkış, alternatif göremiyor.
Siyaset tıkandı, iktidar ömrünü çoktan tamamladı. Erdoğan oturduğu koltuğu çok kirletti. Ülkenin altını da, üstünü de, geçmişini de, geleceğini de tükettiler. Bunu en iyi Erdoğan bildiği için sürekli umut tacirliği yaparak, krizler çıkararak iktidarını sürdürmenin yollarını arıyor. Din ve hamaset satarak milliyetçi-muhafazakâr kitleyi konsolide etmeye çalışıyor. Ayasofya’nın açılışı buna yönelikti, ama etkisi ancak birkaç hafta götürdü.
Ülke Yalancı ile Yamacı hikayesini canlı yaşıyor. Erdoğan sürekli yalan üretiyor, medyası yalanlarına yama buluyor. Çok defa ofsayta düşüyor, kısa zamanda 180 derece dönmek zorunda kalıyorlar. “Milli” ve “Yerli” soslu yalanlar çok rağbet görüyor. Toplum inanmaya hazır olduğu için bazı yalanlar her yıl tekrarlanıyor. Zira ülke zihni takip yapamayacak kadar gerçeklikten koparıldı. 2007’lerden bu tarafa “milli ve yerli” uçak-araba arıyoruz, dünya gözüyle gören yok! Ama 10 yıldan fazladır tekrarlanan bu yalanlara insanlar hala inanır. “Hani nerde?” diye sormaz, soramaz.
Ayasofya’nın açılışı da reel gündemi örtmek içindi, etkisi birkaç haftada bitti. İnsanların tekrar homurdanmaya başladığı, dövizin tepe taklak gittiği anda “Erdoğan’ın müjdesi” tedavüle sokuldu. Erdoğan Karadeniz’de 20 yıl yetecek doğalgaz bulunduğunu ilan etti. Tükenmiş, bitmiş bir halka “az daha sabredin, katlanın” mesajı veriliyordu. Nasrettin Hocanın açlıktan ölmek üzere olan eşeğine bahardaki taze otları taahhüt edip umut vermesinden farklı değildi yapılan.
Bu haber ne kadar doğru, yerli ve milli araba-uçak hikayesine mi dönecek emin değiliz. Yabancı medyanın da paylaştığı haber doğru olsa dahi, gazın çıkarılmasının 7-8 yıl alacağı ifade ediliyor. Anlaşılan o ki, ekonomiden ümidi kesmişler. Finansal tabloda, ekonomik konularda ikna edici şeyler söylemek yerine, doğal gaz haberiyle sorgulamaları örtmeye-ötelemeye çalışıyorlar.
Peki, gerçekten gaz bulunsa ve çıkarılsa çözüm olur mu?
Kendine yeter gazı olan, hatta gaz ihraç eden Erdoğan yönetimindeki bir ülke adaletli, huzurlu, yaşanabilir bir ülke olur mu?
Kesinlikle hayır.
Demokratik bilincin ve kültürün olmadığı, halkın kamu kaynaklarının/varlıkların hesabını sormadığı ülkelerde yeraltı zenginlikleri diktatörlerin elini güçlendirir. Mevcut yönetimi otoriterleşmeye sevk eder. Türkiye’nin Ortadoğu’daki petrol zengini ülkelerden en önemli farkı ve avantajı ciddi bir yeraltı zenginliğine sahip olmamasıydı. Devleti yönetenler kamu hizmetlerini milletten alacakları vergilerle finanse etmek, millete müracaat etmek zorundaydı. Vergi vermekle, vergi bilinci ile demokrasi arasında doğrusal ilişki vardır. Vergi veren insan hesap sorar; siyaseti, bürokrasiyi, iktidarı daha güvenle denetler. Vergi vermeyen toplumlar devletle ilişkisinde verici değil, alıcı olacağından dolayı devlete ve kamu kaynaklarına bağımlıdır. Yönetenler yer altı zenginliklerini ekonomik değere çevirir ve vatandaşına “ulufe” gibi dağıtır. Millet devleti değil, devlet milleti finanse ettiği için yönetilen yöneten karşısında zayıftır, edilgendir, bağımlıdır. Yeraltı zenginliği yok iken diktatörlük kurabilmiş bir lider yeraltı kaynağı bulduktan sonra saltanat kurar, sandık, oy, vergi derdine de düşmez. Çıkarılan yeraltı zenginliğini babasının çiftliği gibi kullanır, dilediğini satın alır, dilediği açlığa mahkûm eder. Ekonomi yönetimi diye bir derdi kalmaz.
