Hizmet Hareketi’ne yönelik yürütülen sözde ‘yeniden yapılanma’ soruşturmalarında Yargıtay’ın ‘ikiyüzlü’ tavrı belgeleriyle deşifre oldu. İnsan hakları hukukçusu Dr. Gökhan Güneş, Yargıtay’ın benzer bir davada verdiği kararı sosyal medyada takipçileriyle paylaştı. Karara göre Yargıtay, adeta ‘hukuk’ dersi veriyor.
‘Yerleşik içtihatlara göre, maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatının olanaklı olmadığını’ hatırlatan Yargıtay, “Gerek örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen kişinin ve diğer sanıkların bireysel hak ve özgürlük kapsamında olan dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesindeki faaliyetlerin bir suç oluşturduğu ispat edilmediği sürece, örgütsel faaliyet olarak kabul edilemez.” deniliyor.
MADDİ DELİLLE DESTEKLENMEYEN TAPELER, HÜKME ESAS ALINAMAZ
Kararda ayrıca, ‘suçun kuşkuya yer vermeyecek şekilde ispat edilmesi gerektiği’ aktarılıyor. ‘Kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı’ kaydedilen kararda,’varsayıma dayalı olarak hüküm verilemeyeceği’ üzerinde duruluyor. Kararda, “Ceza yargılamasında mahkûmiyetin, büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şarttır ve adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu yoktur. Maddi delil ile desteklenmeyen söz konusu tape’lerin mahkûmiyete esas alınması yerleşik uygulama ile usul ve yasaya aykırıdır.” ifadeleri kullanılıyor.
MAĞDUR AİLELERE YARDIM NEDEN SUÇ SAYILIYOR?
Yargıtay’ın ilgili kararını irdeleyen Gökhan Güneş, ardından güncel soruşturmaları hatırlatarak şu soruları yöneltiyor:
- Hukuk havarisi kesildiğiniz bu kararınızdaki kriterleri neden konu masum insanlar olunca unuttunuz da; birbirlerinin cenazelerine gitmelerini ya da eşi cezaevinde olanlara yapılan insani yardımları suç kabul ettiniz?
- Konu gerçek terör örgütleri olunca dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesinde kabul edilen faaliyetleri neden masum insanlar için suç delili saydınız?
- Maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatı olanaklı değilse, sadece HTS kayıtlarının olduğu ankesör aramalarıyla insanları nasıl “terörist!” kabul ettiniz?
- Madem şüpheden sanık yararlanır ilkesini biliyordunuz da niçin 7 yıl boyunca hiç hatırlamadınız?
Gökhan Güneş’in yazısının tamamı şöyle:
BUYURUN SİZE “YENİDEN YAPILANMA!”
Bugün sizlerle, Yargıtay’ın isteyince basit bir meseleden bile dosyaları nasıl tekrar ele alabildiğini ve şimdilerde “yeniden yapılanma” adı altında masum insanlar yapılan hukuksuzluklara göz yumarken; konu gerçek silahlı örgütler olunca nasıl da hukuku hatırlayıverdiğini paylaşacağım.
Şöyle ki; 1997 yılında Gaziantep’te fuar alanında 1 kişinin ölüp 23 kişinin yaralandığı olayı “Vasat” isimli oluşum gerçekleştirmiş ve bu olaydan sonra bu yapı silahlı örgüt kabul edilmiştir. Ayrıca bu yapı, 31/12/2000’de örgüt mensuplarının bulunduğu ihbar edilen bir eve yapılan operasyonda 1 komiseri şehit etmiştir. Yani bu yapının silahlı örgüt olduğuyla ilgili bir ihtilaf yoktur. Yaşanan bu olaylardan ve mensuplarının cezaevine konulmasından sonra bu örgütün yöneticilerinden biri, cezasının infazını tamamlayıp 2007’de tahliye olmuş, ancak bu kişinin örgütü yeniden faaliyete geçirme yönünde eylemlerinin bulunduğuna ilişkin ihbar ve iddialar nedeniyle yeniden soruşturma başlatılmıştır.
Soruşturma kapsamında, 27/04/2009’a kadar 2 yıl teknik takip takip yapılmış, yapılan arama ve el koymalarda; sanıkların çeşitli sohbet ve toplantılarla bir araya gelmeye başladıkları, örgüte zekat, kurban gibi bağışlarla finans sağlama yönünde çalışmalarda bulundukları; piknikler, sohbetler, gerek evlerde gerekse örgüte müzahir Şahid Der isimli dernekte ders adı altında toplantılar düzenledikleri tespit edilmiştir. Operasyonlar sırasında sanıklardan birinin evinden ruhsatsız tabanca, diğer sanıklardan da dinsel içerikli dokümanlar ele geçirilmiştir.
