Erdoğan’ın koruma müdürü 15 Temmuz tezgahını ele verdi
Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları – 10
Erdoğan’ın 15 Temmuz tezgâhının perde arkasını ele almaya çalıştığımız yazı dizimizin onuncu bölümünde, Hakan Fidan ile Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesinde yer alan çok ilginç bir diyaloğa mercek tutacağız.
O görüşmeye geçmeden önce, 15 Temmuz’a gelinen süreçteki bir kaç olayı hatırlayalım.
Astsubay Hüseyin Gürler, 11 Haziran 2016’da darbe yapılacağını Ahmet Albayrak üzerinden Erdoğan’a bildirdi.
Doğu Perinçek, 14 Temmuz’da Ahmet Albayrak’a ait Yeni Şafak Gazetesi’ni aradı ve yardımcısı emekli albay Atilla Uğur aracılığıyla gazeteye darbenin gelmek üzere olduğunu ihbar etti.
Erdoğan, 14 Temmuz’da Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ı apar topar Marmaris’e çağırıp görüştü.
Hulusi Akar ile Hakan Fidan, 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda 6 saat süren özel bir toplantı yaptı. Toplantıya Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da katıldı.
Erdoğan, 15 Temmuz’da “gölge genelkurmay başkanı” olarak tanınan, AKP Milletvekili emekli Tümgeneral Şirin Ünal’ı, Hulusi Akar’la görüşmesi için Genelkurmay’a gönderdi. Ünal, Genelkurmay’dan saat 16.00’da ayrıldı.
Kara Havacılık Komutanlığı’nda görevli Binbaşı O.K., 15 Temmuz günü saat 14.45’te MİT’e giderek darbe yapılacağını ihbar etti.
Hakan Fidan, Binbaşı O.K.’nın ihbarından 3 saat sonra Genelkurmay’a giderek Hulusi Akar ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler ile toplantı yaptı. Bu esnada Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi aradı.
15 Temmuz’a gelinen süreçteki yaşananlara dair bilinenler bu şekilde özetlenebilir.
Resmi kronolojiye göre, sözde darbe göstere göstere gelmiş, Erdoğan 14 Temmuz’da ve 15 Temmuz’da çok kritik adımlar atmış ama darbe girişimini saat 21.30’da “Ziya Enişte”den öğrenmiş, eniştesine de “Ziya dalga mı geçiyorsun, ne alakası var?” demiş.
Darbe girişimini haber aldığından çok şaşırmış, hatta inanamamış ama buna rağmen çok sakinmiş Erdoğan o akşam.
Abdülkadir Selvi, kitabının 71’nci sayfasında Erdoğan ve ailesinin Marmaris’te tatil yaptığı otelin sahibi Serkan Yazıcı’nın anlattıklarını şu şekilde aktarıyor: “Saat 21.40 civarında Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin cep telefonu çaldı. Arayan bir valiydi. Muhsin Köse bana hiçbir şey söylemedi. … Muhsin Köse hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti. … Besbelli ki hedef Cumhurbaşkanı’mızdı. Villada işte o gergin ve kritik saatler 21.40’ta başlamış oldu. … Cumhurbaşkanımız üst kattaydı. İki yatak odasının ortasında bulunan masada tek başına oturuyordu. Tatil sırasında giydiği rahat kıyafetleri çıkarmıştı. Tıraş olmuş ve takım elbisesini giymişti. Çok sakin ama düşünceliydi…”
Hande Fırat ise kitabının 109’uncu sayfasında o manzaraları şu şekilde aktarıyor: “Cumhurbaşkanı da yukarı kattan aşağı inmişti, soğukkanlı, metin görünüyordu, ilk sözleri ‘Hayırlısı olsun’ oldu. Eşi Emine Erdoğan ve kızı Esra Albayrak ise her ihtimale karşı eşyalarını hazırlıyorlardı.”
Erdoğan, kendisine yönelik bir darbe girişimini haber alır almaz tıraş olup takım elbisesini giyiyor ve çok sakin bir hali var. İnsan en azından ilk anda heyecana kapılmaz mı? Bu sükûnetin sırrı nedir?
Erdoğan’ın o akşamki sükûnetini, kaldığı otelin sahibi Serkan Yazıcı, 20 Temmuz 2016 tarihinde Milliyet gazetesine anlatmıştı. Yazıcı şunları söylemişti: “O an ‘Buradan zor çıkarız’ diye düşündüm. Beyefendinin talimatlarını dinledim hep. Çok sakindi. Biz çok fazla korktuk, ‘Nereden gideceğiz’ diye düşünüyordum. … Tüm bunlara rağmen hiçbir paniği yoktu, hatta bizi rahatlatan da kendisi oldu. Hiçbir şekilde geri adım atmadı. Nasıl gitti ben anlamadım. O kadar korkunç bir durumda, çok büyük bir cesaret ister.”
Serkan Yazıcı bu röportajda, ‘Ertesi gün zaten gidecekti’ diyerek, Erdoğan ve ailesinin 16 Temmuz Cumartesi günü otelden ayrılacaklarını da belirtiyor
AKP’li emekli Binbaşı Mete Yarar da değiniyor Erdoğan’ın sakinliğine. “Darbenin Kayıp Saatleri” adlı kitabının 127’nci sayfasında şunları yazmış: “Bunlar yaşanırken bir şey dikkat çekiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sakindi. Hatta sonradan yanındakilere sorduğumuzda bu sakinliği şöyle açıkladılar: ‘Göreve geldiği günden itibaren çok sayıda badire atlattı. 7 Şubat’lar, 17-25 Aralık’lar, parti kapatmalar, muhtıralar vs. Her defasında sakinliğini korudu. Bugün niye sakinliğini bozsun?’
Berat Albayrak da katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sakinliğini şu sözlerle aktarıyordu: ‘Orada bulunan herkes adına konuşuyorum. Herkes inanılmaz sakin ve rahattı. Hiçbir korku ve endişe yaşamadık. Biz çok rahattık.’
Bu sakinlikle ilk hamlesini yapıp bu saldırıya karşı halkla birlikte mücadele edilmesi kararını verdi.”
AKP yetkililerinin savunmasına karşın Erdoğan, başta 17-25 Aralık olmak üzere yukarıda zikrettiklerin olayların hiçbirinde sakin değildi.
Erdoğan’ın 17 Aralık günü yaşadığı korkuyu hemen herkes biliyor. Tekrar hatırlamak isteyenler, Youtube’dan Can Dündar’ın “Erdoğan’ın En Uzun Günü 17 Aralık” adlı belgeselini izleyebilirler. Ki bu belgesel, Erdoğan’ın Dündar’a olan kininin ve öfkesinin asıl sebebidir büyük ihtimalle.
17 Aralık’ta villasındaki gizli kasaların deşifre olması kaygısı nedeniyle hayatının en büyük korku ve paniğini yaşayan Erdoğan, 15 Temmuz’daki bu sükûnetini ve cesaretini neye borçlu dersiniz?..
Üstelik sakin olan sadece kendisi de değil. Damadı Berat Albayrak’ın ifadesiyle Marmaris’teki herkes “inanılmaz sakin ve çok rahat” halet-i ruhiye içindeymiş. Serkan Yazıcı hariç tabi.
Erdoğan’ın sakinliğinin en önemli sebeplerinden biri, aylar sonra ortaya çıktı. Erdoğan, darbe tiyatrosunda yaşanabilecek her türlü aksaklığa karşı önlemlerini almıştı.
11 Nisan 2017’de ATV – A Haber canlı yayınına katılan Erdoğan gençlerin sorularını cevaplarken şunları söylemişti: “Damadım, eşim, kızım torunlarım hep beraber oradan çıktık ve Dalaman’a ulaştık, bizden önce meğerse Dalaman’a gelmişler, bizim uçağı incelemişler. Fakat çok ilginç şeyler oluyor ve uçağa girmişler, bakmışlar çıkmışlar. Bizim bunlardan haberimiz yok. Biz indik, hemen uçağa geçtik daha sonra öğreniyoruz. Ki bunların gelip gitmesi hani Nur Mağarası’ndaydı değil mi? hani geliyorlar sevgili Peygamberimiz, Ebubekir Sıddık ile orada ama mağaranın kapısını örümcek örüyor ve gelip bakıyorlar ki örümcek ağ örmüş, ‘Burada örümcek ağ ördüğüne göre herhalde buraya kimse girip çıkmış değildir’ diyorlar ve kapıdan müşrikler dönüp gidiyor. Şimdi bunlar da gelip bakıyorlar filan kimseyi görmeyince uçağın içinde dönüp gidiyorlar onların arkasından biz biniyoruz ve uçağımıza binip, üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız. Dalaman’daki uçakla beraber hareket ediyoruz.”
Erdoğan’ın kendisini Peygamber Efendimiz’e (SAV) benzetmesi ve İslam tarihi konusundaki cehaleti daha önce de konuşulduğu için bu konulara girmeyelim.
“Üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız” diyerek, Dalaman dışında 3 farklı noktada daha uçak beklettiğini açıkladı Erdoğan.
Aslında 4 farklı noktada hazırlık yaptıklarını 30 Temmuz 2016’da katıldığı ATV – A Haber ortak canlı yayınında da “Dört ayrı noktada hazırlığımız vardı. En yakın Dalaman’dı. Bodrum vardı, Dalaman vardı, Çıldır vardı, İzmir vardı” diyerek anlatmıştı. Ancak 4 farklı noktada 4 uçak beklettiğini söylememişti.
Madem darbe girişiminden “Ziya Enişte” sayesinde haberi olmuştu, yani daha öncesinde haberi yoktu, neden 4 farklı noktada 4 uçak bekletti o akşam? Nasıl oldu da kendisinin ve ailesinin canlı güvenliği için gereken tüm tedbirleri alabilmişti? Erdoğan bu sorulara bugüne kadar cevap vermedi.
Ancak Erdoğan’ın vermediği o cevap, Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin Hakan Fidan’a verdiği cevapta gizliydi.
Hakan Fidan’la Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesini ilk kez Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat gibi, Fidan’a çok yakın bir isim olan Milliyet’in Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, 21 Temmuz 2016 tarihinde yazmıştı.
Çevikcan, önce Hakan Fidan’ın darbe ihbarını neden Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a haber vermediğini izah etmeye çalışıyor ve akabinde şunları kaydediyordu: “MİT, bu kesin teyidi alamadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a ‘Darbe girişimi oluyor’ bilgisini veremiyor. İstihbarat kaynakları dün bu konuda, ‘biz teyit etmek zorundayız, teyit etmeden bilgi veremeyiz’ ifadesini kullandı.”
