ANALİZ / Doç. Dr. Osman Tek
Bilim, doğası gereği bilinmeyeni bilinir kılma ameliyesidir. Bu yüzden sık sık metafiziğin alanına girer, hatta bazen onunla çatışır görünür. Oysa bu çatışma, metafiziği yok etmeye dönük bir savaş değil; anlamaya dönük bir sorgulamadır. Bilim, fizik ötesi dediğimiz o görünmeyen katmanı açıklamaya çalışır. Bu gayret hem meşru hem de gereklidir. Ancak bilimin bu sorgulayıcı doğasını, inançlara düşmanlık haline getirmek ideolojik bir sapmadır ve bilimsel değil siyasal bir tutumdur.
Bilim, müminin inancını hedef aldığı anda kendi sınırlarını aşar ve bilimsellikten uzaklaşır. Müminin inancı, yalnızca ampirik değil, aynı zamanda anlam arayışı, varlık bilinci ve ahlaki yönelim içeren çok katmanlı bir varoluş biçimidir. Bilimsel merakla metafiziğe yönelmek ile, bilim insanı sıfatıyla mümine saldırmak arasında büyük fark vardır.
Bilimin temel alanı, duyularla algılanabilir olgular âlemidir. Karl Popper’ın bilim tanımı, “yanlışlanabilir önermeler” ile ilgilidir; yani gözleme ve deneye açık olanla. Bu yönüyle bilim, yalnızca fiziksel gerçeklikle ilgilenir. Örneğin biyoloji, bir organizmanın nasıl yaşadığını detaylarıyla açıklar; ama “hayat nedir?” sorusuna tümel bir cevap veremez. Zira bu, yalnızca bir biyoloji sorusu değildir; aynı zamanda bir ontolojik ve metafizik sorudur.
Nitekim Martin Heidegger’in de dediği gibi:
“Bilim çok şey bilir, ama varlık hakkında sessizdir.”
(Bkz. Varlık ve Zaman, §2)
Bu nedenle bilimin ulaşabildiği her keşif, aslında bir metafiziğin dışına çıkma değil, daha önce anlamlandıramadığımız bir fiziksel gerçekliğin farkına varma halidir. Biz onu bilmediğimiz için “metafizik” diyorduk. Oysa o, hep fiziğin içindeydi. Keşif onun yerini değil, sadece yerini bizim için görünür kıldı.
Bu noktada “metafizik”i ikiye ayırmak sağlıklı olacaktır:
1. Henüz çözülememiş fizik içi metafizik: Bilinç, zaman, estetik deneyim gibi olgular. Bunlar fiziksel gerçeklik içinde yer alır ama açıklamaları eksiktir.
2. Fiziği aşan metafizik: Tanrı, ahiret, kader, mutlak hakikat gibi meselelerdir. Bunlar deney ve gözlemle değil, akıl, sezgi, iman ve felsefi düşünceyle ele alınır.
Bu ikinci tür metafizik, bilimin alanına değil; felsefenin, teolojinin ve bireysel inancın alanına girer. Bilim susar, çünkü onun yöntemsel araçları bu konulara nüfuz etmeye uygun değildir. Burada dilin, anlamın ve iç deneyimin araçları devreye girer.
Günümüzde bazı bilim insanları, metafizik karşıtı bir pozisyon alarak inançlı bireylere karşı saldırgan bir tutum sergileyebiliyor. Oysa bu tavır, bilimsel değil ideolojiktir. Richard Dawkins, Sam Harris gibi Yeni Ateistler, bilimin verilerini kullanarak dine savaş açtılar; fakat çoğu zaman kendi yöntemlerinin dışına çıktılar. Bu tür saldırılar bilimi değil, laik pozitivizmi kutsallaştıran bir düşünce tarzını temsil eder.
Oysa gerçekten bilimsel zihniyet, soru sormaktan çekinmez. Ama aynı zamanda cevabın kaynağını da doğru tespit eder. Bilim, fiziksel dünyanın açıklanmasında eşsiz bir araçtır. Ama tüm varlığı açıklamak için yeterli değildir. Metafizik ise anlamın, yönelimin ve değerlerin alanıdır. İkisi birbirine düşman değil; insanın hakikat arayışında birbirini tamamlayan iki yüzdür.
Bugün hem bilimsel ilerlemenin hem de insan onurunun korunması için, bilim ile metafiziği çatıştırmak yerine konuşturmaya ihtiyacımız var.