”Allah’ın yeryüzüne halife olarak yarattım dediği insana acz içinde elleri kolları bağlı oturmak, problemlerin kendiliğinden çözülmesini beklemek yakışmıyor. ”
İNSANLIĞIN PROBLEMLERİNİ ÇÖZMEYE ÇALIŞAN GÖNÜLLÜLERE DÜŞEN SORUMLULUK
Dünya genelinde insanlığın problemlerle boğuştuğu bir dönemden geçiyoruz,
Geçmişte kaldığını düşündüğümüz salgın hastalıklar onca bilimsel gelişmeye rağmen modern çağdaki insanların da baş etmekte zorlandığı dev boyutlara ulaştı. Medya ve iletişim araçları ile yapılan yaygın bilgilendirme faaliyetleri bile yetmiyor, hastalık can almaya devam ediyor.
İnsanlar demokrasi ve özgürlüklerin nimetleriyle tanıştılar, hür düşünme ve düşündüğünü ifade etmenin ne kadar önemli olduğunu kavradılar. Bütün bu güzellikleri terk edip tercihlerini ellerinde bu fırsatların alınmasından yana kullanabiliyor, hamasi nutuklara kanıp despotik yönetimlerin başa geçmesine aracılık ederek şuursuzca hürriyetlerinin yok edilmesine destek verebiliyorlar.
Dikta rejimlerinin temsilcileri dünyada kavga ve savaşları önlemek üzere kurulmuş BM-AB-NATO gibi teşkilatları bile her türlü gerçek dışı beyan ve sahte belgelerle kandırmaya çalışıyor, hileli istihbarat oyunlarıyla kendi menfaat ağlarını kuruyorlar. Ağırlıklarını koyup arka panda türlü pazarlıklarla onları sessiz kalmaya ikna ediyor, başta AHİM olmak üzere insan hakları örgütleri nezdinde yaptıkları zulmü mazur gösteriyor, onların varlık sebeplerini ortadan kaldıracak düzeyde işlenen cürümlere sessiz kalmalarını sağlıyor adeta suçlarına ortak ediyorlar.
Geçmişte kaldığını düşündüğümüz dünya genelini ilgilendiren onlarca problemin yükselişe geçtiği, bazı ülke yöneticilerinin savaş tamtamlarıyla ölümler üzerinden güç devşirmeye çalıştığı, gizli servislerin vahşice ülkelerden adam kaçırdığı, herkesin gözü önünde yapılan kaybedilmeler işkenceler ve bombalamalara değişik siyasi ticari pazarlıklarla sessiz kalındığı çok kirli bir dönemden geçiyoruz.
Fethullah Gülen Hocaefendi geçen hafta yayınlanan yazısında, keşke böyle bir kargaşa döneminde yaşamasaydım sahabe ya da Osmanlı’nın bir dönemindeki gibi, insanların fitneden uzak daha duru düşüncelere sahip olduğu daha huzurlu bir dönemde dünyaya gelseydim diyen ve yaşadığı dönemden şikâyet edenler başta olmak üzere gönüllülere çok önemli mesajları var.
Allah’ın yeryüzüne halife olarak yarattım dediği insana acz içinde elleri kolları bağlı oturmak, problemlerin kendiliğinden çözülmesini beklemek yakışmıyor. İnsanların geçmiş özlemiyle vakitlerini geçireceklerine, aciz kaldıklarını düşünüp sorumluluktan kaçacaklarına, bütün bu sorunlarla yüzleşip çözmek için çareler aramaları gerekiyor.
İnandığımız değerlerin yaşanacağı bir dünyanın kurulmasını başkalarından beklemek, ham hayalciliktir, Müminler yeryüzünün yeniden imarında üzerlerine düşen görevi yaparsa geleceğe daha güvenle bakacağımız bir dünyanın kurulmasında rol alabilirler. Sahabe dönemini arzulayıp beklemekten çok onlar gibi düşünüp onların heyecanına sahip bireyler olarak bu zamanda bize düşen görevi yapmak yani aksiyona geçmek gerekiyor.
