İzleyiciler her gösteriden sonra daha fazlasını bekliyor.
Dünyanın vicdanı olarak kabul edilen yazar Eduardo Galeano, politika ile sirkin kesişme noktasını çok güzel ifade eder:
“5 Temmuz 1810’da Connecticut’ta Phineas Barnum adında bir bebek vaftiz edildi. Büyüyünce dünyanın en büyük sirkini kurdu. Sirk ilk başta bir tuhaflıklar, canavarlıklar müzesi olarak doğmuştu ve büyük kalabalıklar tarafından ziyaret ediliyordu. Zamanında George Washington’u emzirmiş olan 161 yaşındaki kör bir kölenin önünde eğiliyorlardı; 64 santim boyundaki Napolyon Bonapart’ın elini öpüyorlardı; ve siyam ikizleri Chang ve Eng’in birbirine gerçekten yapışık olup olmadıklarını ve sirkteki üç deniz kızının gerçek balık kuyrukları olup olmadığını merak ediyorlardı. Barnum tüm zamanların profesyonel politikacıları tarafından en gıpta edilen adam oldu. O büyük keşfini herkesten daha iyi bir biçimde pratiğe döktü: İnsanlar aldatılmaya bayılıyor.”
Türk politikacıların Barnum’un bu keşfini dibine kadar kullanmaktaki maharetlerini son üç dört yıldır yaşananlar ispat etmeye yeterli. Ama maalesef sirk halen devam ediyor ve sirkin en heyecanlı ve tehlikeli gösterileri de seçim öncesi dönemlere denk geliyor ne hikmetse. Ulusal ve uluslararası meşruiyetini tamamen yitiren iktidarın, Nisan referandumu öncesi Türk insanının aldatılmaya bayılma katsayısını bir kez daha test etmeye yarayacak çok tehlikeli bir gösteriye hazırlandığını söylemek de kahinlik olmaz herhalde.
Meclis televizyonun yayın yapmaması, milletvekillerinin oylarını birbirlerine gösterme telaşı, kavgalar, maddelerin kıl payı geçmesi, değişikliğin halkın bilgi sahibi olmasına fırsat verilmeden meclisten geçirilmesi, onay için saraya gönderilmeden uzun süre bekletilmesi, tedirgin tedirgin açıklanan anket sonuçları, Bahçeli’nin neden EVET dediği üzerindeki türlü spekülasyonlar, OHAL’in uzatılması vs vs. Tüm bunlar büyük bir gösterinin hazırlandığının işaretleri. Ama asıl heyecan iktidar sözcüsünün tanıtım konuşmasıyla yaşandı.
Numan Kurtulmuş, “bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir” tonunda başlayıp, “EVET çıkmasın diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler” diye devam eden sözleriyle, kurulmakta olan yeni sirkin büyüklüğü konusunda ipuçları vermeyi ihmal etmedi. Zira gösteri öncesi heyecanın artmasının izleyicilerin gösteri
ye odaklanmasını kolaylaştırdığını her profesyonel cambaz bilir.
Unutulmamalı ki sirkin küçük ama etkili ortağı olan Perinçek’in “mart ayında Türkiye alev alev olacak” sözü de heyecanı kızıştıran açıklamalardan biriydi.
Planlanan gösteri hakkında uyarılar da gelmiyor değil bu arada. En önemli uyarılardan biri sirkin sosyolojisi konusunda uzman sayılabilecek bir isim olan Fehmi Koru’dan geldi, referandumun ‘taşma noktası’ veya ‘tiping point’ olabilme ihtimalini dile getirdi ve tehlikeyi şöyle anlattı: “o güne kadar hep beklendiği gibi davranan bir grup.. veya o grup içerisinde çok sayıda insan.. birdenbire ve hiç beklenmedik bir biçimde.. davranış tarzını değiştirebiliyor; işte o noktaya deniliyor ‘tiping point’..”
Aslında söylemek istediği, insanların da bir aldatılmaya bayılma sınırı var, bu sınırı aşmayın” anlamına geliyor biraz da.
