”Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. ”
Daha hırslı, daha öfkeli, daha az zeki…
Erdoğan Rejimi’ni ayakta tutan unsurlardan biri de hiç şüphesiz Emniyet Teşkilatı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şahsında sembolleşen; nobran, hukuk tanımaz ve yetki sarhoşu bir teşkilat. Hukuksuzlukla atbaşı giden diğer özellikleri ise beceriksizlik. En son Adana’da bebekli kadınların yaşadığı evlere özel harekat timlerinin kapı kırarak yaptığı baskınlar, dört başı mamur bir durum özeti. Abidin, hukuksuzluk ve beceriksizliğin resmini yapsa rejimi böylesine güzel anlatamazdı.
Bütünü analiz etmenin en kolay yolu, temsil gücü yüksek bir parçayı mercek altına almaktır. Osman Ak, 17-25 Aralıktan sonra polisin yaşadığı dönüşümün sembol isimlerinden biri. 15 yıl kızakta bekledikten sonra Haziran 2014 kararnamesiyle Zonguldak Emniyet Müdürlüğüne atanan Osman Ak’ı çözdüğünüzde Adana’da skandal baskını yaptıran Zafer Aktaş’ı da tanıyabilirsiniz.
Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sekizinci katında bir kısım polisleri kaçak dinleme yaparken suçüstü yakaladı (11 Haziran 1999). İstihbarat Şube içinde kanun dışı bir yapılanmaya gidildiği ve burada aralarında Cumhurbaşkanlığı, Yargıtay, Genelkurmay Başkanlığı gibi kurumların da bulunduğu, 963 kişi ve kurumun telefonlarının yasadışı dinlendiği ortaya çıktı. Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve yardımcıları Zafer Aktaş, Osman Ak ve Mahmut Çorumlu’nun da aralarında olduğu 38 personel hakkında yargılama izni çıktı. Sonradan beraat etmişler gibi bir hava estirseler de emsali pek çok davada olduğu gibi mahkemeler arasındaki gel-gitler sonunda davalar zamanaşımından düştü.
Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak’ın son duruşmadaki, “Telefon dinleme değil izleme vardı” sözleri şaşkınlıkla karşılandı. Yargıtay 8. Daire Başkanı Naci Ünver’in içinde bulunduğu mağdurların açtığı 50’yi aşkın davada İçişleri Bakanlığı tazminat ödemeye mahkûm edildi. İdari soruşturma da benzer şekilde sonuçlandı.
Müfettişlerce 31 Ağustos 1999’da hazırlanan raporda, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay GES İstasyonu, Milli Güvenlik Kurulu, bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, belediye başkanları, büyük holding patronları, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürü, İstihbarat Daire Başkanlığı, sendikalar, siyasi partiler ve derneklerin dinlendiği anlatılmıştı. Hem tazminat davaları hem de idari soruşturmanın sonucuna rağmen çıkan zamanaşımı kararı bir Türkiye gerçeği olarak önümüzde duruyor.
Osman Ak, ister istihbarat şube müdürü isterse emniyet müdürü olarak görev yaptığı şehirlerde dinleme odasının kontrolünü bizzat eline almakla tanınıyor. Çevresine sıkça söylediği cümle ise “iddialı bir istihbaratçı, yaşadığı şehirde uçan kuştan haberdar olmalı. Bunun için vali, garnizon komutanı, belediye başkanı dahil herkesi dinlemeli…” Bu zihniyetteki birinin Ankara’da yukarıda saydığımız kurum ve kişileri dinletmesi sürpriz olmasa gerek.
17-25 Aralık yolsuzluk skandalının patlamasından sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha büyük bir gürültü çıkarıp Hizmet Hareketini şeytanlaştırması da tanıdık bir proje. Zira Saral ve Ak ekibi de suçüstü yakalandıklarında sümen altında tuttukları ‘emniyetteki F tipi yapılanma’ dosyasını ortaya çıkarıp dikkat dağıtmaya çalışmıştı. Apar topar okul yıllıklarından bakılarak hazırlanan listelere, teşkilat içinde kendilerine hasım olarak gördükleri isimleri de özenle yerleştirmişlerdi. Böylece bir taşla çok kuş vuracaklardı.