Fikir düşünce ve vicdan hürriyetinin olduğu, herkesin inandığı değerleri rahatça temsil edebildiği, fikirlerini rahatça açıklayabildiği bir ortamı oluşturmak için çabalamak önemlidir. Ancak bundan daha da önemli daha acil görevler var ve problemlerin çözümü için işe temelden başlamalı;
-Asırlardır ihmal edildiği için yıkılmaya yüz tutmuş insani değerler kalesi yeniden tamir edilmeli,
-Tahrip edilmiş değerler sistemi restore edilmeli,
-Başta kendi toplumuz olmak üzere duygu ve düşüncelerdeki çarpıklıklar giderilmeli,
-Kaybedilen faziletler geri kazandırılmalı,
-İnsanımızda ve tüm insanlıkta sağlıklı düşünce ortamı oluşturulmalı
Adeta toplumların yeniden dirilişi hedeflenip bu uğurda üzerimize düşen görev yapılmalıdır.
İnsan yaşadığı çağdaki sorunlardan şikâyet edeceğine yapılacak onca hizmetin olduğu bu dönemde geldiğine sevinmeli ve aşkla şekle hizmete koyulmalıdır. Aslında her sıkıntılı dönemde gönderilen toplumu tamirle görevli peygamberlerin yaptığı işler hizmet gönüllülerini bekliyor. Bu kadar yapılacak işin olduğu ortam iyi değerlendirilirse, dünyanın geleceği açısından çok müjdeli haberler umut edebiliriz.
Dünya genelini insani değerler açısından yükseltecek çok sayıda sorumluluk taşıdığımız bilinciyle hareket etmeli, bu dönemde yapacağımız hiçbir işi hafife almamalıyız. Sorumluluklarımızı iyi belirleyip bulunduğumuz konumu iyi değerlendirmeliyiz ki kabiliyetlerimizi insanlığın geleceği adına tam kullanmış olalım.
Ancak bu sorumlulukların yapılmasında bazı temel prensiplerimiz olmazsa yapacağımız hizmetlerde başarılı olmak zorlaşır. Bunlardan en önemlisi umuma ait hizmetlerde asla dünyevi beklentimiz olmamalı, sadece Allah’ın rızasını kazanma gibi duru bir niyetle yola çıkmalıyız. Niyeti sağlam olanların yapacağı işlerde daha kolay semere alınır, daha bereketli sonuçlar elde edilir. Nasıl ibadetlerde ihlâs aranıyorsa yürütülen sorumluluk projelerinde de samimiyet korunmalı her işimizde hiçbir dünyevi beklentiye girmeden sadece onun rızasını kazanma hedefiyle hareket etmeliyiz.
İnsanları tedavi eden doktorlar onların acısını dindirip duasını almayı istemeli, toplumlar arası çatışmaları önlemek için çalışan hizmet gönüllüleri bunu ibadet şuuru içinde yapmalı;
-İnsanların gelişmesini engelleyen şeyleri ortadan kaldırırken,
-İnsanların imkânsızlıklarını gidermek için çalışırken,
-Toplumsal uyuşmazlıkları gidermek için çabalarken,
-İnsanları ortak değerler etrafında bir araya getirmek için gayret gösterirken
asla dünyevi bir sonuç beklememeli, samimi duygularla bu hizmetler yürütülmelidir.
Bizim taşıdığımız değerler tüm insanlığın problemlerine çare olacak içeriğe sahiptir. Elimizdeki değerlerin farkında olur onları insanlığın kurtuluşu için kullanırsak, hem dünyanın geleceğine olumlu katkı sunacak hem de tahmin edemeyeceğimiz ölçüde manevi güzellikleri kazanacağız. Hedef yüksek tutulmalı, dünyanın her probleminin çözümünde değerlerimizin enginliği insanlığın hizmetine sunulmalı, insanlığı ortak paydada buluşturmak için üzerimize düşen görev yapılmalıdır. Başarılı olamasak bile taşıdığımız değerleri çok daha geniş kesimlere duyurma şansımız olacak gelecek nesillere iyi bir alt yapı hazırlayacağız. Bu dönemde niyetimiz duru olmalı, azim ve kararlılıkla yılmadan bıkmadan usanmadan çalışılmalı ve bütün insanlığın kurtuluşu gibi yüksek idealler peşinde koşturulmalıdır.