Yargıtay Başsavcılığı bu hususu; “bunlar haricinde, herhangi bir silah ya da patlayıcı madde ele geçirilememiştir” şeklinde ifade etmiştir. Zira suçun olmazsa olmaz unsurları bunlardır. Ele geçen dokümanlardan, bu kişilerin Türkiye Cumhuriyetinin anayasal düzenini eleştirdikleri ve yerine dini esaslara dayalı bir düzenin gelmesi gerektiğini savundukları görülmüştür. 16 Ceza Dairesinin konuyla ilgili değerlendirmesi şu şekilde olmuştur;
- Uzun süre devam eden iletişimin tespitinde elde edilen verilere göre, örgüt mensuplarının toplantılar yaptığına ilişkin bilgi elde edilmesine rağmen, yapılan toplantılar kolluk görevlileri tarafından izlenip tutanağa bağlanmadığı gibi bu toplantılarda gerçekleşen konuşma içerikleri de teknik araçlarla tespit edilmemiştir. Yerleşik içtihatlara göre, maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatı olanaklı değildir.
- Gerek örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen kişinin ve diğer sanıkların bireysel hak ve özgürlük kapsamında olan dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesindeki faaliyetlerin bir suç oluşturduğu ispat edilmediği sürece, örgütsel faaliyet olarak kabul edilemez.
- Evlerde ele geçen dokümanların ne zaman oluşturulduğu ve hangi amaçla kullanılacağının belirlenmemesi karşısında, örgütsel faaliyette kullanıldığına ilişkin kabul, savunmaların aksini ispata yarar, her türlü şüpheden uzak kesin delil niteliğinde değildir.
- Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Dairelerin birçok kararda vurgulandığı üzere, Ceza hukukunun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulu;
- Suçun kuşkuya yer vermeyecek şekilde ispatına bağlıdır, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.
- Yine ceza mahkûmiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek oluşan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerekir.
- Yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılması, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan VARSAYIMA dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir.
- Ceza yargılamasında mahkûmiyetin, büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şarttır ve adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu yoktur.
- Maddi delil ile desteklenmeyen söz konusu tape’lerin mahkûmiyete esas alınması yerleşik uygulama ile usul ve yasaya aykırıdır.
O zaman biz de soralım;
- Hukuk havarisi kesildiğiniz bu kararınızdaki kriterleri neden konu masum insanlar olunca unuttunuz da; birbirlerinin cenazelerine gitmelerini ya da eşi cezaevinde olanlara yapılan insani yardımları suç kabul ettiniz?
- Konu gerçek terör örgütleri olunca dernek kurma, toplanma ve ibadet hürriyeti çerçevesinde kabul edilen faaliyetleri neden masum insanlar için suç delili saydınız?
- Maddi olaya dayanmayan iletişimin tespiti sonucu elde edilen verilere göre bir vakanın kesin olarak ispatı olanaklı değilse, sadece HTS kayıtlarının olduğu ankesör aramalarıyla insanları nasıl “terörist!” kabul ettiniz?
- Madem şüpheden sanık yararlanır ilkesini biliyordunuz da niçin 7 yıl boyunca hiç hatırlamadınız?
Bu ilkelerin aksine verilecek kararlar varsayıma dayalı olacaksa, 7 yıldır yüz binden fazla insana suçun unsurları dahi oluşmadan varsayımlarla nasıl karar verdiniz? İşte bu kriterleri mevcut yargılamalarda bilerek ve isteyerek görmezden geldiğiniz için AİHM tüm kararlarınızı paçavraya çevirdi.
Evet, tıpkı diğer kararlarınız gibi yeniden yapılanma adı altında verdikleriniz de tamamıyla hukuka aykırıdır. Hiçbir dosyada suçun unsurları dahi oluşmamıştır ve verdiğiniz tüm kararlar en nihayetinde 7. madde ihlaliyle yokluğa mahkum edilecektir. Gerçekten merak ediyorum, Vasat terör örgütüyle ilgili bu kararı verdikten sonra, on binlerce masum insanın hukuksuzca cezalandırıldığı dosyaları nasıl onadınız? Bu kararlardan sonra nasıl rahat rahat uyuyabildiniz? Hiç mi vicdanınız sızlamadı? İnsanlığınızı ve vicdanınızı nereye bıraktınız?