Yunanistan’ın önemli gazetelerinden To Vima, Ege ve Meriç üzerinden yaşanan mülteci göçünü yazdı.
Yunanistan’da bir asırdır yayınlanan ve en çok satan iki gazeteden biri olan haftalık To Vima, geçen hafta iki tam sayfa ile başlayan ve bugünkü sayısında da devam eden geniş bir haber dosyasına yer verdi.
Mülteci ve göçmen akının farklı yönlerini ele To Vima, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana yaklaşık 120 kişinin baskıcı Erdoğan rejiminin uygulamaları sonucu hayatını kaybettiğine dikkat çekti. Türkiye’de devam eden cadı avında 17 bin kadın ile 705 bebeğin hapiste olduğunun hatırlatıldığı haberde, kaçarak Yunanistan’a sığınmak zorunda kalan 3 Gülen Cemaati mensubunun hikâyesine de yer verildi.
Yunanistan’da pazar günleri yayınlanan köklü gazetelerden To Vima, “İstanbul-Meriç: Mülteci ticaret güzergahı” başlıklı kapsamlı bir dosya habere yer verdi. Yunan polis kaynaklarına göre son iki ayda Meriç kanalıyla Türkiye’den Yunanistan’a yasadışı giriş yapan Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan kökenli göçmen ve mülteci akınında patlama yaşandı. Polis kaynaklarına göre Şubat’ta 586, Mart’ta bin 658 ve Nisan ayında ise 3 bin 986 mülteci ülkeye giriş yaptı. Yunan polisinin operasyonları sonucu Mart ayında 25, Nisan ayında ise 38 kaçakçı yakalandı.
‘POLİS GÜLEN TARAFTARLARININ PEŞİNDE’
Türk yetkililerin Meriç kanalıyla ülkeden çıkmak isteyen başta Gülen taraftarları olmak üzere Türk muhaliflere yönelik operasyonlara öncelik verdiğine dikkat çeken gazete, diğer yabancı mülteci gruplarına ise Türk güvenlik mensuplarının ciddi bir müdahalede bulunmadan ülkeden çıkmalarına izin verdiklerini yazdı. Geçen yıla göre Gülen taraftarlarının Yunanistan’a gelişlerinin azaldığını aktaran gazete, diğer sol ve Kürt kökenli Türk muhaliflerin sayısında ise artış yaşandığını belirtti.
To Vima, şunları yazdı:
Kuzey Afrika’da nispeten duran akın, Ortadoğu’da farklı bir aşamaya geçerek büyüyor. Çatışmalar, yoksulluk, dış müdahale ve siyasi baskılardan kaçan mülteciler, daha iyi bir yaşam umuduyla yola düşmekten geri durmuyor. Önceki on yıllarda Türk devletinin baskı ve hukuksuz uygulamalarından kurtulmak için Yunanistan’a geçen Kürk kökenli Türkiyeli mültecilere son dönemde Erdoğan rejiminden kaçan farklı görüşten muhalif Türkler ile Gülenistler de eklendi.
‘KAÇAKÇILAR TÜRK GÜVENLİK GÜÇLERİNE RÜŞVET VERİYOR’
Milyar dolarlık insan kaçakçılık sektörünün Türkiye ve Yunanistan’da nasıl çalışma yürüttüklerine dair bilgilerin de yer aldığı dosyada, zaman zaman Türk asker ve polisinin de kaçakçılık çetelerinden aldıkları rüşvet karşılığı faaliyetlerine göz yumdukları belirtiliyor.
Pastanın büyük diliminin Türk, son yıllarda ise özellikle Suriye, Afgan ve Irak kökenli kaçakçılar tarafından paylaşıldığını yazan To Vima, “Kaçakçılık sektörü çok para getiren oldukça karmaşık ve iyi kurgulanmış bir operasyon anlamına geliyor. Bu işi son derece profesyonelce yapanlar kadar, göçmenleri kandıran ve hayatlarını tehlikeye atan umut tacirleri de var.
Haberde, “Ege Adaları ya da Meriç’ten Yunanistan’a geçiş için insan kaçakçılık şebekelerine adeta servet ödeniyor. Kaçakçılık piyasasında 1000 Euro’dan başlayan tarife 7 bin Euro’ya kadar çıkıyor. Geçirilen kişilerin önemine ya da aranıp aranmadıklarına görede ücret değişebiliyor. Kaçakçılara ödenecek rakam bununla bitmiyor. Yunanistan’ın iç kesimlerine ulaşabilmek için de para ödemeye devam ediyorlar.” ifadeleri kullanıyor.
ACEMİ REHBERLER
Meriç’i geçen göçmen ve mültecilerin verdiği bilgiye göre, çete liderleri, maddi sıkıntı çeken deneyimsiz ve genç mültecileri ‘rehber’ adı olarak kullanıyor. Bu rehberler de çoğu zaman yolu bulamıyor. Dondurucu soğuklarda veya olumsuz hava şartlarında 9 – 10 saat yürümek zorunda kalanlar var.
