Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak.
AVRUPALI TÜRKLER İÇİN YANLIŞLARIN BEDELİNİ ÖDEME VAKTİ
‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetini görünce hayırdır inşallah kötü bir durum mu var deyip okumaya başladım. Haberi okudukça yüzüm kızarmaya bir taraftan da sinirlenmeye başladım. Türkiye’nin de imzaladığı ‘Otomatik Bilgi Transferi’ nedeniyle bulunduğu ülkede sosyal yardım alan Türkleri zor günler bekliyordu. Hangi Türkler bunlar? Devletten haksız yere kazanç elde edenler… Yani üçkağıtçılar. Haberi manşete taşıyan Millî Gazete olunca aklıma ‘Çalıyor ama çalışıyor’ klişesi geldi.
DEVLET YARDIMI ALIRKEN, TÜRKİYE’DE MÜLK SAHİBİ OLMAK
Avrupa’ya işçi olarak gelen ilk kuşaktan Türkiye’de evi olmayan hemen hemen yoktur. Zaten gurbete gelişin gayesi, başımızı sokacağımız bir ev, bir tarla, bir traktör parası kazanmak değil miydi? Nitekim Avrupa’da zor şartlarda fabrikalarda çalışan Türkler, bir veya iki odalı dairelerde yıllarca oturup, kazançlarından arttırdıkları parayla Türkiye’de ev veya evler yaptırdılar. ‘Ahirette iman, dünyada mekân’ atasözünün dünya kısmını harfiyen yerine getirdiler. O dönemde yaptırılan evlerde daha çok Türkiye’de bıraktıkları eş ve çocukları oturdu. Zamanla eş ve çocukları da yanlarına alınca evler ya boş kaldı veya kiraya verildi. Genelde evdeki her erkek çocuk için bir daire düşünüldüğü için büyük kısmı kiraya verildi.
İlk nesil devletten sosyal yardım almadan hayatını devam ettirdi. İş gücüne ihtiyaç olduğu o yıllarda işsiz kalmadıkları gibi ne devletten sosyal yardım almayı biliyorlardı ne de iyi kazandıkları için devletin sosyal yardımda bulunacağı ‘fakir’ sınıfına giriyorlardı. Sosyal yardım almalar daha çok işsizlik ve emeklilik döneminde baş göstermeye başladı. İşsizlik maaşıyla geçinmek güç olunca devletin kapısına gidildi. Devlet yardım yaparken, yurtdışında mal varlığı olup olmadığını sordu. Bunun cevabı nedense hep ‘hayır’dı. ‘İzine gittiğimde oturduğum bir dairem var’ bile diyemediler. Çünkü, devlet git o daireyi sat deme hakkına sahip. Bunu sadece Türkler için demiyor. Sosyal yardım alan herkes için diyor.
TÜRKİYE, VATANDAŞLARININ HUKUKSUZLUĞUNU TEŞVİK ETTİ
Avrupalı Türkler’in, Türkiye’ye yatırım yaparken rahat olmalarının bir başka nedeni Türkiye’deki iktidarların bilgi paylaşımı yapmayacağı yönünde güven vermesiydi. Bir nevi suiistimalin yolunu Türk hükümeti açıyordu. Örneğin Türkiye’de prim borcunu yatırıp emekli olmak isteyenlere cazip şartlar sunuyordu. Bunu yaparken de güvence verip, asla bu konuda bulundukları ülkeyi bilgilendirmeyeceklerini söylüyorlardı. Yine benzer durum bulundukları ülkenin vatandaşlığını alanlar içinde geçerliydi. Çifte vatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerin istediği bulunduğun ülkenin vatandaşlığından çıkış belgesi sadece kâğıt üzerinde oluyordu. Türk pasaportunu iade etmediği, gibi kullanmaya da devam ediyordu.