Gülen, ideallerin yüksek olması önemlidir ancak bir o kadar daha önemli bir şey daha vardır ki o da hayatın gerçekleridir. Eğer insan yaşadığı dünyanın gerçeklerini doğru değerlendirmeden hamasi duygularla hareket ederse yıkımlara yol açabilir. Hedefimiz yüksek tutulsa bile zaman-mekân-imkânlar gözden geçirilmeli ve önce gerçekleştirilebilir olanlarla işe başlamalı demektedir.
Ulaşılmak istenen insani değerleri yükseltme hedefinde aşamalara dikkat edilmeli her aşamada yapılması gerekenler küçük büyük demeden ihmal edilmeden yerine getirilmelidir. Ancak gelecek nesillerin tamamlayabileceği görevleri bugünden üstlenip gerçeklerden uzaklaşılmamalı, yüksek hedefler yanında dünyanın gerçekleriyle yüzleşilmeli, günün şartlarına insan kaynaklarına, sahip olunan imkânlara, önümüze çıkabilecek engellere, düşmanlık hissiyle dolu olanların hile ve oyunlarına, dikkat edilmelidir.
Toplumsal gerçeklere ters olarak olaylara yön vermek çok zordur, zamana bağlı şeyleri hızlandırmaya çalışmak zararlı olabilir, rasyonel yaklaşımlarla olumlu hedeflere adım adım ulaşılmalıdır. Pozitif bakış açısı yanında, realitelerin önümüze koyduğu olumsuzluklar birlikte değerlendirilmeli, bir anda dünyanın tüm problemlerini çözmeye soyunarak başarısızlıkta ümit kaybına yol açabilecek bir tutumdan uzak kalınmalıdır.
Efendimiz 23 yıl gibi çile ve ızdırap dolu bir hayat yaşamaya katlanarak bir hedefe ulaşmış, onun vefatından sonra yaşanan karmaşa ancak güçlü iradeye sahip sahabeler tarafından bastırılmış, onların taşıdıkları insani değerler çok sonra dünya geneline ulaştırılabilmiştir.
İnsanların birbirine güven duygusunu kaybettiği günümüzde yapılan her hayırlı hizmetin arkasında art niyet arayanlar, en samimi faaliyetler ve yapılan fedakârlıklar hakkında bile kuşku üreten merkezler var. Bu yüzden her fırsatta niyetimizin duruluğu anlatılmalı, dünyevi hiçbir hedefimiz olmadığı tüm açıklığı ile ortaya konulmalıdır. Başkaları açısında çok önemli olan makamlar, şan-şöhretler, mal-mülk-imkânların bizim için hiçbir değeri olmadığı her fırsatta gösterilmelidir.
Tek hedefimizin;
-Allah’ı sevdirmek ve insanlığı sevgi çemberi etrafında bir araya getirmek olduğu,
-Herkesi kendi konumunda kabul edildiği,
-Paylaşma ve dayanışmanın esas olduğu
-Mağdur ve mazlumların elinden tutulduğu bir dünya hedeflediğimizi,
-Ayrımcılığın her çeşidinden uzak kaldığımızı,
-Herkesi sevgiyle kucaklamaya çalıştığımızı,
-Hüzünlü tüm kesimlerli mutluluğa kavuşturmayı istediğimizi,
-Sevginin hâkim olduğu bir dünya kurmak için çabaladığımız göstermeliyiz.