2015 Kasım öncesinde benzeyen bir gösterinin, izleyiciler tarafından ‘biz bunu önceden görmüştük” şeklinde bir refleksle karşılanmasından duydukları ciddi endişeden hareketle, EVET çıkartmak için milliyetçi oyları avlamaktan başka çaresi olmayan iktidarın, çok daha özgün ve öncekilere benzemeyen bir şov organize etmek istediği söylenebilir. Tekerrür
eden gösterilerin aldanma eşiğini düşürdüğü, en azından ilk gösterideki oranı yakalayamadığı sirk yöneticileri tarafından biliniyor olsa gerek.
Öte yandan Nisan referandumunun uluslararası büyük bir gösterinin küçük ama önemli bir parçası olarak kurgulandığını hissetmemize neden olacak veriler de az değil. Suriye anayasasının yazılması ile Türkiye’deki anayasa değişikliği sürecinin aynı döneme denk gelmesi tek başına bir kanıt olamaz elbette. Ama Türkiye’deki değişikliklerin onaylanması için elzem olan şartların oluşturulması ile Kürt sorunu arasındaki doğrudan ilişki, kafaları fazlasıyla karıştırıyor. Sözgelimi Kuzey Suriye’de özerk bir Kürt devleti kurulmasına yönelik çalışmaların, iktidarın arzuladığı milliyetçi oyları EVET’e doğru sürükleyecek muhtemel üretilmiş kontrollü terörün kontrolden çıkma olasılığını güçlendirecek bir etki doğuracak olmasının, gösterinin bir parçası mı yoksa sirki yönetenlerin endişesi mi olduğunu kestiremiyoruz şu aşamada.
İsrail ile ilişkileri düzelten pazarlıklar, Rusya ve İran ile Astana’da yapılan gizli görüşmeler, İngiltere Başbakanının Trump ile görüşür görüşmez soluğu Türkiye’de alması, hemen ardından gerçekleşen Saray-Merkel görüşmesi, Fırat Kalkan’ında geriye doğru atılmaya başlanan adımlar ve ardada gerçekleşen bölgesel birçok olay da maalesef heyecanları kamçılamaktan öte gösterinin içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasına yetecek güçte değil. Tek sezebildiğimiz Barnum’a parmak ısırtacak bir sirkin hızla kurulmakta olduğu.
Zaferlerle yolunu şaşırmış liderlerin her zaman bir öncekine nazaran daha büyük gösteriler sergileme iştahları, defalarca kanıtlanmış kesin bir tarihsel olgudur neredeyse. Sirkin büyüklüğü de gelecek gösterinin bir öncekini gölgede bırakmasındaki başarıyla ölçülür.
Türkiye’nin politik sahnesinde son yıllarda yaşanan olayları büyük bir coşkuyla seyreden ve sıradaki gösteri için sabırsızlanan izleyiciler heyecanlarını bastırmakta zorluk çekiyor. Sayıları az da olsa aldatılmaktan nefret eden küçük bir kitle ise endişeli gözlerle etrafını süzmekle meşgul.
İzleyiciler her gösteriden sonra daha fazlasını bekliyor.
Dünyanın vicdanı olarak kabul edilen yazar Eduardo Galeano, politika ile sirkin kesişme noktasını çok güzel ifade eder:
“5 Temmuz 1810’da Connecticut’ta Phineas Barnum adında bir bebek vaftiz edildi. Büyüyünce dünyanın en büyük sirkini kurdu. Sirk ilk başta bir tuhaflıklar, canavarlıklar müzesi olarak doğmuştu ve büyük kalabalıklar tarafından ziyaret ediliyordu. Zamanında George Washington’u emzirmiş olan 161 yaşındaki kör bir kölenin önünde eğiliyorlardı; 64 santim boyundaki Napolyon Bonapart’ın elini öpüyorlardı; ve siyam ikizleri Chang ve Eng’in birbirine gerçekten yapışık olup olmadıklarını ve sirkteki üç deniz kızının gerçek balık kuyrukları olup olmadığını merak ediyorlardı. Barnum tüm zamanların profesyonel politikacıları tarafından en gıpta edilen adam oldu. O büyük keşfini herkesten daha iyi bir biçimde pratiğe döktü: İnsanlar aldatılmaya bayılıyor.”