Artık deniz bitti karaya dayandık. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) üye 57 ülke arasında Otomatik Bilgi Transferi anlaşması 1 Ocak 2018’ten itibaren yürürlüğe girecek. Uluslararası anlaşma kapsamında, Avrupa’daki Türklerin, Türkiye’deki bankalarda parası, evi, işyeri, arsası veya otomobili olup olmadığı incelenecek. Bu çerçevede ülkeler arasında vatandaşın banka bilgileri dahil olmak üzere mal varlıkları da öğrenilebilecek. Biriktirdikleri paraları Türkiye’de bankalara yatırıp ama bulundukları ülkelerden sosyal yardım alanların geçmişi incelenecek. Son 10 yılda aldıkları sosyal yardımı devlet geri isteme hakkına sahip olacak. İşte Millî Gazete’nin ‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetinin sebebi bu gelişme. Millî Gazete, 57 ülkenin imza koyduğu anlaşmaya Türkiye’nin ‘Yurt dışında çalışan Türk vatandaşları hariçtir’ şerhi düşmeyerek hata yaptığını söylüyor.
HAKLI OLANI DEĞİL HAKSIZ OLANI SAVUNMAK
Bu manşet acınası bir durumu işaret ediyor. Avrupa’da sosyal yardımla geçinen Türklerin çoğunun üçkağıtçı olduğu iması var. Haksız kazanç elde etmeyi, devleti dolandırmayı, yalan söylemeyi mubah görüp legalleştiriyor. Siyasal İslamcı mantığı devreye girip ‘Darü’l Harpte’ her türlü melaneti işlemeyi normal hale getiriyor. Gazeteye göre, ülkelerin 10 yıla kadar verdikleri sosyal yardımları geri de isteyebilecek olması tam bir facia. Neden haksız kazanç elde ettin deme yerine hırsızlığın ortaya çıkan kişiye ceza kesilmesini haksızlık olarak görüyor.
Türkiye sıcak para uğruna Avrupa’da yaşayan Türkleri tehlikeye atmakta bir sakınca görmedi. Çifte vatandaşlık, emeklilik, dövizle askerlik, Türk bankalarına yüksek faizle para yatırma gibi konularda çifte standart davrandı. Türkiye bunu yaparken gurbetçiler de masum değildi. ‘Gâvurdan bir kıl koparmayı’ akıllılık olarak gördüler. Bulundukları ülkelerin iyi niyetle hazırlanan kanunlarını deforme edip lehlerine yontarken, o ülkeleri enayi yerine koydular. ‘Keriz silkeleyip’ keseyi doldururken, bunun bir gün sona ereceğini hiç düşünmediler. Veya düşünmek istemediler.
SUİİSTİMALLERİ SAVUNAN MANŞET
Avrupa’da 10 farklı yerden geliriniz olabilir. Devlet neden bu kadar çok gelirin var demez. Bunu beyan edip vergisini paşa paşa ödersin, istediğin lüks hayatı yaşarsın. Kimse karışamaz. Devletten sosyal yardım almıyorsan, yurtdışında bulunan gayri menkullerini de pek umursamazlar. Ne zaman devlet kapısına gidip ‘ben geçinemiyorum’ dersen, işin rengi değişir. Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak. Yüzümüz bir kez daha kızaracak diye utanmamız gerekirken tersine, yaptığımız suiistimalleri savunur tarzda haberler yapılması çok daha büyük bir ayıp.
Bundan daha utanç verici olan Türkiye’deki iktidar mensuplarının hala Avrupa’daki Türklere güvence vermek adına yalan söylemeye devam etmesidir. Türkiye AGİT üyesidir ve Otomatik Bilgi Transferi Antlaşması’na imza atmıştır. Buna rağmen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, ‘Biz gurbetçilerimizin bilgilerini vermeyeceğiz’ deyip yalanla insanları kandırmaya devam ediyor.
Avrupalı Türkler olarak çok yanlışlar yaptık. Şimdi bir bir bu yanlışların faturası önümüze geliyor. Yakın bir gelecekte, bulundukları ülkelerde masum insanları Türkiye’deki dikta rejimine ispiyonlayanlara sıra gelecek. Evet bir cisim yaklaşıyor. Ama bu cisim kanunları ve kuralları suiistimal edenlere yaklaşıyor.
Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak.