Çok ütopik görünse bile sevgi sihirli bir anahtardır, severek insanlığa ilgi duyarak, kusurları affederek, küçük de olsa yaşadığımız çevrede farklı bir dünya kurabiliriz. Sevginin büyüleyici iksirinden yararlanıp olumsuzluklara kapıları kapatarak, nefreti unutmuş sevgi kahramanları ile dünyanın bir araya getirileceğine inanmalıyız.
Bediüzzaman’ın “…acele ettim kışta geldim sizler cennet asa bir baharda geleceksiniz…” sözünü ümit kaynağı olarak kullanmalı, her yerde güzelliklerin hâkim olacağı ana kadar canla başla çalışılmalıdır. Bu sonucun hemen elde edilmeyeceği her işin bir zamanı olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.
Bu tavsiyelere uyan hizmet gönüllüleri dünyevi beklentiye girmeden yaptıkları onca fedakârlığa rağmen Türkiye’de art niyetli bir şebekenin hedefi olmaktan kendini kurtaramadı ve herkesi kendisi gibi görenlerin kuşkularını kullanan bu çevreler yapılan tüm olumlu hizmetlere zarar verdi, ciddi mağduriyetlere yol açtılar.
Ancak Gülen gönüllülerin yaşadığı mağduriyetten dolayı her gün iki büklüm olsa da maddi bir beklentinin olmadığını tüm dünyaya gösterecek bir tavır sergiliyor, maddi kayıplara hiç takılmadan yeni hizmetler peşinde olmak gerektiğini;
-Olumsuzluklar bizim tavrımızı değiştirmemeli,
-Yaşanan her musibete katlanılmalı,
-Her dönemin şartlarına göre yapılması gereken işlere odaklanmalı,
-Şartların ağırlığına bakmadan projelerimizde ortama uygun değişiklikler yapılmalı,
-Hızımızı günün koşullarına göre yeniden değerlendirmeli,
-İmkân ve fırsatlara bakıp yeni plan ve stratejiler geliştirmeli,
-Dünya geneline insani değerler tohumu ekmek için bıkmadan usanmadan çalışmalı
Sözleriyle anlatıyor.
”Allah’ın yeryüzüne halife olarak yarattım dediği insana acz içinde elleri kolları bağlı oturmak, problemlerin kendiliğinden çözülmesini beklemek yakışmıyor. ”
İNSANLIĞIN PROBLEMLERİNİ ÇÖZMEYE ÇALIŞAN GÖNÜLLÜLERE DÜŞEN SORUMLULUK
Dünya genelinde insanlığın problemlerle boğuştuğu bir dönemden geçiyoruz,
Geçmişte kaldığını düşündüğümüz salgın hastalıklar onca bilimsel gelişmeye rağmen modern çağdaki insanların da baş etmekte zorlandığı dev boyutlara ulaştı. Medya ve iletişim araçları ile yapılan yaygın bilgilendirme faaliyetleri bile yetmiyor, hastalık can almaya devam ediyor.
İnsanlar demokrasi ve özgürlüklerin nimetleriyle tanıştılar, hür düşünme ve düşündüğünü ifade etmenin ne kadar önemli olduğunu kavradılar. Bütün bu güzellikleri terk edip tercihlerini ellerinde bu fırsatların alınmasından yana kullanabiliyor, hamasi nutuklara kanıp despotik yönetimlerin başa geçmesine aracılık ederek şuursuzca hürriyetlerinin yok edilmesine destek verebiliyorlar.
Dikta rejimlerinin temsilcileri dünyada kavga ve savaşları önlemek üzere kurulmuş BM-AB-NATO gibi teşkilatları bile her türlü gerçek dışı beyan ve sahte belgelerle kandırmaya çalışıyor, hileli istihbarat oyunlarıyla kendi menfaat ağlarını kuruyorlar. Ağırlıklarını koyup arka panda türlü pazarlıklarla onları sessiz kalmaya ikna ediyor, başta AHİM olmak üzere insan hakları örgütleri nezdinde yaptıkları zulmü mazur gösteriyor, onların varlık sebeplerini ortadan kaldıracak düzeyde işlenen cürümlere sessiz kalmalarını sağlıyor adeta suçlarına ortak ediyorlar.