Türk politikacıların Barnum’un bu keşfini dibine kadar kullanmaktaki maharetlerini son üç dört yıldır yaşananlar ispat etmeye yeterli. Ama maalesef sirk halen devam ediyor ve sirkin en heyecanlı ve tehlikeli gösterileri de seçim öncesi dönemlere denk geliyor ne hikmetse. Ulusal ve uluslararası meşruiyetini tamamen yitiren iktidarın, Nisan referandumu öncesi Türk insanının aldatılmaya bayılma katsayısını bir kez daha test etmeye yarayacak çok tehlikeli bir gösteriye hazırlandığını söylemek de kahinlik olmaz herhalde.
Meclis televizyonun yayın yapmaması, milletvekillerinin oylarını birbirlerine gösterme telaşı, kavgalar, maddelerin kıl payı geçmesi, değişikliğin halkın bilgi sahibi olmasına fırsat verilmeden meclisten geçirilmesi, onay için saraya gönderilmeden uzun süre bekletilmesi, tedirgin tedirgin açıklanan anket sonuçları, Bahçeli’nin neden EVET dediği üzerindeki türlü spekülasyonlar, OHAL’in uzatılması vs vs. Tüm bunlar büyük bir gösterinin hazırlandığının işaretleri. Ama asıl heyecan iktidar sözcüsünün tanıtım konuşmasıyla yaşandı.
Numan Kurtulmuş, “bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir” tonunda başlayıp, “EVET çıkmasın diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler” diye devam eden sözleriyle, kurulmakta olan yeni sirkin büyüklüğü konusunda ipuçları vermeyi ihmal etmedi. Zira gösteri öncesi heyecanın artmasının izleyicilerin gösteri
ye odaklanmasını kolaylaştırdığını her profesyonel cambaz bilir.
Unutulmamalı ki sirkin küçük ama etkili ortağı olan Perinçek’in “mart ayında Türkiye alev alev olacak” sözü de heyecanı kızıştıran açıklamalardan biriydi.
Planlanan gösteri hakkında uyarılar da gelmiyor değil bu arada. En önemli uyarılardan biri sirkin sosyolojisi konusunda uzman sayılabilecek bir isim olan Fehmi Koru’dan geldi, referandumun ‘taşma noktası’ veya ‘tiping point’ olabilme ihtimalini dile getirdi ve tehlikeyi şöyle anlattı: “o güne kadar hep beklendiği gibi davranan bir grup.. veya o grup içerisinde çok sayıda insan.. birdenbire ve hiç beklenmedik bir biçimde.. davranış tarzını değiştirebiliyor; işte o noktaya deniliyor ‘tiping point’..”
Aslında söylemek istediği, insanların da bir aldatılmaya bayılma sınırı var, bu sınırı aşmayın” anlamına geliyor biraz da.
2015 Kasım öncesinde benzeyen bir gösterinin, izleyiciler tarafından ‘biz bunu önceden görmüştük” şeklinde bir refleksle karşılanmasından duydukları ciddi endişeden hareketle, EVET çıkartmak için milliyetçi oyları avlamaktan başka çaresi olmayan iktidarın, çok daha özgün ve öncekilere benzemeyen bir şov organize etmek istediği söylenebilir. Tekerrür
eden gösterilerin aldanma eşiğini düşürdüğü, en azından ilk gösterideki oranı yakalayamadığı sirk yöneticileri tarafından biliniyor olsa gerek.
