“Normal mi sezaryen mi?”
Türkiye’de doğum yapan birçok kadın bu soruyla karşılaşıyor.
Öyle ki Türkiye’deki her üç doğumdan neredeyse ikisi sezaryen ile gerçekleşiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre dünya genelinde doğumların yüzde 15’i riskli ve acil müdahale gerektiriyor.
Sağlık Bakanlığı, DSÖ’nün bu tespitini 2012’de makul sezaryen oranı olarak kabul etti.
İlerleyen yıllarda bu hedefe yönelik kısıtlamalar ve kampanyalar düzenledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yönde yaptığı açıklamalar da sık sık tartışma konusu oldu.
Ancak Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2012’de yüzde 48 olan sezaryen oranı 2022’de yüzde 60’ın üzerine çıktı.
Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama oran yüzde 29.
Türkiye, aralarında Avustralya, Fransa ABD ve Japonya’nın da olduğu 38 OECD ülkesinde en çok sezaryen yapılan ülke.
Uzmanlara göre Türkiye’deki sezaryen oranlarının yüksek olmasında gebeler için ücretsiz doğal doğum koşullarının yetersiz olması ve vajinal doğuma yönelik yaygın endişeler rol oynuyor.
Sezaryen ameliyatlarındaki artış hem sağlık sistemi için maliyeti hem de kadın sağlığı üzerindeki etkisi nedeniyle sadece Türkiye’de değil tüm dünyada tartışılıyor.
Sezaryen doğum nedir? Riskleri var mı?
Doğum süreci, genelde bebeğin gelişimini tamamladığı 40. haftanın sonlarına doğru rahmin senkron kasılmalarıyla başlıyor.
Halk arasında “normal doğum” olarak bilinen vajinal doğum, bebeğin bu kasılmalar yardımıyla doğum kanalından geçerek dünyaya gelmesi anlamına geliyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gülnihal Bülbül, vajinal doğumun kendiliğinden gerçekleştiğini vurguluyor:
“Nasıl yürürken hesap etmiyoruz, doğal bir şekilde oluyor bazı şeyler, normal doğum da kadının kendi bedeninin imkanlarıyla gerçekleştirdiği bir kas eylemi.”
Dr. Bülbül, sezaryeni ise bir “kurtarma” ameliyatı olarak tarif ediyor.
Anestezi ile yapılan bu cerrahi işlemde bebek, karından yapılan bir kesi yardımıyla annenin rahminden çıkarılıyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Harika Bodur Öztürk, “Anne ve bebek vajinal doğumu sağlıklı bir şekilde yaşayabilecek ise neden araya cerrahi bir prosedür girsin?” diyor.
Ancak sezaryenin elzem olduğu durumlar olduğunu da hatırlatıyor.
Dr. Öztürk, anne ya da bebekte hayati bir risk olduğu takdirde sezaryen doğumun tıbben tartışmasız olduğunu söylüyor:
“Çünkü kendi doğal akışına bırakırsak, sonuçlar hem anne hem de bebek için felaketle dönüşebilir.”
Uzmanlar, sezaryenin bir ameliyat olduğunu hatırlatıyor.
Dr. Gülnihal Bülbül, sezaryenin her ameliyat gibi anestezi komplikasyonu riski taşıdığını hatırlatıyor ve ekilyor:
“Sadece sezaryende değil, her karın ameliyatında anatomi bozulur biraz.”
‘Sağlığın özelleşmesi sezaryen oranlarını artırıyor’
Dr. Gülnihal Bülbül, sağlığın özelleştiği, doğumun özel hastanelere taşındığı ülkelerde sezaryen oranlarının hızla arttığını aktarıyor.
Türkiye’nin yanı sıra Mısır, İran, Güney Amerika ve Avustralya’yı da bu kategoride sayan Dr. Bülbül, şöyle diyor:
“Sağlık hizmetleri özelleştikçe kâr amacı öne çıkar, daha fazla tetkik ve operasyon yapılır. O nedenle de doğumda operatif doğum şekli, yani sezaryen görülme oranı artar.”
Uzmanlara göre Türkiye’nin sezaryen oranlarının bu denli yüksek olmasında ebelerin artık sağlık sistemi içinde kendilerine alan bulamaması da rol oynuyor.
