Anayasa Mahkemesi, sohbet toplantılarına katılan ve sendika üyesi olan öğretmen Bilal Çetin Şaşmaz’ın “silahlı terör örgütü” üyeliğinden cezalandırılmasını hak ihlali saydı. Kararda yerel mahkemenin, başvurucunun “örgütün nihai amacını bildiğini ortaya koyamadığı” vurgulandı. Yüksek Mahkeme, yeniden yargılama ve 30 bin TL tazminata da hükmetti.
‘‘İHAM, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NE KRİTİK SORULAR YÖNELTTİ’’
AYM’nin aldığı kararın güncel yargılamalar bakımından önemli tespitler içerdiğini belirten avukat Ersan Şen, “Hatırlanacak olursa, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi kısa bir süre önce benzer bir başvuruda “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesinin ihlal edildiğini tespit etmişti. Komitenin incelediği başvuruda, ByLock kullanımının ve Bank Asya’ya para yatırmanın tek başına silahlı terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyet kararı kurulması için yeterli olmayacağını; kişinin bilerek ve isteyerek bu suçu işlediğinin mahkemelerce ortaya koyulması gerektiğini belirtmişti.
Benzer başvurular İHAM’ın gündeminde de bulunuyor. Halihazırda Büyük Daire önünde karara bağlanmayı bekleyen Yalçınkaya/Türkiye başvurusunda İHAM, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne birçok sorunun yanı sıra “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesi açısından da kritik sorular yöneltti.
‘‘ÇOK SAYIDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLAL EDEBİLECEĞİ KAYDEDİLMELİ’’
Bu ve benzeri davalarda; kişilerin doğrudan kastla, yani bilerek ve isteyerek örgütsel faaliyetlerde bulunduğu somut delillerle ortaya koyulmadan verilecek mahkumiyet kararlarının “suçların ve cezaların kanuniliği” ilkesinin yanı sıra somut başvuruda da olduğu gibi özel yaşama saygı gösterilmesi hakkı, sendika hakkı, örgütlenme özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi Anayasada güvence altına alınan çok sayıda temel hak ve özgürlüğü ihlal edebileceği kaydedilmelidir.’’ ifadelerini kullandı.
Mahkemelerinin varsayımlardan değil somut bulgulardan hareket ederek karar vermesi gerektiğini söyleyen Ersan Şen şu ifadeleri kullandı:
‘‘Bunun önüne geçilmesi için derece mahkemelerinin varsayımlardan değil somut bulgulardan hareket ederek karar vermeleri, örgüt piramidinin üst katlarında yer aldığı ortaya koyulamayan kişilerin hata hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı hususunda değerlendirmeler yapmaları ve bu sayede, uyguladıkları ceza normunu sanıkların aleyhine öngörülemez biçimde geniş yorumlamaktan kaçınmaları önem arz etmektedir.
ŞU AN YEREL MAHKEMELER MAHKÛMİYET KARARI VERMİYOR
Ancak belirtmeliyiz ki; başvuruya konu kararın verildiği tarih sürecin sert olarak devam ettiği dönemi göstermekle birlikte, an itibariyle özellikle Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, AYM’nin bu kararında ihlal için gerekçe gösterdiği sebepleri dikkate aldığı ve bozma kararları verdiği bilinmektedir. AYM kararında yer alan ihlale ilişkin tespitler önemli olmakla birlikte, şu an için yerel mahkemeler, bölge adliye mahkemeleri ceza daireleri ile yargıtay tarafından dini sohbet, sendika üyeliği, içeriği bilinmeyen HTS kayıtlarından dolayı mahkûmiyet kararlarının verilmediği görülmektedir.”
Kronos’un aktardığına Habertürk’te katıldığı programda konuşan Ersan Şen şu ifadeleri kullandı:
‘‘ÇOK SERT ZAMANLARDI, İLK TEPKİLER ÇOK AĞIRDI’’
‘‘Bir sert zamanları vardı ülkenin. Bu dosya 2016 yılının dosyası. Yani sıcak temasın başladığı ve devam ettiği. 2017 yılında zaten süreç tamamlanmış, 2019 yılından da kesinleşmiş. Diyeceksiniz ki ya hoca hukukta böyle oluyor mu? Çifte standart, farklı uygulamalar, kararlar. E takdir edersiniz ki 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbeye teşebbüs, bu ülkenin üzerinden deyim yerindeyse silindir gibi geçti. Çok sert zamanlardı. İlk tepkiler çok ağırdı. Yani neredeyse uçan kaçan herkes bu örgütle bağlantısı olduğu iddiasıyla gözaltına alındı, yakalandı, tutuklandı.
BU SÜREÇTE SERTLİK YERİNİ YUMUŞAMAYA BIRAKTI
Bu süreç de o dönemde sertlik yerini artık 2023 tarihinde, yılında biraz yumuşamaya bıraktı. Yani hukukta tabi ya böyle farklılıklar olabilir mi derseniz. E olur. Çünkü insanız hepimiz. Yargı mensupları da o dönemler etkiliyor. Bu bir sendika üyeliği dediğim gibi anayasal bir hakka müdahaledir ve caydırıcı etki oluşturur. Yani siz insanları sendikaya üye olmaktan dolayı yargılamaya kalkarsanız, mahkum etmeye kalkarsanız biz bunun önünü alamayız. Çünkü Anayasa 51. Maddede sendikaya üye olabilme bir hak olarak kabul edilmiş ve HTS kayıtları yani içeriklerinin ne olduğu belli değil. Buradan da bundan caymamak gerekir. Ama dediğim gibi gözden kaçabiliyor veya hata yapılabiliyor veya o dönemin sertliği.
‘AYM TAŞLARI YERİNE OTURTMAYA ÇALIŞIYOR’
Tabii bu sertlik dediğim ifadeler bir hukukçu değerlendirmesi değil, vatandaş değerlendirmesi. Verilen karar yeni bir şey getirmiyor ortaya. Zaten bugün bu tür yargılamalarda dikkate alınması gereken husus. Yani birisi birisine efendim işte bu örgüte üye dedi diye veya sendikaya üye oldun diye veya içeriği belli olmayan konuşmalar yaptınız diye insanların elbette suçlamamak lazım. Ama dediğim gibi 15 Temmuz 2016 tarihindeki o süreç ve sonrası çok sertti ve ciddi sorunlar da yaşandı. Tekrar taşları yerine oturtmaya çalışıyor Anayasa Mahkemesi de Yargıtay da zannediyorum buna katkı sunuyor. Yakın zamanda tekrar söylüyorum, Anayasa Mahkemesi’nin ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin bu konuda daha net kararları olabilir.”
KEMAL UÇAR: GİDEN YILLAR GERİ GELECEK Mİ?
Avukat Kemal Uçar da, Ersan Şen’in değerlendirmeleri için, “Dini sohbetler, sendika kaydı, İçeriği tespit edilemeyen arama kaydı, SGK kaydı gibi saçma sapan delillerle yargılama olmaz dediğimizde ‘Fetö Ağzı’ ile konuşuyorsun diyenler nerede? Giden yıllar, kaybolan hayatlar geri gelecek mi?” diye sordu.