Öte yandan Nisan referandumunun uluslararası büyük bir gösterinin küçük ama önemli bir parçası olarak kurgulandığını hissetmemize neden olacak veriler de az değil. Suriye anayasasının yazılması ile Türkiye’deki anayasa değişikliği sürecinin aynı döneme denk gelmesi tek başına bir kanıt olamaz elbette. Ama Türkiye’deki değişikliklerin onaylanması için elzem olan şartların oluşturulması ile Kürt sorunu arasındaki doğrudan ilişki, kafaları fazlasıyla karıştırıyor. Sözgelimi Kuzey Suriye’de özerk bir Kürt devleti kurulmasına yönelik çalışmaların, iktidarın arzuladığı milliyetçi oyları EVET’e doğru sürükleyecek muhtemel üretilmiş kontrollü terörün kontrolden çıkma olasılığını güçlendirecek bir etki doğuracak olmasının, gösterinin bir parçası mı yoksa sirki yönetenlerin endişesi mi olduğunu kestiremiyoruz şu aşamada.
İsrail ile ilişkileri düzelten pazarlıklar, Rusya ve İran ile Astana’da yapılan gizli görüşmeler, İngiltere Başbakanının Trump ile görüşür görüşmez soluğu Türkiye’de alması, hemen ardından gerçekleşen Saray-Merkel görüşmesi, Fırat Kalkan’ında geriye doğru atılmaya başlanan adımlar ve ardada gerçekleşen bölgesel birçok olay da maalesef heyecanları kamçılamaktan öte gösterinin içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasına yetecek güçte değil. Tek sezebildiğimiz Barnum’a parmak ısırtacak bir sirkin hızla kurulmakta olduğu.
Zaferlerle yolunu şaşırmış liderlerin her zaman bir öncekine nazaran daha büyük gösteriler sergileme iştahları, defalarca kanıtlanmış kesin bir tarihsel olgudur neredeyse. Sirkin büyüklüğü de gelecek gösterinin bir öncekini gölgede bırakmasındaki başarıyla ölçülür.
Türkiye’nin politik sahnesinde son yıllarda yaşanan olayları büyük bir coşkuyla seyreden ve sıradaki gösteri için sabırsızlanan izleyiciler heyecanlarını bastırmakta zorluk çekiyor. Sayıları az da olsa aldatılmaktan nefret eden küçük bir kitle ise endişeli gözlerle etrafını süzmekle meşgul.
İzleyiciler her gösteriden sonra daha fazlasını bekliyor.
Dünyanın vicdanı olarak kabul edilen yazar Eduardo Galeano, politika ile sirkin kesişme noktasını çok güzel ifade eder:
“5 Temmuz 1810’da Connecticut’ta Phineas Barnum adında bir bebek vaftiz edildi. Büyüyünce dünyanın en büyük sirkini kurdu. Sirk ilk başta bir tuhaflıklar, canavarlıklar müzesi olarak doğmuştu ve büyük kalabalıklar tarafından ziyaret ediliyordu. Zamanında George Washington’u emzirmiş olan 161 yaşındaki kör bir kölenin önünde eğiliyorlardı; 64 santim boyundaki Napolyon Bonapart’ın elini öpüyorlardı; ve siyam ikizleri Chang ve Eng’in birbirine gerçekten yapışık olup olmadıklarını ve sirkteki üç deniz kızının gerçek balık kuyrukları olup olmadığını merak ediyorlardı. Barnum tüm zamanların profesyonel politikacıları tarafından en gıpta edilen adam oldu. O büyük keşfini herkesten daha iyi bir biçimde pratiğe döktü: İnsanlar aldatılmaya bayılıyor.”
Türk politikacıların Barnum’un bu keşfini dibine kadar kullanmaktaki maharetlerini son üç dört yıldır yaşananlar ispat etmeye yeterli. Ama maalesef sirk halen devam ediyor ve sirkin en heyecanlı ve tehlikeli gösterileri de seçim öncesi dönemlere denk geliyor ne hikmetse. Ulusal ve uluslararası meşruiyetini tamamen yitiren iktidarın, Nisan referandumu öncesi Türk insanının aldatılmaya bayılma katsayısını bir kez daha test etmeye yarayacak çok tehlikeli bir gösteriye hazırlandığını söylemek de kahinlik olmaz herhalde.