AVRUPALI TÜRKLER İÇİN YANLIŞLARIN BEDELİNİ ÖDEME VAKTİ
‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetini görünce hayırdır inşallah kötü bir durum mu var deyip okumaya başladım. Haberi okudukça yüzüm kızarmaya bir taraftan da sinirlenmeye başladım. Türkiye’nin de imzaladığı ‘Otomatik Bilgi Transferi’ nedeniyle bulunduğu ülkede sosyal yardım alan Türkleri zor günler bekliyordu. Hangi Türkler bunlar? Devletten haksız yere kazanç elde edenler… Yani üçkağıtçılar. Haberi manşete taşıyan Millî Gazete olunca aklıma ‘Çalıyor ama çalışıyor’ klişesi geldi.
DEVLET YARDIMI ALIRKEN, TÜRKİYE’DE MÜLK SAHİBİ OLMAK
Avrupa’ya işçi olarak gelen ilk kuşaktan Türkiye’de evi olmayan hemen hemen yoktur. Zaten gurbete gelişin gayesi, başımızı sokacağımız bir ev, bir tarla, bir traktör parası kazanmak değil miydi? Nitekim Avrupa’da zor şartlarda fabrikalarda çalışan Türkler, bir veya iki odalı dairelerde yıllarca oturup, kazançlarından arttırdıkları parayla Türkiye’de ev veya evler yaptırdılar. ‘Ahirette iman, dünyada mekân’ atasözünün dünya kısmını harfiyen yerine getirdiler. O dönemde yaptırılan evlerde daha çok Türkiye’de bıraktıkları eş ve çocukları oturdu. Zamanla eş ve çocukları da yanlarına alınca evler ya boş kaldı veya kiraya verildi. Genelde evdeki her erkek çocuk için bir daire düşünüldüğü için büyük kısmı kiraya verildi.
İlk nesil devletten sosyal yardım almadan hayatını devam ettirdi. İş gücüne ihtiyaç olduğu o yıllarda işsiz kalmadıkları gibi ne devletten sosyal yardım almayı biliyorlardı ne de iyi kazandıkları için devletin sosyal yardımda bulunacağı ‘fakir’ sınıfına giriyorlardı. Sosyal yardım almalar daha çok işsizlik ve emeklilik döneminde baş göstermeye başladı. İşsizlik maaşıyla geçinmek güç olunca devletin kapısına gidildi. Devlet yardım yaparken, yurtdışında mal varlığı olup olmadığını sordu. Bunun cevabı nedense hep ‘hayır’dı. ‘İzine gittiğimde oturduğum bir dairem var’ bile diyemediler. Çünkü, devlet git o daireyi sat deme hakkına sahip. Bunu sadece Türkler için demiyor. Sosyal yardım alan herkes için diyor.
TÜRKİYE, VATANDAŞLARININ HUKUKSUZLUĞUNU TEŞVİK ETTİ
Avrupalı Türkler’in, Türkiye’ye yatırım yaparken rahat olmalarının bir başka nedeni Türkiye’deki iktidarların bilgi paylaşımı yapmayacağı yönünde güven vermesiydi. Bir nevi suiistimalin yolunu Türk hükümeti açıyordu. Örneğin Türkiye’de prim borcunu yatırıp emekli olmak isteyenlere cazip şartlar sunuyordu. Bunu yaparken de güvence verip, asla bu konuda bulundukları ülkeyi bilgilendirmeyeceklerini söylüyorlardı. Yine benzer durum bulundukları ülkenin vatandaşlığını alanlar içinde geçerliydi. Çifte vatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerin istediği bulunduğun ülkenin vatandaşlığından çıkış belgesi sadece kâğıt üzerinde oluyordu. Türk pasaportunu iade etmediği, gibi kullanmaya da devam ediyordu.