İstihbarat tam olarak teyit edilememesine rağmen MİT Müsteşarı Fidan, Marmaris’te otelde dinlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma müdürü Muhsin Köse’yi bizzat arıyor. Fidan, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” diye soruyor ancak o sırada tam teyit alamadığı için “Bir darbe girişimi başladı” diyemiyor.
Fidan, ihtiyaten yaptığı bu uyarıya karşılık, “Önlemlerimiz var” yanıtını alıyor. Bu görüşme Cumhurbaşkanı’nın darbe girişimini öğrendiğini belirttiği saat 20.00’den önce gerçekleşiyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gece Al Jazeera kanalına verdiği mülakatta darbe girişimine ilişkin ilk somut haberi eniştesinden aldığını ancak MİT ve başka kaynaklardan da bilgiler geldiğini söyledi.”
Alıntıladığımız kısmın sonundaki Erdoğan’ın çelişkilerini yazı dizimizin önceki bölümlerinde ele almaya çalışmıştık.
Burada dikkat çeken husus, Hakan Fidan’ın Muhsin Köse’ye, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusu.
Köse bu soruya “Önlemlerimiz var” şeklinde cevap vermiş.
Peki, Köse bu soruyu işitince “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye sormuş mu?
Hayır, sormamış.
Polis ya da güvenlikçi olmaya gerek yok, Ziya Enişte’nin dahi sorabileceği bu soruyu Muhsin Köse neden sormamış?
Cevap yok.
Hande Fırat da kitabının 108’nci sayfasında bahsediyor o görüşmeden ve şunları aktarıyor: “Akşamüstü saatlerinde Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürü Muhsin Köse’nin telefonu çaldı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan arıyordu. Fidan Köse’ye ‘Her şey yolunda mı?’ diye sordu, Muhsin Köse her şeyin yolunda olduğunu söyledikten sonra Cumhurbaşkanı’nın o an itibariyle istirahat etmekte olduğunu ifade etti. Hakan Fidan, Köse’ye güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığını da sordu, Köse yeterli olduğunu belirtti ve konuşma sona erdi.”
Güvenlik tedbirleri yeterli de neye göre yeterli? Konu nedir, merak edilmez mi?
Neden merak edilmediği sorusunun cevabı, Abdülkadir Selvi’nin kitabında yer alıyor. Selvi, Fidan ile Köse’nin görüşmesinden, kitabının iki farklı kısmında bahsediyor.
Kitabının 41’inci ve 42’nci sayfalarında, Genelkurmay’daki o anların anlatıldığı bölüm şöyle: “Hakan Fidan, Muhsin Köse’nin aranmasını istedi. Genelkurmay Başkanı talimat verdi, Cumhurbaşkanı’nın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi bağladılar. Genelkurmay’ın hattından bağlanan telefonu az sonra darbenin düğmesine basacak isimlerden biri olan Başyaver Levent Türkkan getirdi.
Hakan Fidan, ‘Muhsin nasılsın, beyefendi nasıl?’ diye sordu. Köse, ‘Beyefendi istirahatte, ben uzaktayım’ karşılığını verdi. Bunun üzerine, ‘Peki Muhsin, dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. ‘Gereken tedbirleri aldık’ dedi.”
Selvi’nin aktardığına göre, Köse Fidan’a “Geren tedbirleri aldık” şeklinde cevap vermiş. İşte bu cevap, Köse’nin Fidan’a “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye neden sormadığını açıklıyor.
Çünkü zaten “gereken tedbirleri” almışlar. Yani gerekli hazırlıkları yapmışlar.
Selvi, konunun devamında yine çok ilginç detaylar aktarıyor: “(Muhsin Köse) Cumhurbaşkanı’nın yakınında olsa ve Erdoğan istirahatte olmasa onu telefona isteyip bilgi verecekti. Cumhurbaşkanı istirahatte ve ben biraz uzaktayım, denince Hakan Fidan telefona isteyemedi, sadece tedbirleri sormakla yetindi. Bir kez daha, ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa, buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye tekrar sordu. Olumlu cevap alınca, ‘Kolay gelsin’ deyip telefonu kapattı.”
Yani aslında Hakan Fidan, Erdoğan’a haber verecekmiş ama Muhsin Köse “Ben biraz uzaktayım” dediği için Erdoğan’ı telefona isteyememiş.
Faturayı Muhsin Köse’ye kesiyor Hakan Fidan.
Oysaki Selvi, 9 Ağustos 2016’daki yazısında olduğu gibi, birçok yazısında Hakan Fidan’ın Erdoğan ve Yıldırım’a haber vermeyişinin sebebini, “ihbarın teyit edilemeyişi” olarak açıklamıştı. Burada ise Muhsin Köse’nin Erdoğan’dan “biraz uzakta” olmasını bahane gösteriyor.
Muhtemelen Hakan Fidan da o anki telaşı nedeniyle Muhsin Köse’ye “Hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına geç ve telefonu ona ver” demeyi akledememiştir, değil mi!?
Abdülkadir Selvi, kitabının 73’üncü sayfasında yine çok ilginç bir detay aktarıyor konuya dair: “Berat Albayrak anlatıyor: ‘Cumhurbaşkanımız aptesini aldı, sefer namazını kıldı ve süreci başlattı.’ Bu arada Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse güvenlik önlemlerini artırdı. Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu. Genelkurmay’dan beklediği teyidi alamadığı için darbe ihtimalinden söz etmemişti. Muhsin Köse, ‘Önlemlerimiz var’ demişti ama darbe girişiminin başladığı haberi alınınca tedbirlerini artırdı.”
Muhsin Köse için “Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu” diyor Selvi.
Gereken tedbirleri almış, çünkü Fidan haber vermiş. Burada haber veriş şekli olarak Fidan’ın “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusunu gösteriyor ama yukarıda da değindiğimiz üzere Köse buna hiçbir anlam vermemişti ve “Konu nedir?” diye bile sormamıştı.
Selvi’nin anlattığını doğru kabul edelim, Köse, Fidan’ın bu soruyu sormasının akabinde tedbirleri almış olsun. Peki, hangi önlemleri almış?
Önlem almayı akıl etmiş de Erdoğan’a Fidan’la görüşmesini ve sorduğu o çok önemli soruyu anlatmayı neden düşünememiş?
Köse otelde gerekli tedbirleri alırken kimse “Neler oluyor?” diye merak etmemiş mi?
Selvi’nin Fidan’ın darbe ihbarını haber vermeyişini bu kez “teyit edemedi” gerekçesine dayandırdığını da dikkatinize sunalım.
Hande Fırat, kitabının 107’nci sayfasında Marmaris’teki Erdoğan’ın güvenlik kadrosu hakkında şu bilgileri paylaşıyor: “Marmaris’te 50’ye yakın koruma görevlendirilmişti, soranlara Grand Yazıcı Oteli’ne yabancı bir devlet adamının geldiği söyleniyordu. İşadamı Serkan Yazıcı otelin içinde kendi ailesi için yaptırdığı konutu Cumhurbaşkanı ve ailesine tahsis etmişti. … Bu arada 14 Temmuz Perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan’a kızları Esra Albayrak, damatları ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile çocukları da katıldı.”
14 Temmuz Perşembe günü ilginç bir gelişme daha yaşanmış Marmaris’te. Damat Berat Albayrak ve Esra Albayrak, çocukları ile birlikte Erdoğanların yanına gelmişler.
Serkan Yazıcı’nın anlattığına göre, Erdoğan’la otelden 16 Temmuz Cumartesi günü ayrılacakmış. Sadece 1 günlük tatil için İstanbul’dan Marmaris’e gitmek baya zahmetli olmuştur Damat Berat Albayrak ve ailesine.
Fırat’ın kitabından Erdoğan’ın yanında 50’e yakın korumasının olduğunu öğreniyoruz.
Karadan, havadan ve denizden gelebilecek bir saldırıya, yani bir darbe girişimine karşı, 50 koruma polisi!
Askerlerin savaş uçaklarına, skorskylerine, gemilerine, tanklarına ve ağır silahlarına karşı ne yapabilir 50 koruma polisi?
Ama buna rağmen “Gereken tedbirleri aldık” demiş Köse.
Muhsin Köse’nin Erdoğan’ın yanındaki diğer isimler gibi, o geceye dair bildiği birçok gerçeğin olduğu aşikâr.
Ancak Erdoğan onun da konuşmasına izin vermiyor, bu büyük “hata”sı nedeniyle görevden de almıyor.
Neden?
Hitler’den Stalin’den bile daha fazla yetkiye sahip olduğu Başkanlığı nasıl elde ettiğinin ortaya çıkmaması için.
Ama artık azıcık aklı ve vicdanı olan herkes biliyor ki;
Erdoğan şu an aslında Tiran yetkileriyle donatılmış Cumhurbaşkanlığı koltuğunda değil, 250 insanın kanı ve zulmettiği milyonlarca insanın gözyaşlarının üstünde oturuyor…
NOT:
Hakan Fidan’ın sözcüsü Abdülkadir Selvi’nin, Erdoğan’ın talimatıyla kaleme aldığı “Darbeye geçit yok. 15 Temmuz gecesinin eksiksiz hikayesi” adlı kitabını baz alarak yayınladığımız “Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları” yazı dizimizin sonuna geldik. Yazı dizimizde, yine Erdoğan ve AKP’ye yakın isimler olan Hande Fırat ve Mete Yarar’ın kitaplarından da istifade ettik.
Erdoğan ve Hakan Fidan ile onlara yakın isimlerin anlattıklarına dayanarak yüzlerce soru sorduk, çelişkileri gündeme getirdik. Bu soruların cevaplarını, bugün yaptıkları her türlü zulmü “15 Temmuz şehitlerinin intikamı” diyerek meşrulaştırmaya çalışan siyasal İslamcılar da merak etmiyor, ana muhalefet partisi CHP ve onun paydaşları da. Ama şundan eminiz ki, bu cevaplar bir gün mutlaka merak edilecek ve sorgulanacak.
Bu arada, Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat’tan bir istirhamımız var. Erdoğan ve Hakan Fidan’la birlikte, lütfen 15 Temmuz tezgâhının 4 atlısından diğer ikisi olan Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in de 15 Temmuz hikâyelerini kitaplaştırın. Sadece birkaç günü değil, 15 Temmuz’dan 1 yıl öncesinden başlayarak tüm detayları kendi pencerelerinden anlatsınlar size. Kitaplarınızın çok satacağından şüpheniz olmasın.
Erdoğan’ın koruma müdürü 15 Temmuz tezgahını ele verdi
Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları – 10
Erdoğan’ın 15 Temmuz tezgâhının perde arkasını ele almaya çalıştığımız yazı dizimizin onuncu bölümünde, Hakan Fidan ile Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesinde yer alan çok ilginç bir diyaloğa mercek tutacağız.