Geçmişte kaldığını düşündüğümüz dünya genelini ilgilendiren onlarca problemin yükselişe geçtiği, bazı ülke yöneticilerinin savaş tamtamlarıyla ölümler üzerinden güç devşirmeye çalıştığı, gizli servislerin vahşice ülkelerden adam kaçırdığı, herkesin gözü önünde yapılan kaybedilmeler işkenceler ve bombalamalara değişik siyasi ticari pazarlıklarla sessiz kalındığı çok kirli bir dönemden geçiyoruz.
Fethullah Gülen Hocaefendi geçen hafta yayınlanan yazısında, keşke böyle bir kargaşa döneminde yaşamasaydım sahabe ya da Osmanlı’nın bir dönemindeki gibi, insanların fitneden uzak daha duru düşüncelere sahip olduğu daha huzurlu bir dönemde dünyaya gelseydim diyen ve yaşadığı dönemden şikâyet edenler başta olmak üzere gönüllülere çok önemli mesajları var.
Allah’ın yeryüzüne halife olarak yarattım dediği insana acz içinde elleri kolları bağlı oturmak, problemlerin kendiliğinden çözülmesini beklemek yakışmıyor. İnsanların geçmiş özlemiyle vakitlerini geçireceklerine, aciz kaldıklarını düşünüp sorumluluktan kaçacaklarına, bütün bu sorunlarla yüzleşip çözmek için çareler aramaları gerekiyor.
İnandığımız değerlerin yaşanacağı bir dünyanın kurulmasını başkalarından beklemek, ham hayalciliktir, Müminler yeryüzünün yeniden imarında üzerlerine düşen görevi yaparsa geleceğe daha güvenle bakacağımız bir dünyanın kurulmasında rol alabilirler. Sahabe dönemini arzulayıp beklemekten çok onlar gibi düşünüp onların heyecanına sahip bireyler olarak bu zamanda bize düşen görevi yapmak yani aksiyona geçmek gerekiyor.
Fikir düşünce ve vicdan hürriyetinin olduğu, herkesin inandığı değerleri rahatça temsil edebildiği, fikirlerini rahatça açıklayabildiği bir ortamı oluşturmak için çabalamak önemlidir. Ancak bundan daha da önemli daha acil görevler var ve problemlerin çözümü için işe temelden başlamalı;
-Asırlardır ihmal edildiği için yıkılmaya yüz tutmuş insani değerler kalesi yeniden tamir edilmeli,
-Tahrip edilmiş değerler sistemi restore edilmeli,
-Başta kendi toplumuz olmak üzere duygu ve düşüncelerdeki çarpıklıklar giderilmeli,
-Kaybedilen faziletler geri kazandırılmalı,
-İnsanımızda ve tüm insanlıkta sağlıklı düşünce ortamı oluşturulmalı
Adeta toplumların yeniden dirilişi hedeflenip bu uğurda üzerimize düşen görev yapılmalıdır.
İnsan yaşadığı çağdaki sorunlardan şikâyet edeceğine yapılacak onca hizmetin olduğu bu dönemde geldiğine sevinmeli ve aşkla şekle hizmete koyulmalıdır. Aslında her sıkıntılı dönemde gönderilen toplumu tamirle görevli peygamberlerin yaptığı işler hizmet gönüllülerini bekliyor. Bu kadar yapılacak işin olduğu ortam iyi değerlendirilirse, dünyanın geleceği açısından çok müjdeli haberler umut edebiliriz.
Dünya genelini insani değerler açısından yükseltecek çok sayıda sorumluluk taşıdığımız bilinciyle hareket etmeli, bu dönemde yapacağımız hiçbir işi hafife almamalıyız. Sorumluluklarımızı iyi belirleyip bulunduğumuz konumu iyi değerlendirmeliyiz ki kabiliyetlerimizi insanlığın geleceği adına tam kullanmış olalım.
