Diyarbakır ve Mardin’de yaşanan büyük yangın felaketi sonrası, Bakırhan, DEDAŞ’ı baş sorumlu olarak gösterdi. Bakırhan, özellikle Çınar ve Mazıdağı ilçelerinde meydana gelen yangınlarda büyük yıkım yaşandığını, çok sayıda can kaybı ve maddi hasarın oluştuğunu belirtti. DEDAŞ’ın yıllardır bölgeyi ihmal ettiğini ve altyapı yetersizliklerinin felaketlere zemin hazırladığını ifade etti.
Bakırhan, Diyarbakır ve Mardin’deki yangınlarla ilgili olarak başlatılan soruşturmaların ön raporlarında yangının elektrik kaynaklı olduğunun tespit edildiğine dikkat çekti. Ayrıca, Mardin’deki hastanelerde yangın sonrası gerekli yanık tedavi ünitelerinin olmadığını ve bu durumun da sorunları daha da artırdığını vurguladı.
Tuncer Bakırhan, ekonomik zorluklara ve hükümet politikalarının vatandaşlar üzerindeki etkilerine de değindi. Özellikle son bir yıl içinde ekonomideki hızlı bozulmanın, enflasyon ve faiz oranlarının artmasıyla birlikte vatandaşların yaşam maliyetinde ciddi artışlar yaşandığını vurguladı. Bakırhan, hükümetin ekonomik politikalarının yetersizliğini eleştirerek, “Ekonomiyi düzeltiyoruz” söylemlerinin gerçeklikten uzak olduğunu belirtti. Benzinden, elektriğe, gıda ürünlerine kadar birçok temel ihtiyaç maddesindeki fiyat artışlarının halkın alım gücünü ciddi şekilde düşürdüğünü ifade etti.
Ayrıca, Bakırhan hükümetin yoksullukla mücadelede yetersiz kaldığını, yapılan yardımların bile halkın ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz olduğunu dile getirdi. Bu durumun, vatandaşları daha fazla borçlanmaya ve ekonomik olarak daha da zor durumlara sürüklediğini söyledi.
Bakırhan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Kriz ve Felaket İklimi
“Diyarbakır’ın Çınar ve Mardin’in Mazıdağı ilçelerinde son yılların en büyük felaketlerini yaşadık. Bu yangında 15 değerli canımızı kaybettik. Ekilen araziler, hayvanlar, yetiştirilen ürünler yok oldu. Şimdi, yaşamını yitiren kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Halkımızın başı sağ olsun.
İçimiz yandı, yıllardır bölge halkının işine, aşına el koyan DEDAŞ, elektriksiz, susuz bırakarak bize büyük zararlar verdi. Bu yangın felaketinin baş sorumlusu DEDAŞ’tır. Kırk yıl öncesinden kalma ağaç direkleri bile onarmayan bu kurum, adeta felakete davetiye çıkardı. DEDAŞ hizmet üretmiyor, toplumu cezalandırıyor.
Yıllardır bu zulme son verilmesi için çağrılar yapıyoruz ama bir düzelme yok! Başta Urfa ve Mardin olmak üzere, insanların hayatına kast ediliyor. Çiftçiye verilen hibelere bile el konuluyor. Hizmet etmeyerek, insanların hayatına mal olan bu zulmün son halkası, işte bu yüreklerimizi dağlayan yangındır.
Oksijen tüpüne bağlı yüzlerce insanın olduğu bölgede elektriği kesmek zulümdür. Halkın iradesine kayyım atayan ve DEDAŞ’a mahkûm eden anlayış, Kürt halkına siyasi ve ekonomik sömürüye dayanan ikili bir hukuk uyguluyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum; bu zulme, bu adaletsizliğe bir son verilmesi şart!
“Mardin’de yanık ünitesi yok”
Bu büyük felaketin sorumlularını açıkça ifade ediyorum; kaybettiğimiz canların sorumlusu işte bu şirkettir. Elektrik Mühendisleri Odası Amed Şubesi, yangın bölgesinde anız olmadığını belirtti. Ayrıca, Diyarbakır Başsavcılığı’nın soruşturması da yangının elektrik kaynaklı olduğunu ortaya koydu. Fakat bakalım gereken adımlar atılacak mı? Mardin Tabip Odası’nın raporuna göre, kentte yanık tedavi ünitesi yok. Bunun hesabını veremeyenler, yangının sorumlusu olarak köylüleri suçlamaya devam ediyor.
