İstanbul’da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşmasının altıncı günü geride kaldı.
Mahkeme heyeti tahliye taleplerini reddederek sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Dava 26 Kasım Salı günü devam edecek.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, çete lideri olduğu öne sürülen Fırat Sarı’nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı.
Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
Duruşmaya çok sayıda avukat ve basın mensubu da izleyici olarak katıldı. Öte yandan davanın görüldüğü salon ve önünde, polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
Pazartesi gününden bu yana 21 sanığın savunmasının alındığı duruşma, iddianamede çete lideri olarak nitelendirilen Fırat Sarı’nın savunmasının alınmasıyla başladı.
Sarı, savunmasında, “Benim hayattan artık bir beklentim, umudum kalmadı. İnsan olmaya dair ne varsa içimden söküldü. 112’ye rüşvet vererek hasta almak mümkün değil. Tapelere benim çok itirazım var, güvendiğiniz insanlara daha rahat konuşursunuz, özel hayatta geçen konuşmalar kamuya yansıdı” dedi.
“Bu sistemi ben kurmadım”
Hasta bulunmasının istendiğini ifade eden Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu sistemi ben kurmadım, ben işletmiyorum, biz çalıştırmaya devam ettik. Ben 112 sevklerini tıp merkezlerinden aldım. Tanıdığım yönlendirdi ya da. 112’ye rüşvet vererek hasta almak mümkün değil. Bugün siz bile 112’yi arasanız hangi hastaneye kaç hasta gönderildiğini söylerler. 112’den hasta alma durumumuz yok. Biz tıp merkezlerinden aldık. Aileler bizi arardı hatta süreç uzadığında sevk olmak istediklerini söylemek için. Doğan bebek sevk edilmezse zaten orada ölecek. Tapelere benim çok itirazım var. Birincisi 2 insan konuşuyor, burada konuşurken her şeyi söylemem. Burada filtreden geçirip söylerim. Ama güvendiğiniz insanlara daha rahat konuşursunuz. Özel hayatta geçen konuşmalar kamuya yansıdı. Ama bu kamu önünde yapılan bir konuşma değil ki? Tapelerle yargılandığımız için bunu söylüyorum.
Savcının tehdit edilmesinin ardından kendilerine karşı tavrının değiştiğini öne süren Sarı, “İddianame kolluk fezlekesi ile aynı. Bütün suçlar zaten CİMER şikayetinin içinde. Şikayeti yapan adam, 2023’te yapmış. O tarihten sonra da benim hastanemde çalışmış. Buradaki insanları en çok şok eden insan şikayeti yapan Deniz. Vatan millet bilmez o yazılanlar ona ait değil. Onun bu tarz bir konuşması yok, üslubu o değil. Deniz’de vatan millet sevgisi yok. ‘Gözlerimin önünde bir sürü çocuk öldü’ diyor. O zaman neden bizimle çalışmaya devam etti. Savcı da ‘hiç gel de sen anlat nasıl oldu bu ölümler?’ diye sormadı. Deniz’in bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Gözaltına alındığımızda arabada 11 kişiydik. Deniz bize ‘arkadaşlar canınız yanacak ama ben sisteme karşı yaptım’ dedi. Buradaki 11 kişi de şahittir” ifadelerini kullandı.
“Anne ve babaları anlıyorum”
Sarı, savunmasının devamında “Deniz Korkmaz’ın bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Çünkü genç yaşlarımda örgüt tecrübem var oradan biliyorum. Benim çocuklarım, ’babam hastalarıyla ilgilenmekten bizimle ilgilenmiyor’ diyorlardı. Şimdi düştüğüm hale bak. Basit bir insanım ben, bana tepki gösteren anne ve babaları anlıyorum haklılar” dedi.
İşleri kimler yaptı?
Sarı, savunmasında “İlaç alınış 300 liraya, 500 liraya satılmış. Bu ilaçlar saklama şartları önemli olan ilaçlar. Bu ilaçları sanık Hasan’ın poşete koyup götürdüğünü gördüm. Bu işleri Hasan Basri ve Hakan Doğukan Taşçı yaptı ve benim hayatımı kararttı” şeklinde konuştu.
“Ciro üzerinden ödeme alıyordum”
Ödemelerini nasıl aldığı sorulan Sarı, “Hastane üzerinden ödemelerimizi ciro üzerinden alıyordum. İlker sabit maaş alıyordu. İlker’in maaşı ya 100 ya 150 idi” dedi. Avukatın “Fehmi Alperen hiç hasta yönlendirdi mi size” sorusu üzerine Sarı, “Hayır o ayrı çalışıyor” dedi.
Savcı, ”Bizim sistemi denetliyor olabilirler’ diyorsun, ‘bu sistemden herkes nasipleniyor’ diyorsun, ne demek istiyorsun” diye sordu. Fırat Sarı, “Bu bahsettiğim danışmanlık sistemi. Hastaneyle anlaşıyoruz, aldığımız paralardan hekime hemşireye veriyoruz. Burada ticareti bir ilişkiden bahsediyorum” şeklinde cevap verdi.
Duruşma savcısı, “’Ex olana kadar devam edeceksin ilaca’ demenin mantığını anlayamadım”dedi. Sarı, “Kötü bir tabir, o ilaç bebek için çok önemliydi ex olana kadar kesmeyeceksin bu ilacı anlamında söyledim. O bebek ameliyat olsa ölecekti” dedi.
“Doktorları da ortak edecektim”
Duruşma savcısı “Neden çalışanlarının üzerine şikret kuruyorsun ve kurmaya çalışıyorsun? ‘Her şeyim legal’ diyorsun neden başkasının üzerine şirket kurmaya çalışıyorsun” diye sordu. Fırat Sarı bu soruyu, “Çalışan doktorları da ortak edecektim bu şekilde, Medisense benimdi oraya ortak almak istemedim. Yeni bir şirket kurup oraya ortak almak istedim. Deniz iş yapmak istiyordu hevesli geldi. Ben Deniz’i zorlamadım” diye yanıtladı.
Duruşma savcısının, “Sağlıklı çocuklara herhangi bir şekilde ilaç verilip yoğun bakıma alındığı oldu mu?” sorusu üzerine Sarı, “Asla olmaz Hasan Basri onu söylese de karşıdaki insan onu yapmaz. Onu bir insan yapmaz yani” dedi. Sarı, hemşirelerden aldığı borçlarla ilgili sorulan soru üzerine, “Hasan Basri parasını almasın diye Mehtap’tan parasını alırdım, kenara yaz derdim. Hasan onun parasını almasın diye alırdım” dedi.
“10 bebeğin ölümünde ihmal var mı”
Duruşma savcısının 10 bebeğin ölümünde ihmal olup olmadığına ilişkin soru üzerine tutuklu sanık Fırat Sarı, “Ben, bazı vakaları gerçekten bilmiyorum. İhmal olduğunu düşünmüyorum. Eksiklik yaptığımızı düşünmüyorum. Ben çoğuna dahil değildim. Biz elimizden geleni yaptık” ifadelerini kullandı.
İstenen cezalar
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık” ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarından 10 kez, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6’şar aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir’in ise “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi”, “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8’i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, “dolandırıcılık” suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul’da 9, Tekirdağ Çorlu’da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E’yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.