Ülkeler için “Petrolün laneti” diye bir kavram var. Hesap verebilir şeffaf, demokratik yönetim kuramamış ülkeler için gaz ve petrol pek çok olumsuzluğu beraberinde getirmiştir. Bunları sıralamak gerekirse:
-Petrol ve gaz nedeniyle dış güçler o ülkeye sürekli müdahale etmiş, coğrafya güç savaşların arenası olmuştur.
-Hesap verilmeyen ve kolay elde edilen paralar nedeniyle yönetimler, liderler yolsuzluğa, yozlaşmaya gömülmüşlerdir.
-Yeraltı zenginlikleri ülkeyi yönetenleri sorumsuz, baskıcı yönetim kurmaya itmiştir
-Yeraltı zenginliğinden gelen kolay kazanç bölüşüm problemlerini ve bundan kaynaklanan iç savaşları doğurmuştur.
-Bürokrasiler, memurlar bir yönüyle otoriterleşmeyi yavaşlatan, direnç gösteren misyon görürler. Ama maaşları petrol gelirlerinden oluşan hazır kaynaktan alan memurlar, yargıçlar, bürokratlar millete karşı sorumluluk duymaz. Yönetimin ve diktatörün mutlak piyonu haline gelirler.
-Üretim ekonomisinin oluşmadığı, kaynakların tek elde toplandığı ülkelerde sosyal ve siyasi muhalefet gelişemez. Muhalefeti destekleyecek sınıflar, kesimler oluşmaz.
Türkiye’nin petrolü, gazı yok. Ama petrol ve gaz üzerinde yüzen İran’dan ekonomisi daha büyük, kişi başına düşen milli geliri daha yüksek. İran’daki gaz ve petrol rejime muhalefet hareketlerini bastırmak, milleti sindirmek için müthiş bir güç veriyor. Molla yönetimi yeraltından elde ettiği geliri halkla paylaşma mecburiyeti hissetmiyor. Aksine İran toplumu aç, perişan yaşarken, onlar bu zenginliği rejimin dışarda yürüttüğü maceralara, savaşlara çerez ediyor. Rejim petrol-gaz paralarıyla halkı ezerek rejimi ayakta tutuyor.
Keza Suudi Arabistan dünyada birim petrol üretiminin en ucuz olduğu ülkelerden. Ama petrol Suud ailesini “milli ve yerli” yapmıyor. Aksine büyük güçlerin kuklası, vekalet savaşlarının, kirli projelerin malzemesi oluyorlar. Suud halkı petrol olduğu için rahat, müreffeh, huzurlu değil. Her şeyleri kraliyet ailesinin iki dudağı arasında. Kraliyet içi güç mücadeleleri de petrol gelirleri üzerinden yürütülüyor.
Türkmenistan 5 milyon nüfuslu, dünyanın en zengin gaz rezervlerine sahip ülkelerinden. Ama diktatörlerin elinde oyuncak olmuş durumda. Türkmenler yurt dışına kaçmak için bir sürü para harcıyor. İçerde kalanlar hiçbir hak ve özgürlüğe sahip olmadığı gibi, karnını dahi doyuramıyor. Ama sınırlı sayıda muktedir kaynaklar üzerinde tepiniyor, lüksün sefahatin her türünü yaşıyor.
Erdoğan “gaz-petrol bulduk sabredin zenginleşeceğiz!” diye milleti biraz daha oyalayacak. Haber doğru da olsa, yalan da olsa Türkiye için ufuk karanlık. Yalansa Erdoğan zaman kazancak. Gerçekse artık otoriterleşme ile yetinmez, Sultan olur. Erdoğanoğulları saltanatını kurar. Bulunan gaz sadece kendisini ayakta tutmaz, çoluk çocuğunun saltanatını da garanti eder.
Türkiye’yi kurtaracak olan gaz, petrol, mucize, müjde değildir. Toplumun kendine gelip iktidarı sorgulaması, ırgalamasıdır. Demokrasi, hukuk, adalet istemesidir. Verdiği verginin hesabını sorması, kamu kaynaklarının, kamu arazilerinin takipçisi olmasıdır.
Bence gaz bulduk diye hiç sevinmeyin! Bizim gibi ülkelerde bulunan yer altı zenginliği genelde milletlerin felaketi olmuştur. Arkasından diktatörler, yağmalar, iç savaşlar, dış müdahaleler gelmiştir.
Kaynak: Tr724