Ancak bu sorumlulukların yapılmasında bazı temel prensiplerimiz olmazsa yapacağımız hizmetlerde başarılı olmak zorlaşır. Bunlardan en önemlisi umuma ait hizmetlerde asla dünyevi beklentimiz olmamalı, sadece Allah’ın rızasını kazanma gibi duru bir niyetle yola çıkmalıyız. Niyeti sağlam olanların yapacağı işlerde daha kolay semere alınır, daha bereketli sonuçlar elde edilir. Nasıl ibadetlerde ihlâs aranıyorsa yürütülen sorumluluk projelerinde de samimiyet korunmalı her işimizde hiçbir dünyevi beklentiye girmeden sadece onun rızasını kazanma hedefiyle hareket etmeliyiz.
İnsanları tedavi eden doktorlar onların acısını dindirip duasını almayı istemeli, toplumlar arası çatışmaları önlemek için çalışan hizmet gönüllüleri bunu ibadet şuuru içinde yapmalı;
-İnsanların gelişmesini engelleyen şeyleri ortadan kaldırırken,
-İnsanların imkânsızlıklarını gidermek için çalışırken,
-Toplumsal uyuşmazlıkları gidermek için çabalarken,
-İnsanları ortak değerler etrafında bir araya getirmek için gayret gösterirken
asla dünyevi bir sonuç beklememeli, samimi duygularla bu hizmetler yürütülmelidir.
Bizim taşıdığımız değerler tüm insanlığın problemlerine çare olacak içeriğe sahiptir. Elimizdeki değerlerin farkında olur onları insanlığın kurtuluşu için kullanırsak, hem dünyanın geleceğine olumlu katkı sunacak hem de tahmin edemeyeceğimiz ölçüde manevi güzellikleri kazanacağız. Hedef yüksek tutulmalı, dünyanın her probleminin çözümünde değerlerimizin enginliği insanlığın hizmetine sunulmalı, insanlığı ortak paydada buluşturmak için üzerimize düşen görev yapılmalıdır. Başarılı olamasak bile taşıdığımız değerleri çok daha geniş kesimlere duyurma şansımız olacak gelecek nesillere iyi bir alt yapı hazırlayacağız. Bu dönemde niyetimiz duru olmalı, azim ve kararlılıkla yılmadan bıkmadan usanmadan çalışılmalı ve bütün insanlığın kurtuluşu gibi yüksek idealler peşinde koşturulmalıdır.
Gülen, ideallerin yüksek olması önemlidir ancak bir o kadar daha önemli bir şey daha vardır ki o da hayatın gerçekleridir. Eğer insan yaşadığı dünyanın gerçeklerini doğru değerlendirmeden hamasi duygularla hareket ederse yıkımlara yol açabilir. Hedefimiz yüksek tutulsa bile zaman-mekân-imkânlar gözden geçirilmeli ve önce gerçekleştirilebilir olanlarla işe başlamalı demektedir.
Ulaşılmak istenen insani değerleri yükseltme hedefinde aşamalara dikkat edilmeli her aşamada yapılması gerekenler küçük büyük demeden ihmal edilmeden yerine getirilmelidir. Ancak gelecek nesillerin tamamlayabileceği görevleri bugünden üstlenip gerçeklerden uzaklaşılmamalı, yüksek hedefler yanında dünyanın gerçekleriyle yüzleşilmeli, günün şartlarına insan kaynaklarına, sahip olunan imkânlara, önümüze çıkabilecek engellere, düşmanlık hissiyle dolu olanların hile ve oyunlarına, dikkat edilmelidir.
Toplumsal gerçeklere ters olarak olaylara yön vermek çok zordur, zamana bağlı şeyleri hızlandırmaya çalışmak zararlı olabilir, rasyonel yaklaşımlarla olumlu hedeflere adım adım ulaşılmalıdır. Pozitif bakış açısı yanında, realitelerin önümüze koyduğu olumsuzluklar birlikte değerlendirilmeli, bir anda dünyanın tüm problemlerini çözmeye soyunarak başarısızlıkta ümit kaybına yol açabilecek bir tutumdan uzak kalınmalıdır.