Raporu, ‘Ankara Emniyeti’nin ayaküstü bulduğu bahane’ olarak niteleyen Avni Özgürel konuyu şöyle özetliyordu: “Öylesine eller ayaklara dolaşıyor ki, listeye koyulan isimlerden birinin Alevi, birkaçının askerde, kiminin Bosna’ya tayin edilmiş olduğu bile araştırılamıyor, aceleden aynı isim birkaç kez yazılıyor. Müfettişlere Fethullahçılar Raporu konusunda bilgi veren bir emniyetçi, “Bizden teşkilatın albümleri ve iç hizmete hazırlanan rehberler istendi, liste hazırlandı. Hatta Ferruh Tankuş’un hatırı için İstanbul’da onu kovan Müdür Muavini Ahmet Pek’in adı da eklendi”. (8 Haziran 1999-Radikal)
Buradaki Ferruh Tankuş ismi önemli. İstanbul Narkotik Şube Müdürü iken il müdürü Hasan Özdemir’in altını oyup Saral ve ekibinin İstanbul’a gelme projesinin uygulayıcılarından olan Tankuş, Osman Ak’la Polis Akademisi’nden devre ve çok yakın arkadaştı.
”Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. ”
Daha hırslı, daha öfkeli, daha az zeki…
Erdoğan Rejimi’ni ayakta tutan unsurlardan biri de hiç şüphesiz Emniyet Teşkilatı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şahsında sembolleşen; nobran, hukuk tanımaz ve yetki sarhoşu bir teşkilat. Hukuksuzlukla atbaşı giden diğer özellikleri ise beceriksizlik. En son Adana’da bebekli kadınların yaşadığı evlere özel harekat timlerinin kapı kırarak yaptığı baskınlar, dört başı mamur bir durum özeti. Abidin, hukuksuzluk ve beceriksizliğin resmini yapsa rejimi böylesine güzel anlatamazdı.
Bütünü analiz etmenin en kolay yolu, temsil gücü yüksek bir parçayı mercek altına almaktır. Osman Ak, 17-25 Aralıktan sonra polisin yaşadığı dönüşümün sembol isimlerinden biri. 15 yıl kızakta bekledikten sonra Haziran 2014 kararnamesiyle Zonguldak Emniyet Müdürlüğüne atanan Osman Ak’ı çözdüğünüzde Adana’da skandal baskını yaptıran Zafer Aktaş’ı da tanıyabilirsiniz.
Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sekizinci katında bir kısım polisleri kaçak dinleme yaparken suçüstü yakaladı (11 Haziran 1999). İstihbarat Şube içinde kanun dışı bir yapılanmaya gidildiği ve burada aralarında Cumhurbaşkanlığı, Yargıtay, Genelkurmay Başkanlığı gibi kurumların da bulunduğu, 963 kişi ve kurumun telefonlarının yasadışı dinlendiği ortaya çıktı. Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve yardımcıları Zafer Aktaş, Osman Ak ve Mahmut Çorumlu’nun da aralarında olduğu 38 personel hakkında yargılama izni çıktı. Sonradan beraat etmişler gibi bir hava estirseler de emsali pek çok davada olduğu gibi mahkemeler arasındaki gel-gitler sonunda davalar zamanaşımından düştü.
Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak’ın son duruşmadaki, “Telefon dinleme değil izleme vardı” sözleri şaşkınlıkla karşılandı. Yargıtay 8. Daire Başkanı Naci Ünver’in içinde bulunduğu mağdurların açtığı 50’yi aşkın davada İçişleri Bakanlığı tazminat ödemeye mahkûm edildi. İdari soruşturma da benzer şekilde sonuçlandı.
Müfettişlerce 31 Ağustos 1999’da hazırlanan raporda, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay GES İstasyonu, Milli Güvenlik Kurulu, bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, belediye başkanları, büyük holding patronları, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürü, İstihbarat Daire Başkanlığı, sendikalar, siyasi partiler ve derneklerin dinlendiği anlatılmıştı. Hem tazminat davaları hem de idari soruşturmanın sonucuna rağmen çıkan zamanaşımı kararı bir Türkiye gerçeği olarak önümüzde duruyor.
Osman Ak, ister istihbarat şube müdürü isterse emniyet müdürü olarak görev yaptığı şehirlerde dinleme odasının kontrolünü bizzat eline almakla tanınıyor. Çevresine sıkça söylediği cümle ise “iddialı bir istihbaratçı, yaşadığı şehirde uçan kuştan haberdar olmalı. Bunun için vali, garnizon komutanı, belediye başkanı dahil herkesi dinlemeli…” Bu zihniyetteki birinin Ankara’da yukarıda saydığımız kurum ve kişileri dinletmesi sürpriz olmasa gerek.