Meclis televizyonun yayın yapmaması, milletvekillerinin oylarını birbirlerine gösterme telaşı, kavgalar, maddelerin kıl payı geçmesi, değişikliğin halkın bilgi sahibi olmasına fırsat verilmeden meclisten geçirilmesi, onay için saraya gönderilmeden uzun süre bekletilmesi, tedirgin tedirgin açıklanan anket sonuçları, Bahçeli’nin neden EVET dediği üzerindeki türlü spekülasyonlar, OHAL’in uzatılması vs vs. Tüm bunlar büyük bir gösterinin hazırlandığının işaretleri. Ama asıl heyecan iktidar sözcüsünün tanıtım konuşmasıyla yaşandı.
Numan Kurtulmuş, “bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir” tonunda başlayıp, “EVET çıkmasın diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler” diye devam eden sözleriyle, kurulmakta olan yeni sirkin büyüklüğü konusunda ipuçları vermeyi ihmal etmedi. Zira gösteri öncesi heyecanın artmasının izleyicilerin gösteri
ye odaklanmasını kolaylaştırdığını her profesyonel cambaz bilir.
Unutulmamalı ki sirkin küçük ama etkili ortağı olan Perinçek’in “mart ayında Türkiye alev alev olacak” sözü de heyecanı kızıştıran açıklamalardan biriydi.
Planlanan gösteri hakkında uyarılar da gelmiyor değil bu arada. En önemli uyarılardan biri sirkin sosyolojisi konusunda uzman sayılabilecek bir isim olan Fehmi Koru’dan geldi, referandumun ‘taşma noktası’ veya ‘tiping point’ olabilme ihtimalini dile getirdi ve tehlikeyi şöyle anlattı: “o güne kadar hep beklendiği gibi davranan bir grup.. veya o grup içerisinde çok sayıda insan.. birdenbire ve hiç beklenmedik bir biçimde.. davranış tarzını değiştirebiliyor; işte o noktaya deniliyor ‘tiping point’..”
Aslında söylemek istediği, insanların da bir aldatılmaya bayılma sınırı var, bu sınırı aşmayın” anlamına geliyor biraz da.
2015 Kasım öncesinde benzeyen bir gösterinin, izleyiciler tarafından ‘biz bunu önceden görmüştük” şeklinde bir refleksle karşılanmasından duydukları ciddi endişeden hareketle, EVET çıkartmak için milliyetçi oyları avlamaktan başka çaresi olmayan iktidarın, çok daha özgün ve öncekilere benzemeyen bir şov organize etmek istediği söylenebilir. Tekerrür
eden gösterilerin aldanma eşiğini düşürdüğü, en azından ilk gösterideki oranı yakalayamadığı sirk yöneticileri tarafından biliniyor olsa gerek.
Öte yandan Nisan referandumunun uluslararası büyük bir gösterinin küçük ama önemli bir parçası olarak kurgulandığını hissetmemize neden olacak veriler de az değil. Suriye anayasasının yazılması ile Türkiye’deki anayasa değişikliği sürecinin aynı döneme denk gelmesi tek başına bir kanıt olamaz elbette. Ama Türkiye’deki değişikliklerin onaylanması için elzem olan şartların oluşturulması ile Kürt sorunu arasındaki doğrudan ilişki, kafaları fazlasıyla karıştırıyor. Sözgelimi Kuzey Suriye’de özerk bir Kürt devleti kurulmasına yönelik çalışmaların, iktidarın arzuladığı milliyetçi oyları EVET’e doğru sürükleyecek muhtemel üretilmiş kontrollü terörün kontrolden çıkma olasılığını güçlendirecek bir etki doğuracak olmasının, gösterinin bir parçası mı yoksa sirki yönetenlerin endişesi mi olduğunu kestiremiyoruz şu aşamada.
İsrail ile ilişkileri düzelten pazarlıklar, Rusya ve İran ile Astana’da yapılan gizli görüşmeler, İngiltere Başbakanının Trump ile görüşür görüşmez soluğu Türkiye’de alması, hemen ardından gerçekleşen Saray-Merkel görüşmesi, Fırat Kalkan’ında geriye doğru atılmaya başlanan adımlar ve ardada gerçekleşen bölgesel birçok olay da maalesef heyecanları kamçılamaktan öte gösterinin içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasına yetecek güçte değil. Tek sezebildiğimiz Barnum’a parmak ısırtacak bir sirkin hızla kurulmakta olduğu.