Meriç’te yaşanan can kayıplarının en temel sebeplerinden biri insan kaçakçıları tarafından kullanılan, hiç bir şeyden haberi olmayan işte bu sözde rehberler.
GÜLENİSTLERİN ZOR TERCİHİ: HAPİS YA DA İLLEGAL KAÇIŞ
To Vima gazetesi, İpek Medya Grubu’nda editör olarak çalışan gazeteci G. D.’nin 1 yıl önce Meriç’ten geçiş hikâyesine yer verdi. Yaklaşık 1 ay Orestiada Filakyo kampında kaldıktan sonra şimdi Atina’da ailesiyle iltica başvurusunun sonuçlanmasını bekleyen gazeteci D., ToVima’ya şunları söylüyor: “Bir Gülenist için Yunanistan sınırını illegal olarak geçmek, can güvenliğine ve özgürlüğe atılan büyük bir adım. Türkiye’de bu güne kadar hiç bir illegal işe bulaşmayan bizler için sınırı yasadışı geçmek çok zor bir deneyim. Türkiye’de yakalanırsan, Erdoğan rejiminin adamları tarafından haftalarca süren işkencelere göğüs germen gerekir. İşlemediğiniz suçları itiraf eden sözde ‘itirafnameler’ imzalatılıyor.”
ATİNA VE SELANİK’TEN TÜRKİYELİ MÜLTECİ ÖYKÜLERİ
Erdoğan zulmünden kaçan T. D.’de Meriç kanalıyla 7 ay önce Yunanistan’a giriş yapmış. Türkiye’den ayrılmadan önce muhasebe firması işleten D.’nin kendisi 9, eşi ise 7 ay hapiste kalmış. Savcı olan diğer kardeşi ise 1 yılı aşkın süredir halen cezaevinde. Suçlama Gülen destekçisi olmak ve Bank Asya’da hesap açmak. Bu süreçte pasaportu iptal edilen D., şartlı tahliye olunca yeniden tutuklanmaktan korktuğu için 3 çocuğu ve eşiyle birlikte ülkeden çıkmayı başarmış.
Meriç’ten geçiş için kaçakçılara ödediği toplam para ise 10 bin dolar. Orestiada polisine giderek teslim olmuş. Kayıt ve tespit işlemlerinin ardından 3 gün sonra serbest kalmış. Aile şimdi iltica komisyonuna verdikleri mülâkatın sonucunu bekliyor. İstanbul’da üniversite eğitimi alan diğer 2 çocuğuyla uzun zamandır görüşmüyorlar.
Türkiye’nin önemli özel üniversitelerinden birinde akademisyen ve sekreter olarak görev yapan A. Z. de,yaklaşık 6 ay önce Meriç’ten geçmek için 3500 Euro’sunu kaçakçılara vermek zorunda kalmış. Eşi ve iki çocuğuyla birlikte toplam 14 bin Euro’sunu adını bilmedikleri ve tanımadıkları kaçakçılara ödemişler. A.,“İstanbul’dan Edirne ve oradan da Meriç Nehri’ne kadar 2 kaçakçı tarafından getirildik. Bize çok kötü davrandılar. Küfür ağızlarından eksik olmadı. Sözlerinde durmadılar.” diyor. Nehri geçirince yalnız başlarına Orestiada’ya kadar yürüdüklerini ve polise gidip teslim olduklarını söylüyor. Şimdi Selanik’te iltica başvurusunun sonucunu bekliyorlar.
ERDOĞAN’IN CADI AVI: 17 BİN KADIN, 705 BEBEK VE KATLEDİLEN 120 KİŞİ
Türkiye’de kadın, çocuk, yaşlı ve genç demeden acımasız şekilde yürütülen insan hakları ihlâllerine dair çarpıcı rakamlara da yer veren Yunan gazetesi To Vima, haberini şöyle sürdürdü:
15 Temmuz darbe girişiminin ardından muhaliflere ve özellikle de Gülen destekçilerine yönelik bitmek bilmeyen cadı avında şimdiye kadar kamu ve özel sektörde 150 bin civarında insan işten atıldı. Yaklaşık 50 bin kişi ise cezaevine gönderildi. Bunlar arasında 17 bin kadın ve anneleriyle birlikte kalan 705’i ise 0-5 yaş arası bebek de bulunuyor.
CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl tarafından hazırlanan rapora göre, cezaevlerinde hali hazırda bin 154 hasta var. Son iki yılda hayatını kaybeden tutuklu sayısı 2 bin 300.
Başarısız Temmuz darbe girişiminin ardından Türk vatandaşlarının ‘Gülenist’ olarak hedef gösterilmesi ve Türk iktidar partisinin uygulama ve pratikleri sebebiyle çok fazla kişi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu uygulama ve pratikler (işkence, tedaviden mahrum bırakma, şüpheli intihar vs) sonucu 120 kişi hayatını kaybetti. Bu sayıya Ege ve Meriç’i geçmeye çalışırken trajik bir şekilde hayatını kaybedenler de dahil. Bu sayının daha da artmasına kesin gözüyle bakılıyor.”