Artık deniz bitti karaya dayandık. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) üye 57 ülke arasında Otomatik Bilgi Transferi anlaşması 1 Ocak 2018’ten itibaren yürürlüğe girecek. Uluslararası anlaşma kapsamında, Avrupa’daki Türklerin, Türkiye’deki bankalarda parası, evi, işyeri, arsası veya otomobili olup olmadığı incelenecek. Bu çerçevede ülkeler arasında vatandaşın banka bilgileri dahil olmak üzere mal varlıkları da öğrenilebilecek. Biriktirdikleri paraları Türkiye’de bankalara yatırıp ama bulundukları ülkelerden sosyal yardım alanların geçmişi incelenecek. Son 10 yılda aldıkları sosyal yardımı devlet geri isteme hakkına sahip olacak. İşte Millî Gazete’nin ‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetinin sebebi bu gelişme. Millî Gazete, 57 ülkenin imza koyduğu anlaşmaya Türkiye’nin ‘Yurt dışında çalışan Türk vatandaşları hariçtir’ şerhi düşmeyerek hata yaptığını söylüyor.
HAKLI OLANI DEĞİL HAKSIZ OLANI SAVUNMAK
Bu manşet acınası bir durumu işaret ediyor. Avrupa’da sosyal yardımla geçinen Türklerin çoğunun üçkağıtçı olduğu iması var. Haksız kazanç elde etmeyi, devleti dolandırmayı, yalan söylemeyi mubah görüp legalleştiriyor. Siyasal İslamcı mantığı devreye girip ‘Darü’l Harpte’ her türlü melaneti işlemeyi normal hale getiriyor. Gazeteye göre, ülkelerin 10 yıla kadar verdikleri sosyal yardımları geri de isteyebilecek olması tam bir facia. Neden haksız kazanç elde ettin deme yerine hırsızlığın ortaya çıkan kişiye ceza kesilmesini haksızlık olarak görüyor.
Türkiye sıcak para uğruna Avrupa’da yaşayan Türkleri tehlikeye atmakta bir sakınca görmedi. Çifte vatandaşlık, emeklilik, dövizle askerlik, Türk bankalarına yüksek faizle para yatırma gibi konularda çifte standart davrandı. Türkiye bunu yaparken gurbetçiler de masum değildi. ‘Gâvurdan bir kıl koparmayı’ akıllılık olarak gördüler. Bulundukları ülkelerin iyi niyetle hazırlanan kanunlarını deforme edip lehlerine yontarken, o ülkeleri enayi yerine koydular. ‘Keriz silkeleyip’ keseyi doldururken, bunun bir gün sona ereceğini hiç düşünmediler. Veya düşünmek istemediler.
SUİİSTİMALLERİ SAVUNAN MANŞET
Avrupa’da 10 farklı yerden geliriniz olabilir. Devlet neden bu kadar çok gelirin var demez. Bunu beyan edip vergisini paşa paşa ödersin, istediğin lüks hayatı yaşarsın. Kimse karışamaz. Devletten sosyal yardım almıyorsan, yurtdışında bulunan gayri menkullerini de pek umursamazlar. Ne zaman devlet kapısına gidip ‘ben geçinemiyorum’ dersen, işin rengi değişir. Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak. Yüzümüz bir kez daha kızaracak diye utanmamız gerekirken tersine, yaptığımız suiistimalleri savunur tarzda haberler yapılması çok daha büyük bir ayıp.
Bundan daha utanç verici olan Türkiye’deki iktidar mensuplarının hala Avrupa’daki Türklere güvence vermek adına yalan söylemeye devam etmesidir. Türkiye AGİT üyesidir ve Otomatik Bilgi Transferi Antlaşması’na imza atmıştır. Buna rağmen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, ‘Biz gurbetçilerimizin bilgilerini vermeyeceğiz’ deyip yalanla insanları kandırmaya devam ediyor.
Avrupalı Türkler olarak çok yanlışlar yaptık. Şimdi bir bir bu yanlışların faturası önümüze geliyor. Yakın bir gelecekte, bulundukları ülkelerde masum insanları Türkiye’deki dikta rejimine ispiyonlayanlara sıra gelecek. Evet bir cisim yaklaşıyor. Ama bu cisim kanunları ve kuralları suiistimal edenlere yaklaşıyor.
Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak.