Hükümetin eksik müdahalesi
Değerli arkadaşlar, ilk andan itibaren tüm belediyelerimiz ve olanaklarımızla sahadaydık. Halkımızın hizmetinde olmaya devam edeceğiz. Kürtçe ağıtlar olduğunda duymak istemeyenleri, zil takıp oynayanları, insanlıktan nasibini almayanları gördük. Yanan Kürt’ün evi olduğunda ise havadan müdahale etmeyip gözlerini kapayanları gördük. 2022’de yangınları söndürmek için alınan on adet gece görüşlü helikopterden tek bir tanesi bile Kürt kentlerindeki orman yangınlarına gönderilmedi. Bu nasıl bir düşmanlık değil de nedir?
Acil eylem çağrısı
Kayyım atamak için 7/24 tetikte olanlar, bölge yanarken hiçbir adım atmadı. Meclis çatısı altında tekrar çağrıda bulunuyoruz: Yangından etkilenen bölge hemen afet bölgesi ilan edilmeli. Bu, bir istek ya da rica değil, bu ülkenin yurttaşlarına olan borcumuzdur, bir zorunluluktur. Büyük yangın felaketinden zarar gören yurttaşlarımızın tüm mağduriyetleri derhal giderilmelidir.
Son olarak, birkaç önemli noktayı dile getirmek istiyorum. Partili Cumhurbaşkanı ve küçük ortağı, büyük bir felaket sırasında bilinçli ve isteyerek sessiz kaldı. Kimse bize kardeşlik edebiyatı yapmasın. Sessiz kalmak, bu büyük felaketin acılarını onaylamaktır. Bu halk, felaketi onaylayan bu sessizliği asla unutmayacaktır. Ayrıca, yangın sonrası sosyal medyada ırkçı paylaşımlarda bulunanlar bilmelidir ki, bizim acımızla eğlendikçe hiçbir zaman rahat olmayacaklar.
Bizler, ayrımcılığa, düşmanlığa ve ırkçılığa karşı, belediyelerimiz ve Türkiye halklarının dayanışmasıyla yaralarımızı birlikte saracağız.
Bakın! Kürt halkına uygulanan zulüm, ırkçılık ve ayrımcılık Türkiye’nin tümüne sefalet getiriyor. Bugün Türkiye halkları sefalet, açlık ve yoksulluğun pençesinde. Yaşadığımız bu sefalet tablosunun tek sorumlusu AKP-MHP ittifakıdır.
22 yıldır ne diyorlar? “Ekonomiyi düzeltiyoruz.” Ancak son bir yılda enflasyon 39’dan 75’e, faiz 8,5’tan 50’ye, benzin fiyatları 21’den 41’e yükseldi. Tam 13 milyon icralık dosya bunların döneminde gerçekleşti.
“Trafikte bile pusu kuruyorlar”
Kasayı doldurmak için trafikte bile halka pusu kuruyorlar. Mayıs 2024’te kesilen trafik cezaları geçen yılın aynı ayına göre beşe katlandı. O radar cihazlarının üzerini örtüyorlar, olur olmadık yerlere koyuyorlar, resmen pusu kuruyorlar. Bunlar adeta bir pusu iktidarı.
Ekonomi düzeliyor deniliyor ama, Hakkari’de sadece son bir ayda 100 esnaf neden kepenk kapatıyor, Edirne’de esnaf neden isyan ediyor? Bunları sorgulamamız gerekiyor.
Çocuk işçiliği
Neden bu ülkede çocuklar okul sıralarında değil de inşaatlarda ve tarlalarda çalışmak zorunda? 2023 yılında en az 54 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu iktidar altında çocuklar yetersiz besleniyor ve günde sadece iki öğünle yetinmek zorunda kalıyorlar.
Bu iktidar, yoksullaşan, aç kalan, yeterince giyinemeyen ve sürekli eksikliklerle mücadele eden bir neslin bedduasını taşıyor.
Yaşam maliyeti
Bakın, bir bardak suyun maliyeti 1 TL’yi geçiyor. Dört kişilik bir aile günde 10 küçük bardak su içse, ayda sadece içme suyuna bin 200 TL harcıyor. AKP ekonomiyi öyle bir noktaya getirdi ki, artık insanlar “sudan ucuz” deyimini kullanamayacak duruma geldi. Su bile artık ucuz değil. Vicdansız herifler! Bu insanlar ne yiyecek, ne içecek, nasıl barınacaklar?