O görüşmeye geçmeden önce, 15 Temmuz’a gelinen süreçteki bir kaç olayı hatırlayalım.
Astsubay Hüseyin Gürler, 11 Haziran 2016’da darbe yapılacağını Ahmet Albayrak üzerinden Erdoğan’a bildirdi.
Doğu Perinçek, 14 Temmuz’da Ahmet Albayrak’a ait Yeni Şafak Gazetesi’ni aradı ve yardımcısı emekli albay Atilla Uğur aracılığıyla gazeteye darbenin gelmek üzere olduğunu ihbar etti.
Erdoğan, 14 Temmuz’da Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ı apar topar Marmaris’e çağırıp görüştü.
Hulusi Akar ile Hakan Fidan, 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda 6 saat süren özel bir toplantı yaptı. Toplantıya Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da katıldı.
Erdoğan, 15 Temmuz’da “gölge genelkurmay başkanı” olarak tanınan, AKP Milletvekili emekli Tümgeneral Şirin Ünal’ı, Hulusi Akar’la görüşmesi için Genelkurmay’a gönderdi. Ünal, Genelkurmay’dan saat 16.00’da ayrıldı.
Kara Havacılık Komutanlığı’nda görevli Binbaşı O.K., 15 Temmuz günü saat 14.45’te MİT’e giderek darbe yapılacağını ihbar etti.
Hakan Fidan, Binbaşı O.K.’nın ihbarından 3 saat sonra Genelkurmay’a giderek Hulusi Akar ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler ile toplantı yaptı. Bu esnada Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi aradı.
15 Temmuz’a gelinen süreçteki yaşananlara dair bilinenler bu şekilde özetlenebilir.
Resmi kronolojiye göre, sözde darbe göstere göstere gelmiş, Erdoğan 14 Temmuz’da ve 15 Temmuz’da çok kritik adımlar atmış ama darbe girişimini saat 21.30’da “Ziya Enişte”den öğrenmiş, eniştesine de “Ziya dalga mı geçiyorsun, ne alakası var?” demiş.
Darbe girişimini haber aldığından çok şaşırmış, hatta inanamamış ama buna rağmen çok sakinmiş Erdoğan o akşam.
Abdülkadir Selvi, kitabının 71’nci sayfasında Erdoğan ve ailesinin Marmaris’te tatil yaptığı otelin sahibi Serkan Yazıcı’nın anlattıklarını şu şekilde aktarıyor: “Saat 21.40 civarında Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin cep telefonu çaldı. Arayan bir valiydi. Muhsin Köse bana hiçbir şey söylemedi. … Muhsin Köse hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti. … Besbelli ki hedef Cumhurbaşkanı’mızdı. Villada işte o gergin ve kritik saatler 21.40’ta başlamış oldu. … Cumhurbaşkanımız üst kattaydı. İki yatak odasının ortasında bulunan masada tek başına oturuyordu. Tatil sırasında giydiği rahat kıyafetleri çıkarmıştı. Tıraş olmuş ve takım elbisesini giymişti. Çok sakin ama düşünceliydi…”
Hande Fırat ise kitabının 109’uncu sayfasında o manzaraları şu şekilde aktarıyor: “Cumhurbaşkanı da yukarı kattan aşağı inmişti, soğukkanlı, metin görünüyordu, ilk sözleri ‘Hayırlısı olsun’ oldu. Eşi Emine Erdoğan ve kızı Esra Albayrak ise her ihtimale karşı eşyalarını hazırlıyorlardı.”
Erdoğan, kendisine yönelik bir darbe girişimini haber alır almaz tıraş olup takım elbisesini giyiyor ve çok sakin bir hali var. İnsan en azından ilk anda heyecana kapılmaz mı? Bu sükûnetin sırrı nedir?
Erdoğan’ın o akşamki sükûnetini, kaldığı otelin sahibi Serkan Yazıcı, 20 Temmuz 2016 tarihinde Milliyet gazetesine anlatmıştı. Yazıcı şunları söylemişti: “O an ‘Buradan zor çıkarız’ diye düşündüm. Beyefendinin talimatlarını dinledim hep. Çok sakindi. Biz çok fazla korktuk, ‘Nereden gideceğiz’ diye düşünüyordum. … Tüm bunlara rağmen hiçbir paniği yoktu, hatta bizi rahatlatan da kendisi oldu. Hiçbir şekilde geri adım atmadı. Nasıl gitti ben anlamadım. O kadar korkunç bir durumda, çok büyük bir cesaret ister.”
Serkan Yazıcı bu röportajda, ‘Ertesi gün zaten gidecekti’ diyerek, Erdoğan ve ailesinin 16 Temmuz Cumartesi günü otelden ayrılacaklarını da belirtiyor
AKP’li emekli Binbaşı Mete Yarar da değiniyor Erdoğan’ın sakinliğine. “Darbenin Kayıp Saatleri” adlı kitabının 127’nci sayfasında şunları yazmış: “Bunlar yaşanırken bir şey dikkat çekiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sakindi. Hatta sonradan yanındakilere sorduğumuzda bu sakinliği şöyle açıkladılar: ‘Göreve geldiği günden itibaren çok sayıda badire atlattı. 7 Şubat’lar, 17-25 Aralık’lar, parti kapatmalar, muhtıralar vs. Her defasında sakinliğini korudu. Bugün niye sakinliğini bozsun?’
Berat Albayrak da katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sakinliğini şu sözlerle aktarıyordu: ‘Orada bulunan herkes adına konuşuyorum. Herkes inanılmaz sakin ve rahattı. Hiçbir korku ve endişe yaşamadık. Biz çok rahattık.’
Bu sakinlikle ilk hamlesini yapıp bu saldırıya karşı halkla birlikte mücadele edilmesi kararını verdi.”
AKP yetkililerinin savunmasına karşın Erdoğan, başta 17-25 Aralık olmak üzere yukarıda zikrettiklerin olayların hiçbirinde sakin değildi.
Erdoğan’ın 17 Aralık günü yaşadığı korkuyu hemen herkes biliyor. Tekrar hatırlamak isteyenler, Youtube’dan Can Dündar’ın “Erdoğan’ın En Uzun Günü 17 Aralık” adlı belgeselini izleyebilirler. Ki bu belgesel, Erdoğan’ın Dündar’a olan kininin ve öfkesinin asıl sebebidir büyük ihtimalle.
17 Aralık’ta villasındaki gizli kasaların deşifre olması kaygısı nedeniyle hayatının en büyük korku ve paniğini yaşayan Erdoğan, 15 Temmuz’daki bu sükûnetini ve cesaretini neye borçlu dersiniz?..
Üstelik sakin olan sadece kendisi de değil. Damadı Berat Albayrak’ın ifadesiyle Marmaris’teki herkes “inanılmaz sakin ve çok rahat” halet-i ruhiye içindeymiş. Serkan Yazıcı hariç tabi.
Erdoğan’ın sakinliğinin en önemli sebeplerinden biri, aylar sonra ortaya çıktı. Erdoğan, darbe tiyatrosunda yaşanabilecek her türlü aksaklığa karşı önlemlerini almıştı.
11 Nisan 2017’de ATV – A Haber canlı yayınına katılan Erdoğan gençlerin sorularını cevaplarken şunları söylemişti: “Damadım, eşim, kızım torunlarım hep beraber oradan çıktık ve Dalaman’a ulaştık, bizden önce meğerse Dalaman’a gelmişler, bizim uçağı incelemişler. Fakat çok ilginç şeyler oluyor ve uçağa girmişler, bakmışlar çıkmışlar. Bizim bunlardan haberimiz yok. Biz indik, hemen uçağa geçtik daha sonra öğreniyoruz. Ki bunların gelip gitmesi hani Nur Mağarası’ndaydı değil mi? hani geliyorlar sevgili Peygamberimiz, Ebubekir Sıddık ile orada ama mağaranın kapısını örümcek örüyor ve gelip bakıyorlar ki örümcek ağ örmüş, ‘Burada örümcek ağ ördüğüne göre herhalde buraya kimse girip çıkmış değildir’ diyorlar ve kapıdan müşrikler dönüp gidiyor. Şimdi bunlar da gelip bakıyorlar filan kimseyi görmeyince uçağın içinde dönüp gidiyorlar onların arkasından biz biniyoruz ve uçağımıza binip, üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız. Dalaman’daki uçakla beraber hareket ediyoruz.”
Erdoğan’ın kendisini Peygamber Efendimiz’e (SAV) benzetmesi ve İslam tarihi konusundaki cehaleti daha önce de konuşulduğu için bu konulara girmeyelim.
“Üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız” diyerek, Dalaman dışında 3 farklı noktada daha uçak beklettiğini açıkladı Erdoğan.
Aslında 4 farklı noktada hazırlık yaptıklarını 30 Temmuz 2016’da katıldığı ATV – A Haber ortak canlı yayınında da “Dört ayrı noktada hazırlığımız vardı. En yakın Dalaman’dı. Bodrum vardı, Dalaman vardı, Çıldır vardı, İzmir vardı” diyerek anlatmıştı. Ancak 4 farklı noktada 4 uçak beklettiğini söylememişti.
Madem darbe girişiminden “Ziya Enişte” sayesinde haberi olmuştu, yani daha öncesinde haberi yoktu, neden 4 farklı noktada 4 uçak bekletti o akşam? Nasıl oldu da kendisinin ve ailesinin canlı güvenliği için gereken tüm tedbirleri alabilmişti? Erdoğan bu sorulara bugüne kadar cevap vermedi.
Ancak Erdoğan’ın vermediği o cevap, Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin Hakan Fidan’a verdiği cevapta gizliydi.
Hakan Fidan’la Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesini ilk kez Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat gibi, Fidan’a çok yakın bir isim olan Milliyet’in Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, 21 Temmuz 2016 tarihinde yazmıştı.
Çevikcan, önce Hakan Fidan’ın darbe ihbarını neden Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a haber vermediğini izah etmeye çalışıyor ve akabinde şunları kaydediyordu: “MİT, bu kesin teyidi alamadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a ‘Darbe girişimi oluyor’ bilgisini veremiyor. İstihbarat kaynakları dün bu konuda, ‘biz teyit etmek zorundayız, teyit etmeden bilgi veremeyiz’ ifadesini kullandı.”
İstihbarat tam olarak teyit edilememesine rağmen MİT Müsteşarı Fidan, Marmaris’te otelde dinlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma müdürü Muhsin Köse’yi bizzat arıyor. Fidan, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” diye soruyor ancak o sırada tam teyit alamadığı için “Bir darbe girişimi başladı” diyemiyor.
