İnsanın herhangi bir konuda başarılı olması için azimle bıkmadan usanmadan çalışması sonuca ulaşma açısından önemlidir. Bir konuda sabır ve zorluklara göğüs germe motivasyonu ile hedefine koyduğu her işi mutlaka elde etmeyi umma, bu konuda hırsla bazen de başkasının hukukuna tecavüz ederek netice alma anlayışı birbirine çok sık karıştırılabilecek hassas bir ortak çizginin iki zıt kutbu gibidir.
Aşırı hırslı biri, bazen doyma bilmeyen bir iştahla her şeyin kendi beklentilerine göre şekillenmesini ister.
-Kaderin takdirine razı olmayıp, taşkınlığa açık yollar dahil birçok hataya tevessül edebilir.
-Ebediyen dünyada kalacak gibi hırsla her aklına geleni elde etmeye kalkabilir.
Akıl ve mantık sınırlarını zorlayan işlere ölçüsüzce yönelip başarısız olacağı yüklerin altına girme olarak özetlenebilecek hırs müptelası bazen kendine ya da başkasına zarar verecek yanlışlar yapabilir.
Bediüzzaman’ın “hırs sebebi hasarettir” sözü
-Hırsla üstesinden gelemeyeceği işlere kalkışanlar başarısız olur ve hayal kırığı yaşar şeklinde özetlenebilir.
Her insanda az veya çok hırs vardır, ancak önemli olan hırsı iradenin kontrolüne verip onu doğru yerde umumun faydasına olacak işlerde kullanmaktır.
Günlük yaşam çarkları arasında belli aralıklarla hırs gerektiren konular insanın karşısına çıkar. Sağlıklı düşünce yapısına sahip olanlar ilk aklına geleni yapma gibi yanlışlığa düşmez, kendini aşırılığa sevk edebilecek duygularına hâkim olur, hislerini bastırıp mantık ve iradesini kullanarak olayı enine boyuna etraflıca düşünüp değerlendirdikten sonra doğruluğuna inandığı bir tercihe yönelip kusurlu davranıştan korunur.
Dini temsil iddiasında olanlar hem dünyevi işlerinde hem de ideal haline getirdikleri hususlarda bir yandan olabildiğince cehd ve gayret içinde önlerindeki işlere yoğunlaşırken bir yandan da onları her an yanlışa itebilecek aşırı hırstan uzak durmalıdır. Sağlıklı bir toplum içinde bireylerin tavır ve davranışlarında dengeyi koruması, hislerinin peşine takılıp tepkisel hareket etmemesine ve mümkün olduğunca taşkınlıktan kaçınmasına bağlıdır.
Toplumlara yüce yaratıcıyı tanıtıp onları hata ve kusurlardan arındırmaya çalışan biri de hırsla hedefe ulaşmak isterken bazen aşırılıklara girebilir. Faydalı olduğuna inandığı konuları aktarırken, hırs gösterip muhataplarının hissiyatı göz ardı ederek reaksiyona sebep olur ve iyilik yapmak isterken onları kaçırabilir. Yani yararlı olduğunu düşünülen en öncelikli meselelerde bile temkinle hareket etmeli, davranışımızın getirip götürecekleri çok iyi hesap edilmeli ki, olumlu katkı sunalım derken hatalardan kendimizi koruyalım.
Eğer doğru bir üslupla derdimizi anlatacak yolları araştırıp bulursak muhataplarımızda beklediğimiz tepkiyi almamız daha kolay olur. Gereken hassasiyet gösterilmesine rağmen umulan sonuç alınamıyorsa asla yılgınlığa düşmemeli neticenin sadece irademize bağlı olmadığını hesap edip heyecanı canlı tutularak faydalı hizmetlerle sorunları çözme gayreti sürdürülmeli.
Hiçbir konuda aşırı hırsa girme istenmemişken sadece yüce yaratıcıyı razı edecek tarzda bir hayat sürme konusunda yüksek düzeyde cehd ve gayret alkışlanmıştır. İnsanın onun hoşnutluğunu kazanmak için maneviyata açık duygularını uyanık tutması ve bu duyguları başkalarına aktarmak için azimle didinip durması da samimi bir müminden beklenecek tavırdır.
Allah’a gönlünü kaptırmış bir hak aşığı onun kendine bahşettiği nimetlere karşı sürekli vefa ve sadakatini göstermeye, mukaddes bildiği değerlerin diriltilmesi için yaşantısıyla örnek olmaya çalışır. Çevresinin kendisinden en küçük kuşku duymaması için hayatını büyük bir titizlik içinde sürdürmeye özen gösterir. İnandığı değerlere zarar verecek bir zemin oluşturmamak için elinden geleni yapar. Dilini, kutsal değerlerin zarar görebileceği, çevresindekilerin rahatsız olacağı sözlerden korur.
Bu konuda gerekli titizliği gösteren biri, hırstan korunmaya çalışırken etrafına iyi örnekler sunmak içinde olabildiğince hassasiyet içinde hareket ederek kusur ve hata yapmamayı prensip edinir. Toplumun özellikle moral değerlerini ilgilendiren konularda çok üst düzeyde bir kaygı taşır, gelecek nesillerin nefsin esaretine düşmemesi en önemli hedeflerinden biridir. Topluma faydalı izler bırakıp gitmek için büyük bir efor sarf eder. Yaptığı her fiilde Allah’ı hoşnut etmeyi planlayan böyle birinin hata kusurlardan kaçınması daha kolaydır.