Değerli Arkadaşlar, yarattıkları enkaz öyle büyük ki, her dört aileden biri sosyal yardıma muhtaç hale geldi. 25 milyon insan yardım olmadan yaşayamıyor. Asgari ücrete yapılan son artıştan bu yana her şeye zam geldi: Aralık ayında ekmek 8 TL’yken şimdi 10 TL, patates 11 TL’den 15 TL’ye, kuru fasülye 134 TL’den 155 TL’ye, pirinç ise 49 TL’den 57 TL’ye yükseldi. Her şeye vergi, her şeye zam geldi; asgari ücret artışı yok. Allah’tan korkun, milyonlarca asgari ücretli insan taş mı yesin?
“Reform paketi adı altında Kazık paketi”
Değerli Arkadaşlar, biliyorsunuz, yeni bir paket hazırladılar. Reklamını yaptıkları bu, “Reform Paketi” değil, “Kazık Paketi”dir. Kazık paketinde her şeyden vergi alacaklar; emekçi halkın cebine çökecekler. Bahşişten vergi, motokuryeden vergi… Vergi de vergi!
Gerçek reform mu istiyorsunuz? Artan oranlı servet vergisi çıkarın, vergi kıyaklarına son verin, kamuda israftan, lüksten vazgeçin, savaşa, Saraya, Sermayeye kaynak aktarmayı bırakın. Bu kaynaklarla asgari ücreti 32 bin TL yaparız, yoksul ailelere temel gelir güvencesi sağlarız, temel gıdada KDV ve ÖTV’yi sıfırlarız, emekli maaşlarına zam yaparız, kira desteği sağlarız, ihtiyaç sahibi hanelere elektrik, doğalgaz, suyu bedava yaparız, çiftçiye, emekçiye üretim için destek oluruz.
Ekonomiyi de batırdılar, ülkeyi de batırdılar. Şimdi diyorlar ki, batan ekonominin enkazının altında emekçiler, emekliler, yoksullar, asgari ücretle hayatta kalmaya çalışan milyonlar kalsın. Reddediyoruz. Bu karanlık düzeni, zam ve zulüm düzenini kabul etmiyoruz. Bizim iktidar ile muhalefet arasında oynanan müsamere oyununa ayıracak vaktimiz yok. “Ekonomi düzeldi, düzelmedi” diye papatya falı açmaya ihtiyacımız yok. Bizim bir an bile gecikmeden işe, aşa, barışa, özgürlüğe ihtiyacımız var.
Kayyımlar
Bakın! Bölge yanarken ve insanlar açlık içinde kıvranırken, 3 Haziran’da Hakkari’de halkın iradesini gasp etmeye çalıştılar. İlk günden itibaren söyledik: Belediyeler halkındır. Haftalardır sahadayız, sahada kalmaya ve belediyelerimizi geri alana kadar sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Mardin valisi yangın sonrası düzenlenen taziyeye katıldığında, halk tepkisini gösterdi. Ne diyor Kürt halkı? “Yangın olduğunda yanımızda sadece belediyemiz vardı.” İşte, halkın evini gasp ederek çaresiz bırakmak, halkı cezalandırmak isteyenler bu kişilerdir.
Bir halkı düşünün; 21. yüzyılda belediyesinin gasp edilmemesi için gece gündüz nöbet tutuyor. Bu düşman hukukundan ve utanç verici durumdan vazgeçin. Belediyelerimizi ‘AKP’ye hizmet binası’ haline getirmek isteyenlere karşı direneceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Dayanışma çağrısı ve 29 Haziran mitingi
29 Haziran’da, ‘Emeğimiz ve Özgürlüğümüz İçin Kayyıma Geçit Vermeyeceğiz’ sloganıyla emek ve demokrasi güçlerinin öncülüğünde bir miting düzenlenecek. İstanbul’dan Hakkari’ye dayanışma köprüsünü güçlendireceğiz. Bu dayanışma köprüsü, yarınlarımızın da teminatı olacak. Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin dört bir yanından Hakkari’ye ‘İradeye Saygı Yürüyüşü’ düzenlenecek. İflas eden kayyım rejimini Hakkari’den, Kürt kentlerinden gönderene kadar kesintisiz şekilde itiraz edeceğiz; halklarla ve emekçilerle birlikte irademize sahip çıkacağız.”