17-25 Aralık yolsuzluk skandalının patlamasından sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha büyük bir gürültü çıkarıp Hizmet Hareketini şeytanlaştırması da tanıdık bir proje. Zira Saral ve Ak ekibi de suçüstü yakalandıklarında sümen altında tuttukları ‘emniyetteki F tipi yapılanma’ dosyasını ortaya çıkarıp dikkat dağıtmaya çalışmıştı. Apar topar okul yıllıklarından bakılarak hazırlanan listelere, teşkilat içinde kendilerine hasım olarak gördükleri isimleri de özenle yerleştirmişlerdi. Böylece bir taşla çok kuş vuracaklardı.
Raporu, ‘Ankara Emniyeti’nin ayaküstü bulduğu bahane’ olarak niteleyen Avni Özgürel konuyu şöyle özetliyordu: “Öylesine eller ayaklara dolaşıyor ki, listeye koyulan isimlerden birinin Alevi, birkaçının askerde, kiminin Bosna’ya tayin edilmiş olduğu bile araştırılamıyor, aceleden aynı isim birkaç kez yazılıyor. Müfettişlere Fethullahçılar Raporu konusunda bilgi veren bir emniyetçi, “Bizden teşkilatın albümleri ve iç hizmete hazırlanan rehberler istendi, liste hazırlandı. Hatta Ferruh Tankuş’un hatırı için İstanbul’da onu kovan Müdür Muavini Ahmet Pek’in adı da eklendi”. (8 Haziran 1999-Radikal)
Buradaki Ferruh Tankuş ismi önemli. İstanbul Narkotik Şube Müdürü iken il müdürü Hasan Özdemir’in altını oyup Saral ve ekibinin İstanbul’a gelme projesinin uygulayıcılarından olan Tankuş, Osman Ak’la Polis Akademisi’nden devre ve çok yakın arkadaştı.
”Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. ”
Daha hırslı, daha öfkeli, daha az zeki…
Erdoğan Rejimi’ni ayakta tutan unsurlardan biri de hiç şüphesiz Emniyet Teşkilatı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şahsında sembolleşen; nobran, hukuk tanımaz ve yetki sarhoşu bir teşkilat. Hukuksuzlukla atbaşı giden diğer özellikleri ise beceriksizlik. En son Adana’da bebekli kadınların yaşadığı evlere özel harekat timlerinin kapı kırarak yaptığı baskınlar, dört başı mamur bir durum özeti. Abidin, hukuksuzluk ve beceriksizliğin resmini yapsa rejimi böylesine güzel anlatamazdı.
Bütünü analiz etmenin en kolay yolu, temsil gücü yüksek bir parçayı mercek altına almaktır. Osman Ak, 17-25 Aralıktan sonra polisin yaşadığı dönüşümün sembol isimlerinden biri. 15 yıl kızakta bekledikten sonra Haziran 2014 kararnamesiyle Zonguldak Emniyet Müdürlüğüne atanan Osman Ak’ı çözdüğünüzde Adana’da skandal baskını yaptıran Zafer Aktaş’ı da tanıyabilirsiniz.
Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sekizinci katında bir kısım polisleri kaçak dinleme yaparken suçüstü yakaladı (11 Haziran 1999). İstihbarat Şube içinde kanun dışı bir yapılanmaya gidildiği ve burada aralarında Cumhurbaşkanlığı, Yargıtay, Genelkurmay Başkanlığı gibi kurumların da bulunduğu, 963 kişi ve kurumun telefonlarının yasadışı dinlendiği ortaya çıktı. Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve yardımcıları Zafer Aktaş, Osman Ak ve Mahmut Çorumlu’nun da aralarında olduğu 38 personel hakkında yargılama izni çıktı. Sonradan beraat etmişler gibi bir hava estirseler de emsali pek çok davada olduğu gibi mahkemeler arasındaki gel-gitler sonunda davalar zamanaşımından düştü.
Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak’ın son duruşmadaki, “Telefon dinleme değil izleme vardı” sözleri şaşkınlıkla karşılandı. Yargıtay 8. Daire Başkanı Naci Ünver’in içinde bulunduğu mağdurların açtığı 50’yi aşkın davada İçişleri Bakanlığı tazminat ödemeye mahkûm edildi. İdari soruşturma da benzer şekilde sonuçlandı.