Fidan, ihtiyaten yaptığı bu uyarıya karşılık, “Önlemlerimiz var” yanıtını alıyor. Bu görüşme Cumhurbaşkanı’nın darbe girişimini öğrendiğini belirttiği saat 20.00’den önce gerçekleşiyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gece Al Jazeera kanalına verdiği mülakatta darbe girişimine ilişkin ilk somut haberi eniştesinden aldığını ancak MİT ve başka kaynaklardan da bilgiler geldiğini söyledi.”
Alıntıladığımız kısmın sonundaki Erdoğan’ın çelişkilerini yazı dizimizin önceki bölümlerinde ele almaya çalışmıştık.
Burada dikkat çeken husus, Hakan Fidan’ın Muhsin Köse’ye, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusu.
Köse bu soruya “Önlemlerimiz var” şeklinde cevap vermiş.
Peki, Köse bu soruyu işitince “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye sormuş mu?
Hayır, sormamış.
Polis ya da güvenlikçi olmaya gerek yok, Ziya Enişte’nin dahi sorabileceği bu soruyu Muhsin Köse neden sormamış?
Cevap yok.
Hande Fırat da kitabının 108’nci sayfasında bahsediyor o görüşmeden ve şunları aktarıyor: “Akşamüstü saatlerinde Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürü Muhsin Köse’nin telefonu çaldı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan arıyordu. Fidan Köse’ye ‘Her şey yolunda mı?’ diye sordu, Muhsin Köse her şeyin yolunda olduğunu söyledikten sonra Cumhurbaşkanı’nın o an itibariyle istirahat etmekte olduğunu ifade etti. Hakan Fidan, Köse’ye güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığını da sordu, Köse yeterli olduğunu belirtti ve konuşma sona erdi.”
Güvenlik tedbirleri yeterli de neye göre yeterli? Konu nedir, merak edilmez mi?
Neden merak edilmediği sorusunun cevabı, Abdülkadir Selvi’nin kitabında yer alıyor. Selvi, Fidan ile Köse’nin görüşmesinden, kitabının iki farklı kısmında bahsediyor.
Kitabının 41’inci ve 42’nci sayfalarında, Genelkurmay’daki o anların anlatıldığı bölüm şöyle: “Hakan Fidan, Muhsin Köse’nin aranmasını istedi. Genelkurmay Başkanı talimat verdi, Cumhurbaşkanı’nın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi bağladılar. Genelkurmay’ın hattından bağlanan telefonu az sonra darbenin düğmesine basacak isimlerden biri olan Başyaver Levent Türkkan getirdi.
Hakan Fidan, ‘Muhsin nasılsın, beyefendi nasıl?’ diye sordu. Köse, ‘Beyefendi istirahatte, ben uzaktayım’ karşılığını verdi. Bunun üzerine, ‘Peki Muhsin, dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. ‘Gereken tedbirleri aldık’ dedi.”
Selvi’nin aktardığına göre, Köse Fidan’a “Geren tedbirleri aldık” şeklinde cevap vermiş. İşte bu cevap, Köse’nin Fidan’a “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye neden sormadığını açıklıyor.
Çünkü zaten “gereken tedbirleri” almışlar. Yani gerekli hazırlıkları yapmışlar.
Selvi, konunun devamında yine çok ilginç detaylar aktarıyor: “(Muhsin Köse) Cumhurbaşkanı’nın yakınında olsa ve Erdoğan istirahatte olmasa onu telefona isteyip bilgi verecekti. Cumhurbaşkanı istirahatte ve ben biraz uzaktayım, denince Hakan Fidan telefona isteyemedi, sadece tedbirleri sormakla yetindi. Bir kez daha, ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa, buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye tekrar sordu. Olumlu cevap alınca, ‘Kolay gelsin’ deyip telefonu kapattı.”
Yani aslında Hakan Fidan, Erdoğan’a haber verecekmiş ama Muhsin Köse “Ben biraz uzaktayım” dediği için Erdoğan’ı telefona isteyememiş.
Faturayı Muhsin Köse’ye kesiyor Hakan Fidan.
Oysaki Selvi, 9 Ağustos 2016’daki yazısında olduğu gibi, birçok yazısında Hakan Fidan’ın Erdoğan ve Yıldırım’a haber vermeyişinin sebebini, “ihbarın teyit edilemeyişi” olarak açıklamıştı. Burada ise Muhsin Köse’nin Erdoğan’dan “biraz uzakta” olmasını bahane gösteriyor.
Muhtemelen Hakan Fidan da o anki telaşı nedeniyle Muhsin Köse’ye “Hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına geç ve telefonu ona ver” demeyi akledememiştir, değil mi!?
Abdülkadir Selvi, kitabının 73’üncü sayfasında yine çok ilginç bir detay aktarıyor konuya dair: “Berat Albayrak anlatıyor: ‘Cumhurbaşkanımız aptesini aldı, sefer namazını kıldı ve süreci başlattı.’ Bu arada Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse güvenlik önlemlerini artırdı. Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu. Genelkurmay’dan beklediği teyidi alamadığı için darbe ihtimalinden söz etmemişti. Muhsin Köse, ‘Önlemlerimiz var’ demişti ama darbe girişiminin başladığı haberi alınınca tedbirlerini artırdı.”
Muhsin Köse için “Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu” diyor Selvi.
Gereken tedbirleri almış, çünkü Fidan haber vermiş. Burada haber veriş şekli olarak Fidan’ın “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusunu gösteriyor ama yukarıda da değindiğimiz üzere Köse buna hiçbir anlam vermemişti ve “Konu nedir?” diye bile sormamıştı.
Selvi’nin anlattığını doğru kabul edelim, Köse, Fidan’ın bu soruyu sormasının akabinde tedbirleri almış olsun. Peki, hangi önlemleri almış?
Önlem almayı akıl etmiş de Erdoğan’a Fidan’la görüşmesini ve sorduğu o çok önemli soruyu anlatmayı neden düşünememiş?
Köse otelde gerekli tedbirleri alırken kimse “Neler oluyor?” diye merak etmemiş mi?
Selvi’nin Fidan’ın darbe ihbarını haber vermeyişini bu kez “teyit edemedi” gerekçesine dayandırdığını da dikkatinize sunalım.
Hande Fırat, kitabının 107’nci sayfasında Marmaris’teki Erdoğan’ın güvenlik kadrosu hakkında şu bilgileri paylaşıyor: “Marmaris’te 50’ye yakın koruma görevlendirilmişti, soranlara Grand Yazıcı Oteli’ne yabancı bir devlet adamının geldiği söyleniyordu. İşadamı Serkan Yazıcı otelin içinde kendi ailesi için yaptırdığı konutu Cumhurbaşkanı ve ailesine tahsis etmişti. … Bu arada 14 Temmuz Perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan’a kızları Esra Albayrak, damatları ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile çocukları da katıldı.”
14 Temmuz Perşembe günü ilginç bir gelişme daha yaşanmış Marmaris’te. Damat Berat Albayrak ve Esra Albayrak, çocukları ile birlikte Erdoğanların yanına gelmişler.
Serkan Yazıcı’nın anlattığına göre, Erdoğan’la otelden 16 Temmuz Cumartesi günü ayrılacakmış. Sadece 1 günlük tatil için İstanbul’dan Marmaris’e gitmek baya zahmetli olmuştur Damat Berat Albayrak ve ailesine.
Fırat’ın kitabından Erdoğan’ın yanında 50’e yakın korumasının olduğunu öğreniyoruz.
Karadan, havadan ve denizden gelebilecek bir saldırıya, yani bir darbe girişimine karşı, 50 koruma polisi!
Askerlerin savaş uçaklarına, skorskylerine, gemilerine, tanklarına ve ağır silahlarına karşı ne yapabilir 50 koruma polisi?
Ama buna rağmen “Gereken tedbirleri aldık” demiş Köse.
Muhsin Köse’nin Erdoğan’ın yanındaki diğer isimler gibi, o geceye dair bildiği birçok gerçeğin olduğu aşikâr.
Ancak Erdoğan onun da konuşmasına izin vermiyor, bu büyük “hata”sı nedeniyle görevden de almıyor.
Neden?
Hitler’den Stalin’den bile daha fazla yetkiye sahip olduğu Başkanlığı nasıl elde ettiğinin ortaya çıkmaması için.
Ama artık azıcık aklı ve vicdanı olan herkes biliyor ki;
Erdoğan şu an aslında Tiran yetkileriyle donatılmış Cumhurbaşkanlığı koltuğunda değil, 250 insanın kanı ve zulmettiği milyonlarca insanın gözyaşlarının üstünde oturuyor…
NOT:
Hakan Fidan’ın sözcüsü Abdülkadir Selvi’nin, Erdoğan’ın talimatıyla kaleme aldığı “Darbeye geçit yok. 15 Temmuz gecesinin eksiksiz hikayesi” adlı kitabını baz alarak yayınladığımız “Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları” yazı dizimizin sonuna geldik. Yazı dizimizde, yine Erdoğan ve AKP’ye yakın isimler olan Hande Fırat ve Mete Yarar’ın kitaplarından da istifade ettik.
Erdoğan ve Hakan Fidan ile onlara yakın isimlerin anlattıklarına dayanarak yüzlerce soru sorduk, çelişkileri gündeme getirdik. Bu soruların cevaplarını, bugün yaptıkları her türlü zulmü “15 Temmuz şehitlerinin intikamı” diyerek meşrulaştırmaya çalışan siyasal İslamcılar da merak etmiyor, ana muhalefet partisi CHP ve onun paydaşları da. Ama şundan eminiz ki, bu cevaplar bir gün mutlaka merak edilecek ve sorgulanacak.
Bu arada, Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat’tan bir istirhamımız var. Erdoğan ve Hakan Fidan’la birlikte, lütfen 15 Temmuz tezgâhının 4 atlısından diğer ikisi olan Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in de 15 Temmuz hikâyelerini kitaplaştırın. Sadece birkaç günü değil, 15 Temmuz’dan 1 yıl öncesinden başlayarak tüm detayları kendi pencerelerinden anlatsınlar size. Kitaplarınızın çok satacağından şüpheniz olmasın.
Erdoğan’ın koruma müdürü 15 Temmuz tezgahını ele verdi
Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları – 10
Erdoğan’ın 15 Temmuz tezgâhının perde arkasını ele almaya çalıştığımız yazı dizimizin onuncu bölümünde, Hakan Fidan ile Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesinde yer alan çok ilginç bir diyaloğa mercek tutacağız.