AVRUPALI TÜRKLER İÇİN YANLIŞLARIN BEDELİNİ ÖDEME VAKTİ
‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetini görünce hayırdır inşallah kötü bir durum mu var deyip okumaya başladım. Haberi okudukça yüzüm kızarmaya bir taraftan da sinirlenmeye başladım. Türkiye’nin de imzaladığı ‘Otomatik Bilgi Transferi’ nedeniyle bulunduğu ülkede sosyal yardım alan Türkleri zor günler bekliyordu. Hangi Türkler bunlar? Devletten haksız yere kazanç elde edenler… Yani üçkağıtçılar. Haberi manşete taşıyan Millî Gazete olunca aklıma ‘Çalıyor ama çalışıyor’ klişesi geldi.
DEVLET YARDIMI ALIRKEN, TÜRKİYE’DE MÜLK SAHİBİ OLMAK
Avrupa’ya işçi olarak gelen ilk kuşaktan Türkiye’de evi olmayan hemen hemen yoktur. Zaten gurbete gelişin gayesi, başımızı sokacağımız bir ev, bir tarla, bir traktör parası kazanmak değil miydi? Nitekim Avrupa’da zor şartlarda fabrikalarda çalışan Türkler, bir veya iki odalı dairelerde yıllarca oturup, kazançlarından arttırdıkları parayla Türkiye’de ev veya evler yaptırdılar. ‘Ahirette iman, dünyada mekân’ atasözünün dünya kısmını harfiyen yerine getirdiler. O dönemde yaptırılan evlerde daha çok Türkiye’de bıraktıkları eş ve çocukları oturdu. Zamanla eş ve çocukları da yanlarına alınca evler ya boş kaldı veya kiraya verildi. Genelde evdeki her erkek çocuk için bir daire düşünüldüğü için büyük kısmı kiraya verildi.
İlk nesil devletten sosyal yardım almadan hayatını devam ettirdi. İş gücüne ihtiyaç olduğu o yıllarda işsiz kalmadıkları gibi ne devletten sosyal yardım almayı biliyorlardı ne de iyi kazandıkları için devletin sosyal yardımda bulunacağı ‘fakir’ sınıfına giriyorlardı. Sosyal yardım almalar daha çok işsizlik ve emeklilik döneminde baş göstermeye başladı. İşsizlik maaşıyla geçinmek güç olunca devletin kapısına gidildi. Devlet yardım yaparken, yurtdışında mal varlığı olup olmadığını sordu. Bunun cevabı nedense hep ‘hayır’dı. ‘İzine gittiğimde oturduğum bir dairem var’ bile diyemediler. Çünkü, devlet git o daireyi sat deme hakkına sahip. Bunu sadece Türkler için demiyor. Sosyal yardım alan herkes için diyor.
TÜRKİYE, VATANDAŞLARININ HUKUKSUZLUĞUNU TEŞVİK ETTİ
Avrupalı Türkler’in, Türkiye’ye yatırım yaparken rahat olmalarının bir başka nedeni Türkiye’deki iktidarların bilgi paylaşımı yapmayacağı yönünde güven vermesiydi. Bir nevi suiistimalin yolunu Türk hükümeti açıyordu. Örneğin Türkiye’de prim borcunu yatırıp emekli olmak isteyenlere cazip şartlar sunuyordu. Bunu yaparken de güvence verip, asla bu konuda bulundukları ülkeyi bilgilendirmeyeceklerini söylüyorlardı. Yine benzer durum bulundukları ülkenin vatandaşlığını alanlar içinde geçerliydi. Çifte vatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerin istediği bulunduğun ülkenin vatandaşlığından çıkış belgesi sadece kâğıt üzerinde oluyordu. Türk pasaportunu iade etmediği, gibi kullanmaya da devam ediyordu.