Müfettişlerce 31 Ağustos 1999’da hazırlanan raporda, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay GES İstasyonu, Milli Güvenlik Kurulu, bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, belediye başkanları, büyük holding patronları, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürü, İstihbarat Daire Başkanlığı, sendikalar, siyasi partiler ve derneklerin dinlendiği anlatılmıştı. Hem tazminat davaları hem de idari soruşturmanın sonucuna rağmen çıkan zamanaşımı kararı bir Türkiye gerçeği olarak önümüzde duruyor.
Osman Ak, ister istihbarat şube müdürü isterse emniyet müdürü olarak görev yaptığı şehirlerde dinleme odasının kontrolünü bizzat eline almakla tanınıyor. Çevresine sıkça söylediği cümle ise “iddialı bir istihbaratçı, yaşadığı şehirde uçan kuştan haberdar olmalı. Bunun için vali, garnizon komutanı, belediye başkanı dahil herkesi dinlemeli…” Bu zihniyetteki birinin Ankara’da yukarıda saydığımız kurum ve kişileri dinletmesi sürpriz olmasa gerek.
17-25 Aralık yolsuzluk skandalının patlamasından sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha büyük bir gürültü çıkarıp Hizmet Hareketini şeytanlaştırması da tanıdık bir proje. Zira Saral ve Ak ekibi de suçüstü yakalandıklarında sümen altında tuttukları ‘emniyetteki F tipi yapılanma’ dosyasını ortaya çıkarıp dikkat dağıtmaya çalışmıştı. Apar topar okul yıllıklarından bakılarak hazırlanan listelere, teşkilat içinde kendilerine hasım olarak gördükleri isimleri de özenle yerleştirmişlerdi. Böylece bir taşla çok kuş vuracaklardı.
Raporu, ‘Ankara Emniyeti’nin ayaküstü bulduğu bahane’ olarak niteleyen Avni Özgürel konuyu şöyle özetliyordu: “Öylesine eller ayaklara dolaşıyor ki, listeye koyulan isimlerden birinin Alevi, birkaçının askerde, kiminin Bosna’ya tayin edilmiş olduğu bile araştırılamıyor, aceleden aynı isim birkaç kez yazılıyor. Müfettişlere Fethullahçılar Raporu konusunda bilgi veren bir emniyetçi, “Bizden teşkilatın albümleri ve iç hizmete hazırlanan rehberler istendi, liste hazırlandı. Hatta Ferruh Tankuş’un hatırı için İstanbul’da onu kovan Müdür Muavini Ahmet Pek’in adı da eklendi”. (8 Haziran 1999-Radikal)
Buradaki Ferruh Tankuş ismi önemli. İstanbul Narkotik Şube Müdürü iken il müdürü Hasan Özdemir’in altını oyup Saral ve ekibinin İstanbul’a gelme projesinin uygulayıcılarından olan Tankuş, Osman Ak’la Polis Akademisi’nden devre ve çok yakın arkadaştı.
”Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. ”
Daha hırslı, daha öfkeli, daha az zeki…
Erdoğan Rejimi’ni ayakta tutan unsurlardan biri de hiç şüphesiz Emniyet Teşkilatı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şahsında sembolleşen; nobran, hukuk tanımaz ve yetki sarhoşu bir teşkilat. Hukuksuzlukla atbaşı giden diğer özellikleri ise beceriksizlik. En son Adana’da bebekli kadınların yaşadığı evlere özel harekat timlerinin kapı kırarak yaptığı baskınlar, dört başı mamur bir durum özeti. Abidin, hukuksuzluk ve beceriksizliğin resmini yapsa rejimi böylesine güzel anlatamazdı.
Bütünü analiz etmenin en kolay yolu, temsil gücü yüksek bir parçayı mercek altına almaktır. Osman Ak, 17-25 Aralıktan sonra polisin yaşadığı dönüşümün sembol isimlerinden biri. 15 yıl kızakta bekledikten sonra Haziran 2014 kararnamesiyle Zonguldak Emniyet Müdürlüğüne atanan Osman Ak’ı çözdüğünüzde Adana’da skandal baskını yaptıran Zafer Aktaş’ı da tanıyabilirsiniz.