O görüşmeye geçmeden önce, 15 Temmuz’a gelinen süreçteki bir kaç olayı hatırlayalım.
Astsubay Hüseyin Gürler, 11 Haziran 2016’da darbe yapılacağını Ahmet Albayrak üzerinden Erdoğan’a bildirdi.
Doğu Perinçek, 14 Temmuz’da Ahmet Albayrak’a ait Yeni Şafak Gazetesi’ni aradı ve yardımcısı emekli albay Atilla Uğur aracılığıyla gazeteye darbenin gelmek üzere olduğunu ihbar etti.
Erdoğan, 14 Temmuz’da Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ı apar topar Marmaris’e çağırıp görüştü.
Hulusi Akar ile Hakan Fidan, 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda 6 saat süren özel bir toplantı yaptı. Toplantıya Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da katıldı.
Erdoğan, 15 Temmuz’da “gölge genelkurmay başkanı” olarak tanınan, AKP Milletvekili emekli Tümgeneral Şirin Ünal’ı, Hulusi Akar’la görüşmesi için Genelkurmay’a gönderdi. Ünal, Genelkurmay’dan saat 16.00’da ayrıldı.
Kara Havacılık Komutanlığı’nda görevli Binbaşı O.K., 15 Temmuz günü saat 14.45’te MİT’e giderek darbe yapılacağını ihbar etti.
Hakan Fidan, Binbaşı O.K.’nın ihbarından 3 saat sonra Genelkurmay’a giderek Hulusi Akar ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler ile toplantı yaptı. Bu esnada Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi aradı.
15 Temmuz’a gelinen süreçteki yaşananlara dair bilinenler bu şekilde özetlenebilir.
Resmi kronolojiye göre, sözde darbe göstere göstere gelmiş, Erdoğan 14 Temmuz’da ve 15 Temmuz’da çok kritik adımlar atmış ama darbe girişimini saat 21.30’da “Ziya Enişte”den öğrenmiş, eniştesine de “Ziya dalga mı geçiyorsun, ne alakası var?” demiş.
Darbe girişimini haber aldığından çok şaşırmış, hatta inanamamış ama buna rağmen çok sakinmiş Erdoğan o akşam.
Abdülkadir Selvi, kitabının 71’nci sayfasında Erdoğan ve ailesinin Marmaris’te tatil yaptığı otelin sahibi Serkan Yazıcı’nın anlattıklarını şu şekilde aktarıyor: “Saat 21.40 civarında Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin cep telefonu çaldı. Arayan bir valiydi. Muhsin Köse bana hiçbir şey söylemedi. … Muhsin Köse hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti. … Besbelli ki hedef Cumhurbaşkanı’mızdı. Villada işte o gergin ve kritik saatler 21.40’ta başlamış oldu. … Cumhurbaşkanımız üst kattaydı. İki yatak odasının ortasında bulunan masada tek başına oturuyordu. Tatil sırasında giydiği rahat kıyafetleri çıkarmıştı. Tıraş olmuş ve takım elbisesini giymişti. Çok sakin ama düşünceliydi…”
Hande Fırat ise kitabının 109’uncu sayfasında o manzaraları şu şekilde aktarıyor: “Cumhurbaşkanı da yukarı kattan aşağı inmişti, soğukkanlı, metin görünüyordu, ilk sözleri ‘Hayırlısı olsun’ oldu. Eşi Emine Erdoğan ve kızı Esra Albayrak ise her ihtimale karşı eşyalarını hazırlıyorlardı.”
Erdoğan, kendisine yönelik bir darbe girişimini haber alır almaz tıraş olup takım elbisesini giyiyor ve çok sakin bir hali var. İnsan en azından ilk anda heyecana kapılmaz mı? Bu sükûnetin sırrı nedir?
Erdoğan’ın o akşamki sükûnetini, kaldığı otelin sahibi Serkan Yazıcı, 20 Temmuz 2016 tarihinde Milliyet gazetesine anlatmıştı. Yazıcı şunları söylemişti: “O an ‘Buradan zor çıkarız’ diye düşündüm. Beyefendinin talimatlarını dinledim hep. Çok sakindi. Biz çok fazla korktuk, ‘Nereden gideceğiz’ diye düşünüyordum. … Tüm bunlara rağmen hiçbir paniği yoktu, hatta bizi rahatlatan da kendisi oldu. Hiçbir şekilde geri adım atmadı. Nasıl gitti ben anlamadım. O kadar korkunç bir durumda, çok büyük bir cesaret ister.”
Serkan Yazıcı bu röportajda, ‘Ertesi gün zaten gidecekti’ diyerek, Erdoğan ve ailesinin 16 Temmuz Cumartesi günü otelden ayrılacaklarını da belirtiyor
AKP’li emekli Binbaşı Mete Yarar da değiniyor Erdoğan’ın sakinliğine. “Darbenin Kayıp Saatleri” adlı kitabının 127’nci sayfasında şunları yazmış: “Bunlar yaşanırken bir şey dikkat çekiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sakindi. Hatta sonradan yanındakilere sorduğumuzda bu sakinliği şöyle açıkladılar: ‘Göreve geldiği günden itibaren çok sayıda badire atlattı. 7 Şubat’lar, 17-25 Aralık’lar, parti kapatmalar, muhtıralar vs. Her defasında sakinliğini korudu. Bugün niye sakinliğini bozsun?’
Berat Albayrak da katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sakinliğini şu sözlerle aktarıyordu: ‘Orada bulunan herkes adına konuşuyorum. Herkes inanılmaz sakin ve rahattı. Hiçbir korku ve endişe yaşamadık. Biz çok rahattık.’
Bu sakinlikle ilk hamlesini yapıp bu saldırıya karşı halkla birlikte mücadele edilmesi kararını verdi.”
AKP yetkililerinin savunmasına karşın Erdoğan, başta 17-25 Aralık olmak üzere yukarıda zikrettiklerin olayların hiçbirinde sakin değildi.
Erdoğan’ın 17 Aralık günü yaşadığı korkuyu hemen herkes biliyor. Tekrar hatırlamak isteyenler, Youtube’dan Can Dündar’ın “Erdoğan’ın En Uzun Günü 17 Aralık” adlı belgeselini izleyebilirler. Ki bu belgesel, Erdoğan’ın Dündar’a olan kininin ve öfkesinin asıl sebebidir büyük ihtimalle.
17 Aralık’ta villasındaki gizli kasaların deşifre olması kaygısı nedeniyle hayatının en büyük korku ve paniğini yaşayan Erdoğan, 15 Temmuz’daki bu sükûnetini ve cesaretini neye borçlu dersiniz?..
Üstelik sakin olan sadece kendisi de değil. Damadı Berat Albayrak’ın ifadesiyle Marmaris’teki herkes “inanılmaz sakin ve çok rahat” halet-i ruhiye içindeymiş. Serkan Yazıcı hariç tabi.
Erdoğan’ın sakinliğinin en önemli sebeplerinden biri, aylar sonra ortaya çıktı. Erdoğan, darbe tiyatrosunda yaşanabilecek her türlü aksaklığa karşı önlemlerini almıştı.
11 Nisan 2017’de ATV – A Haber canlı yayınına katılan Erdoğan gençlerin sorularını cevaplarken şunları söylemişti: “Damadım, eşim, kızım torunlarım hep beraber oradan çıktık ve Dalaman’a ulaştık, bizden önce meğerse Dalaman’a gelmişler, bizim uçağı incelemişler. Fakat çok ilginç şeyler oluyor ve uçağa girmişler, bakmışlar çıkmışlar. Bizim bunlardan haberimiz yok. Biz indik, hemen uçağa geçtik daha sonra öğreniyoruz. Ki bunların gelip gitmesi hani Nur Mağarası’ndaydı değil mi? hani geliyorlar sevgili Peygamberimiz, Ebubekir Sıddık ile orada ama mağaranın kapısını örümcek örüyor ve gelip bakıyorlar ki örümcek ağ örmüş, ‘Burada örümcek ağ ördüğüne göre herhalde buraya kimse girip çıkmış değildir’ diyorlar ve kapıdan müşrikler dönüp gidiyor. Şimdi bunlar da gelip bakıyorlar filan kimseyi görmeyince uçağın içinde dönüp gidiyorlar onların arkasından biz biniyoruz ve uçağımıza binip, üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız. Dalaman’daki uçakla beraber hareket ediyoruz.”
Erdoğan’ın kendisini Peygamber Efendimiz’e (SAV) benzetmesi ve İslam tarihi konusundaki cehaleti daha önce de konuşulduğu için bu konulara girmeyelim.
“Üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız” diyerek, Dalaman dışında 3 farklı noktada daha uçak beklettiğini açıkladı Erdoğan.
Aslında 4 farklı noktada hazırlık yaptıklarını 30 Temmuz 2016’da katıldığı ATV – A Haber ortak canlı yayınında da “Dört ayrı noktada hazırlığımız vardı. En yakın Dalaman’dı. Bodrum vardı, Dalaman vardı, Çıldır vardı, İzmir vardı” diyerek anlatmıştı. Ancak 4 farklı noktada 4 uçak beklettiğini söylememişti.
Madem darbe girişiminden “Ziya Enişte” sayesinde haberi olmuştu, yani daha öncesinde haberi yoktu, neden 4 farklı noktada 4 uçak bekletti o akşam? Nasıl oldu da kendisinin ve ailesinin canlı güvenliği için gereken tüm tedbirleri alabilmişti? Erdoğan bu sorulara bugüne kadar cevap vermedi.
Ancak Erdoğan’ın vermediği o cevap, Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin Hakan Fidan’a verdiği cevapta gizliydi.
Hakan Fidan’la Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesini ilk kez Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat gibi, Fidan’a çok yakın bir isim olan Milliyet’in Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, 21 Temmuz 2016 tarihinde yazmıştı.
Çevikcan, önce Hakan Fidan’ın darbe ihbarını neden Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a haber vermediğini izah etmeye çalışıyor ve akabinde şunları kaydediyordu: “MİT, bu kesin teyidi alamadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a ‘Darbe girişimi oluyor’ bilgisini veremiyor. İstihbarat kaynakları dün bu konuda, ‘biz teyit etmek zorundayız, teyit etmeden bilgi veremeyiz’ ifadesini kullandı.”
İstihbarat tam olarak teyit edilememesine rağmen MİT Müsteşarı Fidan, Marmaris’te otelde dinlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma müdürü Muhsin Köse’yi bizzat arıyor. Fidan, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” diye soruyor ancak o sırada tam teyit alamadığı için “Bir darbe girişimi başladı” diyemiyor.