Artık deniz bitti karaya dayandık. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) üye 57 ülke arasında Otomatik Bilgi Transferi anlaşması 1 Ocak 2018’ten itibaren yürürlüğe girecek. Uluslararası anlaşma kapsamında, Avrupa’daki Türklerin, Türkiye’deki bankalarda parası, evi, işyeri, arsası veya otomobili olup olmadığı incelenecek. Bu çerçevede ülkeler arasında vatandaşın banka bilgileri dahil olmak üzere mal varlıkları da öğrenilebilecek. Biriktirdikleri paraları Türkiye’de bankalara yatırıp ama bulundukları ülkelerden sosyal yardım alanların geçmişi incelenecek. Son 10 yılda aldıkları sosyal yardımı devlet geri isteme hakkına sahip olacak. İşte Millî Gazete’nin ‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetinin sebebi bu gelişme. Millî Gazete, 57 ülkenin imza koyduğu anlaşmaya Türkiye’nin ‘Yurt dışında çalışan Türk vatandaşları hariçtir’ şerhi düşmeyerek hata yaptığını söylüyor.
HAKLI OLANI DEĞİL HAKSIZ OLANI SAVUNMAK
Bu manşet acınası bir durumu işaret ediyor. Avrupa’da sosyal yardımla geçinen Türklerin çoğunun üçkağıtçı olduğu iması var. Haksız kazanç elde etmeyi, devleti dolandırmayı, yalan söylemeyi mubah görüp legalleştiriyor. Siyasal İslamcı mantığı devreye girip ‘Darü’l Harpte’ her türlü melaneti işlemeyi normal hale getiriyor. Gazeteye göre, ülkelerin 10 yıla kadar verdikleri sosyal yardımları geri de isteyebilecek olması tam bir facia. Neden haksız kazanç elde ettin deme yerine hırsızlığın ortaya çıkan kişiye ceza kesilmesini haksızlık olarak görüyor.
Türkiye sıcak para uğruna Avrupa’da yaşayan Türkleri tehlikeye atmakta bir sakınca görmedi. Çifte vatandaşlık, emeklilik, dövizle askerlik, Türk bankalarına yüksek faizle para yatırma gibi konularda çifte standart davrandı. Türkiye bunu yaparken gurbetçiler de masum değildi. ‘Gâvurdan bir kıl koparmayı’ akıllılık olarak gördüler. Bulundukları ülkelerin iyi niyetle hazırlanan kanunlarını deforme edip lehlerine yontarken, o ülkeleri enayi yerine koydular. ‘Keriz silkeleyip’ keseyi doldururken, bunun bir gün sona ereceğini hiç düşünmediler. Veya düşünmek istemediler.
SUİİSTİMALLERİ SAVUNAN MANŞET
Avrupa’da 10 farklı yerden geliriniz olabilir. Devlet neden bu kadar çok gelirin var demez. Bunu beyan edip vergisini paşa paşa ödersin, istediğin lüks hayatı yaşarsın. Kimse karışamaz. Devletten sosyal yardım almıyorsan, yurtdışında bulunan gayri menkullerini de pek umursamazlar. Ne zaman devlet kapısına gidip ‘ben geçinemiyorum’ dersen, işin rengi değişir. Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak. Yüzümüz bir kez daha kızaracak diye utanmamız gerekirken tersine, yaptığımız suiistimalleri savunur tarzda haberler yapılması çok daha büyük bir ayıp.
Bundan daha utanç verici olan Türkiye’deki iktidar mensuplarının hala Avrupa’daki Türklere güvence vermek adına yalan söylemeye devam etmesidir. Türkiye AGİT üyesidir ve Otomatik Bilgi Transferi Antlaşması’na imza atmıştır. Buna rağmen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, ‘Biz gurbetçilerimizin bilgilerini vermeyeceğiz’ deyip yalanla insanları kandırmaya devam ediyor.
Avrupalı Türkler olarak çok yanlışlar yaptık. Şimdi bir bir bu yanlışların faturası önümüze geliyor. Yakın bir gelecekte, bulundukları ülkelerde masum insanları Türkiye’deki dikta rejimine ispiyonlayanlara sıra gelecek. Evet bir cisim yaklaşıyor. Ama bu cisim kanunları ve kuralları suiistimal edenlere yaklaşıyor.
Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak.