AVUKATLARLA İLK TEMAS
Erdoğan kontrolündeki yargıdan kaçan, özellikle Gülenistlerin Meriç ve Ege üzerinden Yunanistan’a geçişlerinde geçen yıla göre çok büyük düşüş kaydedildiğini yazan gazete, 2018’de Yunanistan’a geçen 300 civarındaki Türk vatandaşının çoğunluğunu farklı görüşe sahip muhalif ve Kürt kökenlilerin oluşturduğunu aktardı.
AVUKAT LİVAS: HUKUKİ DESTEK TALEP EDENLER BİZE ULAŞIYOR
To Vima gazetesi, bugünkü sayısında, Atina barosuna kayıtlı avukatlardan İonio Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Sotiris Livas’ın görüşlerine yer verdi. Türk muhalif ve onlarca Gülen destekçisinin kendisine nasıl ulaştıklarına dair bir soru üzerine Livas, 2006’dan bu yana Gülen Hareketi’ne dair akademik ölçekte çalışmalar yürüttüğünü ve bu konudaki çalışmalarıyla tanındığını anlattı. Livas, avukat ihtiyacı olan insanların kendisine önceki benzer adli ve resmi işleri takip etmesinden ötürü yada tanıdıkları vasıtasıyla iletişime geçerek yardım talep ettiklerini anlattı.
Müşterilerinin çok farklı dosyalarını takip ettiğini anlatan Livas, “Çoğu zaman havaalanı vs gibi yerlerde gözaltına alınanlar, cezai veya adli prosedür, mülâkat hazırlıkları ile diğer işlemlere dair yurtdışındaki yakınları yada arkadaşları benimle görüşerek hukuki destek talebinde bulunabiliyorlar.”ifadelerini kullanıyor.
Yunan basınında çıkan bazı Yunan avukatların Türk vatandaşlarıyla daha geçiş gerçekleşmeden irtibat kurdukları ve geçişten sonra birlikte polise müracaat ettiklerine dair iddiaları yalanlayan Livas, “Hiçbir durumda Yunanların ve hele de Yunan avukatların buna aracılık yaptıklarına ilişkin bilgim yok.” diyor.
Avukat Doç. Dr. Livas, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ailesi ile birlikte Yunanistan’a geçen Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven’e de iltica başvurususürecinde hukuki destek vermiş.
İonio Üniversitesi’nde uluslararası hukuk ve ilişkiler, Ortadoğu ve Türkiye üzerine dersler veren Doç. Dr. Sotiris Livas, 2009 ve 2017 yıllarında Atina merkezli Papazisis Yayınları tarafından basılan ve Yunanistan’da ilk defa Gülen Hareketi’ni akademik olarak inceleyen kitaplarıyla tanınıyor.
MERİÇ’TE İLK MÜLTECİ MEZARLIĞI
Son olarak To Vima, 2000’li yılların başından itibaren Meriç nehrini geçemeyerek hayatını kaybeden göçmenlerin son durağının Sofulu Belediyesi’ne bağlı 22 km uzaklıktaki Müslüman köyü Demirören’de (Sidiro) 3 farklı mezarlık olduğunu yazdı. Köy imamının verdiği bilgiye göre 2000’li yıllarda ilk getirilen göçmenler, köydeki 2 farklı mezarlığa gömülmüş. Ardından sayı artmaya başlayınca bu defa köyün dışında Meriç (Evros) bölgesinde belkide Yunanistan’da ilk olan toplu göçmen mezarlığı inşa edilmiş. Tel örgü ve demir kapı ile koruma altına alınan bu mezarlık 2005 yılında 10 dönümlük alan tahsis edilerek oluşturulmuş.
Şimdiye kadar Meriç’in Yunan tarafında ölü olarak sudan çıkarılan 350’den fazla göçmen ve mülteci önce Dedeağaç (Aleksandroupoli) Hastanesi’ne götürülüyor. Burada otopsi işlemleri ve daha sonra aileleri tarafından tespit edilebilmeleri için DNA testi yapılıyor.
Buradaki ‘kimliksiz ölü’lerin 5’i hariç hiç birinin mezar taşı yada haklarında bir bilgi emaresi yok. En eski göçmen mezar taşında 2002 yılı yazıyor. Suriye Halep ve Filistin olarak not düşülen 2011, 2014 ve 2015 yıllarında hayatını kaybedenlere ait mezar taşları da mevcut.
Dedeağaç Üniversite Hastanesi’nde görev yapan otopsi hekimlerinden Prof. Pavlos Pavlidis’e göre ‘2000’den 2016 yılına kadar 350’den fazla mülteci Meriç’in Yunanistan kıyısından ölü olarak çıkarıldı. Pavlidis, 2000 yılından bugüne kadar Meriç’te hayatını kaybeden göçmen ve mültecilerin sayısının ise binden fazla olduğunu vurguluyor.
kronosnews