Fidan, ihtiyaten yaptığı bu uyarıya karşılık, “Önlemlerimiz var” yanıtını alıyor. Bu görüşme Cumhurbaşkanı’nın darbe girişimini öğrendiğini belirttiği saat 20.00’den önce gerçekleşiyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gece Al Jazeera kanalına verdiği mülakatta darbe girişimine ilişkin ilk somut haberi eniştesinden aldığını ancak MİT ve başka kaynaklardan da bilgiler geldiğini söyledi.”
Alıntıladığımız kısmın sonundaki Erdoğan’ın çelişkilerini yazı dizimizin önceki bölümlerinde ele almaya çalışmıştık.
Burada dikkat çeken husus, Hakan Fidan’ın Muhsin Köse’ye, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusu.
Köse bu soruya “Önlemlerimiz var” şeklinde cevap vermiş.
Peki, Köse bu soruyu işitince “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye sormuş mu?
Hayır, sormamış.
Polis ya da güvenlikçi olmaya gerek yok, Ziya Enişte’nin dahi sorabileceği bu soruyu Muhsin Köse neden sormamış?
Cevap yok.
Hande Fırat da kitabının 108’nci sayfasında bahsediyor o görüşmeden ve şunları aktarıyor: “Akşamüstü saatlerinde Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürü Muhsin Köse’nin telefonu çaldı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan arıyordu. Fidan Köse’ye ‘Her şey yolunda mı?’ diye sordu, Muhsin Köse her şeyin yolunda olduğunu söyledikten sonra Cumhurbaşkanı’nın o an itibariyle istirahat etmekte olduğunu ifade etti. Hakan Fidan, Köse’ye güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığını da sordu, Köse yeterli olduğunu belirtti ve konuşma sona erdi.”
Güvenlik tedbirleri yeterli de neye göre yeterli? Konu nedir, merak edilmez mi?
Neden merak edilmediği sorusunun cevabı, Abdülkadir Selvi’nin kitabında yer alıyor. Selvi, Fidan ile Köse’nin görüşmesinden, kitabının iki farklı kısmında bahsediyor.
Kitabının 41’inci ve 42’nci sayfalarında, Genelkurmay’daki o anların anlatıldığı bölüm şöyle: “Hakan Fidan, Muhsin Köse’nin aranmasını istedi. Genelkurmay Başkanı talimat verdi, Cumhurbaşkanı’nın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi bağladılar. Genelkurmay’ın hattından bağlanan telefonu az sonra darbenin düğmesine basacak isimlerden biri olan Başyaver Levent Türkkan getirdi.
Hakan Fidan, ‘Muhsin nasılsın, beyefendi nasıl?’ diye sordu. Köse, ‘Beyefendi istirahatte, ben uzaktayım’ karşılığını verdi. Bunun üzerine, ‘Peki Muhsin, dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. ‘Gereken tedbirleri aldık’ dedi.”
Selvi’nin aktardığına göre, Köse Fidan’a “Geren tedbirleri aldık” şeklinde cevap vermiş. İşte bu cevap, Köse’nin Fidan’a “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye neden sormadığını açıklıyor.
Çünkü zaten “gereken tedbirleri” almışlar. Yani gerekli hazırlıkları yapmışlar.
Selvi, konunun devamında yine çok ilginç detaylar aktarıyor: “(Muhsin Köse) Cumhurbaşkanı’nın yakınında olsa ve Erdoğan istirahatte olmasa onu telefona isteyip bilgi verecekti. Cumhurbaşkanı istirahatte ve ben biraz uzaktayım, denince Hakan Fidan telefona isteyemedi, sadece tedbirleri sormakla yetindi. Bir kez daha, ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa, buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye tekrar sordu. Olumlu cevap alınca, ‘Kolay gelsin’ deyip telefonu kapattı.”
Yani aslında Hakan Fidan, Erdoğan’a haber verecekmiş ama Muhsin Köse “Ben biraz uzaktayım” dediği için Erdoğan’ı telefona isteyememiş.
Faturayı Muhsin Köse’ye kesiyor Hakan Fidan.
Oysaki Selvi, 9 Ağustos 2016’daki yazısında olduğu gibi, birçok yazısında Hakan Fidan’ın Erdoğan ve Yıldırım’a haber vermeyişinin sebebini, “ihbarın teyit edilemeyişi” olarak açıklamıştı. Burada ise Muhsin Köse’nin Erdoğan’dan “biraz uzakta” olmasını bahane gösteriyor.
Muhtemelen Hakan Fidan da o anki telaşı nedeniyle Muhsin Köse’ye “Hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına geç ve telefonu ona ver” demeyi akledememiştir, değil mi!?
Abdülkadir Selvi, kitabının 73’üncü sayfasında yine çok ilginç bir detay aktarıyor konuya dair: “Berat Albayrak anlatıyor: ‘Cumhurbaşkanımız aptesini aldı, sefer namazını kıldı ve süreci başlattı.’ Bu arada Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse güvenlik önlemlerini artırdı. Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu. Genelkurmay’dan beklediği teyidi alamadığı için darbe ihtimalinden söz etmemişti. Muhsin Köse, ‘Önlemlerimiz var’ demişti ama darbe girişiminin başladığı haberi alınınca tedbirlerini artırdı.”
Muhsin Köse için “Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu” diyor Selvi.
Gereken tedbirleri almış, çünkü Fidan haber vermiş. Burada haber veriş şekli olarak Fidan’ın “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusunu gösteriyor ama yukarıda da değindiğimiz üzere Köse buna hiçbir anlam vermemişti ve “Konu nedir?” diye bile sormamıştı.
Selvi’nin anlattığını doğru kabul edelim, Köse, Fidan’ın bu soruyu sormasının akabinde tedbirleri almış olsun. Peki, hangi önlemleri almış?
Önlem almayı akıl etmiş de Erdoğan’a Fidan’la görüşmesini ve sorduğu o çok önemli soruyu anlatmayı neden düşünememiş?
Köse otelde gerekli tedbirleri alırken kimse “Neler oluyor?” diye merak etmemiş mi?
Selvi’nin Fidan’ın darbe ihbarını haber vermeyişini bu kez “teyit edemedi” gerekçesine dayandırdığını da dikkatinize sunalım.
Hande Fırat, kitabının 107’nci sayfasında Marmaris’teki Erdoğan’ın güvenlik kadrosu hakkında şu bilgileri paylaşıyor: “Marmaris’te 50’ye yakın koruma görevlendirilmişti, soranlara Grand Yazıcı Oteli’ne yabancı bir devlet adamının geldiği söyleniyordu. İşadamı Serkan Yazıcı otelin içinde kendi ailesi için yaptırdığı konutu Cumhurbaşkanı ve ailesine tahsis etmişti. … Bu arada 14 Temmuz Perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan’a kızları Esra Albayrak, damatları ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile çocukları da katıldı.”
14 Temmuz Perşembe günü ilginç bir gelişme daha yaşanmış Marmaris’te. Damat Berat Albayrak ve Esra Albayrak, çocukları ile birlikte Erdoğanların yanına gelmişler.
Serkan Yazıcı’nın anlattığına göre, Erdoğan’la otelden 16 Temmuz Cumartesi günü ayrılacakmış. Sadece 1 günlük tatil için İstanbul’dan Marmaris’e gitmek baya zahmetli olmuştur Damat Berat Albayrak ve ailesine.
Fırat’ın kitabından Erdoğan’ın yanında 50’e yakın korumasının olduğunu öğreniyoruz.
Karadan, havadan ve denizden gelebilecek bir saldırıya, yani bir darbe girişimine karşı, 50 koruma polisi!
Askerlerin savaş uçaklarına, skorskylerine, gemilerine, tanklarına ve ağır silahlarına karşı ne yapabilir 50 koruma polisi?
Ama buna rağmen “Gereken tedbirleri aldık” demiş Köse.
Muhsin Köse’nin Erdoğan’ın yanındaki diğer isimler gibi, o geceye dair bildiği birçok gerçeğin olduğu aşikâr.
Ancak Erdoğan onun da konuşmasına izin vermiyor, bu büyük “hata”sı nedeniyle görevden de almıyor.
Neden?
Hitler’den Stalin’den bile daha fazla yetkiye sahip olduğu Başkanlığı nasıl elde ettiğinin ortaya çıkmaması için.
Ama artık azıcık aklı ve vicdanı olan herkes biliyor ki;
Erdoğan şu an aslında Tiran yetkileriyle donatılmış Cumhurbaşkanlığı koltuğunda değil, 250 insanın kanı ve zulmettiği milyonlarca insanın gözyaşlarının üstünde oturuyor…
NOT:
Hakan Fidan’ın sözcüsü Abdülkadir Selvi’nin, Erdoğan’ın talimatıyla kaleme aldığı “Darbeye geçit yok. 15 Temmuz gecesinin eksiksiz hikayesi” adlı kitabını baz alarak yayınladığımız “Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları” yazı dizimizin sonuna geldik. Yazı dizimizde, yine Erdoğan ve AKP’ye yakın isimler olan Hande Fırat ve Mete Yarar’ın kitaplarından da istifade ettik.
Erdoğan ve Hakan Fidan ile onlara yakın isimlerin anlattıklarına dayanarak yüzlerce soru sorduk, çelişkileri gündeme getirdik. Bu soruların cevaplarını, bugün yaptıkları her türlü zulmü “15 Temmuz şehitlerinin intikamı” diyerek meşrulaştırmaya çalışan siyasal İslamcılar da merak etmiyor, ana muhalefet partisi CHP ve onun paydaşları da. Ama şundan eminiz ki, bu cevaplar bir gün mutlaka merak edilecek ve sorgulanacak.
Bu arada, Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat’tan bir istirhamımız var. Erdoğan ve Hakan Fidan’la birlikte, lütfen 15 Temmuz tezgâhının 4 atlısından diğer ikisi olan Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in de 15 Temmuz hikâyelerini kitaplaştırın. Sadece birkaç günü değil, 15 Temmuz’dan 1 yıl öncesinden başlayarak tüm detayları kendi pencerelerinden anlatsınlar size. Kitaplarınızın çok satacağından şüpheniz olmasın.
Erdoğan’ın koruma müdürü 15 Temmuz tezgahını ele verdi
Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları – 10
Erdoğan’ın 15 Temmuz tezgâhının perde arkasını ele almaya çalıştığımız yazı dizimizin onuncu bölümünde, Hakan Fidan ile Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesinde yer alan çok ilginç bir diyaloğa mercek tutacağız.
O görüşmeye geçmeden önce, 15 Temmuz’a gelinen süreçteki bir kaç olayı hatırlayalım.
Astsubay Hüseyin Gürler, 11 Haziran 2016’da darbe yapılacağını Ahmet Albayrak üzerinden Erdoğan’a bildirdi.
Doğu Perinçek, 14 Temmuz’da Ahmet Albayrak’a ait Yeni Şafak Gazetesi’ni aradı ve yardımcısı emekli albay Atilla Uğur aracılığıyla gazeteye darbenin gelmek üzere olduğunu ihbar etti.
Erdoğan, 14 Temmuz’da Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ı apar topar Marmaris’e çağırıp görüştü.
Hulusi Akar ile Hakan Fidan, 14 Temmuz’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda 6 saat süren özel bir toplantı yaptı. Toplantıya Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı da katıldı.
Erdoğan, 15 Temmuz’da “gölge genelkurmay başkanı” olarak tanınan, AKP Milletvekili emekli Tümgeneral Şirin Ünal’ı, Hulusi Akar’la görüşmesi için Genelkurmay’a gönderdi. Ünal, Genelkurmay’dan saat 16.00’da ayrıldı.
Kara Havacılık Komutanlığı’nda görevli Binbaşı O.K., 15 Temmuz günü saat 14.45’te MİT’e giderek darbe yapılacağını ihbar etti.
Hakan Fidan, Binbaşı O.K.’nın ihbarından 3 saat sonra Genelkurmay’a giderek Hulusi Akar ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler ile toplantı yaptı. Bu esnada Erdoğan’ın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi aradı.
15 Temmuz’a gelinen süreçteki yaşananlara dair bilinenler bu şekilde özetlenebilir.
Resmi kronolojiye göre, sözde darbe göstere göstere gelmiş, Erdoğan 14 Temmuz’da ve 15 Temmuz’da çok kritik adımlar atmış ama darbe girişimini saat 21.30’da “Ziya Enişte”den öğrenmiş, eniştesine de “Ziya dalga mı geçiyorsun, ne alakası var?” demiş.
Darbe girişimini haber aldığından çok şaşırmış, hatta inanamamış ama buna rağmen çok sakinmiş Erdoğan o akşam.
Abdülkadir Selvi, kitabının 71’nci sayfasında Erdoğan ve ailesinin Marmaris’te tatil yaptığı otelin sahibi Serkan Yazıcı’nın anlattıklarını şu şekilde aktarıyor: “Saat 21.40 civarında Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin cep telefonu çaldı. Arayan bir valiydi. Muhsin Köse bana hiçbir şey söylemedi. … Muhsin Köse hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti. … Besbelli ki hedef Cumhurbaşkanı’mızdı. Villada işte o gergin ve kritik saatler 21.40’ta başlamış oldu. … Cumhurbaşkanımız üst kattaydı. İki yatak odasının ortasında bulunan masada tek başına oturuyordu. Tatil sırasında giydiği rahat kıyafetleri çıkarmıştı. Tıraş olmuş ve takım elbisesini giymişti. Çok sakin ama düşünceliydi…”
Hande Fırat ise kitabının 109’uncu sayfasında o manzaraları şu şekilde aktarıyor: “Cumhurbaşkanı da yukarı kattan aşağı inmişti, soğukkanlı, metin görünüyordu, ilk sözleri ‘Hayırlısı olsun’ oldu. Eşi Emine Erdoğan ve kızı Esra Albayrak ise her ihtimale karşı eşyalarını hazırlıyorlardı.”
Erdoğan, kendisine yönelik bir darbe girişimini haber alır almaz tıraş olup takım elbisesini giyiyor ve çok sakin bir hali var. İnsan en azından ilk anda heyecana kapılmaz mı? Bu sükûnetin sırrı nedir?
Erdoğan’ın o akşamki sükûnetini, kaldığı otelin sahibi Serkan Yazıcı, 20 Temmuz 2016 tarihinde Milliyet gazetesine anlatmıştı. Yazıcı şunları söylemişti: “O an ‘Buradan zor çıkarız’ diye düşündüm. Beyefendinin talimatlarını dinledim hep. Çok sakindi. Biz çok fazla korktuk, ‘Nereden gideceğiz’ diye düşünüyordum. … Tüm bunlara rağmen hiçbir paniği yoktu, hatta bizi rahatlatan da kendisi oldu. Hiçbir şekilde geri adım atmadı. Nasıl gitti ben anlamadım. O kadar korkunç bir durumda, çok büyük bir cesaret ister.”
Serkan Yazıcı bu röportajda, ‘Ertesi gün zaten gidecekti’ diyerek, Erdoğan ve ailesinin 16 Temmuz Cumartesi günü otelden ayrılacaklarını da belirtiyor
AKP’li emekli Binbaşı Mete Yarar da değiniyor Erdoğan’ın sakinliğine. “Darbenin Kayıp Saatleri” adlı kitabının 127’nci sayfasında şunları yazmış: “Bunlar yaşanırken bir şey dikkat çekiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sakindi. Hatta sonradan yanındakilere sorduğumuzda bu sakinliği şöyle açıkladılar: ‘Göreve geldiği günden itibaren çok sayıda badire atlattı. 7 Şubat’lar, 17-25 Aralık’lar, parti kapatmalar, muhtıralar vs. Her defasında sakinliğini korudu. Bugün niye sakinliğini bozsun?’
Berat Albayrak da katıldığı bir televizyon programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sakinliğini şu sözlerle aktarıyordu: ‘Orada bulunan herkes adına konuşuyorum. Herkes inanılmaz sakin ve rahattı. Hiçbir korku ve endişe yaşamadık. Biz çok rahattık.’
Bu sakinlikle ilk hamlesini yapıp bu saldırıya karşı halkla birlikte mücadele edilmesi kararını verdi.”
AKP yetkililerinin savunmasına karşın Erdoğan, başta 17-25 Aralık olmak üzere yukarıda zikrettiklerin olayların hiçbirinde sakin değildi.
Erdoğan’ın 17 Aralık günü yaşadığı korkuyu hemen herkes biliyor. Tekrar hatırlamak isteyenler, Youtube’dan Can Dündar’ın “Erdoğan’ın En Uzun Günü 17 Aralık” adlı belgeselini izleyebilirler. Ki bu belgesel, Erdoğan’ın Dündar’a olan kininin ve öfkesinin asıl sebebidir büyük ihtimalle.
17 Aralık’ta villasındaki gizli kasaların deşifre olması kaygısı nedeniyle hayatının en büyük korku ve paniğini yaşayan Erdoğan, 15 Temmuz’daki bu sükûnetini ve cesaretini neye borçlu dersiniz?..
Üstelik sakin olan sadece kendisi de değil. Damadı Berat Albayrak’ın ifadesiyle Marmaris’teki herkes “inanılmaz sakin ve çok rahat” halet-i ruhiye içindeymiş. Serkan Yazıcı hariç tabi.
Erdoğan’ın sakinliğinin en önemli sebeplerinden biri, aylar sonra ortaya çıktı. Erdoğan, darbe tiyatrosunda yaşanabilecek her türlü aksaklığa karşı önlemlerini almıştı.
11 Nisan 2017’de ATV – A Haber canlı yayınına katılan Erdoğan gençlerin sorularını cevaplarken şunları söylemişti: “Damadım, eşim, kızım torunlarım hep beraber oradan çıktık ve Dalaman’a ulaştık, bizden önce meğerse Dalaman’a gelmişler, bizim uçağı incelemişler. Fakat çok ilginç şeyler oluyor ve uçağa girmişler, bakmışlar çıkmışlar. Bizim bunlardan haberimiz yok. Biz indik, hemen uçağa geçtik daha sonra öğreniyoruz. Ki bunların gelip gitmesi hani Nur Mağarası’ndaydı değil mi? hani geliyorlar sevgili Peygamberimiz, Ebubekir Sıddık ile orada ama mağaranın kapısını örümcek örüyor ve gelip bakıyorlar ki örümcek ağ örmüş, ‘Burada örümcek ağ ördüğüne göre herhalde buraya kimse girip çıkmış değildir’ diyorlar ve kapıdan müşrikler dönüp gidiyor. Şimdi bunlar da gelip bakıyorlar filan kimseyi görmeyince uçağın içinde dönüp gidiyorlar onların arkasından biz biniyoruz ve uçağımıza binip, üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız. Dalaman’daki uçakla beraber hareket ediyoruz.”
Erdoğan’ın kendisini Peygamber Efendimiz’e (SAV) benzetmesi ve İslam tarihi konusundaki cehaleti daha önce de konuşulduğu için bu konulara girmeyelim.
“Üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçak var çünkü hedef saptıracağız” diyerek, Dalaman dışında 3 farklı noktada daha uçak beklettiğini açıkladı Erdoğan.
Aslında 4 farklı noktada hazırlık yaptıklarını 30 Temmuz 2016’da katıldığı ATV – A Haber ortak canlı yayınında da “Dört ayrı noktada hazırlığımız vardı. En yakın Dalaman’dı. Bodrum vardı, Dalaman vardı, Çıldır vardı, İzmir vardı” diyerek anlatmıştı. Ancak 4 farklı noktada 4 uçak beklettiğini söylememişti.
Madem darbe girişiminden “Ziya Enişte” sayesinde haberi olmuştu, yani daha öncesinde haberi yoktu, neden 4 farklı noktada 4 uçak bekletti o akşam? Nasıl oldu da kendisinin ve ailesinin canlı güvenliği için gereken tüm tedbirleri alabilmişti? Erdoğan bu sorulara bugüne kadar cevap vermedi.
Ancak Erdoğan’ın vermediği o cevap, Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin Hakan Fidan’a verdiği cevapta gizliydi.
Hakan Fidan’la Muhsin Köse arasındaki telefon görüşmesini ilk kez Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat gibi, Fidan’a çok yakın bir isim olan Milliyet’in Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, 21 Temmuz 2016 tarihinde yazmıştı.
Çevikcan, önce Hakan Fidan’ın darbe ihbarını neden Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a haber vermediğini izah etmeye çalışıyor ve akabinde şunları kaydediyordu: “MİT, bu kesin teyidi alamadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’a ‘Darbe girişimi oluyor’ bilgisini veremiyor. İstihbarat kaynakları dün bu konuda, ‘biz teyit etmek zorundayız, teyit etmeden bilgi veremeyiz’ ifadesini kullandı.”
İstihbarat tam olarak teyit edilememesine rağmen MİT Müsteşarı Fidan, Marmaris’te otelde dinlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koruma müdürü Muhsin Köse’yi bizzat arıyor. Fidan, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” diye soruyor ancak o sırada tam teyit alamadığı için “Bir darbe girişimi başladı” diyemiyor.
Fidan, ihtiyaten yaptığı bu uyarıya karşılık, “Önlemlerimiz var” yanıtını alıyor. Bu görüşme Cumhurbaşkanı’nın darbe girişimini öğrendiğini belirttiği saat 20.00’den önce gerçekleşiyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan dün gece Al Jazeera kanalına verdiği mülakatta darbe girişimine ilişkin ilk somut haberi eniştesinden aldığını ancak MİT ve başka kaynaklardan da bilgiler geldiğini söyledi.”
Alıntıladığımız kısmın sonundaki Erdoğan’ın çelişkilerini yazı dizimizin önceki bölümlerinde ele almaya çalışmıştık.
Burada dikkat çeken husus, Hakan Fidan’ın Muhsin Köse’ye, “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusu.
Köse bu soruya “Önlemlerimiz var” şeklinde cevap vermiş.
Peki, Köse bu soruyu işitince “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye sormuş mu?
Hayır, sormamış.
Polis ya da güvenlikçi olmaya gerek yok, Ziya Enişte’nin dahi sorabileceği bu soruyu Muhsin Köse neden sormamış?
Cevap yok.
Hande Fırat da kitabının 108’nci sayfasında bahsediyor o görüşmeden ve şunları aktarıyor: “Akşamüstü saatlerinde Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürü Muhsin Köse’nin telefonu çaldı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan arıyordu. Fidan Köse’ye ‘Her şey yolunda mı?’ diye sordu, Muhsin Köse her şeyin yolunda olduğunu söyledikten sonra Cumhurbaşkanı’nın o an itibariyle istirahat etmekte olduğunu ifade etti. Hakan Fidan, Köse’ye güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığını da sordu, Köse yeterli olduğunu belirtti ve konuşma sona erdi.”
Güvenlik tedbirleri yeterli de neye göre yeterli? Konu nedir, merak edilmez mi?
Neden merak edilmediği sorusunun cevabı, Abdülkadir Selvi’nin kitabında yer alıyor. Selvi, Fidan ile Köse’nin görüşmesinden, kitabının iki farklı kısmında bahsediyor.
Kitabının 41’inci ve 42’nci sayfalarında, Genelkurmay’daki o anların anlatıldığı bölüm şöyle: “Hakan Fidan, Muhsin Köse’nin aranmasını istedi. Genelkurmay Başkanı talimat verdi, Cumhurbaşkanı’nın Koruma Müdürü Muhsin Köse’yi bağladılar. Genelkurmay’ın hattından bağlanan telefonu az sonra darbenin düğmesine basacak isimlerden biri olan Başyaver Levent Türkkan getirdi.
Hakan Fidan, ‘Muhsin nasılsın, beyefendi nasıl?’ diye sordu. Köse, ‘Beyefendi istirahatte, ben uzaktayım’ karşılığını verdi. Bunun üzerine, ‘Peki Muhsin, dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. ‘Gereken tedbirleri aldık’ dedi.”
Selvi’nin aktardığına göre, Köse Fidan’a “Geren tedbirleri aldık” şeklinde cevap vermiş. İşte bu cevap, Köse’nin Fidan’a “Sayın Müsteşar, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek saldırı ne demek? Ne demek istiyorsunuz? Bir sorun mu var?” diye neden sormadığını açıklıyor.
Çünkü zaten “gereken tedbirleri” almışlar. Yani gerekli hazırlıkları yapmışlar.
Selvi, konunun devamında yine çok ilginç detaylar aktarıyor: “(Muhsin Köse) Cumhurbaşkanı’nın yakınında olsa ve Erdoğan istirahatte olmasa onu telefona isteyip bilgi verecekti. Cumhurbaşkanı istirahatte ve ben biraz uzaktayım, denince Hakan Fidan telefona isteyemedi, sadece tedbirleri sormakla yetindi. Bir kez daha, ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa, buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye tekrar sordu. Olumlu cevap alınca, ‘Kolay gelsin’ deyip telefonu kapattı.”
Yani aslında Hakan Fidan, Erdoğan’a haber verecekmiş ama Muhsin Köse “Ben biraz uzaktayım” dediği için Erdoğan’ı telefona isteyememiş.
Faturayı Muhsin Köse’ye kesiyor Hakan Fidan.
Oysaki Selvi, 9 Ağustos 2016’daki yazısında olduğu gibi, birçok yazısında Hakan Fidan’ın Erdoğan ve Yıldırım’a haber vermeyişinin sebebini, “ihbarın teyit edilemeyişi” olarak açıklamıştı. Burada ise Muhsin Köse’nin Erdoğan’dan “biraz uzakta” olmasını bahane gösteriyor.
Muhtemelen Hakan Fidan da o anki telaşı nedeniyle Muhsin Köse’ye “Hemen Cumhurbaşkanı’nın yanına geç ve telefonu ona ver” demeyi akledememiştir, değil mi!?
Abdülkadir Selvi, kitabının 73’üncü sayfasında yine çok ilginç bir detay aktarıyor konuya dair: “Berat Albayrak anlatıyor: ‘Cumhurbaşkanımız aptesini aldı, sefer namazını kıldı ve süreci başlattı.’ Bu arada Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürü Muhsin Köse güvenlik önlemlerini artırdı. Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu. Genelkurmay’dan beklediği teyidi alamadığı için darbe ihtimalinden söz etmemişti. Muhsin Köse, ‘Önlemlerimiz var’ demişti ama darbe girişiminin başladığı haberi alınınca tedbirlerini artırdı.”
Muhsin Köse için “Zaten tedbirlerini almıştı. Çünkü MİT Müsteşarı daha önce kendisini aramış, karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı, diye sormuştu” diyor Selvi.
Gereken tedbirleri almış, çünkü Fidan haber vermiş. Burada haber veriş şekli olarak Fidan’ın “Karadan, havadan ya da denizden gelebilecek bir tehdide karşı önlemleriniz var mı?” şeklindeki sorusunu gösteriyor ama yukarıda da değindiğimiz üzere Köse buna hiçbir anlam vermemişti ve “Konu nedir?” diye bile sormamıştı.
Selvi’nin anlattığını doğru kabul edelim, Köse, Fidan’ın bu soruyu sormasının akabinde tedbirleri almış olsun. Peki, hangi önlemleri almış?
Önlem almayı akıl etmiş de Erdoğan’a Fidan’la görüşmesini ve sorduğu o çok önemli soruyu anlatmayı neden düşünememiş?
Köse otelde gerekli tedbirleri alırken kimse “Neler oluyor?” diye merak etmemiş mi?
Selvi’nin Fidan’ın darbe ihbarını haber vermeyişini bu kez “teyit edemedi” gerekçesine dayandırdığını da dikkatinize sunalım.
Hande Fırat, kitabının 107’nci sayfasında Marmaris’teki Erdoğan’ın güvenlik kadrosu hakkında şu bilgileri paylaşıyor: “Marmaris’te 50’ye yakın koruma görevlendirilmişti, soranlara Grand Yazıcı Oteli’ne yabancı bir devlet adamının geldiği söyleniyordu. İşadamı Serkan Yazıcı otelin içinde kendi ailesi için yaptırdığı konutu Cumhurbaşkanı ve ailesine tahsis etmişti. … Bu arada 14 Temmuz Perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan’a kızları Esra Albayrak, damatları ve Enerji Bakanı Berat Albayrak ile çocukları da katıldı.”
14 Temmuz Perşembe günü ilginç bir gelişme daha yaşanmış Marmaris’te. Damat Berat Albayrak ve Esra Albayrak, çocukları ile birlikte Erdoğanların yanına gelmişler.
Serkan Yazıcı’nın anlattığına göre, Erdoğan’la otelden 16 Temmuz Cumartesi günü ayrılacakmış. Sadece 1 günlük tatil için İstanbul’dan Marmaris’e gitmek baya zahmetli olmuştur Damat Berat Albayrak ve ailesine.
Fırat’ın kitabından Erdoğan’ın yanında 50’e yakın korumasının olduğunu öğreniyoruz.
Karadan, havadan ve denizden gelebilecek bir saldırıya, yani bir darbe girişimine karşı, 50 koruma polisi!
Askerlerin savaş uçaklarına, skorskylerine, gemilerine, tanklarına ve ağır silahlarına karşı ne yapabilir 50 koruma polisi?
Ama buna rağmen “Gereken tedbirleri aldık” demiş Köse.
Muhsin Köse’nin Erdoğan’ın yanındaki diğer isimler gibi, o geceye dair bildiği birçok gerçeğin olduğu aşikâr.
Ancak Erdoğan onun da konuşmasına izin vermiyor, bu büyük “hata”sı nedeniyle görevden de almıyor.
Neden?
Hitler’den Stalin’den bile daha fazla yetkiye sahip olduğu Başkanlığı nasıl elde ettiğinin ortaya çıkmaması için.
Ama artık azıcık aklı ve vicdanı olan herkes biliyor ki;
Erdoğan şu an aslında Tiran yetkileriyle donatılmış Cumhurbaşkanlığı koltuğunda değil, 250 insanın kanı ve zulmettiği milyonlarca insanın gözyaşlarının üstünde oturuyor…
NOT:
Hakan Fidan’ın sözcüsü Abdülkadir Selvi’nin, Erdoğan’ın talimatıyla kaleme aldığı “Darbeye geçit yok. 15 Temmuz gecesinin eksiksiz hikayesi” adlı kitabını baz alarak yayınladığımız “Selvi’nin 15 Temmuz Yalanları” yazı dizimizin sonuna geldik. Yazı dizimizde, yine Erdoğan ve AKP’ye yakın isimler olan Hande Fırat ve Mete Yarar’ın kitaplarından da istifade ettik.
Erdoğan ve Hakan Fidan ile onlara yakın isimlerin anlattıklarına dayanarak yüzlerce soru sorduk, çelişkileri gündeme getirdik. Bu soruların cevaplarını, bugün yaptıkları her türlü zulmü “15 Temmuz şehitlerinin intikamı” diyerek meşrulaştırmaya çalışan siyasal İslamcılar da merak etmiyor, ana muhalefet partisi CHP ve onun paydaşları da. Ama şundan eminiz ki, bu cevaplar bir gün mutlaka merak edilecek ve sorgulanacak.
Bu arada, Abdülkadir Selvi ve Hande Fırat’tan bir istirhamımız var. Erdoğan ve Hakan Fidan’la birlikte, lütfen 15 Temmuz tezgâhının 4 atlısından diğer ikisi olan Hulusi Akar ve Yaşar Güler’in de 15 Temmuz hikâyelerini kitaplaştırın. Sadece birkaç günü değil, 15 Temmuz’dan 1 yıl öncesinden başlayarak tüm detayları kendi pencerelerinden anlatsınlar size. Kitaplarınızın çok satacağından şüpheniz olmasın.