AVRUPALI TÜRKLER İÇİN YANLIŞLARIN BEDELİNİ ÖDEME VAKTİ
‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetini görünce hayırdır inşallah kötü bir durum mu var deyip okumaya başladım. Haberi okudukça yüzüm kızarmaya bir taraftan da sinirlenmeye başladım. Türkiye’nin de imzaladığı ‘Otomatik Bilgi Transferi’ nedeniyle bulunduğu ülkede sosyal yardım alan Türkleri zor günler bekliyordu. Hangi Türkler bunlar? Devletten haksız yere kazanç elde edenler… Yani üçkağıtçılar. Haberi manşete taşıyan Millî Gazete olunca aklıma ‘Çalıyor ama çalışıyor’ klişesi geldi.
DEVLET YARDIMI ALIRKEN, TÜRKİYE’DE MÜLK SAHİBİ OLMAK
Avrupa’ya işçi olarak gelen ilk kuşaktan Türkiye’de evi olmayan hemen hemen yoktur. Zaten gurbete gelişin gayesi, başımızı sokacağımız bir ev, bir tarla, bir traktör parası kazanmak değil miydi? Nitekim Avrupa’da zor şartlarda fabrikalarda çalışan Türkler, bir veya iki odalı dairelerde yıllarca oturup, kazançlarından arttırdıkları parayla Türkiye’de ev veya evler yaptırdılar. ‘Ahirette iman, dünyada mekân’ atasözünün dünya kısmını harfiyen yerine getirdiler. O dönemde yaptırılan evlerde daha çok Türkiye’de bıraktıkları eş ve çocukları oturdu. Zamanla eş ve çocukları da yanlarına alınca evler ya boş kaldı veya kiraya verildi. Genelde evdeki her erkek çocuk için bir daire düşünüldüğü için büyük kısmı kiraya verildi.
İlk nesil devletten sosyal yardım almadan hayatını devam ettirdi. İş gücüne ihtiyaç olduğu o yıllarda işsiz kalmadıkları gibi ne devletten sosyal yardım almayı biliyorlardı ne de iyi kazandıkları için devletin sosyal yardımda bulunacağı ‘fakir’ sınıfına giriyorlardı. Sosyal yardım almalar daha çok işsizlik ve emeklilik döneminde baş göstermeye başladı. İşsizlik maaşıyla geçinmek güç olunca devletin kapısına gidildi. Devlet yardım yaparken, yurtdışında mal varlığı olup olmadığını sordu. Bunun cevabı nedense hep ‘hayır’dı. ‘İzine gittiğimde oturduğum bir dairem var’ bile diyemediler. Çünkü, devlet git o daireyi sat deme hakkına sahip. Bunu sadece Türkler için demiyor. Sosyal yardım alan herkes için diyor.
TÜRKİYE, VATANDAŞLARININ HUKUKSUZLUĞUNU TEŞVİK ETTİ
Avrupalı Türkler’in, Türkiye’ye yatırım yaparken rahat olmalarının bir başka nedeni Türkiye’deki iktidarların bilgi paylaşımı yapmayacağı yönünde güven vermesiydi. Bir nevi suiistimalin yolunu Türk hükümeti açıyordu. Örneğin Türkiye’de prim borcunu yatırıp emekli olmak isteyenlere cazip şartlar sunuyordu. Bunu yaparken de güvence verip, asla bu konuda bulundukları ülkeyi bilgilendirmeyeceklerini söylüyorlardı. Yine benzer durum bulundukları ülkenin vatandaşlığını alanlar içinde geçerliydi. Çifte vatandaşlığı kabul etmeyen ülkelerin istediği bulunduğun ülkenin vatandaşlığından çıkış belgesi sadece kâğıt üzerinde oluyordu. Türk pasaportunu iade etmediği, gibi kullanmaya da devam ediyordu.