Meslek hayatının büyük bölümü İstihbarat Dairesi’nde geçen Ak’ı kamuoyu ilk kez ‘Telekulak’ skandalıyla duydu. Dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sekizinci katında bir kısım polisleri kaçak dinleme yaparken suçüstü yakaladı (11 Haziran 1999). İstihbarat Şube içinde kanun dışı bir yapılanmaya gidildiği ve burada aralarında Cumhurbaşkanlığı, Yargıtay, Genelkurmay Başkanlığı gibi kurumların da bulunduğu, 963 kişi ve kurumun telefonlarının yasadışı dinlendiği ortaya çıktı. Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve yardımcıları Zafer Aktaş, Osman Ak ve Mahmut Çorumlu’nun da aralarında olduğu 38 personel hakkında yargılama izni çıktı. Sonradan beraat etmişler gibi bir hava estirseler de emsali pek çok davada olduğu gibi mahkemeler arasındaki gel-gitler sonunda davalar zamanaşımından düştü.
Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak’ın son duruşmadaki, “Telefon dinleme değil izleme vardı” sözleri şaşkınlıkla karşılandı. Yargıtay 8. Daire Başkanı Naci Ünver’in içinde bulunduğu mağdurların açtığı 50’yi aşkın davada İçişleri Bakanlığı tazminat ödemeye mahkûm edildi. İdari soruşturma da benzer şekilde sonuçlandı.
Müfettişlerce 31 Ağustos 1999’da hazırlanan raporda, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Genelkurmay GES İstasyonu, Milli Güvenlik Kurulu, bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, belediye başkanları, büyük holding patronları, Emniyet Genel Müdürü, İstanbul Emniyet Müdürü, İstihbarat Daire Başkanlığı, sendikalar, siyasi partiler ve derneklerin dinlendiği anlatılmıştı. Hem tazminat davaları hem de idari soruşturmanın sonucuna rağmen çıkan zamanaşımı kararı bir Türkiye gerçeği olarak önümüzde duruyor.
Osman Ak, ister istihbarat şube müdürü isterse emniyet müdürü olarak görev yaptığı şehirlerde dinleme odasının kontrolünü bizzat eline almakla tanınıyor. Çevresine sıkça söylediği cümle ise “iddialı bir istihbaratçı, yaşadığı şehirde uçan kuştan haberdar olmalı. Bunun için vali, garnizon komutanı, belediye başkanı dahil herkesi dinlemeli…” Bu zihniyetteki birinin Ankara’da yukarıda saydığımız kurum ve kişileri dinletmesi sürpriz olmasa gerek.
17-25 Aralık yolsuzluk skandalının patlamasından sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha büyük bir gürültü çıkarıp Hizmet Hareketini şeytanlaştırması da tanıdık bir proje. Zira Saral ve Ak ekibi de suçüstü yakalandıklarında sümen altında tuttukları ‘emniyetteki F tipi yapılanma’ dosyasını ortaya çıkarıp dikkat dağıtmaya çalışmıştı. Apar topar okul yıllıklarından bakılarak hazırlanan listelere, teşkilat içinde kendilerine hasım olarak gördükleri isimleri de özenle yerleştirmişlerdi. Böylece bir taşla çok kuş vuracaklardı.
Raporu, ‘Ankara Emniyeti’nin ayaküstü bulduğu bahane’ olarak niteleyen Avni Özgürel konuyu şöyle özetliyordu: “Öylesine eller ayaklara dolaşıyor ki, listeye koyulan isimlerden birinin Alevi, birkaçının askerde, kiminin Bosna’ya tayin edilmiş olduğu bile araştırılamıyor, aceleden aynı isim birkaç kez yazılıyor. Müfettişlere Fethullahçılar Raporu konusunda bilgi veren bir emniyetçi, “Bizden teşkilatın albümleri ve iç hizmete hazırlanan rehberler istendi, liste hazırlandı. Hatta Ferruh Tankuş’un hatırı için İstanbul’da onu kovan Müdür Muavini Ahmet Pek’in adı da eklendi”. (8 Haziran 1999-Radikal)
Buradaki Ferruh Tankuş ismi önemli. İstanbul Narkotik Şube Müdürü iken il müdürü Hasan Özdemir’in altını oyup Saral ve ekibinin İstanbul’a gelme projesinin uygulayıcılarından olan Tankuş, Osman Ak’la Polis Akademisi’nden devre ve çok yakın arkadaştı.