“İnsanlığın maddeye tapar hale geldiği her şeyin maddi kıstaslarla ölçüldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Hayatını maneviyat ağırlıklı sürdürmek isteyenler bu iki kavram arasında denge kuramazlarsa hatadan uzak kalamazlar.”
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
Bediüzzaman’ın
-“Tevekkül sebepleri büsbütün terk etmek değildir.”
-“Sebeplere riayet rahmet hazinelerinin kapısını çalmaktır.” sözleri üzerimize düşen görevi en ince ayrıntısına kadar ihmal etmeden yapmayı öğütlemektedir.
Çevresinde yaşanan olayları sağlıklı değerlendiren bir mümin elleri kolları bağlı oturamaz. Hedeflediği sonuca ulaşmanın ilahi destek gerektirdiğini bilse bile görevini yapmadan beklemenin yanlışlığının farkındadır. Rasyonel bir tercihle sormukluluklarını yerine getirdikten sonra tevekkül içinde olumlu sonuç almaya hak kazanabileceğini düşünür ve bu şuurla hareket eder.
Ancak görevini yapmak, sebepleri yerine getirmekle sebepleri her şeyden ibaret görmek aynı şey değildir.
Sebeplere riayete farklı açıdan yaklaşan iki grup yanılgıya düşmektedir.
-Bazı dini topluluklar mensuplarından sadece manayı tercih etmelerini ister, bağlıları bir süre sonra dünyadan elini eteğini çekmeye başlar. Yaşamlarını sadece maneviyata göre şekillendirmekle kendileri için doğru bir
seçim yaptıklarını düşünülebilirler ancak toplumu ihmal etmiş alanı yanlışa açık insanlara teslim etmiş olurlar.
-Bazıları istedikleri sonucu elde etmenin sadece üzerlerine düşen görevi yapmaya bağlı olduğunu düşünerek tüm enerjilerini yaptıkları iş için harcarlar. Tek başlarına her işin üstesinden gelebileceklerine inanırlar, yüce yaratıcıya yönelip ondan yardım isteme gereği duymaz, başarılı olurlarsa kendilerini gurur ve kibirden kurtaramazlar.
Böyleleri faydalı olduğunu düşündükleri bir faaliyete kendilerini kaptırıp manevi dünyalarını ihmal eder, iş yoğunluğu arasında kişisel iç dinamiklerini artıracak dua ve ibadeti ya şeklen yapar ya da terk ederek derinleşmeyi göz ardı ederler. Onlar yaptıkları işte başarılı olsallar bile heyecanlarını kaybetmekten kendilerini koruyamazlar.
Hayata bakışları problemli bu iki gruptan biri toplum hayatına ait sorumluluklardan kaçtığı, ikincisi her şeyi yaptığı işten ibaret görüp maneviyatı ihmal ettiği için yeni toplumsal sorunlara sebep olurlar.
70 li yıllarda karşıt görüşler arasında mücadeleye kendini kaptırmış bazı gruplar inançlarının gereği olan ibadetleri terk ediyor. Önemine inandıkları çatışmalarla boğuşurken ibadetlerin gereksiz zaman kaybı olduğunu düşünüyorlardı.
Yaptıkları işi her şeyden önemli gören bu insanlar inandıkları ve uğruna mücadele verdikleri ilahi güce el açıp yalvarma gereği duymuyor, başkalarının maneviyatlarını koruma adına mücadele ederken kendi manevi yaşantılarını ihmal ederek bir süre sonra değer ve inanç kaybı yaşıyorlardı.
Sekülerizmin tesiri her yerde kendini hissettiriyor, bundan etkilenen birçok insan gibi yüksel idealler etrafında altına bir araya gelmiş insanlarda önceliklerini belirlemekte zorlanınca problemler kaçınılmaz hale geliyor;
-İleri hedef olarak gördükleri amaçlarına ulaşmak isterken detaylar arasında kendilerini kaybedenler,
-Verilen araçlara takılıp yaptıkları faaliyetleri amaçlarının önüne geçirenler,
-Işıltılı şaşaalı kampanyalar arasında hedeflerinin ne olduğunu unutanlar,
-Şekilden ibaret olan görevlere kendini kaptırıp, amaçlarından sapanlar,
-Formaliteleri yerine getirmekle görevlerini tamamladıklarını sananlar,
-Yapılan işlerin yoğunluğu arasında dünya gerçeklerinden uzaklaşanlar
-Heyecanla koştururken kendi derinliklerini ihmal eden iş yaparken sığlaşanlar,
-İdeallerinin gereği olan sorumluluklarını unutanlar, ibadetlerini terk edenler,
-Topluma manevi düzey kazandırmak için çabalarken, kendi manevi gelişimlerini görmezden gelenler oluyor.
