2017’nin en büyük risk taşıyan ekonomik gerileme faktörleri açıklandı. Erdoğan’ın diktatörlük Türkiye’si Kim Yongun’un Kuzey Kore’sinin bir adım önünde seyrediyor!
Dünyanın en büyük risk danışmanlık merkezi olan ve dünyanın önde gelen firmalarına yön veren Euroasigroup 2017’nin en büyük risklerini ve gerilemesini yazdı.
2017: JEOPOLİTİK GERİLEME DÖNEMİ
Raporda yeni yılın jeopolitik açıdan gerileme yılı olduğu öngörülüyor. 2017’nin en belirsiz siyasi riskleri taşıdığının altı çizilirken bu dönemin 2008’deki küresel kriz kadar kritik olduğu ifade ediliyor. Raporda risk 2017’nin en büyük riskleri şöyle sıralanıyor.
1-Trump yönetimindeki Amerika.
2-Çin’deki lider kadronun değişimi.
3-Merkel’in zayıflaması
4-Siyasi liderlerin reformlardan uzak durması.
5-Teknoloji ve Ortadoğu.
6-Amerikan Merkez bankasının politize olması.
7-Beyaz Saray ve Silikon Vadisi arasındaki çekişme.
8-Erdoğan liderliğindeki Türkiye.
9-Yükselen Kuzey Kore.
10-Güney Afrika’daki siyasi kriz.
Birinci sırada ırkçı ve yabancı karşıtı söylemleriyle öne çıkan Donald Trump’ın ABD başkanı olması geliyor. Üzerinde en çok durulan risklerden biri de Anayasa değişikliğiyle diktatör yetkilerini tamamen elde edecek olan Erdoğan. 8. büyük risk olarak belirlenen Erdoğan Türkiye’sindeki gelişmeler risk raporunda şöyle özetleniyor:
“ERDOĞAN PUTİN OLMAK İSTİYOR AMA DEĞİL”
“Türkiye, Erdoğan’ın tüm güçleri eline almasıyla bu yıl da rahat yüzü görmeyecek. Nisan’da referandum yapacak. Kazanması halinde bu politik, ekonomik ve güvenlik krizlerini azdıracak. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında politik risk bakımından karnesi en kötü ülke. Erdoğan Putin olmak istiyor ama değil. Yetkileri artırılmış başkanlıkla gücünü pekiştirse bile, başkan olduğunda birden yasalara uymaya başlamayacak. Hala güvenilmez bir lider olacak.
GÜLENCİLERE CADI AVI SÜRECEK
Erdoğan, devam eden Olağanüstü Hal’i, bürokraside, yargıda, medyada hatta iş sektöründe her geçen gün daha fazla güç elde etmek ve baskı kurmak noktasında, her gün yeni tutuklama dalgalarıyla kullanmaya devam ediyor. Erdoğan şu anda “de-facto” yetki artırımını “yasallaştırma” peşinde. MHP’nin de yardımıyla, Türkiye baharda bu sorunun yanıtını bulmak için referanduma gitmeye hazırlanıyor. Bu referandum, otoriterliği her geçen gün artan bir “başkan” için zafer olabilir. Erdoğan’ın tüm gücü eline alması, Türkiye’nin hâlihazırda maruz kaldığı yerel, ekonomik ve diğer ülkelerle ilişkilerindeki baskının daha da artması anlamına gelecek. Hükümet, Gülencilere karşı cadı avını sürdürerek hükümet kurumları ve medya üzerindeki zaten var olan sıkı kontrolü daha da artıracak. Ekonomik anlamda dış kaynaklar azalırken ekonomi politikasının değişmesi gerektiği noktada Erdoğan, popülist ekonomik önlemlerini sürdürme konusunda baskıyla yüzleşmek zorunda kalacak. Merkez Bankası’na faizleri düşük tutması için baskı yapacak.
BAŞKANLIK TÜRKİYE’Yİ RAHATLATMAYACAK
Erdoğan’ın başkan olabilmek için milliyetçilerin desteğine olan ihtiyacı, ordunun darbe girişimi sonrası operasyonlarla zayıflatıldığı bir dönemde güvenlik riskini de ayrıca büyütüyor. Erdoğan, PKK’ya ve örgütün Irak-Suriye’deki uzantılarına karşı sert tavrını sürdürecek. Bu iki ülkede de Erdoğan müttefiklerini dolandırıyor, kendinden uzaklaştırıyor. Ve onun bu katı tutumu Türkiye’de terörü artıracak. Sonuç olarak Erdoğan’ın referandumdan zaferle çıkması ülkeyi rahatlatmayacak.