Zaferlerle yolunu şaşırmış liderlerin her zaman bir öncekine nazaran daha büyük gösteriler sergileme iştahları, defalarca kanıtlanmış kesin bir tarihsel olgudur neredeyse. Sirkin büyüklüğü de gelecek gösterinin bir öncekini gölgede bırakmasındaki başarıyla ölçülür.
Türkiye’nin politik sahnesinde son yıllarda yaşanan olayları büyük bir coşkuyla seyreden ve sıradaki gösteri için sabırsızlanan izleyiciler heyecanlarını bastırmakta zorluk çekiyor. Sayıları az da olsa aldatılmaktan nefret eden küçük bir kitle ise endişeli gözlerle etrafını süzmekle meşgul.
İzleyiciler her gösteriden sonra daha fazlasını bekliyor.
Dünyanın vicdanı olarak kabul edilen yazar Eduardo Galeano, politika ile sirkin kesişme noktasını çok güzel ifade eder:
“5 Temmuz 1810’da Connecticut’ta Phineas Barnum adında bir bebek vaftiz edildi. Büyüyünce dünyanın en büyük sirkini kurdu. Sirk ilk başta bir tuhaflıklar, canavarlıklar müzesi olarak doğmuştu ve büyük kalabalıklar tarafından ziyaret ediliyordu. Zamanında George Washington’u emzirmiş olan 161 yaşındaki kör bir kölenin önünde eğiliyorlardı; 64 santim boyundaki Napolyon Bonapart’ın elini öpüyorlardı; ve siyam ikizleri Chang ve Eng’in birbirine gerçekten yapışık olup olmadıklarını ve sirkteki üç deniz kızının gerçek balık kuyrukları olup olmadığını merak ediyorlardı. Barnum tüm zamanların profesyonel politikacıları tarafından en gıpta edilen adam oldu. O büyük keşfini herkesten daha iyi bir biçimde pratiğe döktü: İnsanlar aldatılmaya bayılıyor.”
Türk politikacıların Barnum’un bu keşfini dibine kadar kullanmaktaki maharetlerini son üç dört yıldır yaşananlar ispat etmeye yeterli. Ama maalesef sirk halen devam ediyor ve sirkin en heyecanlı ve tehlikeli gösterileri de seçim öncesi dönemlere denk geliyor ne hikmetse. Ulusal ve uluslararası meşruiyetini tamamen yitiren iktidarın, Nisan referandumu öncesi Türk insanının aldatılmaya bayılma katsayısını bir kez daha test etmeye yarayacak çok tehlikeli bir gösteriye hazırlandığını söylemek de kahinlik olmaz herhalde.
Meclis televizyonun yayın yapmaması, milletvekillerinin oylarını birbirlerine gösterme telaşı, kavgalar, maddelerin kıl payı geçmesi, değişikliğin halkın bilgi sahibi olmasına fırsat verilmeden meclisten geçirilmesi, onay için saraya gönderilmeden uzun süre bekletilmesi, tedirgin tedirgin açıklanan anket sonuçları, Bahçeli’nin neden EVET dediği üzerindeki türlü spekülasyonlar, OHAL’in uzatılması vs vs. Tüm bunlar büyük bir gösterinin hazırlandığının işaretleri. Ama asıl heyecan iktidar sözcüsünün tanıtım konuşmasıyla yaşandı.
Numan Kurtulmuş, “bundan sonra da suikastlar, canlı bombalar, vesaireler bunlar devam edebilir” tonunda başlayıp, “EVET çıkmasın diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler” diye devam eden sözleriyle, kurulmakta olan yeni sirkin büyüklüğü konusunda ipuçları vermeyi ihmal etmedi. Zira gösteri öncesi heyecanın artmasının izleyicilerin gösteri
ye odaklanmasını kolaylaştırdığını her profesyonel cambaz bilir.