Dinin kendilerine yüklediği sorumlulukları formalite gibi görenler asgari görevlerini yerine getirmekle işlerinin bittiğine inanmaya başlarlar. Din adamı iseler cemaatin önüne geçip kalıplarıyla namaz kıldırmakla, yazdıkları notlardan duygu içermeyen nasihatler yapmakla yetinirler. Yaptıkları işleri bu düzeye indirgeyenler iç dünyasında, inanmadıkları hissetmedikleri şeyleri yüksek perdeden aktarsalar bile tesirli olamazlar.
İnsan bir yandan sorumluluğuna verilmiş hizmetleri en ince ayrıntısına kadar ihmal etmeden yaparken bir yandan da maddi görevlerle her şeyin bitmediğini gönül dünyasını zenginleştirmek için çabalaması gerektiğini hatırdan çıkarmamalıdır.
Özellikle toplumun manevi değerlerini yükseltme iddiasıyla ortaya çıkanların, kendi manevi hayatlarını göz ardı etmelerini anlamak zordur. Yüce yaratıcıyı tanıtmak için koştururken iş yoğunluğu arasında kendini kaybetmesi ve ona yönelmeyi unutması, üstlendiği işleri yürütürken manevi hayatının yok olup gitmesine izin vermesi büyük bir yanılgıdır.
Bu yüzden:
-Her başarı insan için kurulmuş bir tuzağa dönüşme riski taşımaktadır. Faydalı hizmetler ürettikten sonra kendinde güç vehmeden biri bencillik girdabından kendini kurtaramazsa, bu tuzağa yakalanmış olur.
-İnsani değerler adına mücadele edenler kendi değerlerini geliştirmek için çaba harcamazsa sığlaşır ve yol gösterici olmaktan uzaklaşırlar.
-Derin bir huşu içinde ibadete yönelmeyi ihmal eden iş kolikler iç dünyalarında değer kaybı yaşamaktan kendilerini koruyamazlar.
-Derinleşmeyi ihmal edenler her başarıdan sonra düşünce sapmasına girebilir ve mağlubiyet yaşayabilirler.
Dengeyi koruyabilenler, sadece maddi işleri yapmakla yetinmez buldukları ilk fırsatta kenara çekilip iç dünyalarında bozulmayı önleyecek tedbirlere yönelir düşünce duruluğunu korumak için çaba sarf ederler.
İdealleri uğruna mücadele edenlere en güzel örnek İslam peygamberi(SAV) ve onun yakın sahabeleridir. Gözlerini budaktan esirgemeden ölüme gülerek gidecek kadar heyecanla mücadele ederken, Allah’ı iç dünyalarında tüm derinliği ile hissedecek şekilde yönelerek ibadet etmeyi asla ihmal etmemişlerdir.
İnandıkları hedefe ulaşmak için kıyasıya mücadele verirken ölümle burun buruna oldukları savaşta bile ibadetlerini terk etmemişler.
-Cephe savaşında değişimli olarak namaz kılmışlar.
-Gece savaşa ara verildiğinde dualar eşliğinde Allah’a yönelmişler.
-Onunla münasebetlerini en sıkışık anlarda bile korumasını bilmişlerdir.
Sebeplere riayet ile tevekkül dengesini iyi kuranlar görevlerini tam yapacakları için hem yaptıkları işlerde başarı şanslarını artırır hem de başarısız olmaları halinde teslimiyetleriyle mağlubiyet psikolojisine girmekten ruhi çöküntülerden kurtulurlar.
Bu yaklaşım başarı sonrası gelen gurur ve şımarıklıktan onları koruyacağı için birçok başarılı insanın yaşadığı dejenerasyondan uzak kalmaya muvaffak olabilirler.
Madde mana dengesini kurabilen bir insan:
-Maddi mücadele gereken yerde bütün enerjisini harcamalı, dıştan gelen hücumlara metanetle karşı koymalı, ardından kendi iç hesaplaşmasına dönüp gönül dünyasını zenginleştirmenin yollarını aramalıdır.
-İlahi destek olmadan başarıların sürekli olmayacağı inancı içinde hareket etmeli, elde ettiği olumlu sonuçlardan sonra büyük bir huşu içinde yüce yaratıcıya yönelmelidir.
-Yaptığı çalışmalar kazandığı başarılar onu gururdan uzaklaştırmalı zaaflarını hatırlatıp bencilliğin esaretinden kurtarmalı ve biraz daha ona yaklaştırmalıdır.
İç dünyalarını zenginleştirip irfan hayatlarını genişletenler, başarıdan sonra başlarının dönmesini engelleyenlerin gelişmesi süreklilik kazanır.
Başarılı olup güç elde ettikten sonra dengesini koruyabilen tevazu içinde ilahi güce yönelme ihtiyacı hissedenlerin önleri açılır, arkaları desteklenir ve peynir ekmek yeme kolaylığında iş yapar hale gelirler.