Efendimiz 23 yıl gibi çile ve ızdırap dolu bir hayat yaşamaya katlanarak bir hedefe ulaşmış, onun vefatından sonra yaşanan karmaşa ancak güçlü iradeye sahip sahabeler tarafından bastırılmış, onların taşıdıkları insani değerler çok sonra dünya geneline ulaştırılabilmiştir.
İnsanların birbirine güven duygusunu kaybettiği günümüzde yapılan her hayırlı hizmetin arkasında art niyet arayanlar, en samimi faaliyetler ve yapılan fedakârlıklar hakkında bile kuşku üreten merkezler var. Bu yüzden her fırsatta niyetimizin duruluğu anlatılmalı, dünyevi hiçbir hedefimiz olmadığı tüm açıklığı ile ortaya konulmalıdır. Başkaları açısında çok önemli olan makamlar, şan-şöhretler, mal-mülk-imkânların bizim için hiçbir değeri olmadığı her fırsatta gösterilmelidir.
Tek hedefimizin;
-Allah’ı sevdirmek ve insanlığı sevgi çemberi etrafında bir araya getirmek olduğu,
-Herkesi kendi konumunda kabul edildiği,
-Paylaşma ve dayanışmanın esas olduğu
-Mağdur ve mazlumların elinden tutulduğu bir dünya hedeflediğimizi,
-Ayrımcılığın her çeşidinden uzak kaldığımızı,
-Herkesi sevgiyle kucaklamaya çalıştığımızı,
-Hüzünlü tüm kesimlerli mutluluğa kavuşturmayı istediğimizi,
-Sevginin hâkim olduğu bir dünya kurmak için çabaladığımız göstermeliyiz.
Çok ütopik görünse bile sevgi sihirli bir anahtardır, severek insanlığa ilgi duyarak, kusurları affederek, küçük de olsa yaşadığımız çevrede farklı bir dünya kurabiliriz. Sevginin büyüleyici iksirinden yararlanıp olumsuzluklara kapıları kapatarak, nefreti unutmuş sevgi kahramanları ile dünyanın bir araya getirileceğine inanmalıyız.
Bediüzzaman’ın “…acele ettim kışta geldim sizler cennet asa bir baharda geleceksiniz…” sözünü ümit kaynağı olarak kullanmalı, her yerde güzelliklerin hâkim olacağı ana kadar canla başla çalışılmalıdır. Bu sonucun hemen elde edilmeyeceği her işin bir zamanı olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.
Bu tavsiyelere uyan hizmet gönüllüleri dünyevi beklentiye girmeden yaptıkları onca fedakârlığa rağmen Türkiye’de art niyetli bir şebekenin hedefi olmaktan kendini kurtaramadı ve herkesi kendisi gibi görenlerin kuşkularını kullanan bu çevreler yapılan tüm olumlu hizmetlere zarar verdi, ciddi mağduriyetlere yol açtılar.
Ancak Gülen gönüllülerin yaşadığı mağduriyetten dolayı her gün iki büklüm olsa da maddi bir beklentinin olmadığını tüm dünyaya gösterecek bir tavır sergiliyor, maddi kayıplara hiç takılmadan yeni hizmetler peşinde olmak gerektiğini;
-Olumsuzluklar bizim tavrımızı değiştirmemeli,
-Yaşanan her musibete katlanılmalı,
-Her dönemin şartlarına göre yapılması gereken işlere odaklanmalı,
-Şartların ağırlığına bakmadan projelerimizde ortama uygun değişiklikler yapılmalı,
-Hızımızı günün koşullarına göre yeniden değerlendirmeli,
-İmkân ve fırsatlara bakıp yeni plan ve stratejiler geliştirmeli,
-Dünya geneline insani değerler tohumu ekmek için bıkmadan usanmadan çalışmalı
Sözleriyle anlatıyor.