Bu şuurda olan, gaflet içindeki liderlerin yaptığı hatalarla başı beladan kurtulmayan toplumların acılarını kendi içinde hisseder, dar imkanlara sahip olsa bile onlara el uzatmak için elinden gelen gayreti gösterir. İnsanlığın problemlerine çözüm bulmak için sürekli beyin sancısı çeker, imkanlarının sınırlı olmasına bakmadan onları muhtaçlarla buluşturmak için çırpınır.
Dini hassasiyetlerini kaybetmiş insanlara gelince onlar, toplumun sorunlarına çözüm bulmak için elini kıpırdatma gereği duymaz, şaşalı bir hayat sürmek dışında bir kaygı taşımadıkları için çevresinde yaşanan sorunları görmezden gelir. Kendileri büyük imkanlar içinde olsalar bile, bunu toplumların hizmetine sunarak gönüllerinde taht kurmayı düşünecekler yerde, kaynakları bölüşüp hayattan kam almanın yollarını arar.
Bazıları, çevresine toplananların alkışlarına aldanıp kendini, özel seçilmiş ayrıcalıklı biri olarak görmeye başlar, halkın düşük seviyeli bir yaşama layık olduğunu düşünür, saltanat içinde bir hayat sürerken içinden çıktığı halkı sefalete iter ve kendi seçkinler grubunu kurup herkese tepeden bakar. Yanında hiçbir bireyin değeri yoktur, toplumun sürü gibi güdülecek varlıklar olduğuna inanır.
Şakşakçıların teşvikiyle komşu ülkenin toprağına kolayca girebileceği hevesine kendini kaptırır, komşudaki küçük sorunları kaşıyıp büyütür ve bir grubu silahlandırıp isyana teşvik eder, sorunlu da olsa belli bir denge içinde yaşam süren insanların aralarındaki düşmanlıkları körükleyip büyütür. Köşeye sıkıştırılan devlet askeri güçle olaya müdahale edince katliamdan korkup kaçan yığınlar evini yurdunu terk eder. Birinin heyecanı uğruna çoluk çocuk yaşlı milyonlarca insanın kurulu düzeni bozulur sefalet içinde yaşayacakları bir göçe mecbur edilir.
Bütün ülke onların isteklerini yerine getirmekle görevli kapı kullarıdır, bu anlayışta olmayanların ülkede yaşama hakları yoktur, doğu ve güneydoğu halkına sırf onu desteklemedikleri için büyük bir travma yaşatır. Köyleri kentlerin yakar yıkar, milyonları bulan dar gelirli vatandaşın evinden köyünden sürüp çıkarır, bütün gelirlerini elinden alıp onları şehir merkezlerinde ırgatlığa mecbur eder. Hala uslanmadıklarını düşünüp bölgedeki vatandaşları dilinden ırkından dolayı hor ve hakir görür onları toplum önünde aşağılar.
Kendinin, hata ve kusurdan azade olduğunu yayar, yaptığı bütün insanlık dışı hak-adalet kavramlarıyla örtüşmeyen davranışlara dini kılıflar uydurur. Kazara yanlışlarını söyleyen birilerini, düşman ilan eder onlara hayatı zindan etmek için acımasızlığıyla bilinen suç gruplarını yardıma çağırır. Onlarla bileşip sahte bir darbe senaryosu kurgular, darbeye gerçek süsü vermek için hiç sakınmada yüzlerce vatandaşın ölümlerine zemin hazırlar. Kendi planladığı ölümlerden başkasını sorumlu tutar, masum bir topluluğu şeytanlaştırıp bütün haklarını ellerinden alır, onları işlendiğinde yasal olan eylemlerinden dolayı suçlayacak hukukta yeri olmayan yöntemler bulur.
Hiçbir kusuru tespit edilemeyen yüzbinlerce masum insan hakkında sırf bir gruba mensubiyetlerinden dolayı irtibat ve iltisak gibi bir dayanaksız bir suçlamayla cezalandırmaya kalkar, onların ekmeğini işini mülkünü elinden alıp kendi yandaşlarıyla paylaşır. Bırakın dinin emrettiği yasakları en temel insan haklarını bile fütursuzca çiğnemekten kaçınmayan bu gözü dönmüş topluluğun gerçeklerle yüzleşmesi çok zordur. Ellerinde bütün devlet gücü olduğu halde dünyadaki sorunları çözmeye kafa yorması gerekenler, kendi menfaatlerine kafa yorup her gün nereleri gasp edip köşe dönebiliriz hesabı yapmaktadır. Yüzbinlerce insan, sırf onların ülke yönetimini ele geçirme senaryolarının aparat olarak zindanlarda çürütülürken onlar her gün ellerinde harita ülkede talan edilecek yer aramaktadır. Bir gün cemaat mensuplarının malları yağmalanırken, diğer gün İstanbul rantlarıyla köşe dönme, sonraki gün petrol ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaya yönelen örgütlü bir suç şebekesi, halkı dindar olduklarına inandırıp tüm dini değerler üzerinde tepinmektedir.
Bugün ülke dini temsil iddiasıyla toplumu kandıran bir suç örgütünün elinde bütün imkanlarını kaybetmektedir. Devlet gücünü kişisel çıkarları için fütursuzca kullanan bu örgütlü yapıyla mücadele bazılarına zor göründüğünden mücadele azmini kaybeden birçok fikir adamı doğruları savunmaktan vazgeçip kenara çekilmektedir.
Halbuki güç sadece yüce yaratıcıya aittir dev güçleri ellerinde bulunduran Kaddafiler-Saddamlar tarih sahnesinde silinip gittikleri gibi ahlaki normları yitirmiş kötülük şebekesine de Adetullah uzun süre müsaade etmez. Engellere takılmadan kolları sıvayıp zamanında beklenen sorumluluğu layıkıyla yerine getirenler bu süreyi kısaltabilir.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkül.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser