Selvi’nin kitabında yazanlar ve Mehmet Görmez gerçekleri.
Hakan Fidan ve Mehmet Görmez’in foyası meydana çıktı
15 Temmuz sürecinde Erdoğan’ın manipülasyon amacıyla görevlendirdiği isimlerden biri de Yeni Şafak’tan Hürriyet’e transfer edilen Abdülkadir Selvi oldu.
Selvi, Hürriyet’teki hemen her yazısında, Erdoğan’ın ve yakın dostu olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın işine yarayacak çarpıtılmış ve gerçek olmayan enformasyon aktarıyor.
O gün, Başbakan Binali Yıldırım’a, Binbaşı O.K.’nın ihbarı ve Genelkurmay’da yaptığı görüşmelerle ilgili hiçbir bilgi vermeyen, güya Erdoğan’a da ihbarı ve yaşananları akşam 22.27’de anlatan Hakan Fidan’ı aklamaya çalışıyor.
Köşe yazıları da yetmedi, bizzat Erdoğan’ın talimatıyla “Darbeye geçit yok. 15 Temmuz’un gecesinin eksiksiz hikayesi” başlıklı bir kitap yazdı.
Selvi, kitabında Erdoğan’dan aldığı talimatı şu sözlerle aktarıyor: “15 Temmuz gecesinde yaptığımız tarihi yayından sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ABD gezisi dönüşünde baş başa konuşma imkânım oldu. 15 Temmuz’un kitabını yazmak istediğim zaman, ‘Senin yazman lazım. Ben de sonuna kadar destek veririm’ demişti. Önündeki ajandayı çekip not almıştı.”
Biz de Erdoğan’ın talimatıyla yazılan bu kitabı irdeleyelim, 15 Temmuz kurgusuna dair ipuçlarını bulmaya çalışalım istedik.
İpuçlarından çok daha fazla bulduk.
Lafı fazla uzatmadan yazı dizimizin ilk bölümüne geçelim.
Hakan Fidan ve Mehmet Görmez’in foyası meydana çıktı
Abdülkadir Selvi, dün yani 27 Temmuz günü, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile Hakan Fidan’ın 15 Temmuz akşamı “yaptıklarını” anlattığı “O gece MİT’e gelen telefon” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yazıyı, Erdoğan tarafından görevden alınmak üzere olan Mehmet Görmez’i onurlandırmak için yazdığı anlaşılıyor.
Malum olduğu üzere, Mehmet Görmez, 15 Temmuz akşamı Türkiye’deki tüm camilere sala okutmasıyla biliniyor.
Selvi de “Görmez, Diyanet’ten ayrılsa da 15 Temmuz gecesi camilerden okuttuğu salalar unutulmayacak” diyor yazısında.
Ve akabinde güya o gece yaşananları anlatmaya başlıyor: “15 Temmuz gecesi saat 22.00 sıralarıydı. MİT’in Yenimahalle’deki yerleşkesindeki yemek masasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve Suriye muhalefetinden din adamı Muaz el Hatib vardı.
Hakan Fidan yemeğin başında, “Ciddi bir ihbar söz konusu, sizinle görüşmemi tamamlayamayabilirim” demişti. Çorbasından iki kaşık almıştı ki gelen haber üzerine yerinden fırladığı gibi dışarı çıktı.
Mehmet Görmez ile Muaz el Hatib ne olduğunu anlamaya çalışırken, hışımla içeri giren görevliler, “Sizi sığınağa alacağız” dedi. Sığınağa inerken bir patlama oldu. “Saldırıya uğradık” dediler. Tam o sırada Mehmet Görmez’in eşi aradı. Hatice Hanım’ın sesi telaşlıydı. “Mehmet darbe oluyor” dedi. Bir çırpıda, İstanbul’dan Cumhurbaşkanlığı’ndaki bir görevlinin eşinin aradığını, “Buranın etrafını sardılar, darbe oluyor” dediğini aktardı. Görmez, MİT’te olmanın verdiği güvenle, “Ben de bu işi en önce haber alacak bir yerdeyim, onlar öyle bir şey demedi, belki terör saldırısıdır” karşılığını verdi.
Cumhurbaşkanı’nın darbeyi Ziya enişteden öğrenmesi gibi, MİT’teki Diyanet İşleri Başkanı da darbeyi eşinden haber almış ama inanmamıştı.”
Basit bir tiyatro oyunundan küçük bir sahne sanki.
Erdoğan’ın darbeyi eniştesinden öğrenmesi gibi Mehmet Görmez de, üstelik Erdoğan’la birlikte o günün kurgusunun baş mimarlarından biri olan Hakan Fidan’la yemek yerken, darbeyi kendisini telefonla arayan eşinden öğrenmiş!
Selvi yazısında Hakan Fidan’a gelen haberin ne olduğundan bahsetmemiş. Yazısına göre, Hakan Fidan çorbasından iki kaşık almışken haber gelmiş ve yerinden fırladığı gibi dışarı çıkmış.
Karşısında 90 bin caminin ve 120 bin din görevlisinin bağlı olduğu Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez oturuyor ve darbe girişiminin başladığını ona söylemiyor!
Üstelik o gün kanlı bir darbe planı ihbarı almışken, Genelkurmay’dan çıkıp Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve Suriye muhalefetinden din adamı Muaz el Hatib’le görüşmeye gidiyor.
Bu senaryoya trollerden başka kim inanır?!
Selvi yazısında Fidan’la Görmez’in buluşmasını bu şekilde anlatıyor ancak kitabında yazısındaki kurguyu yalanlacak bilgiler aktarıyor.
Şimdi de o buluşmayı kitabından okuyalım:
“Görmez aracı olmuş Fidan’dan randevu alınmıştı. Muaz El Hatip 14 Temmuz günü Türkiye’ye geldi. Görmez ile Hatip, 15 Temmuz günü tam 20.30’da MİT’e geldiler. İkinci kapıdan içeri alındılar, Konukevi’nin olduğu bölüme getirildiler. Hakan Fidan, görüşmenin başında “Teyidini alamadığımız önemli bir şey var. O nedenle sizinle görüşme yapamayabilirim ya da bir noktasında ayrılmam gerekebilir. Çok kısa tutun” dedi. Muaz El Hatip hazırlıklı gelmişti, görseller üzerinden Suriye’deki durumu anlatıyordu, Esed, DAEŞ ve YPG’nin Türkiye’ye yönelik üç yönde çalışma yaptıklarını anlattı.
Konuğunu dinliyordu ama aklı Genelkurmay’dan gelecek haberdeydi. O nedenle kısa bir iki soru sordu. Sunum kısa kesilip yemeğe geçildi. O nedenle kısa bir iki soru soru sordu. Sunum kısa kesilip yemeğe geçildi. Saat 22.00’ydi. Çorbadan bir ya da iki kaşık almıştı ki, salonun kapısı hızla çaldı, telaşlı bir şekilde içeri giren görevli, Hakan Fidan’ın önüne bir not uzattı. Bunu aynı anda üst üste konulan 3 not takip etti.
İlk notta askerin Boğaz Köprüsü’ne çıktığı haberi yer alıyordu. Fidan, “Hemen Genelkurmay Başkanı’nı arayın, telefonumu getirin” dedi. Normal hattan bağlantı kuramadılar. Cebinden aradı ama Genelkurmay Başkanı Akar’a ulaşamadı. 2. Başkanı aradı, telefonları çaldı ama cevap alamadı. “Başyaveri arayın” talimatını verdi, ona da ulaşamadı. Misafirlerini orada bıraktı, ceketini aldığı gibi yerinden ok misali fırladı. “Kriz odasına” dediği duyuldu.”
Şimdi olayın Mehmet Görmez’e bakan yönüne gelmeden, yine ilginç bir ayrıntıyı ele alalım.
Selvi’nin kitabından okuduğumuza ve anladığımıza göre Hakan Fidan daha görüşmeye başlarken konuklarına çok önemli bir haber beklediğini ve görüşmeyi tamamlayamayabileceğini söylemiş. Hatta nezaketsiz bir şekilde “Kısa kesin” demiş.
“Konuğunu dinliyordu ama aklı Genelkurmay’dan gelecek haberdeydi. O nedenle kısa bir iki soru sordu” diyor Selvi.
Çok tedirgin ve kaygılıymış o an. Genelkurmay’dan hangi haberi bekliyor olabilir? Saat 20.20’de, Hulusi Akar ile toplantı halindeyken, darbe ihbarının merkezi olan Kara Havacılık Okulu’nda herhangi bir olumsuzluğun olmadığı haberini almış bir şekilde rutin programına devam üzere Genelkurmay’dan ayrılmıştı.
Lakin, Selvi’nin anlattıkları bambaşka bir tabloyu ortaya koyuyor. Demek ki Hakan Fidan, Mehmet Görmez ve El Hatip’le toplantıya girmeden önce Genelkurmay merkezli çok önemli bazı şeylerin olacağını biliyor. Kaygısı ve tedirginliği bu yüzdenmiş.
Şimdi de o akşama dair, Hakan Fidan’ın TBMM Araştırma Komisyonu’ndaki ifadelere bakalım:
“Kara Kuvvetleri Komutanı’ndan saldırı ihbarının teyidine yönelik herhangi bir haber gelmemesi üzerine Sn. Müsteşar, saat 20.30’da MİT Karargahı’nda Suriye Ulusal Koalisyonu eski Başkanı Muaz Hatip ile olan randevusu nedeniyle saat 20.20’de Genelkurmay Karargahı’ndan ayrılmıştır.”
