Zeyrek’in yazısından aktarıyoruz;
“Benim çocukluğum, adı “Susuz” olan ama her tarafından su fışkıran bir yerde geçti” diyen Zeyrek, şöyle devam etti: “Belki de öyle bir yerde büyüdüğüm içindir: Ülkenin bütün fahişliğine alışsam da su fiyatlarındaki fahişliğe alışamadım. Bakın dün başıma ne geldi? Kars’a uçmak için dün annem, babam ve halamla birlikte Esenboğa Havalimanı’ndaydık. Aman Allah’ım o nasıl bir kaos. Bizim 90’lı yıllarda kullandığımız Ankara Şehirler Arası Otobüs Terminali’nden farksız bir ortam. Güvenlik sırası, check-in sırası, ikinci bir güvenlik sırası, kapı sırası… Güvenlik kontrolünde sıvı kabul edilmediği için havaalanının güvenli bölgesine geçerken yanınıza su almanız imkansız.
O nedenle susadıysanız suyunuzu havaalanının güvenli bölgesindeki bir yerden almanız şart. Bizimkiler su isteyince yakındaki büfeye gidip almak istedim.
‘Yarım litre su 85 TL’
Yarım litre su 85 lira. Bir de utanmadan, sıkılmadan yanına “tüm vergiler dahildir” yazmışlar ve “Yerli üretim” logosunu koymuşlar. Satana sorsan “kiralar yüksek” deyip çıkacak işin içinden. Siz ise bir ilaç almak zorunda kalsanız, boğulsanız yarım litre suya 85 lira bayılacaksanız. Mesele 85 lirayı ödemek değil, fahiş bir şekilde kazıklanmak.
170 lira verirken ellerim titredi
İki yaşlı insanla seyahat ediyorsanız, kazığın büyüklüğünü çok da hesaba katamıyorsunuz. İki suya 170 lira verirken ellerim titredi.
“Kendime ve halama da uçakta alırım nasıl olsa…” diyerek avuttum kendimi.
Hayır o da mümkün değil.
AJET artık suyu satıyor. Onların suyu daha küçük ama yine de nakit alırsanız 45, kredi kartıyla alırsanız 40 lira. Bu da fahiş değil mi sizce?
80 de ona verince 1,66 litre suya 250 lira vermek zorunda kalıyorsunuz.
Evet bir zamanlar “herkes uçacak” diye bir sloganı vardı AK Parti’nin.
Şimdi o slogan “her uçan o kazığı tadacak” olarak değişmiş.
Ne demişler?”