Artık deniz bitti karaya dayandık. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) üye 57 ülke arasında Otomatik Bilgi Transferi anlaşması 1 Ocak 2018’ten itibaren yürürlüğe girecek. Uluslararası anlaşma kapsamında, Avrupa’daki Türklerin, Türkiye’deki bankalarda parası, evi, işyeri, arsası veya otomobili olup olmadığı incelenecek. Bu çerçevede ülkeler arasında vatandaşın banka bilgileri dahil olmak üzere mal varlıkları da öğrenilebilecek. Biriktirdikleri paraları Türkiye’de bankalara yatırıp ama bulundukları ülkelerden sosyal yardım alanların geçmişi incelenecek. Son 10 yılda aldıkları sosyal yardımı devlet geri isteme hakkına sahip olacak. İşte Millî Gazete’nin ‘Gurbetçiyi ateşe attık’ manşetinin sebebi bu gelişme. Millî Gazete, 57 ülkenin imza koyduğu anlaşmaya Türkiye’nin ‘Yurt dışında çalışan Türk vatandaşları hariçtir’ şerhi düşmeyerek hata yaptığını söylüyor.
HAKLI OLANI DEĞİL HAKSIZ OLANI SAVUNMAK
Bu manşet acınası bir durumu işaret ediyor. Avrupa’da sosyal yardımla geçinen Türklerin çoğunun üçkağıtçı olduğu iması var. Haksız kazanç elde etmeyi, devleti dolandırmayı, yalan söylemeyi mubah görüp legalleştiriyor. Siyasal İslamcı mantığı devreye girip ‘Darü’l Harpte’ her türlü melaneti işlemeyi normal hale getiriyor. Gazeteye göre, ülkelerin 10 yıla kadar verdikleri sosyal yardımları geri de isteyebilecek olması tam bir facia. Neden haksız kazanç elde ettin deme yerine hırsızlığın ortaya çıkan kişiye ceza kesilmesini haksızlık olarak görüyor.
Türkiye sıcak para uğruna Avrupa’da yaşayan Türkleri tehlikeye atmakta bir sakınca görmedi. Çifte vatandaşlık, emeklilik, dövizle askerlik, Türk bankalarına yüksek faizle para yatırma gibi konularda çifte standart davrandı. Türkiye bunu yaparken gurbetçiler de masum değildi. ‘Gâvurdan bir kıl koparmayı’ akıllılık olarak gördüler. Bulundukları ülkelerin iyi niyetle hazırlanan kanunlarını deforme edip lehlerine yontarken, o ülkeleri enayi yerine koydular. ‘Keriz silkeleyip’ keseyi doldururken, bunun bir gün sona ereceğini hiç düşünmediler. Veya düşünmek istemediler.
SUİİSTİMALLERİ SAVUNAN MANŞET
Avrupa’da 10 farklı yerden geliriniz olabilir. Devlet neden bu kadar çok gelirin var demez. Bunu beyan edip vergisini paşa paşa ödersin, istediğin lüks hayatı yaşarsın. Kimse karışamaz. Devletten sosyal yardım almıyorsan, yurtdışında bulunan gayri menkullerini de pek umursamazlar. Ne zaman devlet kapısına gidip ‘ben geçinemiyorum’ dersen, işin rengi değişir. Yıllarca üstünü örttüğümüz bir ‘pislik’ daha gün yüzüne çıkacak. Yüzümüz bir kez daha kızaracak diye utanmamız gerekirken tersine, yaptığımız suiistimalleri savunur tarzda haberler yapılması çok daha büyük bir ayıp.
Bundan daha utanç verici olan Türkiye’deki iktidar mensuplarının hala Avrupa’daki Türklere güvence vermek adına yalan söylemeye devam etmesidir. Türkiye AGİT üyesidir ve Otomatik Bilgi Transferi Antlaşması’na imza atmıştır. Buna rağmen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, ‘Biz gurbetçilerimizin bilgilerini vermeyeceğiz’ deyip yalanla insanları kandırmaya devam ediyor.
Avrupalı Türkler olarak çok yanlışlar yaptık. Şimdi bir bir bu yanlışların faturası önümüze geliyor. Yakın bir gelecekte, bulundukları ülkelerde masum insanları Türkiye’deki dikta rejimine ispiyonlayanlara sıra gelecek. Evet bir cisim yaklaşıyor. Ama bu cisim kanunları ve kuralları suiistimal edenlere yaklaşıyor.