2018’de Alman jeolog Horst Kreuter ile Avustralyalı meslektaşı Francis Wedin sıra dışı bir fikir geliştirdi: Güneybatı Almanya’daki sıcak termal sudan hem lityum çıkarmak hem de aynı anda elektrik ve ısı üretmek. İki bilim insanı Vulcan Energy adında bir girişim kurdu. Kreuter, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisine yakınlığı ile bilinen Konrad-Adenauer Vakfı’nın Berlin’deki sanayi konferansında “Avrupa’nın lityum ihtiyacının yüzde 40’ından fazlasını karşılayabiliriz” dedi.
Lityum, elektrikli ulaşım ve yenilenebilir enerji açısından stratejik bir hammadde. Avrupa Birliği’nin (AB) kritik hammaddeler listesinde yer alıyor. Buna rağmen Kreuter ve Wedin, Almanya’da yatırımcı bulamadı. Kreuter o dönemi şöyle hatırlıyor: “Özel yatırımcıları dolaştık, Frankfurt Borsası’na gittik. Fikrimizle alay ettiler.”
Güvenilir hammaddeler pahalı
Avustralyalı yatırımcılar ise projeye ilgi gösterdi. Kreuter, Almanya’da neden yatırımcı bulamadıklarını “Diğer ülkeler stratejik düşünüyor. Almanlar yalnızca fiyata bakıyor” sözleriyle açıklıyor. Şirket büyüyüp ticari lityum tesisleri ve jeotermal santral için izinler alınmasına rağmen Alman şirketleri yine de ilgilenmedi. Çin’den gelen ham maddeler hâlâ daha ucuzdu.
Buna karşılık Fransa, Belçika ve Güney Kore’den sanayi şirketleri Vulcan’la temasa geçti. Kreuter, “Üretimimizin ilk on yılı şimdiden satıldı” diyor ve ekliyor: “Alman şirketleri, burada stratejik bir kaynağa erişebilmemiz için yatırım yapmaları gerektiğinin farkında değil.”
Lityum için geçerli olan, stratejik elementlerde daha da belirginleşiyor
Çin, yıllarca süren düşük fiyat politikasıyla küresel . tekel haline geldi. Şimdi bu konumu jeopolitik bir baskı aracına dönüştürüyor. Pekin, 9 Ekim’de özellikle nadir toprak elementlerini kapsayan mevcut ihracat kontrollerini daha da sertleştirdi; önlemler tam bir ihracat durdurmaya kadar vardı.
Nadir toprak elementleri dünyada az bulunmuyor; ancak çıkarılmaları zahmetli, çevreyi kirletici ve maliyetli. Buna rağmen birçok modern teknoloji için vazgeçilmez durumdalar. Avrupa Yatırım Bankası (EIB) Başkan Yardımcısı Nicola Beer’in Berlin’deki konferansta “Bu hammaddeler olmadan burada hiçbir şey işlemez” vurgusu yaptı.
Başlangıç için iki milyar euro
EIB, AB’nin siyasi ve ekonomik hedeflerini destekleyen yatırımları fonlayan dünyanın en büyük çok taraflı finans kuruluşu. Beer, Çin’e bağımlılığı azaltmak için ilk aşamada 2 milyar euro ayrıldığını, bu tutarın hızla artabileceğini belirtiyor. Yatırımlar hem Avrupa’da hem de ortak ülkelerde yapılacak. Projeler madencilikten işleme tesislerine, geri dönüşümden ikame çözümlerine kadar uzanıyor.
ABD, Çin’le yaptığı görüşmelerde kısıtlamaların bir yıl askıya alınmasını sağladı. Bu durumdan AB de yararlanıyor. Ancak ihracat lisansları hâlâ siyasi koşullara bağlı. Savunma sanayine yönelik müdür ise devam ediyor. Beer uyarıyor: “Rahatlayacak bir durumda değiliz. Bu, nefeslenip daha hızlı koşmamız gereken bir dönem.”
Almanya alarmda
Alman siyasetçiler de meselenin aciliyetini kavradı. Almanya Başbakanı Friedrich Merz (CDU), Ekim sonunda yarı iletken üreticisi GlobalFoundries’i Dresden’de ziyaretinde “Dünyada siyasi ve ekonomik güç merkezlerinin tektonik şekilde kaydığına tanıklık ediyoruz” dedi. Teknolojik egemenlik, artık merkezî bir güvenlik meselesi olarak görülüyor. Merz, “Bu dramatik dönüşüm çağında biz Almanlar ve Avrupalılar özgürlüğümüzü, güvenliğimizi, refahımızı ve demokrasilerimizi koruyabilecek miyiz? Bu sorunun bir cevabı yok” diye ekledi.
Almanya’da hammadde güvenliği uzun süredir tartışılıyor. 2010’da ilk ulusal hammadde stratejisi açıklanmış, 2020’de yenilenen strateji ise niyet beyanını aşamamıştı. 2024’te bir hammadde fonu kuruldu. Bir milyar euro bütçeli bu fonla devletin maden projelerine doğrudan ya da garanti yoluyla katılması ve şirketlere alternatif tedarik seçenekleri sunması hedefleniyor. Ancak henüz tek kuruş yatırım yapılmadı.
Sanayiden eleştiri: Tartışma çok geç başlıyor
Ekonomi Bakanlığı Kasım 2025’te fonun devreye alınmak üzere olduğunu açıkladı. Üç proje son değerlendirme aşamasına geldi; bunlardan birinin Vulcan Energy’nin lityum projesi olduğu belirtiliyor.
Alman sanayisi ise devlet desteğinin çok daha önce gelmesi gerektiği görüşünde. Alman Sanayi Federasyonu’ndan (BDI) Anne Lauenroth, “Bu tartışma çok geç geliyor” diyor. Araştırmalar, 2030’dan itibaren küresel hammadde arzının talebi karşılayamayacağını gösteriyor.
Bağımsızlığın maliyetini kim üstlenecek?
Sanayi kesiminin talebi net: Kritik hammaddeler için ulusal stokların kurulması. ABD bunu özellikle savunma sanayi için yıllardır uyguluyor. Japonya ise Çin’in 2010’daki nadir toprak ihracat yasağının ardından harekete geçti. Lauenroth, bin çalışanlı ve 14 milyar euro bütçeli Japon hammadde ajansına dikkat çekiyor. Ajans, Çin’in damping fiyatları nedeniyle rekabet edemeyen Avustralya’daki nadir toprak madenini bile sübvanse ediyor.
Ekonomi Bakanlığı’ndan Matthias Koehler ise sanayinin beklentilerine mesafeli. Siyasetin şirketlerin iş stratejisini belirleyemeyeceğini savunan Koehler, Almanya’nın devasa ölçeği nedeniyle devletin ulusal stok kurmasını da gerçekçi bulmuyor: “Üçüncü büyük ekonomi olarak on binlerce şirketimiz var. Kim, nerede, ne kadar hammaddeye ihtiyaç duyuyor, devlet bunu bilemez.”
Sanayiciler ise bu görüşü kabul etmiyor. Çin’in yeni Beş Yıllık Planı bile geleceğin teknolojik sıçramalarını şimdiden tarif ettiğini belirten Lauenroth, “Bunu stratejik teknoloji politikasının bir parçası olarak görmezsek, her zaman baskı altında kalırız” uyarısı yapıyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE





