Unutulmamalı ki sirkin küçük ama etkili ortağı olan Perinçek’in “mart ayında Türkiye alev alev olacak” sözü de heyecanı kızıştıran açıklamalardan biriydi.
Planlanan gösteri hakkında uyarılar da gelmiyor değil bu arada. En önemli uyarılardan biri sirkin sosyolojisi konusunda uzman sayılabilecek bir isim olan Fehmi Koru’dan geldi, referandumun ‘taşma noktası’ veya ‘tiping point’ olabilme ihtimalini dile getirdi ve tehlikeyi şöyle anlattı: “o güne kadar hep beklendiği gibi davranan bir grup.. veya o grup içerisinde çok sayıda insan.. birdenbire ve hiç beklenmedik bir biçimde.. davranış tarzını değiştirebiliyor; işte o noktaya deniliyor ‘tiping point’..”
Aslında söylemek istediği, insanların da bir aldatılmaya bayılma sınırı var, bu sınırı aşmayın” anlamına geliyor biraz da.
2015 Kasım öncesinde benzeyen bir gösterinin, izleyiciler tarafından ‘biz bunu önceden görmüştük” şeklinde bir refleksle karşılanmasından duydukları ciddi endişeden hareketle, EVET çıkartmak için milliyetçi oyları avlamaktan başka çaresi olmayan iktidarın, çok daha özgün ve öncekilere benzemeyen bir şov organize etmek istediği söylenebilir. Tekerrür
eden gösterilerin aldanma eşiğini düşürdüğü, en azından ilk gösterideki oranı yakalayamadığı sirk yöneticileri tarafından biliniyor olsa gerek.
Öte yandan Nisan referandumunun uluslararası büyük bir gösterinin küçük ama önemli bir parçası olarak kurgulandığını hissetmemize neden olacak veriler de az değil. Suriye anayasasının yazılması ile Türkiye’deki anayasa değişikliği sürecinin aynı döneme denk gelmesi tek başına bir kanıt olamaz elbette. Ama Türkiye’deki değişikliklerin onaylanması için elzem olan şartların oluşturulması ile Kürt sorunu arasındaki doğrudan ilişki, kafaları fazlasıyla karıştırıyor. Sözgelimi Kuzey Suriye’de özerk bir Kürt devleti kurulmasına yönelik çalışmaların, iktidarın arzuladığı milliyetçi oyları EVET’e doğru sürükleyecek muhtemel üretilmiş kontrollü terörün kontrolden çıkma olasılığını güçlendirecek bir etki doğuracak olmasının, gösterinin bir parçası mı yoksa sirki yönetenlerin endişesi mi olduğunu kestiremiyoruz şu aşamada.
İsrail ile ilişkileri düzelten pazarlıklar, Rusya ve İran ile Astana’da yapılan gizli görüşmeler, İngiltere Başbakanının Trump ile görüşür görüşmez soluğu Türkiye’de alması, hemen ardından gerçekleşen Saray-Merkel görüşmesi, Fırat Kalkan’ında geriye doğru atılmaya başlanan adımlar ve ardada gerçekleşen bölgesel birçok olay da maalesef heyecanları kamçılamaktan öte gösterinin içeriği hakkında bilgi sahibi olunmasına yetecek güçte değil. Tek sezebildiğimiz Barnum’a parmak ısırtacak bir sirkin hızla kurulmakta olduğu.
Zaferlerle yolunu şaşırmış liderlerin her zaman bir öncekine nazaran daha büyük gösteriler sergileme iştahları, defalarca kanıtlanmış kesin bir tarihsel olgudur neredeyse. Sirkin büyüklüğü de gelecek gösterinin bir öncekini gölgede bırakmasındaki başarıyla ölçülür.
Türkiye’nin politik sahnesinde son yıllarda yaşanan olayları büyük bir coşkuyla seyreden ve sıradaki gösteri için sabırsızlanan izleyiciler heyecanlarını bastırmakta zorluk çekiyor. Sayıları az da olsa aldatılmaktan nefret eden küçük bir kitle ise endişeli gözlerle etrafını süzmekle meşgul.