Darbe ihbarı ile ilgili Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, Kara Havacılık Okulu’nda detaylı inceleme yapmış, herhangi bir anormallik gözlemlemediğini Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a rapor etmiş, Akar’ın yanında bulunan Hakan Fidan da bu haber üzere rutin programına devam etmek üzere Genelkurmay’dan ayrılmış.
Madem darbe ihbarı asılsız çıktığı için rutin programına devam etmek üzere Genelkurmay’dan ayrılmış; öyleyse neden Mehmet Görmez’le ve El Hatip’le görüşmesinde bu kadar tedirgindi Hakan Fidan?
Neden konuklarına görüşmeyi tamamlayamayabileceğini söyledi?
Madem bu kadar tedirgindi, neden saat 20.20’ye kadar Görmez ve El Hatip’i arayıp randevuyu iptal etmedi?
Neden konuğunu dinliyor gibi yapıyordu ama aklı Genelkurmay’dan gelecek haberdeydi?
Genelkurmay merkezli hangi haberi bekliyordu ki bu kadar kaygılıydı?
Ayrıca neden TBMM’ye gönderdiği raporda randevusunun Mehmet Görmez’le olduğunu gizledi?
Selvi, Muaz El Hatip’le Hakan Fidan’ın randevusunu Mehmet Görmez’in ayarladığını belirtiyor.
Mehmet Görmez’le Suriye muhalefet liderinin nasıl bir irtibatı olduğunu, Görmez’in Suriye’deki gelişmelere ne tür bir ilişkisi bulunduğunu, MİT’le çok yakın bağlantısı olan El Hatip’in randevu için neden Görmez’in aracılığına ihtiyaç duyduğunu açıklamıyor
Vele ki, Görmez’in El Hatip’le bir irtibatı var ve buna binaen randevuyu ayarladı diyelim;
Mehmet Görmez neden El Hatip’le birlikte Hakan Fidan’la yapılacak görüşmeye katılmak istiyor?
Herkesin zihninde aynı cevapların şekillendiği aşikar.
Gelelim, Mehmet Görmez’in darbeyi eşinden öğrendiği mevzuuna.
Erdoğan’ın “Eniştemden öğrendim” sözlerinin AKP’liler ve medyada tartışılmamasından cesaret bulmuş olacak ki, Görmez “Ben de eşimden öğrendim” deyivermiş.
İnsanların aklıyla alay ediyorlar.
Selvi yazısında toplantı sırasındaki görüşme trafiğine yer vermedi ama üstte de aktardığımız üzere kitabında detaylarıyla anlatıyor.
“Çorbadan bir ya da iki kaşık almıştı ki, salonun kapısı hızla çaldı, telaşlı bir şekilde içeri giren görevli, Hakan Fidan’ın önüne bir not uzattı. Bunu aynı anda üst üste konulan 3 not takip etti.
İlk notta askerin Boğaz Köprüsü’ne çıktığı haberi yer alıyordu. Fidan, “Hemen Genelkurmay Başkanı’nı arayın, telefonumu getirin” dedi. Normal hattan bağlantı kuramadılar. Cebinden aradı ama Genelkurmay Başkanı Akar’a ulaşamadı. 2. Başkanı aradı, telefonları çaldı ama cevap alamadı. “Başyaveri arayın” talimatını verdi, ona da ulaşamadı. Misafirlerini orada bıraktı, ceketini aldığı gibi yerinden ok misali fırladı. “Kriz odasına” dediği duyuldu.”
Hakan Fidan’ın önce Genelkurmay’ı, ulaşamayınca cebinden Hulusi Akar’ı, sonra dönemi Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’i ve akabinde Hulusi Akar’ın Başyaverini telefonla araması, Mehmet Görmez’in gözleri önünde yaşanmış.
Ama Görmez her ne hikmetse toplantı başındaki tedirginliğini sormadığı gibi, gelen haberin mahiyetini ve neden Genelkurmay’ın komuta kademesine ulaşmaya çalıştığını da sormamış!
Sormadığı gibi, eşi Hatice Hanımın telefonla arayıp “Mehmet darbe oluyor” demesi üzerine de hala darbe girişimi yaşandığını anlamayıp “Ben de bu işi en önce haber alacak bir yerdeyim, onlar öyle bir şey demedi, belki terör saldırısıdır” karşılığını vermiş!
Mehmet Görmez bu kadar saf mı?
Zekâ seviyesi gayet yerinde olduğuna göre geriye tek şık kalıyor;
O da Erdoğan gibi herkesi kör, alemi sersem sanıyor.