Normal doğumun yüksek olduğu ülkelerde doğumu ebelerin üstlendiğini aktaran ebe Hayriye Erdoğu, doktorun yalnızca medikal bir müdahale gerektirdiği durumlarda devreye girdiğini aktarıyor.
Türkiye’de ise doğumun artık doktorun işi haline geldiğini, ebelerin ise doktorun yardımcı personeline dönüştüğünü söylüyor.
Erdoğu, “Hastanelerdeki ebe sayısının artması ve ebelerin yükümlülüklerin doğum ve bebek üzerine olması doğum süreçlerini değiştirir. Burada bir sistem değişikliğine ihtiyaç var” yorumunu yapıyor.
‘Doktorlar iş yükü ve dava korkusuyla hareket ediyor’
Normal şartlar altında vajinal doğum süreci 10 ila 15 saat, sezaryen ise yarım saat sürüyor.
Dr. Harika Bodur Öztürk, bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak doğum dışında hasta bakma yükümlülükleri olduğunu da hatırlatıyor.
“Tüm gün hasta baktıktan sonra gecenin 3’ünde doğuma çağrılıyor doktor. Sabah 8’de mesai tekrar başlıyor. Baktığınızda çok yoğun bir tempo. Doktorlar da uzun çalışma saatleri ile özel hayatları arasındaki dengeyi sağlayabilmek için zorlanacağını düşündüğü hastalarda sezaryen planlamasına gidebiliyor.”
Dr. Gülnihal Bülbül ise doktorun dava edilme endişesi ile normal doğuma mesafeli yaklaşabildiğini anlatıyor.
“Normal doğumda bir komplikasyon yaşandığında doktora ‘neden sezaryene almadın’ suçlaması yapılıyor. Bu da doktorda bir baskı yaratıyor. Aman diyor, sezaryen yapayım, başım ağrımasın.”
‘Türkiye’de doğum kaygısı çok yaygın’
Uzmanlar, Türkiye’deki kadınlar arasında normal doğum korkusunun çok yaygın olduğunu söylüyor.
Doğuma hazırlık eğitimleri de veren ebe Hayriye Erdoğu, bu korkunun yetiştirilme tarzıyla yakından ilişkili olduğunu düşünüyor.
“Bize ilk öğretilen şey ne? ‘İdrarını tut, perine bölgeni ört.’ Sonra da gebe kaldıklarında bu kadınlara diyoruz ki ‘Bacaklarını aç, muayeneye müsait ol ve ıkın.’ Çoğu kadın daha vajinal muayenede huzursuz olduğu için normal doğum yapmak istemiyor.”
Dr. Gülnihal Bülbül, toplumda normal doğumun çok zor ve acılı geçeceğine dair yaygın bir kanı olduğunu söylüyor.
Dr. Bülbül’e göre bu kanı, önceki kuşakların yaşadığı kötü doğum deneyimlerinden ve medyadaki abartılı temsillerden besleniyor.
Dr. Harika Bodur Öztürk, bu durumu cinsellikle ilgili önyargılara benzetiyor.
“İlk cinsel deneyimin çok ağrılı olacağı, çok kanama olacağı gibi bir şablon yok mu ülkemizde? Var ama bu gerçek değil. Dolayısıyla doğumdaki bu şablon da karşımıza doğum korkusu olarak çıkıyor. Korktuğunuz şeyden kaçarsınız.”
‘Doğumhanelerin değişmesi ve dönüşmesi lazım’
Uzmanlar, gebe kalmayı düşünen kadınlara yönelik eğitimler ve gebelik sırasında ücretsiz ebe desteği ile doğum korkusunun aşılabildiğini söylüyor.
Dr. Gülnihal Bülbül, Türkiye’de sağlık sisteminin normal doğumu kolaylaştırmadığı görüşünde.
İyileştirmeye ve normal doğum ile ilgili önyargıları yıkmaya doğumhanelerden başlamak gerektiğini düşünüyor.
“Doğumhaneler niye bu kadar soğuk? Ben doktor olarak girdiğimde bile üşüyorum. Üşüyen bir insan kasılır, kaslar kasıldıkça doğum kanalı daralır. Doğumhanelerin sıcak olması lazım rahatlamak ve gevşemek için.
“Sıcak bir doğumhane, loş bir ışık, keyifli bir müzik… Doğumhanelerin değişmesi ve dönüşmesi lazım.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – FATİMA ÇELİK